Bir Romanın Sonsuz Döngüsü - Bölüm 0 - Prolog
- Home
- Bir Romanın Sonsuz Döngüsü
- Bölüm 0 - Prolog - Romanlar ve Masalların Sonsuz Döngüsü: Tek Hikaye
Prolog –Romanlar ve Masalların Sonsuz
Döngüsü: Tek Hikaye
Bu kitap, her zaman burada, rafların arasında gizlenmişti. Varlığını yalnızca seçilmiş bir göz
fark edebilirdi. Tozla kaplanmamış, sayfaları yıpranmamış; sanki hiç okunmamış gibi
duruyordu. Ama bu, dünyanın bilmediği ve tanımadığı her şeyin yazılı olduğu bir kitaptı: Tek
Hikaye.
Her şey onunla başlıyordu. Evrenleri birbirine bağlayan, masalları ve gerçekleri birleştiren bir
eserdi. Onu okuyan kişi, sadece bir okur olmaktan çok daha fazlasına dönüşüyordu; kaderi
yazılı bir hikayenin parçası, belki de geleceğin yazarlarından biri oluyordu. Bir kez bu kitap
eline geçtiğinde, asla geri dönüşü olmayan bir yola adım atmış oluyordu.
Ama asıl soru şu: Tek Hikaye’yi okumak bir lütuf muydu, yoksa bir lanet mi?
Şaşırtıcı olan, bu kitabın dünyada tek olmasıydı. Belki de hiç var olmamış gibi, hakkında
hiçbir yerde bilgi yoktu. Tek Hikaye, Kang Tae-seok’un bir gün mağradaki bir portal
tarafından içine çekilmesiyle başlayan, sihir ve büyülerin olduğu farklı gerçekliklere açılan
kapının ardındaki sayısız geri dönüşünü anlatıyordu.
Ben Maeng Gun-Woo. 29 yaşındayım ve Seul’deki XX Hastanesi’nde hemşire olarak
çalışıyorum. İnsanlara yardım etmeyi seviyorum. Onlara umut olmak, işimin en anlamlı
yanlarından biri. Yoğun çalışma saatlerim nedeniyle kendime fazla zaman ayıramasam da,
fırsat bulduğum her anı kitaplara ayırıyorum. Kitaplar, gerçek dünyanın stresinden
uzaklaşmamı sağlayan en iyi sığınak.
Annemle yaşıyorum; o bir ressam. Hayatını sanatıyla kazanan nadir yetenekli insanlardan
biri. Maddi durumumuz oldukça iyi. Babamı küçük yaşta kaybettiğim için, annemle aramızda
çok güçlü bir bağ var. O, her zaman benim yanımda olmuş ve beni her konuda
desteklemiştir.
Resim yapmayı ben de seviyorum, ama annem kadar başarılı değilim. Yine de bazen çizim yapmak beni rahatlatıyor. Annem, her zaman denemem için cesaret verir; ne kadar
mükemmel olmasa da.
Bir gün, günlük stresten uzaklaşmak için kütüphaneye gittim. Kitap raflarının arasında
gezinirken, hiç dikkat çekmeyen ama bir o kadar da gizemli bir kitap gözüme çarptı. “Tek
Hikaye” adını taşıyordu. Tozlanmamış, yıpranmamış ama eski bir görünümü vardı. İlginç
olan, kitabın sanki orada kimse tarafından fark edilmeden yıllarca duruyor olmasıydı.
Kitabı elime alıp okumaya başladım. İlk başta basit bir hikaye gibiydi; ancak ilerledikçe bu
kitabın çok daha fazlasını içerdiğini fark ettim. Okudukça sayfalar bitmiyordu. Sanki her gün
kitaba yeni bir bölüm ekleniyor gibiydi. Ne kadar okursam okuyayım, sonuna
ulaşamıyordum.
Beş yıl boyunca bu kitabı okudum. Günlerce, gecelerce… Ama sayfalar hep artıyordu.
Kitabın sadece bana özel olmadığını, başkalarını da etkileyebilecek bir güce sahip olduğunu
düşündüm. Ancak bu kitabın gizemli olduğunu bilsem de, içinde saklı olan gerçekleri ya da
beni nereye götüreceğini henüz bilmiyordum…
Kitabı okurken, hem beğendiğim hem de beğenmediğim noktalarla karşılaştım. Bazı
bölümler beni gerçekten etkiledi; karakterlerin derinliği ve hikayenin kurgusu beni içine çekti.
Ama bazı kısımlar, daha farklı bir yaklaşım gerektiriyordu. İçten içe, “Eğer ben yazsaydım,
şöyle yapardım” diye düşündüm. Belki karakterlerin gelişimine daha fazla odaklanırdım ya
da olayları farklı bir bakış açısıyla sunardım. Ancak bu kitabı okumaktan vazgeçmedim;
çünkü sunduğu dünyayı keşfetmek beni derinden etkiledi. Kitapla adeta sohbet eder gibi
oldum; aklımdan geçenleri sorguladım ve hayal gücümde yeni senaryolar oluşturarak
hikayeye alternatif yönler eklemeye çalıştım.
Bir gün, sonunda bu kitabı bitirdim. Tam beş yıl boyunca beni içine çeken bu yolculuğun
sonuna gelmek, büyük bir tatminin yanı sıra derin bir hüzün hissettirdi. Kitabın son sayfasını
çevirdiğimde kalbimde bir boşluk oluştu. Kendi dünyama geri dönmek zorundaydım, ama
artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum. “Tek Hikaye,” bana yalnızca bir hikaye
sunmamış, aynı zamanda içsel yolculuğuma dair önemli dersler de vermişti. Bu kitabın bana
rehber olacağını tahmin etmezdim; ancak içindeki derin anlamlar ve karakterlerin yaşadığı
deneyimler, benim için yeni bir perspektif açtı. Artık sayfalarındaki karakterlerle kurduğum
bağ beni düşündürüyordu; onları bırakmak zorundaydım ama aklımda ve kalbimde
kalacaklardı. Bu kitabın sadece bir okuru değil, onun bir parçası olduğumu hissediyordum.
Kitabı kapatmamla, dünyanın kaderinin değişeceğini bilemezdim. O an, sayfaların arasında
kaybolmuş olan tüm duyguların ve bilgilerin beni nasıl etkileyeceğini fark edemedim. “Tek
Hikaye,” yalnızca bir kitap değil, aynı zamanda bilinmeyen bir geleceğe açılan bir kapıydı;
içinden geçtiğimde beni farklı bir boyuta sürükleyecek bir kapı. O sayfaları kapattığımda
içimde bir şeylerin değişmeye başladığını hissetmeye başlamıştım. Her ne kadar hikaye
sona ermiş gibi görünse de, gerçek maceranın daha yeni başlayacağını bilmiyordum. O
kitabın bana sunduğu öğretiler ve karakterlerin mücadeleleri, gerçek yaşamımda karşıma
çıkacak yeni zorluklar ve fırsatlarla doluydu. Artık tek bir okur değil, bu hikayenin bir parçası
olduğumu anlamıştım; her sayfa, her kelime beni bekleyen gelecekle bağlantılıydı.
Dünyadaki olaylar değişmişti; herkesin önünde holografik görüntüler belirmeye başlamış,
insanlar güçler kazanarak olağanüstü yetenekler sergilemeye başlamıştı. Ancak bu
olağanüstü manzara bana tanıdık geliyordu. Her şey, sanki daha önce gördüğüm, okuduğum
bir hikayenin parçası gibiydi. Bu tanıdıklık, içimde bir huzursuzluğa yol açtı.
Sonra, aniden farkına vardım; her detay, sanki bir yerlerde okumuşum gibi zihnimde
yankılanıyordu. Hızla kitapta okuduğum olayları hatırlamaya başladım. Evet, yaşamakta
olduğum bu yeni gerçeklik benim için bir döngünün başlangıcını temsil ediyordu. Hikayenin
içinde kaybolmuş olan ben, şimdi onun bir parçası olmuş, kendi kaderimle yüzleşmek üzere
yola çıkmıştım. Evet, burası “Tek Hikaye“ydi.
Devam edecek…