Kanlı Ay Işığının Altındaki Zifiri Karanlık - Bölüm 2
Airi, Sora kendini toparlayana kadar yanına oturdu ve onunla sohbet etti. İkiz olduklarından ikisi birbirlerine oldukça benziyorlardı, her ne kadar cinsiyetleri farklı olsa da.
İkisinin de saçı kar kadar beyazdı ve aralarındaki önemli bir fark varsa o da Airi’nin gözleri beyazken Sora’nın gözlerinin siyah olmasaydı. Birbirlerine bu kadar benziyorlarken gözlerinin tamamen zıt renkli olması biraz tuhaftı ancak bu kasıtlı olarak yaptıkları bir şeydi ve nedenini sadece ikisi biliyordu.
Airi oldukça sade biriydi. Kıyafetleri, saçı ve kişiliği oldukça düzdü ve okuması kolaydı. Saçına şekil verme zahmetine girmiyordu ancak düz saç ona oldukça yakışıyordu.
Airi’nin hareketlerini okumak kolay olduğundan sır saklamakta çok kötüydü. İçindekileri hemen dışarı vuran bir tipti ve Sora’ya çok bağlıydı.
Ancak Airi sadece Sora’nın gözünden böyleydi.
İnsanlar genellikle Airi’nin karmaşık ve anlaşılmaz olduğundan bahsediyordu. Kaos teorisinin vücut bulmuş hali gibiydi, bir sonraki hamlesini tahmin etmek imkansızdı.
Muhtemelen sadece kardeşine karşı açık davranıyordu.
Sora yeterince dinledikten sonra Airi ona boş bir sınıfa kadar eşlik etti. Sora içeriye girer girmez tüm ciddiyetiyle direkt konuya girdi.
“Sahte şeytan kral hakkında bir şey mi öğrendin Yuki?”
Yuki Sora’nın direkt konuya girmesinden rahatsız olmuştu ancak bunu belli etmedi. En azından bi selam verebilirdi.
“Evet ve bunun için oldukça iyi bir ödeme istiyorum.”
“En sevdiğin çikolatadan alacağım.”
“…”
Yuki kaşlarını çattı ve kollarını çapraz şekilde birleştirerek Sora’ya bakmaya başladı.
“Tamam 2 tane alacağım.”
Yuki’nin bakışları daha da korkunç hale gelmişti. Sora canının güvende olmadığını hissediyordu.
Sora her zaman Yuki’ye karşı böyle düşüncesizdi ve ikisi de buna alışmıştı ancak ortamda bu durum karşısında gerilen başka biri vardı. Airi hâlâ ikisinin nasıl anlaştığına anlam veremiyordu çünkü Yuki Sora’yı gerçekten öldürmek istiyormuş gibi görünüyordu.
“Senin için o kadar bilgi topluyorum ve karşılığında alacağım tek şey çikolata mı?”
“Neden bunun için bir karşılık bekliyorsun ki?”
“Hiç değişmiyorsun.”
Yuki iç çekerek tsundere modundan çıktı ve aniden ciddileşti. Daha detaylı açıklamak için anlattığı şeyleri büyüyle gösteriyordu.
“Şimdiye kadar bildiklerimi gözden geçirelim. Şu anki şeytan kral 3 yıldır ortalıkta yok ve bu oldukça tuhaf çünkü daha önce iblislerle bu kadar samimi ilişkiler kuran başka hiçbir şeytan kral olmamıştı, en azından tarihsel kayıtlardan bildiğimiz kadarıyla.
Ancak 3 yıldır ortalıkta olmadığından muhtemelen öldü ya da başına başka bir şey geldi ve ne olduğu hakkında kimsenin en ufak bir fikri bile yok. Yapabileceğimiz tek mantıklı kabul şeytan kralın kayıp olduğu. Onu birinin öldürebileceğini zannetmiyorum.
İblis yasalarına göre tahta geçecek yeni kişinin ya şeytan kralın soyundan olması ya da tahtın varisi olması gerekiyor.
Ancak şu anki şeytan kralın soyundan gelen birisi ya da taht için seçtiği bir varisi yok. Bunun gibi sıradışı bir durumda mevcut şeytan kral kaybolduktan 5 yıl sonra yeni bir şeytan kral seçilmesi ve bunu iblislerin büyük bir çoğunluğunun onaylaması gerekiyor.
Şu anki şeytan kral çoğunluğun onayını almadı hatta 5 yıl kuralını bile çiğnedi, başka bir deyişle tahtı gasp etti.
Uzun uğraşlar sonucunda kim olduğunu öğrenebildim.
Bu kişi bir soylu ve ismi Asphodelus. Ailesi oldukça ünlü bir aile ve ülke üzerinde ciddi bir otoriteye sahip. Muhtemelen aile bağlantılarını kullanarak tahta geçti ancak kuralları çiğneyerek tahta geçtiği için hâlâ şeytan kralın güçlerini alamadı ve bunun için bahsettiğim şartların sağlanması gerekiyor.
Yine de Asphodelus soylu olmasının yanında sayısız savaş kazanmış çok güçlü bir general. Bu yüzden kimse onu tahtan indirmeye teşebbüs bile etmiyor.
Ve sorun burada da bitmiyor. Asphodelus resmi şekilde şeytan kral olup şeytan kralın güçlerini kazansa bile vampirlerin kraliçesi Teressa’yı yenecek kadar güçlü değil.
İblislerle vampirler asırlardır savaşın içindeler ve Teresssa’nın hepimizi yok etmesini durduran tek şey şeytan kraldı.”
“Kendin iblismiş gibi konuşuyorsun.”
Sora alaycı bir tavırla araya girdi ve Yuki sertçe karşı çıktı. Yuki şimdiye kadar monoton şekilde konuşurken Sora’nın arası girmesiyle birlikte hararetli bir şekilde konuşmaya başladı.
“Bir ejderha olabilirim ama iblis olmamama rağmen iblisler hakkında sizden daha çok şey biliyorum. İki dakika ciddi kalamaz mısın? Her neyse.
Asphodelus Teressa’yı durduracak kadar güçlü değil ve iblislerin geleceği şu anda Teressa’nın keyfine bağlı.
Ai’nin nasıl biri olduğunu hepimiz biliyoruz. Kasıtlı olarak ortadan kaybolmuş olamaz çünkü böyle bir şeyin olmasına asla izin vermezdi ve Ai’nin nasıl bir güce sahip olduğunu düşünürsek durum aşırı ciddi demektir.
Her ne kadar durum tamamen umutsuz gözükse de hâlâ yapabileceğimiz şeyler var.
Eğer eski şeytan kralın nereye kaybolduğunu çözebilirsek tüm sorun ortadan kalkmış olur. Şu anda elimizdeki en etkili ve en basit çözüm yolu bu.
Asphodelus’un berbat birisi olduğunun farkındayım ancak onu öldürmenin bize hiçbir faydası olmayacak, başka bir deyişle şu anki şeytan kralla ilgili hiçbir şey sorunumuzu çözmeyecek. Ai’ye odaklanmamız gerekiyor.
3 yıl boyunca kimse Ai’yi bulamamışken onu etrafa bakınarak bulamayız bu yüzden başka birisinden yardım istememiz gerekiyor ve bu bizim tek şansımız.”
“Lilia’dan falan mı yardım isteyeceksin?”
“Evet şu anda yardım isteyebileceğimiz başka hiçkimse yok.”
“Şaka yapmıştım… Lilia’dan nasıl yardım istemeyi düşünüyorsun?”
Yuki elini alnına koydu ve derin bir iç çekti.
Sora devam etti.
“İnsanların ‘tanrısı’ milenyumlar boyunca sadece bir kere değişti ve o zamandan beri hiçkimse onu görmedi. Senin için ortaya çıkacağını mı zannediyorsun?”
Yuki Sora’nın önündeki sıranın üstüne oturdu ve Sora’ya doğru dönerek gözlerinin içine baktı. Bu bakışlar açık şekilde onu aşağılamak içindi.
“Senin herhangi bir önerin var mı?”
Sora’nın verecek bir cevabı olmadığından gözlerini kaçırarak yana baktı.
“Bu yüzden iki seçeneğimiz var. Ya Lilia’yla konuşmayı deneriz ya da hiçbir şey yapmadan öylece otururuz.
Ben iblis olmamama rağmen bu konuya sizden daha çok önem veriyorum.”
“Peki bir planın var mı?”
“Lilia muhtemelen şu anda iblislere ne olduğunu umursamıyordur, sonuçta şeytan kıtasına en uzakta olan biziz ancak bildiğimiz önemli bir şey var.
Lilia barışçıl birisi.
Lilia o kadar barışçıl birisi ki normalde her ırk kendi kıtasında yaşarken bu kıtada her tür ırk yaşıyor. En basitinden ben bir ejderhayım ve siz ikiniz iblissiniz ve insanların arasında yaşıyoruz.
Lilia insanları umursadığı gibi burada yaşayan diğer ırkları da umursuyor ve onları korumak için elinden geleni yapıyor.
Başka bir deyişle Lila’nın yapabileceği bir şey varsa onu kesinlikle yapacaktır.
Ancak Lilia şu anki durumun ciddiyetinin farkında olmayabilir, sonuçta dışarıdan bakıldığında her şey normal gözüküyor. Şeytan kral kaybolmuş olsa da herhangi önemli bir sorun çıkmadı ve şu an tahtta yeni bir şeytan kral var ve 2 yıl sonra şeytan kralın güçlerini kazanacak.
Her şeyden önemlisi birisi başka bir ırkın işine öylece burnunu sokmaz. Yani Lilia’ya bunu özellikle söylememiz gerekiyor.
Lilia iblisleri Teressa’dan korumak gibi bir şey yapmayacaktır ancak şeytan kralı bulmak ve geri kalan her şeyi ona bırakmak kabul edilebilir bir davranış.
Dediğim gibi bu dünyadaki hiç kimsenin Ai’yi tek başına yenebileceğini sanmıyorum bu yüzden bizim bilgimizin çok ötesinde bir şeyler oluyor olmalı.
Ve en kötü ihtimalle Ai öldüyse o zaman yapabileceğimiz hiçbir şey kalmaz.”
“Milenyumlar boyunca ortaya çıkmayan bur kişiyle nasıl konuşmayı düşünüyorsun peki?”
“Aslında Lilia’nın hiç ortaya çıkmadığı büyük bir yalan. Lilia yeryüzündeki sorunları çözmek için sayısız kez yeryüzüne indi ancak Lilia hiçbir zaman normal bir zamanda ortaya çıkmadı.
Üçümüz öyle büyük bir sorun çıkaramayız bu yüzden başka bir yönteme başvurmamız gerekiyor.
Tabuları yıkacağız.
Bu tabuları belirleyen Lilia’nın kendisiydi ve bu tabuları yıkmanın cezası oldukç ağır ancak cezanın ne olduğu hiçbir yerde belirtilmiyor. Başka bir deyişle tabuyu yıkmanın cezasını veren kişi Lilia olmalı.”
“Lilia’yla konuşabilmek uğruna kendimizi feda etmemiz gerektiğini falan mı söylüyorsun?”
“Hayır bir kurban bulmamız yeterli.”
“Anlıyorum.”
Yuki’nin planı oldukça mantıklı geliyordu. Her ne kadar Lilia’nın ortaya çıkacağı ve çıksa bile onunla konuşup konuşamayacakları kesin olmasa da denemeye değerdi. Sora atladıkları ya da gözden kaçırdıkları herhangi bir şey olup olmadığını düşünmeye başladı ve o sırada tanıdık bir ses duyuldu.
“Hâlâ işin bitmedi mi Yuki?
Bu ses Lila’ya aitti ve anlaşılan Yuki’yi bekliyordu ancak konuşmaları çok uzamıştı.
“Hayır ve daha da uzayacak gibi duruyor.”
Lila somurttu ve oradaki boş sıralardan birine oturdu.
“Konuşmanıza dahil olmamda bir sorun var mı?”
“Sorun yok özel bir şey konuşmuyoruz.”
Lila, Sora ve Airi’nin burada olduğunun farkındaydı ancak onları görmezden gelerek sessiz kalmayı tercih etti.
Yuki Lila’nın da yardımının dokunabilieceğini düşünerek ona her şeyi anlattı ve Lila dikkatlice onu dinledi. Lila da Yuki’nin planında herhangi bir sorun görmedi.
“Peki tabuları nasıl yıkacaksınız?”
“Bariyeri geçmeyi düşünüyoruz.”
Airi hızlıca karşı çıktı.
“Bariyerleri geçmek bir tabu değil Yuki. Bariyerden nasıl geçileceğini bilen ve bariyerden geçen tonlarca kişi var ve hiçbirinin cezalandırldığını duymadım. Eğer bunun tabu olmasını istiyorsan bunu açık şekilde herkese öğretmen gerekiyor ve böyle bir riski alamayız.”
“Kötü bir fikir değil aslında.”
“Hey beni dinliyor musun!?”
“Daha iyi bir fikrin var mı?”
Yuki Airi’ye sertçe bakmaya başladı ve Airi bir anda afalladı. Yuki’nin bariyerleri geçme planı daha başlamadan bitmişti ancak Airi istemeden geçerli bir plan bulmuştu ve bu çok riskliydi. Bu yüzden Airi böyle bir plana bağlı kalmak istemiyordu. Lila araya girdi.
“O haklı. Bu plan çok riskli.”
Lila biraz durakladıktan sonra tekrar konuştu.
“Aslında benim bir planım var ancak beklemekten sıkıldım ve Yuki’yi geri almak istiyorum. Bu konuşma biraz daha uzarsa hiçbir şey yapamayacağız. Yarın akademinin arkasındaki ormanlık alana gelin size her detayını açıklayacağım.”
Sora ve Airi Lila’ya şüpheli şekilde bakmaya başladı. Lila’nın bir planı olup olmadığından emin değillerdi ve muhtemelen beklemekten sıkıldığı için böyle bir şey söylediğini düşünüyorlardı. Yuki ikisinin aklını okuyormuş gibi onlara seslendi.
“Lila’ya güvenebilirsiniz. Bir planım var diyorsa boşuna konuşmuyordur.”
“…Sen öyle diyorsan.”
“Öyleyse anlaştığımız gibi yarın ormanlık alanda buluşuyoruz. Gidelim Lila.”
Böylece Yuki ve Lila birbiriyle konuşarak sınıftan çıktılar. Yuki önceki ciddiyetini tamamen kaybetmiş gibiydi. Dışarıdan bakıldığında tipik bir gyarudan herhangi bir farkı yoktu ancak tipik gyaruların aksine oldukça yetenekliydi. Hatta akademideki en zeki kişi olduğunu söylemek yanlış olmazdı.
“Ne düşünüyorsun Sora?”
Sora Airi’nin ona seslenmesiyle kendine geldi ve sakince cevap verdi.
“Hiçbir şey. Biz de gidelim artık.”
“Hmm?”
Airi garip bir şekilde Sora’ya baktı ancak başka bir şey demeden peşinden gitti.