Elitler Sınıfı - Cilt 17 - Bölüm 12 - Gizemli Tavırlar
Cilt 17 – Bölüm 12 – Gizemli Tavırlar
Mii-chan tam planladığım zamanda geldi. Kei’yi daha önce odasına göndermek isterdim ama bir şeyle meşguldük. Birkaç dakikam olaydı da hazırlanabilseydim iyiydi. Mii-chan’ın fikrini değiştirmemek için dikkatli olmalıyım.
“Çeknimeden içeri girebilirsin.”
“Rahatsız ettiğim için özür dilerim…!”
Mii-chan gerginliğini gizleyemese de, kararlı hareket ediyordu. Ondan edindiğim izlenim kadarıyla, ayaklanmak için çaba gösteriyor. Haruka ve Kushida’nın aksine, olduğu yerde saymak istemiyor belli.
“İçecek bir şeyler koyayım mı, ister misin?”
“Yok, sağ ol. Zahmet etme.”
Nazikçe reddetip halının üzerine özenle oturdu. Ben de karşısına oturup konuşmaya hazırlandım.
“Buraya gelme sebebin, Kushida’nın Yōsuke ve senin hakkında söyledikleriyle alakalı değil mi?”
Mii-chan’ın omuzları bir an titrese de, başını hafifçe salladı.
“Ayrıca, sınıfın durumunu merak ediyorum. Shinohara-san, Matsushita-san, Hasebe-san… benden daha çok yara alanları… hatta senin durumunu da, Ayanokōji-kun.”
Adımın geçmesini beklemiyordum ama şaşırtıcı da sayılmaz. Onun bakış açısından olaylara bakıldığında, arkadaş grubumdan birini acı bir kararla okuldan gönderen kişiydim.
“Sürekli seni aramıyorlar mı?”
“Benim için endişelenenler var, evet. Ancak onlara karşılık veremiyorum. Konuşmak zorunda kalacağım için.”
Demek mesaj ve aramaları görüyor ama kontrol etmiyordu. Yoksa cevap vermek isteyecektir.
“Eh, doğrudur. İstediğin soruyu sorabilirsin.”
Böyle baş başa iki kişinin konuşması sık yaşanan bir şey değil. Sohbetin mükemmel bir hızla akmasına da gerek yok. Yavaş yavaş birbirimizi tanıyarak ilerleyebiliriz.
“Eh… Kushida-san konusu ne oldu… Ah, ondan önce bir şey sormak istiyorum. Ayanokōji-kun, odamın kapısına poşetle bir şeyler bırakan sen misin?”
Mii-chan anlayacağım şekilde durumu açıkladı.
Okula devamsızlık yaptığı günden beri, her gün kapısına yiyecek bir şeyler koyan birisi varmış. Poşetlerin üzerinde ise sadece oda numarası yazdığı için, gönderenin kim olduğunu bilmiyormuş.
Bir anlığına aklıma, Yosuke gelse de, geçen günkü sohbetimizde böyle bir şeyden bahsetmemişti. Yōsuke, herkese eşit davranan birisi. Mii-chan’a değil, diğer öğrencilere de aynısını yapardı. Birkaç kez de görüştük, hiç bahsetmedi böyle bir şeyden.
“Ben değilim. Kim oluğuna dair de bir fikrim yok.”
“Anladım. O kişinin bana çok yardımı dokundu…. keşke teşekkür edebilsem kendisine.”
“Eh, her kimse senin yokluğunu önemsiyor demektir, Mii- chan.”
Kimisi mesaj atıyor, kimisi arıyor kimisi de yiyecek bir şeyler bırakıyor dersek, onun için endişelenenler olduğu bariz belli.
Hafif sevinçle başını salladıktan sonra, bir soru yöneltti bana.
“Ayanokōji-kun sen okula gidiyorsun değil mi?”
Dış dünya ile bağlantısını kopardıysa, bilmemesi doğal. Tabii, tavsiye almak için geldiğin birinin dde odasında pineklediğini de düşünmezsin.
“Okula gidiyorum. Bu haftada gittim.”
“Zor gelmiyor mu? Off, bu da soru mu… tabii ki zordur. Peki, okuldan nefret edecek kadar kötü mü?”
“Zor bir soru sordun. Sınıfa liderlik yapmışlığım olmamıştı daha önce. Eminim herkes, arkadaşımı okuldan attırmama şaşırmıştır. ”
“Evet..tanıdığım Ayanokōji-kun’dan farklıydın.. biraz ürkütücü geldi.”
Açık sözlü, dürüst ve duygularını çekinmeden dile getiren birisiymiş.
Sınıftakiler da arkadaşlar arasındaki üstünlük veya öncelik gibi sınavda açıklanan detaylardan bahsetmeyeceğim.
“Duygularımı belli etme konusunda hiç başarılı olamadım. Okula gidebiliyor olmamın tek sebebi de, aksini hoş görmüyor olmamdandır herhalde. ”
“Onu ben de düşündüm. Kushida-san’ın söylediği ortaya çıkıyor hissi verip canı yanıyor imajı çizmek istemedim. Pazartesi sabahı üniformamı giyip kapıya kadar ilerledim ama daha fazla adım atamadım. Kapının kolu o kadar ağı ve uzak geldi ki…. hepsi benim suçum, off…”
Sanki bir şeyi hatırlar gibi başını eğerek:
“Bir haftam bu yüzden mahvoldu, üzgünüm.”
“Bana böyle şeyler söylemene bile gerek yok. Buraya gelmen bile cesaretini topladığın anlamına geliyor. Zaten okulu bırakma gibi bir düşüncen yok, değil mi?”
“Tabii ki, yok! Okula devam etmek istiyorum… sadece utanıyorum o kadar..”
Gizli düşünceleriniz ya da duygularınız… kaç kişi bunların bilincinde emin değilim. Ancak birisi bu düşüncelerinizi ortaya çıkarınca, ister istemez derinden etkileniyorsunuz.
“Şuan içinde bulunduğun durumu anlayabildiğimi söyleyemem ya da yerine kendimi koyamam. Ama sınıf arkadaşlarımız senin için endişeleniyor.”
“Evet…”
“Dahası, sınıf için de bu devamsızlık problem olmaya başladı.”
Yutkundu. Sanki başına bir silah dayanmış gibi gerildi. Kulağa hoş gelen sözler söylenir ancak sonucu geciktirir. Uzaktan acı sözler kırıcı gelse de, kalbe dokunur.
“Şuan için Kushida ile Haruka devamsız. Gelecek hafta ne olur kim bilir. Ama ya onlar gelir de sen devamsızlığa devam edersen ne olacak? Ne demek istediğimi anlıyor musun?”
Böyle bir durumu ilkokul çocukları bile hayal edebilir.
Sanki içinde bir korku belirir gibi kolları hafif titrese de, başını salladı. Ağır gelirse, kabullenmesi zor olur ancak tehlikeli bir durum söz konusu değil. Çekingen birisi olsa da, güçlü birisi olduğu için, üstesinden gelecektir.
“Okula şüphe uyandırmayan bir ifade ile gelebilirsin. Yōsuke ile ilgili bir şeyler söylemek zorunda da değilsin.”
“Ama… Hirata-kun’un önünde oturuyorum. Ona çok yakınım ki.”
“Oh, sıraları değiştirirken orta sıralarda bir yeri seçmenin sebebi, Yōsuke’nin arka sıraya geçeceğini düşündüğün için miydi?”
“Fuu..!”
Bu tepkisiyle düşüncemi onaylıyordu.
“That’s important. You’ve observed and understand Yōsuke very well.”
“Ugh, utandım şimdi…”
Başını iki yana sallayıp elleriyle dizlerine sarıldı. Demek çok utanıyor.
“Eh, Hirata-kun hakkımda bir şey dedi mi….. benim için endişelenmiş mi?”
Içinde tuttuğu asıl sorusunu sordu. Başını kaldırmadığı için, yüz ifadesini göremedim ama.
“Tabii ki, endişeli. Kushida ve Haruka’ya olan endişesinden daha fazla.”
“Bu durum onu bunaltıyor, ondan değil mi?”
Yōsuke’nin bu konuyu diğerlerinden daha çok önemsemesi doğaldı.
“Bunatlmanın aksine, okula devamsızlık yapmana sebep olduğu için, üzülüyor.”
“Oh olamaz… Hirata-kun bir şey yapmadı k!”
“Evet. Onun nasıl birisi olduğunu sen de biliyorsun.”
Yōsuke başkası adına mutlu olabileceği gibi üzülebiliyordu da. Onun huyu böyle. Yōsuke, doğal olarak Mii-chan’ın kendisini dışlamasından dolayı mutsuzdu.
Durumu çözebilmek adına bu konuyu anlaması önemliydi. Başını hafifçe kaldırınca, gözlerinin hafifçe kızardığını gördüm. Az önce dizlerine doğru kapandığında ağlama belirtisi görmemiştim.
“Bunu düşünmedim değil. Ama benim için üzüleceği aklıma gelmemişti. Kendime odaklanıp bu konuya gereken önemi veremedim…”
Anlaşılan, ona baştan bir şeyleri öğretmeme gerek yokmuş. Davranışlarının etkisini göstermek yeterli geldi. Liseli bir öğrenci olmasına rağmen, Mii-chan çoğu konuda akranlarına göre daha iyi.
“Az önceki tavrından eser yok.”
“Sağ ol. Sayende, Ayanokōji-kun.”
“Ne demek. Sadece iyileşirken yanında ben vardım, bir şey yapmış sayılmam.”
“Öyle söylenir mi hiç, Ayanokōji-kun. Seninle konuşursam, içimin rahatlayacağını bilerek geldim buraya.”
Kesin bir ses tonuyla, başını eğerek konuştu.
“P-pazartesi günü okuldayım.”
“Hastalanırsan, devamsızlık yapabilirsin. Bu hakkın.”
“Yok. Pazartesi günü sürünerek dahi olsa okula geleceğim.”
Biraz abarttığını hissetsem de, bu kadar istekli olduğunu bilmek güzel.
“Bana yiyecek gönderen kişiyi de merak etmiyor değilim. Az çok bir hesap yaptım, 10,000 puan kadar harcamış benim için.”
Bir kişinin yardımı ise, ağır bir bedel denebilir.
Odadan ayrılırken sık sık teşekkür edince, odadan çıkması için acele ettim.
“Aileden gelen bir şey bu. Kusura bakma abarttıysam.”
Sınıf arkadaşlarına bile nazik. Mii-chan’ın güçlü yönlerinden birisi de bu. Odamdaki yarım bıraktığım işi halledeyim. Son günlerde, odama giren çıkan belli değil. Dikkatli olmakta fayda var.
Dikkatimin dağılmasına da göz yumamam. Horikita, Yōsuke veya başka bir öğrenci her an odama benimle görüşmeye gelebilir.
Odamı toparlar toparlamaz zilin çalması bir oldu.
Bir telefonuma göz attım, ne Kei’den ne de arkadaşlarından gelen bir mesaj ya da arama yoktu.
Beklenmedik bir misafir. Zamanlaması… kötü ama neyse.
Biraz sessiz kalmaya odaklanayım. 30 saniye sonra tekrar zil çaldı. Odanın ışığını söndürdükten sonra, sessizce hareket ederek kapının deliğinden kim diye baktım.
En son görmek istediğim çömez öğrenci: Amasawa Ichika kapının diğer ucunda.
Buna benzer bir şey tekrar yaşanmıştı. Gelmesini istemediğim bir zamanda kapımda dikiliyordu yine. Cumartesi olmasına rağmen, üzerinde okul üniforması var. Okulu mu ziyaret etti… bu beklenmedik ziyaretini tesadüf olarak mı algılamalıyım yoksa planlı mı?
Geçen yaşananları düşününce, bu seferki ziyaretinin de kasıtlı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Yani, odamda olduğumdan emin olduğu için kapının önünde dikiliyor olabilir.
Ben düşüncelerle boğuşurken, kapı 3.kez çaldı ve ardından: “Selam, Senpai~ Seni görmeye geldimm!”
Hala ziyaretine bir sebep ararken, Amasawa tatlı bir ses tonuyla konuştu.
“Şuan işim var. Yarın tekrar gelebilir misin?”
“Olmaz öyle şey. Senpai’nin kızlarla odanda kötü şeyler yaptığını duydum. Araştırmaya geldim buraya. Kapıyı açmazsan, işimiz var demektirrr!”
Kapıyı açmama zorlayan bir ses koridorda yankılandı. Ses tonunu arttırmaya devam ederse, etraftakiler duyacaktır. Mecbur kapıyı açıp Amasawa ile yüzleşmek zorundayım.
“Odama kızların geldiğini kimden duydun?”
“Dedikodunun kaynağı benim.”
“Güvenilmez bir kaynaksın.”
“Aa ne demek. Karuizawa-senpai ile Wang-senpai bugün odandalardı ya.”
Ön sezi değilmiş. Ikisinin adını çekinmeden söyledi. Kei’yi rastgele söylese bile, Mii-chan için aynı durum söz konusu değil. Kısacası, hareketlerimi takip ediyor.
“Oh, odana dinleme cihazı falan koymadım ha, yanlış anlama. Okul bu konularda sıkı.”
Bu tarz ürünleri alamadığınız doğru idi. Ama elde etmenin bir yolu var, Amasawa için.
“Tsukishiro ile iletişim halindeyken, birkaç tane sende vardır kesin.”
Ona gerçeği söylememe rağmen, gülümsemeye devam etti.
“İçeri girebilir miyim şimdi? Ah, teşekkürler.”
Ona izin vermeme kalmadan Amasawa ayakkabılarını çıkarıp içeri daldı. Ardından etrafı gözleriyle taradı.
“Odama ne yapıyorsun?”
“Huh? Sadece kontrol ediyordum, senpai.”
Odamı niye kontrol etmesi gerektiğine cevap vermesi gerek.
Odamı gözleriyle taramaya devam eden Amasawa, yatağıma doğru ilerledi.
“Wang- senpai’yi nasıl tahmin ettiğimi merak ediyorsun değil mi? Onu girip çıkarken mi gördüm yoksa onunla bir tanışıklığım mı var…hmm?”
“İnsanların odasına bilgi ağınla övünmek için mi giriyorsun?”
Inkar etmeden kabul ettikten sonra, Amasawa yatağıma eliyle dokundu. Çarşfı düzeltirken eliyle bir şeyler arıyor gibiydi.
Yere oturup Amasawa’nın tatmin olana kadar araştırmasını bitirmesini bekledim.
“Senpai, sevgilinin saçı uzundu, değil mi? Bu da uzun saçlı kızları seviyorsun anlamına geliyor? Bu yüzden saçlarımı uzatıyorum ben de.”
Ona sormadığım bu konuda konuşup saçıyla ilgili bir şeylerden bahsetti. Elleriyle aramaya devam ediyor.
Onu durdurmay zorlayamazdım. Izlemekle yetindim. Bir an duraksadı.
İki parmağıyla yastığımın yanında bir şey alıp havaya kaldırdı.
“Aa bu nedir?”
Sanki kötü bir şeymiş gibi tuttuğu şey, uzun ve sarı renkli bir saçtı.
“Kei’nin saçıdır. Bu sıralar sık sık geliyor.”
“Geldiğine ne şüphe. Ama saçın yastığın kenarında ne işi var?”
“Saçının oraya düşmesiyle ilgili pek çok ihtimal olabilir. Tek tek saymam mı lazım?”
“Yok, yok. O kadarına gerek yok~”
Ardından yere inip dizlerinin üzerine çökerek bir şeyler aramaya başladı.
Ne aradığını bilmiyorum ama tatmin olacağını sanmam.
“Beyaz odada, insanların odasını aramayı mı öğrettiler size?”
Beyaz odadan bahsedince, Amasawa birden bire durup kaskatı kesildi.
“Şüphelerin yok mu, senpai? Seni bu okuldan attırmak için buraya gönderilenlerin, sen farkında olmadan her gün buralarda kalmaya devam etmeleri olası olabilir mi?”
“En azından sen artık beyaz odada istenmeyen ve hoş karşılanmayan birisin.”
“Eh, bunu inkar edemem. Peki ya diğer adaylar hakkında ne düşünüyorsun?”
“İlgilenmiyorum onlarla.”
“Eh, tabii. Hala temkinlisin. Alelacele hareket etmezsin.”
“Beni ve kendini bu konudan dışarda tutup okul hayatında eğlenmeni tavsiye ederim. ”
“Haklısın. Sen de böyle yapmalısın ama…”
Kısa bir aranın ardından Amasawa, araştırmalarına devam etti. Sırtını bana dönüp hafif totosunu yukarı kaldırdı. Üniformasndan iç çamaşırı az çok belli oluyordu. Farkında olmadığını sanmıyorum. Umrunda değilmiş gibi davranarak aramasına devam ediyordu.
Yatağın altına doğru süründükçe, daha görünür hale geldi.
“Benden gözlerini alamıyorsun. Çok ayıp, senpai.”
“Gözlerimi senden uzaklaştırırsam başıma gelebileceklerdendir.”
Amasawa’ya göz kulak olurken, yatağın altından sürünerek çıkıp kohuai’den uzak bir olgunlukla bana doğru emeklemeye başladı.
“Kontrolden çıkmaya başladın, değil mi? Bir şeyleri karışıtırıyorsun. O kişi, beyaz odaya dönmektense, senpai’sini okuldan attırmaya daha meraklı. ”
Bir fısıltı kulağıma doğru çalındı. Dudaklarımız arasında birkaç santimetrelik mesafe vardı. Tatlı bir koku aldım.
“Sorunlu kişi ya da kişiler yani?”
“Bir senpai için, evet. Bir süredir bunu düşünüyorum. Delisi olduğum senpai’me söylesem de, beni yönlendirse diyordum~”
“Belki de yönlendiren ben olurum.”
“Fufufu~ çok komik.”
Beyaz odaya geri götürülmemle ilgili yapılan espiriyi ben komik bulmadı.
“Ne yapsak, ne yapsak…. isimlerini vereyim…?”
Bir santim daha yaklaşan Amasawa, cevabımı bekledi.
“Önerin için teşekkürler. Ama kalsın.”
“İsimlerini duyunca, kazanamayacağını mı düşünüyorsun?”
“Beklenmedik bir kaynaktan bilgilerini öğreneceğim ve ilk şüphelenilen kişi sen olacaksın.. sonucu nasıl olur sence?”
“Tabii ki bana diş bileneceklerdir.”
“Benim için, okul hayatını zorlaştırmana gerek yok.”
Yolumda Amasawa’nın düşman olarak belirmesine asla merhamet göstermezdim ama şuanlık böyle bir durum yok.
“Çok naziksin, senpai.”
Ona çok fazla güvenmek de ayrıca bir problem. Amasawa ya her hareketini planlı bir şekilde yapıyorsa? Tuzağa düşme ihtimalimi göz ardı edemem.
“Madem reddedildim, odama gideyim bari.”
“Bunları söylemek için mi odama kadar geldin? Yoksa odamda çöp mü aramak için?”
“Hmmm, bilmem ki ne desem, senpai…”
Şeytani bir gülümsemeyle, Amasawa mutfaktaki yanabilir çöp poşetine doğru hızlıca ilerledi.
“Birkaç kez odana gelmişliğim vardı. Çok az çöpün çıkıyor, değil mi? Poşeti ağzına kadar dolmadan atmayanlardansın diye düşünüyordum.”
“Yiyeceklerden çok artık çıkıyor, bir sonraki haftaya kadar bekletmek rahatsız edici.”
“O zaman, bu kadarcık çöpünü de ben atarım?”
“Akşam 8’den sonra çöp atmak yasak.”
“Demek kurallara uyuyorsun senpai.”
Amasawa’nın ziyaretini beklemiyordum ama amacını öğrenmiş oldum.
“Bugünkü ziyaretinin amacını az çok anladım. Güncel teklifini sunmak için gelmişsin. Odanın etrafını arama sebebin de, etrafta dinleyici cihazı var mı yok mu anlamak için.”
Etrafı didik didik etmesinin sebebi, hakkımda özel bir şeyler öğrenmek içindi. . Amasawa, beyaz oda öğrencisinin korktuğu şeyi yapıp yapmadığını merak ediyordu.
“Senpai, canım senpai. Sana bir şey olmaz, biliyorum. Ama uyarmadan da edemeyeceğim. Eğer ben okuldan atılırsam, senin de başına beklenmedik bir şeyler gelebilir.”
Odamdan çıkarken Amasawa’nın son sözleri bunlar oldu.
Telefonumu kontrol ettim anormal bir durum var mı diye. Bir de ne göreyim, Akito bana mesaj atmış.
Güzel bir başlangıç denebilir. Grup arkadaşlarımdan birisi, Haruka’yı okula gelmeye ikna etmiş olabilir. Ancak sorun şu ki, mesaj Ayanokōji grup sohbetinden gelmemiş. Ekrana bakarken, bir mesaj daha geldi.
Mesaj basit ve sade bir dille yazılmıştı:
[Lütfen bir süre Haruka’ya sessizce göz kulak ol.]
“Sessizce” kısmını kalın belirtmiş.
Okula gelecek ama benimle konuşmak istemiyor yani.
Olur da onunla konuşursam, devamsızlığını tekrarlayabilir. Amaç bu olsa gerek. Okula gelecekse, baş üstüne diyorum.
[Tamam. Dikkatli olurum.]
[Teşekkürler. Umarım tekrar arkadaş olursunuz.]
Akito’dan birkaç cesaretlendirici sözden sonra, sohbet bitti.
“Bir sorun daha hallolmuş..”
Ancak buna tam olarak çözüm diyemeyiz. Geçici olarak Haruka’yı canlandırdık denebilir.
Yorucu saatler bitti. Normalden daha fazla yorgun hissediyorum.
“Bugün en iyisi erken uyuyayım.”
Çöpümü atmayı unutmamam lazım.
Çeviren & Düzenleyen: Jj