Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4.5, Kısım 2, Part 1  

Alnımdaki teri sildim kolumla. Çok sıcak ya.

“İyi ama—neden Kikyo-chan burda değil? Ha, Ayanokouji?!”

Ike ile buluşur buluşmaz sorduğu şey, Kushida’nın yokluğu oldu.

Ama bana bunu sormamasını tercih ederdim.  Horikita ve Kushida’nın,- onların programlarını takip etmiyorum ben- galiba hınçlarını almak için benzersiz bir hedef tahtasıyım onlar için.
Bu arada, aramızda böyle bir iletişim olmasından da gına geldi ya.

“Biraz mantıklı düşün. Kushida bizimle geleceğini hiç söylemedi ki. Böyle bir durumdur belki.” dedim.

“Ama ben bununla tatmin olamam! Eğer Kikyo-chan burda yoksa, benimde işim yok burda demektir.”

Abarttı ama. Keşke sussa ya.
Ike ile diğerleri kendi kendilerine heyecanlana dururken, Kushida’nın diğer kızları da çağırıp alışverişe gittiğini söylediler.

“Yani, hiç ilgim alakam olmayan bir grup insanla alışverişe gitmekten başka çarem kalmadı. Bu nasıl hayat ya!” diye mırıldandı Ike.

Bağırıp çağırma hissini anlayabiliyorum ya, ben de böyle suratı asık insanlarla dışarı beraber gitmek istemem….bunu söylerken, bu durumdan hoşlanmıyor da değilim ama..

Yaz tatili süresince, okuldaki dersler dışında (sınavlar), erkek erkeğe ilk defa dışarı çıkıyordum. Ama onlar için çok doğal bir aktivite galiba, beraber alışverişe gidip film falan izlemek..

“Bu üç salatla beraber alışverişe gidilir mi hiç ya. Haruki, gerisini sana bırakıyorum ben. Kokoro-chan’ın beğeneceği bir şey seç gitsin.” Dedi Ike.

“Dalga geçmeyi kes. Bunu öneren sendin, sözünün eri ol.” Yamauchi retorted to him.

Bu ikili şikayet edip duruyorlarken aralarında kalan kişi bendim tabi.

“Sakin olun biraz. Üçümüz gidip alabiliriz bir hediye.  Sudou da zaten bize kendi payına düşen puanı verdi.” Diyerek onları sakinleştirmeye çalıştım.

“Haklısın. Ama üçümüzün beraber gidip almasına gerek yok bence.”

“Buraya kadar geldik. Bir şey alıp hemen gidebiliriz.”

Hemen dağılacağımızı düşününce kendimi yalnız hissettim ya, onları bir şekilde ikna etmeye çalıştım bu yüzden.

“Daha çok zaan ve enerji kaybedeceğiz burada tartışmaya devam edersek.” Diye ekledim.

“Offff—tamam, tamam. Hadi hemen bir şey alıp geri dönelim. Offf—çok sıkıcı ya.’’

Telaşa kapılan bu iki şaşkının aksine ben gayet sakince dükkana doğru ilerledim.

Normalde tek başına kimsenin girmediği dükkanlardan birine, özellikle kızların çok gelip gittiği bir dükkana girdik.  Tezgahtar çok güzel ama orta yaşlı bir bayandı, dükkanın iç dizaynı pembeden oluşuyordu. Sanki erkekler girmesin diye yapılmış mübarek.  İçi doldurulmuş oyuncaklardan tutun telefon aksesuarlarına kadar, öğrencileri ders çalışmaktan alıkoyacak tüm gereksiz ürünler buradaydı. Öğrencilerin kişisel puanlarını boşa kullanması için burası ideal bence.

“Madem bu puanlar bize okul tarafından harcayalım diye veriliyor o zaman kaybedecek bir şey yok demektir.”  Diye mırıldandım.

“Ne düşünüyorsun? Ne seçeceğimize yardım etsene”

Şuan sizin tezgâhtar ile diğer bayan müşterileri kestiğiniz için utanmanız gerektiğini düşünüyordum tam. Hem de alışveriş yapmak istemediğinizi defalarca iddia ettiniz. Ne çabuk karar değiştiriyorlar ya.

Dükkanı ayrılarak gezip güzel bir hediye bulmaya karar verdik. Tabii, baştan beri hediye mediye seçmek aklıma gelmediği için nasıl hediye seçilir hiçbir fikrim yok.

“Ne sever ki… hiçbir fikrim yok.”

İk defa birine hediye alacaktım. Ama malum 3 kişi alacağımız için bu durumda ‘ilk’ defa alıyor sayılır mıyım acaba bilmiyorum.

Bu işlerle pek alakam olmadığından. Bilgilerim de belirsiz. Tek bildiğim, ya da düşündüğüm diyeyim, çiçek buketi ve yüzük.  Ama bunlar da normal hediyeler değiller. Yani, doğum günü hediyesi değil de evlilik teklifi hediyeleri ya.
Dükkanı bir kez turladıktan sonra, Yamauchi ile karşılaştık. Yamauchi’nin elinde küçük bir oyuncak ayıcık vardı. Ben de elimde telefon kılıfı tutuyordum.

Elimdekini gören Yamauchi bana sert çıktı.

“Bırak o telefon kılıfını. Kokoro-chan’ın zaten bir telefon kılıfı var. Hem de buna kıyasla sönük kalır senin elindeki. ”  diye bana çıkıştı.

“…Tamam. Peki ekran koruma zarı nasıl?” diye sordum.

Önlem olarak almıştım. Çıkartıp gösterdim ama Yamauchi’nin yüzü ekşidi ya.

“Hayır, hayır. Buna ihtiyacı yok bir kere ya. Ayanokouji, hiç böyle şeylerden anlamıyormuşsun ha.”.

“Oyuncak ayıyı sevecek mi yani?”  diye sordum.

Oyuncak ayının hiçbir fonksiyonu yok ki. Sadece odasında boş yer kaplayacak.

“Belki sevmez ama odasının dekorunda kullanabilir. Kokoro-chan beyaz oyuncak ayı serisini seviyor. Bunu da beğenir diye düşünüyorum. Ayrıca telefon kılıfı ile ekran koruyucu zar alan bir adamdan böyle sözler duymak hiç hoş değil ya.”

Nedenini bilmediğim bir şekilde benimle dalga geçti… çok şaşırdım ama çünkü yamauchi hediye alacağımız kişinin neleri sevebileceğini araştırmış.  Bense, kıza adıyla seslenmekte sorun yaşadım. Aramızdaki arkadaşlık ilişkisinin farkı çok belli değil mi..

“Peki Kanji nerde?”.

“Bilme—“.

İkimiz dükkanı iyice aramaya koyulduk, Ike anahtarlık tezgahının önünde duruyordu. Çok ciddi bir hali vardı, ona seslenmeden yanına gittik.

Ike’n bir elinde turuncu renkli bir motif vardı, Diğer elinde  beyaz bir ayıcık motifi olan bir bez parçası vardı,  Yamauchi’nin daha yeni gösterdiği.

“Oi, Kanji”.

“Ooooooo?! B-beni şaşırtıyorsun.”

Ike panikleyip elinde tuttuğu anahtarı nerdeyse düşürüyordu. Sanki saklar gibi arkasını dönüverdi tezgaha.

“K-karar verebildiniz mi?” diye sordu.

“Off, bunu alabiliriz diye düşündüm. Beyaz ayıcık desenli havlu. Hahaha…”.

“Neden anahtarlıklara bakıyordun ki sen?”.

“Efendim? Sizden bir şey sakladığım falan yok. Neyse, hadi şu tarafa gidip bir bakalım.”

Ike bu cevabıyla konuyu değiştirmeye çalıştığını belli etti,  Yamauchi’nin gözler fıldır fıldır dönmeye başladı ya.

“Hey… Eğer yanlış hatırlamıyorsam, turunculu karakteri seven kişi Shinohara idi?”  diye Ike’a sordu.

Bu arada,  Shinohara ismini duymayı beklemiyordum burda. Bizim sınıftan o da. Ada sınavında, Ike ile sürekli didişip durmuşlardı.

“G-gerçekten mi? Ama ben Kikyo-chan için düşünmüştüm. Başka bir anlam çıkarma.”
Yamauchi’ye böyle cevap verdi ama halinden rahatsız olduğu anlaşılıyordu.

“Sen, Shinohara için düşünmüştün değil mi doğruyu söyle?” Yamauchi ısrar ediyordu.

“Haaa? Hiçte bile. O kız çirkin! Onu düşündüğüm falan yok!” Ike savunmaya geçti hemen.

Kushida, ile kıyaslanamaz tabii de,  Shinohara  da çok güzel bir kız. Karakteri mükemmel değil ama cazibesinin bir parçası olarak görebiliriz bence.

“Doğruyu söylüyorsun değil mi? Yalan gibi gibi. dimi Ayanokouji?” Yamauchi dönüp bana onaylatmak istedi durumu.

“Bilmem…..Ama Ike’n normal konuşma tarzı bu değil, kesin bilgi.” dedim.

Kızlara karşı hep bir samimi tavrı olan Ike, kabaca Shinohara’dan nefret ettiğini iddia ediyordu. Shinohara’ya olan duygularının farkında herhalde. Ama itiraf etmiyor ısrarla, inkâr edip duruyor.

“Arkadaşlar, yanış anlamayın ya. Dinleyin bi. Shinohara konusunda, eğer onun gibi bir kötü biriyle çıkacak olsam, utanç verici olur ve dışarı bile çıkamam utançtan. İmkânsız bir şey yani.” Ike diye inkar etmeye devam etti.

“Offff—“.

Yamauchi ile birinin varlığını aynı anda fark ettik ve konuyu değiştirmeye çalıştık.

“Tamam, tamam. Anladık. Kokoro-chan’a hediye seçelim artık.”

“Hayır. Hala anlamadınız. Shinohara’nın ne derece çirkin olduğunu düşündüğümü. Dinleyin dikkatlice. Sadece yüzü değil, karakteri de çirkin kızın ya.  Üstüne üstlük, fiziği de kötü. Çirkinlerin çirkini gibi bir şey kız–” diye açıklama yaptı..

“B-biz anladık. Yeter artık, Kanji. Ama arkanda—” Yamauchi trailed off.

“Ha? Arkamda ne?”

Shinohara’dan ne kadar çok nefret ettiğinin anlatıp duran Ike, yavaşça arkasını döndü, ve tabii sinirden köpüren Shinohara’yla göz göze geldi, Shinohara yalnız da değildi, arkadaşlarıyla gelmişti onlar da sinirlenmişlerdi. Aralarında Kushida da vardı ya.

Inokashira’ya hediye seçmek için bizimle aynı dükkana girmişler. Doğal bir karşılaşma.

“Ike, geber!”

Şiddet dolu bu sözlerden sonra Shinohara bir hışımla dükkandan çıkıp gitti. Ike dona kaldı, karşılık vermek için cevabı bile yoktu.

“N-ne demek istedi şimdi? Kahretsin ya, çirkin birine göre çok konuşuyor be. D-dimi?” Ike şok olmasına rağmen sakin bir imaj çizmeye çalıştığı için böyle söylemişti.

Onu tersleyemedik, tek yapabildiğimiz ona arka çıkmaktı.

“O-oi. Ayanokouji şuraya bir bak.  Keltoşun biri burdaymış!”

Yamauchi omzunu silkerek söylendi, ortamın havasını değiştirmeye çalışıyor sandım. Ama kel deyince ikna oluverdim. Bu küçük sevimli dükkanda, dev gibi bir adam bize arkası dönük bir şekilde tezgahlara bakınıyordu.

A sınıfından Katsuragi’ydi.  Sert bakışlarla dükkânın içinde geziniyordu.

33

“Bence soygun yapmaya gelmiş?”

Böyle bir şey yapabilir, inanırım. Hiç düşünmeden ben de herkes gibi saklanıp ne yaptığını izlemeye başladım. Böyle bir şey yapmamın sebebi ise, onun tavırları idi.

“Belki de doğrudur, soyguna gelmiştir.”
Böyle düşünürseniz ikna olursunuz haliyle. Ama Katsuragi birine hediye almaya gelmiş gibi bir hali vardı. Satın almak istediği belliydi, etrafını kolaçan etti. Kimse görmesin diye de dikkatli davranıyordu ya. Sonradan Ike ve diğerleri saklandıkları köşelerden çıkıp Katsuragi’nin hediye seçtiği tezgâha doğru gittiler.

İç içe geçirilmiş tahta gibi bir şeydi aldığı. Ike ve diğerleri ellerine alıp ters çevirip üretim bilgilerini okudular.

“Bu….çikolata, dimi?”.

Katsuragi birine hediye etmek için almış yani, bu kesinleşmiş oldu.  Herkes bir anda sarsılmıştı.

“Şa-şaka mı bu ya. Bu keltoşun sevgilisi mi var yani?”

“Gerçekten mi? A sınıfının gücüne bak sen!”

Belki alakasız bu detaydan dolayı herkes kıskandı, duygulandı ya ama kötü manada.

“Belki düşündüğümüz gibi değildir. Bir arkadaşına hediyedir yani.”

“Arkadaşına bu kadar sevimli kaplanmış bir çikolata hediye eder miydin? Ha, hediye eder miydin!? Etmezdin.”.

“…Haklısın galiba.”

Doğru, çok sevimli bir kutu,  etiketi gören kimse arkadaşına bunu hediye etmez ya.

En kötü ihtimalden düşünürsek, aynı cinsten birine verilecek hediye değil. Bu açıdan bakınca, samimi olduğu bir kıza vereceği hediye olduğu bariz. Hoşlandığı kişiye vereceği bir hediye olma fikri çok mantıklı geliyor.  Ike ve diğerleri bir kez daha,  alışverişini tamamlamak üzere olan Katsuragi’ye dik dik baktılar, bilgi toplamaya çalıştılar.

“Doğum günü hediyesi mi?”

“Evet.”

“İçine doğum günü kartı da koyalım mı?”.

“Evet, Doğum günü 29 ağustos.”

Katsuragi tezgâhtarın sorularını cevaplıyordu.  Kime aldı acaba?  Sonuç olarak, doğum günü hediyesi olduğu bilgisi kesin. Zaten az önce de duyduk. Bu arada, Ike’gil aralarında dedikodu yapmaya başladılar bile.

“Duydun muu? Hangi kızın doğum günü, ağustosun 29’u ki?”.

“B-bilmem ki… bugün ayın 21 ve Pazar. 8 gün sonrası pazartesiye denk geliyor. Sen bir şey biliyor musun, Ayanokouji?”

“Bilmem en ufak bir fikrim bile yok.” Diye cevapladım.

Bu iki manyak kızlarla bu kadar haşır neşirken bilmiyorlar, ben nasıl bilebilirim ki kimin doğum günü.


Not1: Kısım 2, Part 2, 16 Ağustos’ta yayınlanacaktır.

Not2: A journey to the past, 1.bölüm 17 ağustos’ta yayınlanacaktır.  İlk bölümü okumayı unutmayın~~

A journey to the past konusuna bakmak ve daha fazla bilgi edinmek için tıklayın.

Keyifli okumalar~~