TANRILARIN LANETİ - Bölüm 5
TANRILARIN LANETİ
“Kırmızı gecede dökülen kan, intikamın habercisidir.”
Akatsuki Benjamin
Bölüm 5: Kanlı Yemin
Yolun başında, patikayı çevreleyen ağaçların arasından köye doğru baktım. Uzaklarda, köyün üstünde yükselen dumanlar ve alevler, içimdeki paniği daha da arttırıyordu. Ay ışığı, ormanın içinden süzülerek yolumu aydınlatıyordu. Ağaçların gölgeleri, zeminde dans eden korkutucu figürler yaratıyordu, fakat bu gölgelerden korkacak zamanım yoktu. Tek düşüncem, köye bir an önce varıp, sevdiklerimin güvende olduğundan emin olmaktı.
Yol ilerledikçe, kalbimdeki korku yerini kararlı bir cesarete bıraktı. Adımlarım daha da hızlandı. Ormanın sessizliği, yalnızca kendi nefes alış verişimle bölünüyordu. Ayaklarımın altındaki yaprakların çıtırtısı bile bana zaman kaybı gibi geliyordu. Nefes nefese kalana kadar koştum, sonunda köyün girişine ulaştım.
Köyün girişine vardığımda, gözlerim gördüklerime inanmak istemedi. Kalbim, göğsümde öyle şiddetle atmaya başladı ki neredeyse patlayacak gibiydi. Gözlerim dehşetle genişledi, ellerim titremeye başladı. Sanki dünya bir anda yerle bir olmuştu. Önümdeki manzara, aklıma kazınan bir kabus gibiydi.
Evler, alevler içinde kavruluyordu; tahta duvarlar, birer birer çökerken, yanan çatıların çıtırtıları havayı dolduruyordu. Koyu dumanlar, gökyüzüne yükseliyor, köyün üzerine kara bir örtü gibi çöküyordu. Yerde, sağa sola dağılmış şekilde yatan bedenler vardı. İnsanların yüzleri dehşet içinde donmuş, gözleri boşluğa bakıyordu. Onların çevresinde, parlayan kırmızı kan göletleri oluşmuştu. Öyle ki, toprağın üzerinde akan kan, alevlerin ışığında kasvetli bir atmosfere dönüşüyordu.
Bu sahne karşısında bacaklarımın bağı çözülmüş gibiydi. Sadece haykırabildim.
“Hayır… hayır… bu gerçek olamaz!” Sözler, dudaklarımdan bir fısıltı gibi döküldü. Boğazım düğümlendi, gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı.
Bir an bile düşünmeden, festivale doğru koşmaya başladım. Aklımda tek bir düşünce vardı: Jacob ve Elara’yı bulmak. Onların güvende olduğunu bilmeliydim.
Koşarken, birden bire ayağım bir şeye takıldı ve yüzüstü yere kapaklandım. Yerde, soğuk ve kanlı bir bedene çarpmıştım. Yüzü, korkudan donmuş, gözleri ise boş ve anlamsızdı. Onu tanıyordum; bu, sabah konuştuğum, festivale katılacağına sevinen bir adamdı. Şimdi ise cansız bedeniyle, soğuk toprağın üzerinde yatıyordu. İçimdeki dehşet, yerini yavaşça öfkeye bıraktı.
Ayağa kalktım ve etrafıma bakındım. Her yerde yanmış cesetler, yıkılmış evler ve kül olmuş hayatlar vardı. Alevlerin ışığında, bu yıkım ve ölüm sahnesi daha da korkunç bir hal alıyordu. Kalbimdeki acı, öfkeye dönüşmeye başladı. Jacob ve Elara’yı bu dehşetten koruyamamış olma düşüncesi, içimde dayanılmaz bir hiddet doğuruyordu.
Gözlerim kararmıştı, nefesim hızlanmıştı. “Bunu kim yaptıysa, hepsini bulup yok edeceğim!” diye hırsla fısıldadım. İçimdeki bu acı ve öfke, beni hayatta tutan tek şeydi.
Festival alanına doğru koşmaya devam ettim. Adımlarım hızlandı, nefesim daha da hızlandı. Elara ve Jacob’ın bu cehennemden kurtulmuş olmalarını umarak, var gücümle koşuyordum.
Festival alanına vardığımda, gördüğüm manzara karşısında nefesim kesildi. Kadın, erkek, çocuk demeden herkes katledilmişti. Köyün bir zamanlar neşeyle dolu sokakları artık ölüm sessizliğine bürünmüştü. Kalbimdeki öfke, acı bir şekilde kabarmaya başladı.
Gözlerim yanan cesetlere bakarken, yerde yatan iki bedene takıldı. Jacob ve yanında dans ettiği genç kız, el ele tutuşmuş, yerde cansız yatıyorlardı. Üzerleri kan içindeydi. Bu sahne karşısında kalbimde bir iğnenin battığını hissettim. Gözlerimden yaşlar dökülmeye başlamasıyla ellerimi istemsizce kafama koydum, bu manzara yüreğimi paramparça ediyordu. Jacob’un yanına koştum, dizlerimin üzerine çökerek onun bedenine sarıldım.
“Jacob!” diye haykırdım. Sol elimi onun başına koyarak, onu sarsmaya başladım. “Jacob, uyan! Lütfen uyan!” Sarsıldıkça, Jacob’un başı geriye doğru düştü. Ellerine baktım; karnından akan kanlar hala taze ve sıcaktı, zorlukla nefes alıyordu. Kekeleyerek, “Demon… korkuyorum…” diye fısıldadı.
Ona odaklandım, elimle kanayan yarasına bastırdım. “Buradayım kardeşim, yanındayım. Ne oldu burada, kim yaptı bunu?” diye sordum, sesimdeki çaresizlik ve korku açıkça hissediliyordu.
Jacob, başını yavaşça çevirerek dans ettiği kıza baktı. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı, sonra göz kapakları ağırlaştı. Kızın elini bırakmadan gözlerini tamamen kapattı.
“Jacob, dayan! Ne oldu burada? Elara nerede? Güvende mi?” diye sormaya devam ettim. Jacob, derin bir nefes aldı, ardından kekeleyerek son sözlerini fısıldadı, “Öleceğimi biliyorum… Beni bırak… Kayalıklara git…” Son nefesini verirken, sesi bir fısıltı gibi kesildi.
“Hayır! Sensiz gitmeyeceğim!” diye bağırdım, gözlerim yaşlarla dolmuştu. Jacob’un cansız bedenini sarsarak, “İyi olacaksın! Lütfen, iyi olacaksın!” diye ağlamaya başladım. Acı, içimde dalga dalga büyüdü, gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken, yüreğimdeki keder beni boğuyordu. Bu cehennemi geride bırakıp kaçmak imkânsızdı.
Demon, Jacob’un cansız bedenini yavaşça yere bıraktı. Elleri, dostunun artık soğuk olan vücudundan çekilirken titriyordu. Kalbi ağır bir taş gibi göğsünde duruyor, gözlerinden süzülen yaşlar yüzünden artık önünü göremez hale geliyordu. İçindeki acı, öfkeye ve çaresizliğe dönüşürken, Jacob’un son sözleri zihninde yankılanıyordu: “Beni bırak, kayalıklara git…”
Bir an bile duraksamadan koşmaya başladı. Ayakları, karanlık ormanın içinde güç bela yol buluyor, her adımında içindeki hiddet daha da artıyordu. Zihni, aklından geçen korkunç düşüncelerle bulanmıştı. Ne olmuştu? Elara nerede? Jacob’un, hayatının son anında bile duyduğu korku ve acı, Demon’un aklını ele geçirmişti.
Kayalıklara yaklaştığında, nefesi kesilmişti. Gördüğü manzara, içindeki bütün duyguları bir volkan gibi patlattı. Elara, kayalıkların dibinde, iki çarpık tahta direk arasında asılı duruyordu. Ellerinden iplere bağlanmış, vücudu sarkmıştı. Kıyafetleri yırtılmış, bazı parçaları yerlerde sürüklenmişti. Elara’nın yarı çıplak bedeni, karanlık gecenin soğuk rüzgârında titrerken, vücudunun farklı yerlerinden kanlar süzülüyordu.
Demon’un gözleri dehşetle açıldı, boğazından bir haykırış koptu. “Elara!” Tüm gücüyle bağırarak koşmaya başladı. İçinde bir fırtına kopmuş, kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Elara’nın yanına vardığında, titreyen elleriyle onu çözdü. İpler gevşerken, Elara’nın baygın bedeni Demon’un göğsüne doğru düştü. Demon, onu nazikçe yere yatırdı, kollarına aldı.
Elara’nın yüzü solgun, gözleri kapalıydı. Vücudu titriyor, her nefesi hırıltılı ve zayıftı. Demon’un gözleri, Elara’nın vücudundaki yaralara, morluklara ve kan izlerine takıldı. Gözleri yaşlarla dolarken, bu vahşetin boyutu karşısında nefesi daraldı.
Bir an durdu, sanki tüm dünya durmuş gibiydi. Etrafındaki her şey bulanıklaştı, yalnızca Elara’nın zayıf nefes alış verişlerini duyabiliyordu. İçinde bir yerlerde, çaresizce Elara’yı kaybetme korkusu vardı.
Demon, titreyen elleriyle üzerindeki ceketini çıkarıp, Elara’yı sardı. Onun soğuk ve yaralı bedenini korumak için ceketini daha sıkı sardı, ama Elara hala uyanmıyordu.
Panikle, Elara’yı sarsmaya başladı. “Lütfen… lütfen uyan!” Sesi kırılgan, umutsuzdu. “Elara, lütfen… beni bırakma! İhtiyacım var sana…” Sözleri bir fısıltı gibi dudaklarından döküldü. Gözlerinden akan yaşlar, Elara’nın solgun yüzüne düştü.
Ama Elara’nın gözleri hala kapalıydı. Demon’un yüreğindeki korku, ona yaşamını kaybettiğini düşündürüyordu. “Hayır… hayır… bu olamaz,” diye mırıldandı, sesi çatlamıştı. Onu sarsmaya devam etti, ama Elara’nın gözleri açılmıyordu. Demon’un içine bir karanlık çökmeye başladı, sanki tüm dünya üzerine yıkılmıştı.
Sonunda, titreyen ellerini Elara’nın başına koydu, onu kendine daha yakın çekti. Kollarındaki bu kırılgan bedeni koruyamamanın acısı, yüreğini parçalıyordu. Elara’nın cansız gibi görünen bedeni, Demon’un kollarında daha da ağırlaşmış gibiydi.
“Elara, ne olur beni bırakma…” diye fısıldadı, sesi neredeyse duyulmaz bir hıçkırık gibiydi. Gözlerinden süzülen yaşlar, Elara’nın yüzüne damlarken, Demon’un içindeki acı, tarifsiz bir kederle bütünleşti. Bu keder, onu yere yıktı, kalbinde ağır bir boşluk bıraktı. Tüm dünyası yıkılmıştı. Elara’sız bir hayatı düşünmek bile istemiyordu.
O an, Elara’nın zayıf bir nefes alış verişi duyuldu. Demon, bir an için nefesini tuttu. Elara’nın ince bir şekilde titrediğini, göz kapaklarının hafifçe titrediğini fark etti. Kalbindeki umut yeniden filizlendi, gözleri dolmuş halde Elara’nın yüzüne baktı.
“Elara? Ben buradayım, yanındayım…” diye fısıldadı. Gözleri, Elara’nın yavaşça açılan gözleriyle buluştuğunda, yüreğindeki korku yerini büyük bir rahatlamaya bıraktı.
Elara, gözlerini hafifçe aralayarak Demon’a baktı. Zayıf, ama hala yaşıyordu. Demon’un kalbi, bu küçük yaşam belirtisiyle yeniden atmaya başladı. Elara’nın bakışları bulanık ve yorgundu, ama o an Demon’un yanında olduğunu anlamıştı. Bu bile, Demon için dünyalara bedeldi.
Elara’nın gözleri yavaşça Demon’a odaklandığında, aralarındaki sessizlik tüm dünyanın sesini bastırıyordu. Demon, onun hayatta olduğunu gördüğünde içindeki tüm duygular bir anlığına durdu. Kollarındaki bu kırılgan bedeni daha sıkı kavradı. Her ne kadar yaşadığı korku yerini bir nebze rahatlamaya bıraksa da, Demon’un içinde hala bir karmaşa fırtınası vardı.
“Elara, buradayım. Seni bırakmayacağım.” diye fısıldadı, bu sözler, kendisine verdiği bir yemin gibiydi.
Elara’nın dudakları hafifçe aralandı, ama kelimeler çıkmadı. Yorgun gözleri, Demon’un yüzündeki derin endişeyi gördüğünde, bir damla gözyaşı yanağından süzüldü. Demon, Elara’nın bu sessiz gözyaşını silerken, içinde derin bir öfke kabarıyordu. Bu hale gelmesine sebep olan her kimse, bunun bedelini çok ağır ödeyecekti.
Demon, Elara’yı kollarında taşırken, aklında yalnızca onu güvende tutmak vardı. Yavaş ve dikkatli adımlarla, Elara’nın yaralı vücudunu daha fazla incitmeden güvenli bir yere götürmek için yola koyuldu. Kalbi, her an duracakmış gibi çarpıyordu; her nefeste, onu kaybetme korkusu damarlarında dolaşıyordu.
Ormanın içine doğru ilerledikçe, hava daha da karardı. Ay, ağaçların arasında sızan ışığıyla yollarını aydınlatıyordu. Rüzgâr, ağaçların yapraklarını hışırdatarak, karanlık gecede fısıldar gibi esiyordu. Demon, her adımında Elara’nın zayıf nefesini dinliyor, bu küçük yaşam belirtisine tutunuyordu.
Bir süre sonra, ufak bir açıklığa vardılar. Demon, Elara’yı yavaşça yere yatırdı. Bu yer, biraz daha korunaklıydı; ağaçların sık dalları, soğuk rüzgârın onlara ulaşmasını engelliyordu. Demon, Elara’nın solgun yüzüne bakarak, ne yapacağını düşündü. Elara’nın vücudundaki yaralar, durumun ciddiyetini gösteriyordu. Ama burada, bu karanlık ormanın içinde, ona nasıl yardım edeceğini bilemiyordu.
“Seni burada bırakmayacağım,” dedi kararlılıkla, sanki Elara duyabiliyormuş gibi…. Kendine hakim olmaya çalıştı; panik ve korkunun yerini bir an için mantık aldı. Elara’nın yaralarını incelemeye başladı, ama her bir darbe izi, her bir kan lekesi, onun içinde yeni bir öfke dalgası yaratıyordu.
Demon, içindeki karanlığı bastırmaya çalışarak, Elara’nın yaralarını temizlemek için etrafta bir şeyler aradı. Ağaç kabuklarından ve bulduğu temiz yapraklardan bir kısmını toplayarak, Elara’nın yaralarını sarmaya çalıştı. Her hareketi dikkatli ve nazikti; Elara’nın bir an bile acı çekmesine dayanamazdı. Kendi ceketinden bir parça koparıp, daha derin yaraları sarmak için kullandı.
Elara’nın gözleri tekrar açıldığında, bakışlarında bir bulanıklık vardı. Zayıf bir şekilde inledi, gözleri yeniden kapanacak gibi oldu. Demon, onun elini tutarak, “Buradayım, Elara. Lütfen dayan. Her şey geçecek, seni kurtaracağım,” diye fısıldadı.
Elara’nın gözleri, hafifçe titreyen bir inançla Demon’a baktı. İçinde yaşadığı korku ve acı, Demon’un sesindeki güvenle biraz olsun hafifledi. Demon, onun elini sıkıca tutarken, hayatında ilk kez bu kadar çaresiz hissetti. Elara’yı kaybetme düşüncesi, onun için dayanılmazdı.
Gözleri tekrar Elara’nın titreyen bedenine kayarken, içindeki öfke ve keder yeniden yükseldi. Bu korkunç vahşeti gerçekleştirenler için derin bir intikam duygusu kabardı. Ama şimdi, tek önceliği Elara’ydı. Onu hayatta tutmak için ne gerekiyorsa yapacaktı.
Elara’nın nefesi gittikçe zayıflıyordu. Demon, onun bir şey söylemek istediğini fark ettiğinde başını ona daha da yaklaştırdı. Elara’nın dudakları titredi, kelimeler neredeyse dudaklarının arasından çıkacak gücü bulamıyordu.
“Demon…” diye fısıldadı Elara, sesi zayıf ve titrekti. Her bir hece, ona büyük bir çaba gibi geliyordu. “Teşekkür… ederim…” Sözlerini tamamlayamadan, gözlerinden bir damla yaş süzüldü. O an, Demon’un kalbi duracakmış gibi hissetti; çünkü Elara’nın gözlerindeki o son parıltı da yavaşça sönüyordu.
“Hayır, Elara,” dedi Demon, sesi umutsuzluk ve acıyla doluydu. “Lütfen, beni bırakma.” Onu sıkıca kavradı, adeta bedenine daha fazla hayat vermek istermişçesine. Fakat Elara’nın gözleri yavaşça kapandı, nefesi daha da yavaşladı. Demon, onun göğsünde yükselip alçalan son nefesi hissettiğinde, gözlerinin önünde dünyası karardı.
Elara’nın bedeni birden hareketsiz kaldı. Demon, bu anı reddetmek istercesine başını iki yana salladı. Bir yandan onun solgun yüzüne bakıyor, bir yandan kalbinin bir daha asla atmayacağı gerçeğiyle yüzleşiyordu. Gözlerinden süzülen yaşlar, Elara’nın cansız bedenine düşerken, içinde kabaran öfke ve çaresizlik birleşti.
“Hayır! Hayır, bu olamaz!” diye haykırdı, sesi gökyüzüne ulaşacak kadar güçlüydü. Kollarının arasında sevdiği kadının hayatı çekilip giderken, içindeki her şey paramparça oluyordu. “Tanrılar!” diye haykırdı, gözyaşları yanaklarından süzülüp çenesine kadar indiğinde. “Bu adaletsizliği nasıl yapabilirsiniz? Onu benden nasıl alırsınız?”
Demon’un bu haykırışı, ormanın karanlık sessizliğini delip geçti. Gecenin soğuk havası, onun acısını daha da derinleştiriyordu. Kollarında Elara’nın artık soğuyan bedenini hissettikçe, içindeki öfke daha da büyüdü. Gözlerini gökyüzüne dikti, ayın soğuk ışığı altında parlayan yıldızlara baktı ve içindeki derin acıyı kusarcasına bağırdı: “Bunun bedelini ödeyeceksiniz!” Sesindeki öfke, yüreğindeki acıyla birleştiğinde, adeta dünya üzerinde yankılandı. “Sizden intikam alacağım! Bu dünyayı size dar edeceğim!”
Demon, Elara’nın cansız bedenini göğsüne bastırarak, gözyaşlarının kontrolsüzce akmasına izin verdi. Onun bedeni, Demon’un kollarında bir daha asla hareket etmeyecek, bir daha asla ona gülümsemeyecekti. İçinde kopan fırtına, yalnızca Elara’ya olan sevgisiyle değil, aynı zamanda bu sevgiyi koruyamamanın verdiği büyük pişmanlıkla doluydu.
Elara’nın başını göğsüne yaslarken, gözlerini sıkıca kapattı ve onu asla bırakmayacağına dair kendi kendine yemin etti; “Seni koruyamadım… ama bu dünyada adalet sağlanana kadar seni unutmayacağım. Herkes, seni benden alanların kim olduğunu bilecek.” diye fısıldadı, sesi çatlamış ve zayıftı.
Demon, Elara’nın yüzüne son bir kez daha baktı. Gözleri kapalı, yüzü huzurlu bir ifade taşıyordu; sanki acı dolu dünyadan kopmuş, sonsuz bir huzura ermiş gibiydi. Ama bu huzur, Demon için daha da büyük bir acı kaynağıydı. Çünkü bu dünyada Elara olmadan yaşayamayacağını hissediyordu.
Etraflarındaki orman, Demon’un acısına tanıklık edercesine sessizliğe büründü. Rüzgâr bile artık esmiyor, ağaçlar bile hışırdamıyordu. Sanki dünya, Demon’un yaşadığı kaybın ağırlığını hissediyor, bu ağır yükün altında sessizliğe bürünüyordu.
Demon, Elara’yı yavaşça yere yatırdı. Onun son nefesini veren bedeni, ormanın soğuk zeminiyle buluşurken, Demon bir an durdu. Bu son anı, hafızasına kazımak istercesine Elara’nın yüzüne baktı. Onu sonsuza dek unutmayacağına dair kendine bir söz daha verdi. Sonra, yavaşça ayağa kalktı, Elara’nın ellerini son kez tutup alnına yasladı.
Demon, gözlerini bir kez daha gökyüzüne dikti. Tanrılara meydan okurcasına baktı, ellerini sıkıca yumruk yaparak karanlık gökyüzüne doğru haykırdı. “Bu dünyada adalet yoksa onu ben getireceğim! Elara’nın intikamını alana kadar, bu dünyada huzur bulmayacağım!”
Gecenin soğuk sessizliği içinde, Demon, Elara’nın bedeninin başında durdu. O an, dünyada sadece ikisi kalmış gibiydi; tüm evren, onların etrafında dönüyor, Demon’un içinde yükselen intikam ateşi, gecenin karanlığını delip geçiyordu. Elara’nın cansız bedeni önünde diz çökmüş, gözlerini ona dikmiş halde, içindeki acı ve öfkenin sonsuzluğuna teslim olmuştu. O andan itibaren, Demon’un hayatı bambaşka bir yöne doğru evrilecekti; artık Elara’sız bir dünya, onun için karanlık bir yerdi.
Zihni, Elara’yı kurtaramamanın pişmanlığıyla doluydu. Her şey daha farklı olabilirdi. Eğer daha hızlı olsaydı, belki de onu kurtarabilirdi. Ama şimdi, yapabileceği tek şey, Elara’nın anısını yaşatmak ve onun için intikam almaktı. Demon, bu kararı alırken, gözlerinde bir kararlılık belirdi. Artık önünde tek bir yol vardı: Bu acıyı ona yaşatan herkesi bulmak ve cezalandırmak.
Demon, Elara’nın ellerini bırakırken, göğsünde derin bir boşluk hissetti. Kalbinin bir parçası, Elara ile birlikte ölmüştü sanki. Gözlerini kapattı, Elara’nın son bakışını ve zayıf fısıldamasını hatırladı. Bu hatıralar, onun içinde hem bir acı hem de güç kaynağıydı. Elara, onun için artık sadece bir sevgi anısı değil, aynı zamanda bir intikam yeminiydi.
Yavaşça ayağa kalktı, çevresindeki ormana göz attı. Bu karanlık ve soğuk yer, Elara’nın son anlarına tanıklık etmişti. Demon, onu bu şekilde bırakamazdı. Onun için bir mezar kazmalı, onu huzur içinde sonsuzluğa uğurlamalıydı. Hemen işe koyuldu, elleriyle ormanın yumuşak toprağını kazmaya başladı. Ellerini acımasızca kullandı; her bir toprak parçasını kaldırdıkça, içindeki öfke biraz daha katlanıyordu.
Mezarı kazdığında, Elara’nın bedenini nazikçe yerleştirdi. Onu sarmış olduğu ceketini son kez düzeltti, Elara’nın yüzüne bir kez daha bakıp, gözlerini kapattı. Artık, Elara bu acımasız dünyadan kurtulmuştu; ama Demon’un içinde kalan yara, asla iyileşmeyecekti.
“Huzur içinde uyu, Elara,” diye fısıldadı. “Sana söz veriyorum, bunu yapanlara bu dünya da cehennemi yaşatacağım.”
Toprağı dikkatlice üzerine örterken, gözlerinden süzülen yaşlar, Elara’nın üzerine düşen son damlalar oldu. Demon, mezarı tamamen kapattığında, Elara’nın anısına saygı göstermek için bir süre durdu. Ardından, çevredeki dallardan ve çiçeklerden küçük bir anıt yaptı, mezarın başına yerleştirdi. Elara’nın artık sonsuz huzur içinde olması gerektiğini biliyordu, ama Demon’un içindeki fırtına asla dinmeyecekti.
Demon, Elara’nın mezarının başında diz çöküp, ellerini yumruk yaparak yere vurdu. İçindeki öfke, dışarı çıkmak için ona baskı yapıyordu. Fakat bu öfke, sadece acıdan değil, aynı zamanda güçsüzlükten kaynaklanıyordu. Elara’nın ölümünü engelleyememişti; ama bundan sonra, bir daha asla böyle bir şey olmayacaktı. Demon, kendine verdiği bu sözü yerine getirmek için her şeyi yapacaktı.
Gecenin karanlığında, Demon yavaşça ayağa kalktı. Gözleri, karanlık ormanın derinliklerine dikilmişti. Artık bu dünyada sadece bir amacı vardı: İntikam almak. Demon, Elara’nın ruhunu huzura kavuşturmak ve onun ölümünden sorumlu olan herkese hak ettikleri cezayı vermek için her şeyi göze alacaktı.
Demon, ağır adımlarla ormandan ayrılırken, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu. Elara’nın ölümü, onun içindeki karanlığı daha da derinleştirmişti. Ama bu karanlık, ona aynı zamanda güç veriyordu. Demon, karanlık gecenin içinde kaybolurken, aklında sadece bir düşünce vardı: İntikam zamanı gelmişti.
Ay, gökyüzünde parlamaya devam ederken, Demon’un adımları, intikam ve öfkeyle dolu yeni bir yolun başlangıcını müjdeliyordu. Elara’nın anısı, onun için artık sadece bir sevgi değil, aynı zamanda bir savaş ilanıydı. Ve bu savaş, Demon’un içindeki karanlığı besleyerek büyüyecek, onu durdurulamaz bir güce dönüştürecekti.
♥♥♥
“Destekleri için Türkçe Light Novel ekibine teşekkür ederim.”
rikanymore
yazar: rikanymore
görsel: Akatsuki Benjamin