Elitler Sınıfı - Cilt 7 - Bölüm 22 - Yüzleşme
Cilt 7 – Bölüm 22 – Yüzleşme
Adım adım… merdivenleri çıktım.
Yavaşça yukarı adım attıkça, siyah bir gölge önümde belirdi: Kapı bekçisiydi.
Etrafa korku salan sert bir tavırla beni izliyordu.
C sınıfından Yamada Albert.. Beni görmesine rağmen henüz bir hamle yapmadı. Sadık bir bekçi köpeği gibi beni gözlemeyi sürdürdü.
Çok detaylı bilmemekle beraber, Ryuuen’in emrindekilerden biriydi.
Beni gözleriyle baştan aşağı süzdü.
“Geçebilir miyim?“
Japonca anlıyor mu bilmiyorum ama bir deneyeceğim konuşmayı.
Albert hiç tepki vermeden sessiz kaldı, beni incelemeye devam etti.
Sessizliği soruma hayır demek miydi? Yoksa dediklerimi anlamıyor muydu?… ifadesinden çıkarım yapmak çok zordu.
Büyük elleriyle cebinden telefonunu çıkartıp tuşlara bastı. Birini arayacak herhalde.
Bu sefer İngilizce seslenmeyi denedim:
” Don’t panic. I’m the one you are seeking for(Panikleme. Aradığınız kişi benim.)“
Albert hala bir hareket göstermiyordu.
“Today I’ll solve the trouble by myself, and no one interferes. (Bugün sorunu kendim halledeceğim, kimse dahil olmadan.)“
Kendimi tekrar ingilizce ifade edince, Albert telefonu kapatmadan önce biraz düşündü.
Ardından ses çıkarmadan önümden çekildi. Ses etmeden geçmem için sinyal verdi.
Fakat merdivenlerde kalması, planıma engel oluyordu.
“Ryuuen’ı çok fena ezeceğim. Yardımın olmadan bana karşı koyması imkansız.”
Onu japonca kışkırttım. Albert merdivenlerden aşağı baktı, kimse olmadığından emin olunca çatı katının kapısını kendisi açtı.
Çatı katına ayak bastıktan sonra, Albert kapının yanından ayrılmadı ve beni arkada izlemeye koyuldu.
Bulutlarla kaplı gökyüzü…her an yağmur yağacakmış gibi bir hava katıyordu.
Kapıdan uzakta korkulukların yanında duran Karuizawa’yı gördüm. Ayanı sırada Ishizaki ile Ibuki’nin kapının açılıp kapandığını fark etti.
Ryuuen ile beraber bana baktılar.
Etrafıma baktım. Sağımı solumu taradım, güvenlik kameraları var mı diye.
Kameranın lensleri siyaha boyanmıştı, artık işlevsel değildi.
Demek spreyle boyadı.. Olayı çakınca, hemen Ryuuen’in tayfasına döndüm.
“Ayano…kouji…?“
İlk tepki veren Ibuki oldu.
Adımı duyunca, Karuizawa da varlığımı fark etti.
Hemen bir şey söylemese de gözlerindeki şaşkınlığı fark edebiliyordum.
“Geciktim, özür dilerim.” dedim.
“Sen……sen neden geldin…..?“
Karuizawa bana bakarak anlaşılır sesler çıkartmaya çalıştı.
“Sormana gerek var mı? Söz verdim ben. Sana bir şey olursa, seni kurtaracağım dedim. “
“R-Ryuuen-san, Aradığımız X, Ayanokouji miymiş yani!?”
“İmkansız. O, olamaz!”
Ishizaki panikledi. Ibuki ise Ryuuen’den önce inkar etti.
“Ryuuen. X, Ayanokouji’yi kullanıyor. Seni kandırmalarına izin verme. Karuizawa’ya onu kurtarmak için birini göndereceklerini söylemişlerdir ve—“
“Kapa çeneni, Ibuki.”
Ryuuen, Karuizawa’nın yanından uzaklaştı, gülerek bana doğru birkaç adım attı.
Aramızda yaklaşık 5 metre olacak kadar mesafe bıraktı. Ryuuen’in bana karşı gardını aldığını görebiliyordum.
“Eh, kimler gelmiş böyle? Suzune’nin ayakçısı, Ayanokouji. Tatil başlamışken böyle dikkat dahi çekmeyen bu kötü çatı katından ne işin var?“
“Karuizawa bana mail attı. Kurtar beni diye.”
Detaylara girmedim, Ryuuen’in bizzat attığı mailden de bahsetmedim.
Ryuuen tam bir aptaldı.. avlanan kendisiyken, bana ‘av’ gözüyle bakıyordu.
“Hmm?“
“Yalan söylüyor. Birisi sana emir vermiştir. Git Karuizawa’yı kurtar diye.”
Ibuki’ye az önce sus demesine rağmen, üzerime gelip inkar ediyordu.
“Ne oldu, Ibuki? Ayanokouji’nin X olmadığına seni inandıran şey nedir?”
“Mesele inanmak değil, doğru olmadığını söylüyorum. Bu çocuk… yufka yürekli salağın teki. Karuizawa ile X arasında olanlardan haberi bile yoktur ki bunun?”
“Yufka yürekli mi? Doğru olduğuna inanmıyorsun yani?“
Ryuuen, Ibuki’ye sordu.
“Ada sınavında, Karuizawa’nın iç çamaşırını, erkeklerin çantasına saklayıp D sınıfını sabote ettim. Başka sınıftan gelen birisinden şüphelenmesi gerekirken, benden bir kez bile şüphelenmedi. Hatta suçlu olmadığımı söyledi, beni savunacak kadar ileri gitti. “
“Bu da seni mutlu etti, öyle mi?“
“Saçmalama be. Asıl suçlu benken nasıl mutlu olayım? Bir numaralı şüpheliden bile şüphe etmeyecek kadar yeteneksiz birisi. Bunu demeye çalışıyorum.”
Böyle birinin, perde arkasından D sınıfı yönettiğine inanmıyor yani.. bunu demeye çalıştı galiba.
“Sen inanıyor musun, Ryuuen-san? Ayanokouji’nin X olduğuna.”
“Ayanokouji’den her zaman şüphelenmişimdir. Sürekli kendisini üstün gören Horikita ile birlikte diye.”
“Ama… kendisi çok ortada değil miydi?…. kendisini gizlemeye çalışan birinden bahsediyoruz sonuçta… burnumuzun dibinde miydi yani?”
“Evet, ne demek istediğini anlıyorum, Ishizaki. Ben de bu yüzden tüm diğer ihtimalleri dikkatlice gözden geçirdim. Manabe’gilin yaşadıklarını, yaşanan tüm olayları, derinlemesine inceledim. Karuizawa’ya zorbalık yapılmasından sonra olayın nasıl kapatıldığına baktığımda Aradığımız X’in, ya Ayanokouji ya da Hirata olduğu sonucuna vardım.”
“Ne? Şu, ben biliyordum ukalalığını bıraksan artık. Ayanokouji ya da Hirata’yı hedef olarak bile görmedin ki?“
C sınıfında kafalar karışmıştı.
Aradığınız benim derken, Ibukigil bu gerçeği kabullenemiyordu..
“Açıkçası en şüpheli kişi bendim, zaten kasıtlı olarak yapıyordum… ya da Horikita’yı kullanmaktan başka çarem yoktu mu demeliyim?“
“Ama—!“
Belirsiz bir soru sorarak nazik bir tavır sergiledim.
“Endişelenmeyin. Aradığınız kişi benim.”
“Hah. İşte bu halin daha şüpheli? Neden kabul ediyorsun ki? Kabul etmen bile garip geliyor.”
Şimdiye kadar sakladığım için, kabullenememeleri normaldi..
“Ben de şüpheli buluyorum. Perdenin arkasındaki deha ona kurban olması için emir vermiş olabilir….“
Ibuki ile Ishizaki, kimliğimi kabul etmek üzere olan Ryuuen’e tekrar düşünmesini söyledi.
“Sen de X’in buraya gelmeyeceğini tahmin ediyordun değil mi?“
“Evet. Sürekli Horikita’nın arkasına saklanan birisinin böyle bariz bir tuzağa düşmesini beklemiyorduk tabii.”
Demek şüphelenmeleri normalmiş…
“Çok ucuz bir hamle yaptın, Ayanokouji. Yapman gereken tek şey, Karuizawa Kei’yi burada kaderine terk etmekti. Sense tuzak olduğunu bile bile gelmişsin. Ibuki ile Ishizaki’nin şüphelenmesi çok normal. X olduğunu iddia ediyorsun madem, bu çıkmazın üstesinden nasıl geleceksin anlat bakalım.”
Ryuuen kanıt istiyordu.
“Biraz saçma bir soru olacak ama.... benim şuan çıkmazın içinde olduğumu kim söylüyor?“
Ryuuengil bu aptalca sorumdan hoşlanmadılar.
“Karuizawa istediği için buraya geldim. Şuan sınavımız da olmadığına göre, size X olduğuma dair herhangi bir kanıt veremem. Eğer gerçekten kanıt istiyorsanız bir sonraki sınavı bekleyebilirsiniz.”
“Olmaz. Şuan kimliğinden haberdarız. Karuizawa’nın sırrını da biliyoruz. Buradan tek kelime etmeden gidersen, yarın kötü şeyler olacağının farkındasındır. “
“Kötü şeyler derken?“
“Salağa yatmayı kes. Hamleni yap işte.”
“Ne hamlesi? Hiçbir şey yapmayacağım.”
Bunun üzerine İshizaki, aralıklı kapıya bakarak konuştu:
“Anladım ben, Ryuuen-san. Sudou ve tayfası kesin buralardadır. Bundan mesaj bekliyordur. Haksız mıyım?“
“Yok, öyle bir durum söz konusu değil.”
Ryuuen onu bakışlarıyla susturdu.
“Ö-öyle mi?“
“Sınıfından birileri Karuizawa’nın başına gelenleri görürse, bütün sınıfı ona sırtını döner. Bizim de elimizde koz kalmaz. Biraz kafanı kullan.”
Emin olmasaydı, Ryuuen de alelacele davranmazdı.
“A-anladım……“
“Sen salağa yatmaya devam edeceksin anlaşılan.”
“Yeter bence, Ryuuen. X’in bize tek başına kafa tutması söz konusu bile değil.”
Ibuki, Ryuuen’e fikrini belirtti.
“Al sana sorun. Ibuki ile Ishizaki, senin X olduğuna inanmıyor işte. “
Ryuuen omuz silkti, öfkeyle Ibuki ile Ishizaki’ye baktı.
“Hamle yapmayacağım dedin değil mi, Ayanokouji? Fakat gerçeği söylediğinden emin olmamız lazım. Bunun için de birkaç soru soracağım?“
Bu sözlerinden sonra yüzünden gülümseme belirdi.
“Bizzat kabul etmeme rağmen inanmayan sizsiniz. Ibuki, sana birkaç bilgi vereyim o zaman.”
Benden şüphelenip duran Ibuki’ye doğru konuştum.
“Issız adada, senden liderlerin kartlarını dijital kamera ile çekmen istendi. Fakat en lazım olduğu zamanda kameran bozuldu ve kullanamadın. Doğru mudur?”
“Nasıl bildin!?“
“Çantanda sakladığın kamerayı bozan bendim. Hatta iz bırakmamak için, kameranı su kullanarak bozdum.”
C sınıfında bile, dijital kamera satın aldıklarını bilen az kişi vardır.
“Bir de, Ibuki ile karşılaştığımda, parmakları kirliydi. Oturduğu yerin de kazılmış olduğuna dair belirtiler vardı. Gece baktığımda, o yerde radyo gömülü olduğunu fark ettim. Ryuuen ile iletişim kurmak için kullanıyordun değil mi?“
Bu kadar bilgi verdiğime göre, inanmak istemeseler bile inanacaklardır.
Ibuki’yi elleri kirli otururken gören: Yamauchi, Airi ve bendim. Yani, bu da onun inanması için çok net kanıtlardan biriydi.
“Kabul et artık, Ibuki. Ayanokouji, X.”
“Durun, bir dakika. Biraz zeki olması onu X yapmaz, değil mi?“
“Ondan daha fazla şüphelenmeye gerek mi var?“
Ryuuen daha çok öfkelenmişti.
“Bir tek bana mı garip geliyor? X gerçekten Ayanokouji ise, arkadan iş çeviren biriyse, neden buraya gelsin ki?! Şimdiye kadar tüm planlarımızı bozan o değil miydi!?“
“Kesin bir hilesi var! Ya tahminimizden daha iyi bir mucize oldu… ya da… salağın teki işte.”
“Hile mi? Böyle bir durumda ben hile göremiyorum. Karuizawa’nın sırrından epey kazançlı çıktınız. Dikkatsiz davranırsam olacakları tahmin edebiliyorum. Yani, tüm bu olayları kendiniz düzenleyip beni içeri çektiniz.”
“Hah. Farkındasın düştüğün durumun yani? Ne olacak şimdi? Ne zaman istesek seni açığa çıkartabiliriz? Sen ortaya çıkınca, Karuizawa’nın geçmişine de ihtiyacımız kalmadı. Sen artık bizim elimizdesin.”
“Burada Karuizawa’ya olanları da okula bildirmeyi de düşünemezsin.”
Sınav zamanlarının aksine, öğrenciler arasındaki şiddet olayları direkt okuldan atılmayla sonuçlanmıyordu.
Burada yaşananlara dair kanıt sunabilsek dahi, C sınıfına ciddi bir zarar verebileceğimiz bile şüpheliydi.
“Bize saldırırsanız, biz de Karuizawa’yı kullanarak misilleme yaparız.”
Doğruydu. Ryuuen’i bunun için cezalandırmaya kalkarsam, Karuizawa’yı tamamen kaybedecektim.
Mücadeleyi kazanıp, savaşı kaybetmem olasıydı.
Karuizawa’nın geçmişini saldırı olarak kullanan Ryuuen, şimdi savunma olarak kullanıyordu.
“Burada yaşananlara neresinden bakarsan bak, ezici güç bende.”
“O kadar aradığın X’in kimliğini ortaya çıkarmak seni tatmin etmiyor mu zaten? Karuizawa’yı alıp götürüyorum buradan.”
“Deme öyle, deme be! Buraya kadar gelmişken ağırdan alalım. “
Ryuuen, Karuizawa’nın kolundan tutup zorla kaldırdı onu.
“Ahh!“
“Kimliğini sebepsiz ortaya çıkaracak değilsin. Söyle neyin peşindesin?”
Elini bana doğru uzatarak tahrik edici el hareketi çekti, hem de birkaç kez.
“Kusura bakma, Ryuuen. Ben senin beklentini karşılayamam.”
“Ne……?“
“Beni avucunun içinde oynatan sensin. Olay bundan ibaret.”
Karuizawa’yı terk edecek kadar ileri giden zalim X’den böyle bir söz duymak…garip hissettirmiştir.
Ya kimse X’den böyle bir cümle duymayı beklemiyordu, ya da beklentileri Karuizawa’yı kendi kimliğini gizleyerek kurtaracak sert biriydi? … bu iki ihtimalden birini düşünüyorlardır.
Ryuuen’in sürekli gülen suratında bir çatlak belirdi sonunda.
“Deli gibi aradığımız X, bunun gibi salaksa eğer, hala bulamadık demektir. Dijital kameranın başına gelenler kesin tesadüf falandır. ”
Ibuki, Ryuuen ile ortaklaşa iş yapsa da ona güvenmiyordu. Onu bizzat sorgulayarak, duygularını gizlemeden belli ediyordu.
Bu fırsatı görünce kaçırmak istemedim.
“Kimliğimi açık ettim, evet. Fakat bunun bana bir zararı yok ki. D sınıfında arkadan çalıştığımı bilen sadece iki kişi var, Horikita ile Karuizawa. Başkaları öğrenirse, bilgi sızdıran siz olacaksınız.”
“Eee?“
“Yani: Kimliğimi açık ederseniz, bu çatı katında olan her şeyi okula bildiririm. “
“Böyle bir şey yapamayacağın için tıpış tıpış ayağımıza geldin ya zaten”
“Niye yapamayacakmışım? Tek yapmam gereken Karuizawa’yı feda etmek.”
“..ha?“
“Karuizawa’yı kaderine terk ettiğimi düşündünüz. Geldiğimde de aksini iddia ettiniz, değil mi?”
“Başından beri onu terk etmiş olsaydın, kimliğini saklayabilirdin. Başka seçeneğin olmadığı için geldin. Blöf yapma.”
“Sorun değil…..Kiyotaka’yı öğrendilerse, benim sırrımı da ortaya çıkarabilirler.”
Yerden kalkmaya kendisini zorlayan Karuizawa başını kaldırıp bana baktı.
Hemen gözlerimi Ryuuen’e çevirdim.
“Ya da Karizawa’nın dediği gibi. İnanıp inanmamak size kalmış. Fakat vereceğiniz karar, sizin hayatınızı etkileyecek.”
“Umm… X’in kimliğini bulduğumuza göre, bu kadarı yetmez mi?“
“Katılıyorum. Onu harcayabilir bile.”
Tüm bunları, X’i ortaya çıkartmak için yapmışlardı. Ishizaki ile Ibuki daha fazla ileri gitmek istemiyordu.
“..kuku.”
Birden bire, Ryuuen elini alnına dayadı ve kahkaha atmaya başladı.
“İki taraftan biri saldırıya geçerse, savaş çıkar, evet. Haklısın.”
Iki tarafın da yara alacağı bir mücadele olacaktı.
Ayrıca, Karuizawa’nın derin bir darbe alacağının da garantisi yoktu.
Geçmişte gördüğü zorbalığa rağmen, kendisini toparlayıp ayağa kalkan bir kızın imajı düzelebilirdi.
Ryuuen burayı sessizce terk ederse, tüm bunlara bir son verebilirdi.
Fakat—
Bu çocuk hayatta böyle bir seçeneği seçmezdi.
“Açıkçası, çok hayal kırıklığına uğradım. Kimliğini açığa çıkarmanın tereyağından kıl çeker gibi olmasını geçtim, bir de kendini koruyabilme adına kaderini benim ellerime bırakıyorsun. Ayanokouji, beni eğlendiren X’in sen olduğuna şüphem kalmadı. Fakat, buradan senin de eğlenmeden gitmeni asla istemem. Haksız mıyım, Ishizaki?“
“E-evet.”
“Benim için, her şey oyundan ibaret. A sınıfına çıkmak, Ichinose’i ve Suzune’yi ezmek falan hepsi bu oyunun bir parçası. D’yi, B’yi ezmek hatta sona sakladığım, Sakayanagi’yi alt etmek bile. Hepsi güzelce zaman öldürmek, vakit geçirmek için.”
Ryuuen gülerken Karuizawa’nın kahküllerinden tuttu. Karuizawa’nın yüzünden acı çektiği belli oluyordu.
Fakat gözlerinde korku yoktu.
“Kuku…umutsuzluğa kapılmana rağmen gözlerinde korkudan eser yok. Ayanokouji, X mi değil mi diye şüphelenmemi boşa çıkartıyorsun. Gözlerinden Ayanokouji’ye olan tüm inancın belli oluyor. Ayanokouji’nin kimliğini söyleyeceğim diye korkup kendi geçmişini açıklayacak gibisin. Sen rahat ol, senin görevin biteli çok oldu.”
Karuizawa’ya olan ilgisi bitine, saçını yavaşça bıraktı.Sonra gizleyemediği bir heyecanla hızlı hızlı konuşmaya başladı:
“Beni eğlendirdin, Ayanokouji. Defolu D sınıfı öğrencisi olmana rağmen, stratejilerimi hep fark ettin. Hatta düşünce tarzın bile benimkiyle benzer.
Sana ilgi duymamam imkansızdı: Saklanan dehayı çıkartmamam imkansızdı. O kadar gaza geldim ki, seni bulduktan sonrasını hiç düşünmedim. Dedim, gördükten sonra ne yapacağıma karar veririm.”
Içindekileri heyecanla dile getirerek anlattı.
“Şimdi de kararımı verdim.”
“..Ayanokouji’ye ne yapacaksın?”
“Neden sürekli işime karışıyorsun, Ibuki?“
Ibuki benden uzaklaşarak korkusuzca Ryuuen’in önüne gitti.
“Yapmak istediğin şey, C sınıfını tehlikeye atıyor.”
“Kuku. Hep yalnız kurt olarak takıldın, hiç sınıf arkadaşlarınla iş birliği yapmadın. Şimdi de gelmiş C sınıfını tehlikeye attığımı iddia ediyorsun. Güldürme beni. “
“Bu saçma tavırlarından sınıf belki bir şey kazanır diye geldim. Fakat çizgiyi çoktan aştık. Ayanokouji’nin de bir numarası kalmadı zaten. “
Ibuki içindekileri biriken tüm duygularını dışarıya vurdu.
“İşte bu yüzden yapmak istediklerine karşı çıkıyorum.” diye ekledi.
“Ne yapacağımı nerden biliyorsun?“
“Nisan ayından beri tanıyorum seni. Ona şiddet uygulayıp kendine boyun eğdirmeye çalışacaksın, değil mi ?“
Bu sözleri duyan Ishizaki donup kaldı.
“Ishizaki, Komiya, Kondou hatta Albert bile, senden bi ton dayak yediği için, sana boyun eğiyor. Bilmiyorum mu sanıyorsun? “
“Aramızdaki güç farkını göstermenin nesi kötü? “
“Fark zaten belli değil mi?“
“Ayanokouji’nin bizi kaç kez oyuna getirdiğini biliyorsun. Şimdi bedelini ödeme zamanı.”
“İşte bu yüzden sana yapma diyorum çünkü başımızı belaya sokacaksın!“
Tak!
Keskin bir ses yankılandı. Ryuuen, Ibuki’nin yanağına kocaman elleriyle bir tokat atmıştı.. bu ses onun sesiydi.
Ibuki hemen sus pus oldu.
“Ben eğlendiğim sürece gerisi umurumda değil. Ayrıca şiddet, anlamana da yardımcı oluyor bak. “
Az önce olduğu gibi, çizgiyi aşmaya çalışıyordu.
Tam da tahmin ettiğim gibi, bu çocuğun varabileceği sonuç buydu.
Şu noktada bu yaşanana, yanlış anlaşılma demek, omuz silkmek artık imkansızdı.
“Beni iyi dinle. Burada önemli olan şey, karşı taraftan ne kadar çok bilgi alabildiğimiz. Ayanokouji de burada olanları, kendisini ve Karuizawa’nın geçmişini gizli tutmak istiyor. Karuizawa’yı tehdit ettiğimiz, bu soğuk havada üstüne su döktüğümüz de gerçek. Eğer birisi duyarsa, ağır ceza alacağız. İki tarafta sessiz kaldığı sürece, burada yaşanan her şey aramızda kalacak. Bunun nesini anlamıyorsun?”
Şimdiye kadar yaşananları göz önünde bulundurunca, bu sonuca ulaşmak zor değildi.
Karuizawa’nın geçmişi ve benim kimliğimi kendisine kalkan olarak kullanacak, burada yaşananların dışarı taşınmasını önleyecekti.
“Ne yaşanırsa yaşansın, iki tarafta sessiz kalmayı kabul etmek zorunda.”
Buna rağmen, C sınıfı kavga çıkartmak istiyordu.
“Neden bu kadar kimliğini geç ortaya çıkarttığını anlıyorum. Yasak bölgede kavga etmemize engel oluyor. Kapıyı kapat, Albert.”
Ryuuen’den emir aldıktan sonra, Albert okul binasına giden kapıyı örttü.
“Yine de kötü bir hamle yaptın be, Ayanokoji.. Burada biter sandın ama ben bitirmiyorum.”
Buradaki herkes biraz sonra ne yaşanacağını biliyordu.
Ryuuen’in kendi yöntemleri devreye girecekti.
“Demek geri çekilemiyorum. O zaman istediğin yönde ilerleyebiliriz.”
“O boş boş bakan gözlerinde korku neymiş göreceğiz. Yoksa beni küçümsüyor musun? Pervasız davranmam mı sanıyordun? “
“Gerçekten şiddete mi başvuracaksın?“
“Çatışmalar, her zaman zihinsel olmaz. Şiddet, dünyadaki en güçlü silahtır. Ordusuna rehberlik eden bir general için de geçerlidir bu.
Ne kadar kurnaz olursan ol, şiddete karşı boyun eğersin.”
Şu durumda bile kavga çıkma üzereydi.
Önce Ryuuen’e sonra diğerlerine; Ibuki, Ishizaki ve Albert’e tek tek baktım.
“Yüzündeki o sefil ifadeyi aklıma kazıyıp burada bırakacağım. Önümüzdeki dönem hedefim Ichinose olacak.”
“İnsanlar şiddete boyun eğer. Buna katılıyorum, haklısın. Fakat bu düşünceni uygulamaya koyabilmek için, karşı taraftan daha güçlü olman lazım. Ne demek istediğimi anladın mı?”
“Ne!?”
“Dördünüzün gücü, beni durdurmaya yetmez diyorum.”
“…..?“
Ne demek istediğimi anlayamayan Ibuki kaşlarını kaldırdı.
“Kukukukukukukukukukuku.”
Ryuuen sözlerimi çok komik bulmuş olacak ki, büyük bir kahkaha patlattı.
“Ayanokouji’nin demek istediği şu: Sizin gibilerin şiddetiyle boyun eğmem… Vay be. O zaman kendine ne kadar güveniyormuşsun görelim. Ishizaki.”
“E-emin miyiz?“
Ishizaki bu emrine karşı saldırmakta tereddüt ediyordu. Sudou gibi kavga çıkartmaya meyilli güçlü biri değildim, sıradan bir öğrenciydim sonuçta.
Emir almasına rağmen tereddüt etmesi normaldi.
“Kendini tutma. Bitir işini.”
“Ama…..“
“Ayanokouji’yi dövsek bile sorun çıkmayacak diyorum.”
“Durun!!!“
Ishizaki bana yaklaşınca, Karuizawa bağırdı.
“Ne yapıyorsunuz!? Kiyotaka’yı dövünce elinize ne geçecek!?“
“Hey, sen karışma, Karuizawa. Senin görevin bitti dedim ya. Bu çocuk sayesinde geçmişin ortaya çıkmayacak. Bir köşede minnettar ol yeter.”
Tekrar Karuizawa’yı saçlarından tuttu.
“!“
Ardından Karuizawa’yı arkaya doğru itti.
Geriye doğru düşen Karuizawa, Ryuen’e nefretle baktı. Sonra da usulca ayağa kalkarak ona doğru atılmak için hamle yaptı.
“İşte bu yüzden sana karışma diyorum.”
“Endişelenme, Karuizawa.”
Karuizawa’ya durması için seslendim.
“A-ama!”
“Endişelenecek bir durum yok.”
“Evet, kendin için endişelen.”
Ishizaki öne çıktı.
“Beni yanlış anlama, Ayanokouji. Emir Ryuuen-san’dan geldi.”
“Sorun yok.”
Her şeyin bu noktaya gelmesi….tam planladığım gibi gidiyordu.
Ishizaki, söz dinlemeyen bir çocuğa vuracakmış gibiydi, kayıtsız bir şekilde yumruğunu salladı.
Ortaokul, hatta ilkokul çocuklarının bile kaçınabileceği basit bir hamleydi… Savurduğu yumruğunu hemen sağ elimle tuttum.
“Ahh…….?“
“Ishizaki, madem dövüşeceksin, ciddi ol.”
Hem yumruğunu yakaladım hem de uyardım, ama Ishizaki hala anlamamıştı.
Onu durdurmak için uyguladığım güç çok değildi. Ishizaki’nin sağ yumruğunu sıkmak için sol elimin kavrama gücünden yararlandım.
“Oh? Ahh, uuu, ehh……!?“
Ishizaki’nin yüz ifadesi yavaşça değişti, dizleri titremeye başladı.
“Ne oluyor, Ishizaki?“
Garipliği fark eden Ibuki arkaya baktı.
“Ahh, uuuu, ahh! Yeter, canım yanıyor!“
Vücudunu doğrultamıyordu, dizlerinin bağı çözülmüştü. Dizlerinin üzerine düşerek kendini soğuk zeminde buldu.
Daha fazla acıya dayanamayan Ishizaki, çaresizce koluma sol eliyle yapıştı, çekip ittirmeye uğraştı ama nafile.
Durumun ciddiyetini ilk fark eden Ryuen veya İbuki değil bana arkadan saldırmak için yaklaşan Albert oldu.
Siyah bir gölge yaklaşıyordu..
Patronundan izin dahi almadan, Albert kalın kollarını bir direğe saldırıyormuşçasına savurdu.
İlk hedefi, boşlukta kalan sol yanımdı. Ishizaki’nin kendisini kurtarıp boş anımı kollayıp kendisini kurtarmasını umuyordu herhalde.
Fakat, beyhude bir beklentiydi. Saldırısından kaçınmayıp, yumruğunun sol elimin avuç içine isabet etmesini sağladım, kavgadan biraz hasar almaya hazırlanıyordum.
’’Ahh!’’
Donuk bir ses duyuldu.
Dirseğimden omzuma kadar çıkan güçlü bir acı hissettim.
“..acıdı…“
Albert’in güneş gözlüklerinden bakışlarını anlamak zordu ama durumun ciddiyetini kavradığını da fark edebiliyordum.
“Şaka mı yapıyorsunuz....bu ne hal, Albert? Ishizaki?”
Uzaktan Ibuki bile, Albert’in tüm gücüyle saldırdığını, Ishizaki ise acı çektiğini anlayamıyordu.
Ya da inanmak istemediği bir durumdaydı.
Sağ elimdeki baskıyı Ishizaki’den çekince, yerde kolunu tutarak kıvranmaya başladı.
“Hadi, Albert.”
Ryuuen’den emir geldi.
Albert kocaman kollarını sallaya sallaya gelerek saldırmaya başladı.
Insan vücudunun kaldıramayacağı kadar güçlü bu saldırılara karşı koymazsam, zararı büyük olacaktı.
Zaten bir yumruğunu yemeye göz yumdum, artık daha fazla darbe alamam. Soluma savurduğu son saldırıyı atlattıktan sonra, önden ona saldırdım.
Yumruğumu Albert’in karnına saplayıp çektim. Biraz bekleyebilirdim fakat rakibimin gücünün ne kadar olduğunu bilmediğim için risk almak istemedim. Albert’in yüz ifadesinde çok küçük bir değişim oldu ama çok küçüktü.
Ona doğrudan sertçe bir yumruk sapladığım halde, onda hasar yok gibiydi.
Herhangi bir Japonunkinden daha sağlam bir bedene sahip olduğu gibi vücudunu da geliştirip kendisini eğitmişti.
Bu durumda, bu çocuğun çelik vücudunun direncini kırabilmek için, daha fazla çaba sarf etmem gerekiyordu.
Ne kadar güçlendirilirse güçlendirilsin, insan vücudunda sayısız zayıf nokta vardı. Mesela, solar plexus bölgesini geliştirmek mümkün değildir.
Tabii, o bölgeye vurduğum zaman onu bayıltabileceğim anlamına gelmiyordu. Geliştirilemeyen bir bölge olduğu için, acıya katlanmak zorundaydınız.
Albert, solar plexus bölgesini hedef aldığımı fark edince, kaçınabilmek için, elleriyle karın bölgesini korudu.
Fakat artık çok geçti, bu hamlesine karşılık elimin ucuyla boğazını hedef aldım.
“!“
Albert homurdanırcasına bir ses çıkardı.
“Ayanokouji!!!“
İshizaki arkamdan bağırarak bana doğru atıldı.
“..Madem saldıracaksın ses çıkartma…“
Saldırdığını avına belli eden Ishizaki’yi duraklatmak için, üzerine dayandığı sol dizine tekme attım.
Kendi rengini çok belli ediyordu.
Arkamda kalan Albert’in yere yığıldığından emin olduktan sonra, arkamı dönüp yüzünü tekmeledim.
Sonra sol elimle Ishizaki’nin çenesini yumrukladım.
Ryuuen, Ibuki ve Karuizawa ise, tepki vermeden bütün bu görüntüleri izlemekle yetindiler.
“Demek tahmin ettiğimizden daha iyiymiş. Hatta az önceki caka satmasının sebebi de kendisine güvenmesidir, ha? Bu kadarını beklemiyordum işte.”
“Yani bu kurduğumuz tuzak, Ayanokouji’nin işine mi yaradı diyorsun? Bu da ne demek oluyor…..?“
“Ciddi misin sen, Ibuki?“
“Ehh…….?“
“Ryuuen’i uzun zamandır tanıyorsun, ona karşı gelenleri şiddetle eğitir biliyorsun.
Dahası, C sınıfının hiç şiddete karışmadığı bir konumda olması, sınıfa yarar sağlar mı sence?“
“Ne?“
Ibuki kafasını çevirip baktığında, Ryuuen’in kafasında bir soru işareti belirdi.
“Durun. Ayanokouji, bu tuzağı sana biz kurduk.”
“Burada diplomatik bir tavır sergilememe rağmen, hala içine düştüğün durumu anlamadın mı gerçekten?“
Iç çektikten sonra, ona her şeyi anlatmaya karar verdim.
“Bizim bugünkü yüzleşmemiz uzun süre önce belliydi. Dahası, iki tarafında ne yaşanırsa yaşansın sesini çıkartmayacağı bu yüzleşmede, Ryuuen Kakeru’nun işlerini halletmek için şiddete başvuracağı da kesindi.”
Ryuuen, şimdiye kadar yaşanan her şeyin kendi planının dahilinde olduğunu düşünüyorsa eğer, yanılıyordu.
“Eğer kimliğimi ortaya çıkarma niyetim olmasaydı, Manabegili hiç kullanmazdım.
Onu casusum yapıp kendisinden bilgi aldım ben. Sınıfınızdaki haini fark edip arayacağınız gün gibi ortadaydı. Sen de tam bir diktatör gibi, Manabegili aramaya koyuldun. Zaten onlar Karuizawa’ya saldırdıktan sonra, onları tehdit ettiğimi, başka çareleri olmadığı için yaptıklarını söylemişlerdir sana.”
Ryuuen sessizce dinliyor, tek kelime edip itiraz etmiyordu… eh, zaten başka çaresi de yoktu.
“Karuizawa’nın benimle olan bağlantısını çözdün. Ardından da bir plan düşünüp uygulamaya koyuldun. Önce bizi takip ettirdin. Ishizaki, Komiya ve diğerlerini, D sınıfından seçtiğin kişilerin peşine taktın. D sınıfına girip Kouenji’ye saldırarak X’e baskı kurmak istedin. Bu yaptıklarından dolayı sen zevkten dört köşe olurken, ben de düşünecek çok zaman kazandım. “
“Kukuku. Şimdi ilginç bir şeyler gevelemeye başladın. Şimdi avucumun içindeymiş gibi numara yaptığını mı ima ediyorsun?“
“Daha net söyleyeyim istersen. Senin avucunun içinde dans ediyormuş gibi yaparken, asıl avucumun içinde dans eden sendin.”
“O zaman kusurumuza bakmayacaksın, Ayanokouji. Çetin ceviz çıktığın için, tüm avantajımı kaybettim ve beni zor bir duruma soktun. Peki, ne yapalım, Ibuki sen söyle?“
Yaptığım ve yapabileceklerimin farkında varmasına ve tüm hikayeyi duymasına rağmen, Ryuuen’in yüzündeki gülümseme değişmedi.
“Bu ne şimdi….sizin neyiniz var……!“
İnce entrikalara kafası basmayan İbuki, Öfkeye kapılıp üzerime doğru tekme savurdu.
Iç çamaşırının görünür olduğunu ya umursamıyordu ya da farkında değildi. Belki de, böyle şeyleri fark edecek durumda değildi. Bir adım geri atarak tekmesinden kaçındım.
Tekmesi boşa giden İbuki bir anlığına duraksadı.
Birkaç adım atarak bana daha çok yaklaştı, arayı kapatarak onun tekmelerinden kaçınmama izin vermemeyi planlıyordu.
Güzel bir hamle.
Horikita ile dövüştüğünde, her ne kadar Horikita hasta olduğu için ona çok karşı koyamadıysa da, Horikita’yı yenebilecek güçteymiş demek.
“Cık cık.”
Tüm tekmelerinden son anlarda kaçmayı başardığımı görünce, bir anlığına durup sinirlenerek ‘cık cık’ dedi.
“Sen nesin be……?“
“Tüm olanları gördüğün halde hala anlayamıyor musun?“
“Beni öfkelendiriyorsun, neden bilmiyorum ama çok sinirleniyorum!“
Ibuki tekrar bana doğru atılınca, aramızdaki mesafeyi kapattım ve arkasına geçtim.
“!?“
Ona bir süre ayak uydurabilirim. Biraz uğraştırayım yeterdi.
Ibuki’ye kaçınma veya saldırıma engel olma şansı vermeden boynundan tutup yere serdim.Amacım hızlı ve beklenmedik bir darbeyle onu bayıltmaktı.
Ibuki’nin gözleri, bilincini kaybetmeden önce kocaman açıldı.
Başına vurmak daha garanti olsa da, ölüm kalım mücadelesi içeren bir savaşta değildik. Gerek yoktu.
“Şiddete başvurmak, sizin tapulu malınız olmadığı gibi, yasal hakkınız da değil.”
Ibuki, Ishizaki ve Albert… Ryuuen’in ayaktakımı – sağ kolları – artık yere serilmiş haldeydi.
Ayakta duran tek bir kişi vardı. Gözlerinin önünde yaşananları izleyen Karuizawa, şaşkınlıktan tek kelime edemiyordu.
“Olanları gördükten sonra hala mantıklı düşünebiliyor olman taktire şayan.”
“Demek sadece akıllı değilsin. Konu şiddet olunca da epey iyisin. Seni hafife almışım.”
Ryuuen, bana olan derin saygısını gösterircesine alkışlayarak bana yaklaştı.
“İçimden ne geçiyor biliyor musun, Ayanokouji?“
“Bilmem.”
Durumun ehemniyetini hiç üzerinde hissetmeden hareket eden Ryuuen, sakince durumu analiz etmeye başladı.
Kayıtsız tavırları, kullandığı basit bir saldırı tekniği değildi. Sadece Ryuuen’in ustası olduğu, kendisine has bir karakteristik özelliği idi.
Işte tam da bu yüzden bu kadar ukala bir tavır takınabiliyordu.
“Sadece Fiziksel güç, kavganın sonucunu belirlemeye yetmez. Yüreğinin ne kadar güçlü olduğu da kavganın sonucunda rol oynar. “
Ryuuen ardından eğilerek sol yumruğunu uzattı. Yüzümü değil; karnımı hedef alıyordu.
Saldırısından kaçınmak için arkama doğru zıpladım. Ryuen, peşimden sağ elini yumruk yapmış bir şekilde geldi.
“Saldırılarına maruz kalacağımı sanıyorsan aldanıyorsun.”
Saldırısından kendimi savunduktan sonra, kendim hamle yaptım.
Sağ elimle Ryuuen’in kahküllerinden tuttum. Hemen sol eliyle koluma vurarak tepki verdi. Ardından kaburgalarına tekme attım.
“!?“
Sağ koluma odaklanmış kendisini savunurken ona saldırdım.
Ardı arkası kesilmeyem saldırılarıma karşı kendisini korumak için aradaki mesafeyi açmaya çalıştı.
“Hiç fena değilsin, Ryuuen.”
Dediğim gibi, gücü epey iyiydi. Özellikle sağ kolu Ishizaki’ye kıyasla. Etkilenmedim dersem yalan söylemiş olurdum.
Az önce ağır bir darbe almasına rağmen, olduğu yere yığılıp kalmamıştı.
“Güzel~“
Bu sözünden sonra gülmeye başladı.
Yine de onun Albert’i alt edecek kadar güçlü olduğuna inanmakta zorlanıyordum.
“Umutsuzluğun dibine düşen birisi için bu geri dönüş çok iyi oldu, Ayanokouji. Bu kadarı yetmez.”
Yüzündeki gülümseme daha da büyümesine rağmen, saldırmaya da devam ediyordu.
Dövüş sanatları eğitimi almış birine benzemiyordu. Şimdiye kadar girdiği dövüşlerden öğrendiği çeşitli birkaç tekniği vardı.
Tüm saldırılarından kaçınmam kolay olmayacaktı. Karşılık vermek kolay olsa da, gardımı koruyarak birkaç darbesine göz yumdum.
Dördüncü yumruğunu da yediğimde, Ryuuen konuştu.
“Neden karşılık vermiyorsun? Güçlü olduğunu biliyorum.”
“Kendimce haklı sebeplerim var.”
“Öyle mi? O zaman seni haşat ettikten sonra, anlatırsın.”
“Beni yenebileceğine emin misin ki?”
“Kuku. Kendini yenilmez falan mı sanıyorsun?”
“..Pardon ama kaybetmem mümkün bile değil.”
Ryuuen’in gördüğü, benim görmediğim şey…
“Bugün burda beni yendin diyelim. Ya yarın? Ya öbür gün?“
“Yani sürekli dövüşeceğimizi falan mı ima ediyorsun?“
“Lavaboya gittiğinde? Ya da çok hazırlıksız bir anda? Sana dört bir yandan, her fırsatta saldıracağım.”
“Kaybetmekten korkmuyor musun?“
“Hiç korkmadım. Bir kez bile.”
“Korkmadın, ha?“
Işte bu ilginçti. Ryuuen’in özgüveni buradan geliyordu demek.
“Acı çekince anlarsın. İnsanlar acı çektikten sonra, yavaş yavaş korkmayı öğrenirler.”
“O zaman nasıl acı çekilirmiş, öğret de görelim.”
“Zevkle!“
Ryuuen yakamdan tuttuktan sonra, karnıma bir sürü yumruk salladı.
“Kiyotaka—!“
Karuizawa endişeyle bağırdı.
Bu saldırısına kendi rızamla karşı çıkmıyordum. Endişelenecek bir durum yoktu ortada.
“Birkaç kez dayak yiyince anlarsın! Hah!“
Aynı yeri hedef alırken Ryuuen, sol bacağına dayanarak aramızdaki mesafeyi kapatmasıyla, sol kolumla yüzümü kapattım.
Sağ koluyla sağ dizime baskı yaparak tuttu. Bugünkü en kritik saldırısı denebilir.
Vücudumda hissettiğim acıyla arkama yaslanıp yere yattım.
“Nasılmış? Şimdi anlıyor musun?“
“..maalesef, anlamıyorum. Sadece vücudumda bir acı dolaşıyor o kadar. “
“Benim gibi korku hissetmediğini mi söylüyorsun?“
“Hayır, Ryuuen. Ben öyle bir şey kast etmedim.”
Acının, korkuya sebep olduğunu biliyordum. Kaybetmenin ne kadar korkunç ve çaresiz hissettirdiğini biliyorum.
Defalarca insanların gözlerimin önünde kendisinden geçtiğine şahit oldum. Fakat bir süre sonra, korkunun yerini… soğukluk aldı.
Çünkü başkaları ne kadar çok acı çekse çeksin, umutsuzluğa kapılırsa kapısın, ben böyle bir deneyimi yaşamayacaktım.
Kendimi koruyacak araçlarım/piyonlarım olduğu sürece, ben güvende olacağım. Güvende olduğum sürece de kazanan ben olacağım.
“Biraz daha eğlenelim o zaman!“
Ryuuen bağırıp karnımı defalarca hedef aldı.
Dizimi biraz eğerek, Ryuuen’in saldırısını durdurabilirim.
“Cık cık! Demek fark ettin!“
Onun işini yavaş yavaş bitireceğim. Bana ciddi bir zarar vermesine izin vermeyeceğim.
“Demek eğlenmek istiyorsun, Ayanokouji? Neden sürekli dayak yiyorsun o zaman?“
“Az önce tanımladığın korkuyu hisseder miyim diye kendimi deniyorum.”
“Beni nasıl bu kadar hafife alırsın, seni pislik?!”
İkimizin gücünün arasındaki farkı biliyor olsa da, Ryuuen saldırmaya devam ediyordu.
Çılgına dönmüş bir şekilde saldırıyor olsaydı onu anlardım. İnsanlar kendi yeteneklerine ne kadar çok güveniyorsa, karşı tarafın gücünü fark ettiklerinde o kadar çok umutsuzluğa kapılırlar.
Fakat Ryuuen de böyle bir hissiyat yoktu.
Aramızdaki bu kavgada üstün konumda olduğu sırada, tüm ihtimalleri hesaplayarak bir karşı atak planlıyordum. Böylece onun kendisine olan inancını yıkacaktım. Bu bağlamda hesaplamalarımda bir yanlışlık çıkıyor.
…onun korkusuz tavırlarını biraz yanlış hesaplamıştım. Gerçi çok önemli bir detay değil. Sadece planıma birkaç ekleme yapmak zorunda kalıyorum o kadar..
Bu plandaki küçük değişikliğin bedelini de, Ryuuen daha fazla acı çekerek ödeyecek…
“Böyle bir gücü nerden edindin? Bu normal değil, Ayanokouji…….“
Kavgalara karışarak elde edilebilecek bir seviyede olmadığım doğruydu.
Cevap vermedim.Ryuuen ile aramdaki mesafeyi yavaşça kapattım.
Keskin gözlerinin odağı bendim.
“Bu kadar büyük bir güce sahip olduğun halde, perde arkasından iş çeviriyordun demek. Nasıl peki? Tepeden karıncaları izlemek iyi hissettiriyor mu?”
“Ben kimseyi küçümsemedim. Çünkü ne yenilgi ne de zafer, beni alakadar etmiyor.”
Cevabı beğenmemiş olsa gerek ki Ryuuen gülerek saçını geriye attı.
“Yalan söylüyorsun. Açgözlülük insanların doğasında var.”
Benim gibi her şeye kayıtsız kalan birisinin varlığını reddediyordu. Tabii, ben de insanların açgözlülük diyebileceği şeylere ihtiyaç duyuyordum..
Fakat şimdilik bu konuyu pas geçiyorum.
Onunla daha fazla oynayarak elime bir şey geçmeyecek..
Duruşumu düzelttim.
“O zaman sen korkana kadar senin haşatını çıkaracağım!“
Yeter artık, Ryuuen.
Yüzüme vurmak için ileri doğru atıldığında Ryuuen’in sağ kolundan tutup çektim, bir tane yüzüne çaktım.
“Gah—!?“
Şirazesi kayacak kadar güçlü bir darbe alan Ryuuen sarsılarak geriye doğru uçtu. Fakat bilincini bu kadar erken kaybetmesine izin vermeyeceğim.
Kendimi biraz daha tutmaya çalışacağım.
Beton zemine düşen Ryuuen’in üzerine çıktım. Sağlı sollu darbeler yağdırmaya başladım.
“Hiç korkmadım demiştin değil mi, Ryuuen?“
“Haa…haa…kuku, evvet. Ben korku nedir bilmem. Hiç hissetmedim. “
Ryuuen’in görüş alanı morluk ve şişliklerden dolayı daralmasına rağmen, altımda bana karşı koymaya devam ediyordu.
Fakat gücü yavaş yavaş azalıyor, etkisini yitiriyordu.
Bense ona üstten daha güçlü ve sert darbeler yağdırmaya devam ediyordum.
Yüz ifadesi sertleşti.
“Zuu, puu…! Dövüş yeteneklerime güveniyorum çünkü daha önce defalarca kaybettim. Bu yüzden kendime güveniyorum….“
Konuşmakta zorlanıyordu. Ağzından beton zemine kan püskürttü.. Damağı falan mı yırtıldı emin olamadım.
Yumruk sallamaya devam ettim.
“Gah!…..ahh, konuşmak zorlaşıyor, off.”
Kısa aralıklarla sağlı sollu darbelerime devam ettirmeme rağmen, Ryuuen’in yüzünde herhangi bir korku ifadesi yoktu.
“Şiddet, insana gerçek kişiliğini gösterir. Şiddete başvuranın da, şiddete maruz kalanın da.”
Ryuuen gözlerini kapatıp güldü.
İstediğim kadar ona vurabileyim diye beni manipüle etmeye çalışıyordu.
“Hah, hah…..kuku…..çok eğlendin mi, Ayanokouji? Bu gücünle istediğin kadar ukala davranabilirsin. Ne istersen yapabilirisn hatta. İşte bu yüzden gösteriyorsun ya bana gerçek gücünü. Ayanokouji…..“
Gözlerini açtı.
Ben de yüzünü hedef almaya başladım.
Yüzü şişmişti çoktan. Vücudundan kanlar akıyordu.
Buna rağmen, hala korkmuyordu.
Bir insan olarak, korku onun iç güdülerinden birisi olmalıydı: Fakat korkmuyordu.
“Bitirelim mi artık, Ryuuen?“
Böyle bir teklifte bulunmama rağmen, kabul etmeyeceğini biliyordum.
“Kukuku, Ne oldu, Ayanokouji? Hala sana boyun eğmiş değilim. Dövsene beni. “
Kendi hayatını tehlikeye atarak beni tahrik etmeye çalışan Ryuuen’e tekrar yumruk attım.
Yüzü acıdan dolayı büzüştü ama sadece kısa bir süreliğine.
“Sadece acıyor… o kadar.”
Tanıştığımızdan beri gözlerindeki bakış değişmedi. Mücadeleyi kaybetmek umurunda değildi, savaşı kazanmaya odaklıydı.
“Burada kazandın diyelim. Seni alt etmek için sürekli peşinde olacağım. Okulun neresinde olursa ol, bir açığını bulup sana saldıracağım. Sürekli tetitkte ve tedirgin olmak zorunda kalacaksın. Son gülen ben olacağım. “
Hayatını bu tarz geri dönüşler yaparak yaşadığı belliydi. Karşısındaki rakibi ne kadar güçlü olursa olsun, kimse yenilmez değildi.
Kendine güveni, rakibini hafife almadan zayıf noktalarını bulup saldırmasından kaynaklıydı.
Rakibine korku salıp şiddetle kendisine boyun eğdiriyordu.
Ryuuen’i kendinize düşman edindiyseniz; size onun düşman olduğunuzu hissettirip, her an sadlracakmış gibi tetikte olarak, ondan korkmanıza sebep oluyordu.
“Bu geçici zevkinin tadını çıkar. Devam et. Kazan, Ayanokouji!“
Kendisini savunacak kadar gücü kalmayan Ryuuen, acı acı gülmeye devam ediyordu.
“İnsan, kendisinden daha zayıf birisine saldırdığında kendisini üstün hisseder; zevk alır. Fakat, madalyonun öbür yüzünde korku vardır. “
İçten içe korkar mı demek istiyordu?..
“Kazanmak mı istiyorsun, kaybetmek mi? Hislerin neler, Ayanokouji?“
Ben…
… kazanmak mı istiyorum… kaybetmek mi?
“Şuan…. beni ezdiğin için mutlu musun? İçten içe gülüyor musun? Kızgın mısın yoksa heyecanlı mı? Ya da iğreniyorsundur. Söyle nasıl hissediyorsun?!“
Bir süredir ne gevelediğini bilmiyorum…
Maalesef, kendi yüzümü göremediğim için ifademi tahmin edemiyordum.
Tek emin olduğum bir konu vardı; böyle basit bir meselenin beni sarsmayacağı.
Hissettiğim bir duygu olmamalıydı.
Ryuuen’in yüzüne kaç kez yumruk attığımı bile bilmiyordum.
“!“
Artık durmayacağım.
Sağ, sonra sol… aynı güçle ona yumruk atmaya devam etim.
Ryuen’in yüz ifadesi hafiften sarsıldı ve bakışlarında titremeler belirdi.
Evet, işte Ryuuen..
Şimdi sen de farkındasın, değil mi…
Korku denilen hissi içten içe hissettiğinin…
Ryuuen’i şimdiye kadar vurduğum darbelerden daha sert bir darbeyle bayılttım.
Beni sözleriyle sarsmaya çalışıyordu galiba. Fakat manipüle edilecek bir kalbe sahip değilim ben.
Ryuuen’in üzerinden yavaşça kalktım.
Karuizawa’yı daha fazla bu soğuk havada bekletemezdim.
Yavaşça ona doğru yaklaşıp nazikçe sordum:
“Özür dilerim. Seni de zor bir duruma düşürdüm. İyi misin?”
“Ben…..iyiyim. Ama soğuktan her yerim uyuştu……“
Oturduğu yerde her şeye şahit olan Karuizawa’ya elimi uzattım. Eline dokunduğumda buz kestiğini fark ettim.
“Seni hayal kırıklığına uğrattım herhalde?“
“Evet…bana başından beri ihanet eden senmişsin.”
“Evet. Peki neden Ryuuen’e beni satmadın?“
“….Kendim için tabii.”
Bu sözleri göğsüme kafasını gömmeden önce titreyerek söyledi.
“Çok korktum.. çook korktum….!“
“Şuan hiçbir şeyi düşünmene gerek yok. Bugün burada olan burada kalacak. Düşünmek istiyorsan sonra düşünürsün. Şuan tek bilmen gereken: geçmişinin lanetinden kurtulduğun gerçeği. Şuandan itibaren, ne Manabe ne de başka biri senin geçmişini deşemeyecek. Bundan sonra, istediğin gibi hareket edebileceksin.”
Ayakta duracak gücü kalmayan Karuizawa, kendisini bana bıraktı.Usulca göğsüme dayandı..
Karuizawa’nın bakış açısından olayları değerlendirirsem, son birkaç ayı çok kasvetli ve mutsuz geçmiştir. Manabegilin saldırısına uğraması, hedef olarak seçilmesi falan…
Ryuuen’in geçmişini deşmesi ve her şeyin aslında benim başımın altından çıkmış olması…
Kafası karmakarışık ve duygusal olarak sarsılmış bir haldedir.
“Geçmişini yenerek bugünlere geldin. Yarından itibaren, kaldığın yerden de devam edeceksin.”
Onu çatı katında gördüğümde Karuizawa Kei’nin ne kadar güçlü olduğuna şahit oldum, her şeyin üstesinden gelecektir.
“Sana zarar veren ben olduğum için, affını istemiyorum. Fakat şunu unutma ki… benzeri bir şey tekrar yaşanırsa şayet, seni mutlaka kurtaracağım. “
“Kiyo… taka……“
Tüm bu yaşadıklarına rağmen Karuizawa, hala parazit olarak yaşadığı benden vazgeçemiyordu.
Karuizawa artık ben olmadan bu okula adım atamayacak bir hale gelmişti.
Karuizawa’yı kurtarmak için daha erken gelseydim, acaba ne olurdu..?
Ona olan sözümü daha erken tutsaydım, Karuizawa’nın bana olan bağlılığı daha artmış olacaktı. İlerde benzer bir duruma düştü diyelim, Karuizawa’nın umutsuzca bekleyişi artacak, çaresizliğe daha çok sürüklenecekti.
Son ana kadar bekleyerek, son ana kadar bana olan güvenini korumuş oldu. Hem de onun bana kolayca ihanet etmeyeceğini öğrenmiş oldum.
Tabii, adımı vermiş olsaydı, adımı söylediği andan itibaren içini ‘suçluluk’ duygusu kaplayacaktı. Böylece, onu daha kolay parmağımda oynatabilirdim..
Karuizawa gibi bir piyonu, kullanmamak bana yakışmazdı.
Onun işe yarar oluşu, ama hep ikinci plandaydı. Onu elimde tutabiliyor olmam ise; birinci planda.
“Birkaç merdiven aşağıda öğrenci konsey başkanı….. daha doğrusu eski öğrenci konsey başkanı ile Chabashira-sensei bekliyor. Durumdan az çok haberdarlar, sana yardımcı olacaklardır. Sırılsıklam olan üniformanı değiştirmene de yardımcı olurlar.”
“T-tamam…..ya sen Kiyotaka?“
“Buradaki meseleyi kapatmam lazım. Ayrıca, beraber görünmeyelim. Sen yurda git. ”
Karuizawa’nın omzuna hafifçe dokunarak söyledim bu sözleri.
“Peki madem……“
Çatı katında bu dörtlüyü bırakıp gidemezdim. Sadece Chabashira-sensei değil, diğer öğretmenler de görse, problem olacaktı.
Ishizaki ile başladım. Yanaklarına hafifçe vurarak onları uyandırdım.
Ryuuen’i sona sakladım.
“….kuh“
“Sonunda ayıldın.”
“Bu iş burada….biter mi sanıyorsun, Ayanokouji?“
“Bitti bile. Sürekli peşimde olamazsın herhalde?“
Bu olayın burada kapandığı, dövüşü kimin kazandığı belliydi.
“Kazanmak için elimden geleni ardıma koymayacağım.”
Ryuuen yavaş yavaş yattığı yerden doğrulurken bu cümleyi kurdu.
“Hatta gerekirse savaşacağım.”
“Okula seni dövdüğümü mü ihbar edeceksin yani?“
“….kuku. Olur mu öyle şey? Fakat kazanmak için seni ispiyonlamamın da bir seçenek olduğu da doğru.”
Kendisini ne kadar kötü bir duruma düşürürse düşürsün, kazanmak için her yolu deneyecekti.
“Beni tuzağa düşürmüşsün gibi bir hava verebilirim.”
“Sana bir tavsiye vereyim o zaman. Aşağı da eski konsey başkanı bizi bekliyor. Detayları bilmese de, burada olanları biraz inceledikten sonra anlayacaktır. Dahası, her şeyin Ryuuen’in başının altından çıktığı da, kameranın görüş açısını engellediği andan itibaren belli. Sen burada bir şeyler karıştırırken ben Keyaki alışveriş merkezindeydim. Pek çok görgü tanığım var.”
Olayları doğal akışına uydurmak için, ‘sigorta’ önemliydi.
“..başından beri üçüncü bir kişiyi şahit tutabilirdin, ama yapmadın?“
“Seni dövmeden peşimi bırakmayacaktın.”
“Yenilgiyi kabul edeceğimi mi sanıyorsun?“
“Evet, kabul edeceksin. Yenilginin tek bir sebebi var, Ryuuen. Zafer kazanmak için ilk hedefini yanlış seçtin. Bu kadar. Ichinose’in sınıfını ezip, Sakayanagi’ye karşı mücadele etseydin şayet, benimle mücadele ederken bir nebze benim seviyeme yaklaşmış olabilirdin. Çok heyecanlanıp aceleci davrandın ve bu da senin sonun oldu.”
Yüzüne bu sözleri söyleyince, acı acı güldü.
“Çok açık sözlüymüşsün……“
“Rövanş istersen, her zaman sana kapılarım açık.……fakat şu saatten itibaren ön planda olmak gibi bir niyetim yok. Kendine başka bir hedef seçsen iyi olur.”
Ryuuen’in ukala tavırlarını sürdürüp sözlü saldırıya geçeceğini beklerken, düşüncelere daldı.
“Şahitlerini geri planda bıraktığına göre…. eğer senin peşini bırakmazsam, Karuizawa’nın geçmişini ve kendini feda ederek, bizi köşeye sıkıştıracaksın… bunu ima ediyorsun…değil mi?”
“Böyle bir duruma düşmemek için elimden geleni yapacağım fakat bana şans bırakmazsanız, kozlarımı kullanmaktan çekinmem.”
“Sadece beni değil, buradaki Ishizaki, Ibuki ve Albert’i de olaya dahil edip bizi batıracaksın yani.”
Nasıl bir ceza alırlar bilmiyorum ama ağır bir cezadan kaçamayacakları kesindi.
“İşte sizin bir yanlış hesaplamanız daha: Karuizawa’nın geçmişi ile benim kimliğimin hep gizli kalacağını sanmanız. Ağzımı sıkı tutmamı isteseydin, ya daha büyük bir plan yapman lazımdı ya da daha çok bekçi dikmen lazımdı.”
Bu okulda yapabileceklerinin her zaman bir sınırı vardı…
“Yani ben var olduğum sürece, C sınıfın başı hep belada olacak öyle mi?”
“Pek sayılmaz. Bize karşı pervasız hareketler sergilemediğin sürece, bu konuyu size karşı kullanma niyetinde değilim. “
“Böyle boş sözlere karnım tok benim. C sınıfı sizi köşeye sıkıştırırsa, bugün yaşananları hemen okula bildireceksiniz işte.. haksız mıyım? “
“Olabilir.”
Ona garanti veremezdim… C sınıfı, bazı şeyleri görmezden gelerek…devam edebilir miydi?
“Peki, ne yapacaksın? Olan oldu, Ryuuen.”
“Kapa çeneni. Seninle olan mücadelem bitti. Kendi kavgam da bitti.”
Ryuuen, Ibuki’gile biraz baktıktan sonra telefonunu çıkartıp birkaç tuşa bastı.
Ardından zeminde Ibuki’nin ayak ucunu hedef alarak yerde fırlattı.
“Bu ne……“
Sohbetimizi sessizce dinleyen Ibuki, önce ona sonra bana dik dik baktı.
“Tüm sorumluluğu ben üstleniyorum. Öncesinde de puanlarımı sana aktarıyorum.”
“Ne…..? Ryuuen, sen… ne diyorsun? …. delirdin mi?“
“E-evet, Ryuuen-san! Burada olanları kimse anlatmayacağını söyledi ya. Sorumluluk almana gerek yok!“
Iki tarafta burada olanları anlatamayacak durumdaydı. Görüntüde, iki tarafta çıkmazın içindeydi.
Fakat, Ryuuen, D sınıfının çok büyük bir avantajı elinde bulundurduğunun da farkındaydı.
Bu işi çözmenin tek bir yolu vardı.
“Ayanokouji, burada yaşananların tek sorumlusu benim. Bir kişinin okuldan atılması, yeter değil mi?”
“Sorumluluğu üstüne alarak ciddileşiyorsun, bakıyorum da.”
“ İnsanlar bir kabadayıya ancak o güçlüyken itaat eder. Şuan yerin dibine battım, benim artık destekçim kalmayacak.”
Çok aptalca bir tavır…
…ağzında kalan kanları tükürdükten sonra bu sözleri söyledi.
Onun otoriter tavırları, dikdatörlüğü, bir işe yaradığı için insanlar ona boyun eğiyordu. Haklıydı.
Diğer sınıfları da X arayışına dahil ederek, büyük bir kargaşa çıkardı.
Şimdiye kadar işini şiddet kullanarak çözdüğü ve şimdi de kötü bir duruma düştüğü için, artık ilerleyecek gücü kendinde bulamıyordu.
Tahmin ettiğimden daha iyi bir düşünce yapısına sahipmiş. Ryuuen’i oyun dışı çıkarmak için iyi bir hamle yapmışım.
Durumu kabullenmeyen İbuki, araya girdi:
“Şaka mısın sen ya? Neden bana güveniyorsun……?“
“Çünkü benden nefret eden sensin. Sınıfa dağıt puanları. Ben okuldan ayrıldıktan sonra, Katsuragi ile Sakayanagi, anlaşmamızın geçersiz olduğunu söyleyecektir.. ama bu konuda elimden bir şey gelmez maalesef.”
Anlaşmayı yapan kişi okuldan ayrılacağı için, böyle bir sonuç ortaya çıkması normaldi.
“Ciddi misin sen, Ryuuen-san!?“
Ishizaki de ayağa kalkıp üzgün bir ses tonuyla bağırdı.
“Lütfen sus. Bağırmasan da duyabiliyorum.”
Ryuuen hafifçe gülümsedi.
“Gerisi sizde.”
Okuldan ayrılma konusunda ciddiydi. Telefonuna dahi bakmadan ayağa kalktı.
“Görüşürüz.”
Bu sözlerinin ardından çatı katından çıkmaya kalktı.
Ne Ibuki’nin ne de Ishizaki’nin sözlerine kulak asmıyordu.
Bunun üzerine onu durdurmayı bir de ben denedim:
“Emin misin? Okuldan ayrılırsan pişman olacaksın.”
“Sana ne ki?“
“Neden kaybettiğini bilmeden buradan ayrılırsan, gelişimin duracak..”
“Ne?”
“Neden bana yenildiğinin sebebini merak etmiyor musun?“
“..Evet. Beni kurtarman için bir sebebin bile yok. Bana yardımcı olmanın sana hiçbir faydası yok çünkü. Özellikle de siz ikinizin sırrını öğrendikten sonra. Her an konuşabileceğimi bildiğin için… bana yardımcı olmayacaksın.”
“Doğru…..Fakat sana bir neden belirtmek isterim. Benim adıma, Sakayanagi ile Ichinose’i alt edersen, D sınıfı için işler kolaylaşacak. Katsuragi ile olan anlaşman devam ettiği sürece, A sınıfı içten içe hasar görecek. Dahası, aniden okuldan ayrılırsan, Sakayanagi ile Ichinose, X’in seni alt ettiğini düşünecek ki…. bu da benim için daha fazla baş ağrısı demek.. benim başıma iş çıkarmazsan daha iyi olur. “
Kısacası, ‘al gülüm, ver gülüm’ demeye getirdim.
“Bu olay beklenmedik bir şekilde ortaya çıksa bile, benim görünür bir yaram dahi yok. Bu olaya dışardan bakan birisi, kendi aranızda bir sorun yaşandığını düşünecektir.. haksız mıyım? “
“….O zaman şöyle düşünelim. Benim için çalışmadığınızı iddia ederek sizinle kavgaya tutuştum ve sizde birleşip beni dövdünüz. Sonuç olarak da olan bana oldu. Bu iş burada böyle kapansın.” Ryuuen, kendi tayfasına seslendi.
Böylece ben de zarar görmeyeceğim. Güzel bir kapanış oldu.
“Ryuen..…emin misin?“
“Burdaki herkesi, Ayanokouji tek başına alt etti. Gerisi kimin umurunda ki? Şuan kendimi devre dışı bırakarak, zararı azaltmaya çalışıyorum.”
“O zaman şöyle söyleyeyim: benden yana şüphen varsa, okuldan ayrılmakta özgürsün. Fakat ben, burada olanları insanlara söylemeye meraklı değilim. Aşağıda bekleyen eski konsey başkanını da bu konuda tembihledim. Uzun lafın kısası, burada yaşanan her şey burada kalacak ve sorumluluk alıp okuldan ayrılmana gerek yok. Fakat, okuldan ayrılmakta ısrarcı olursan, sana engel olmam.…..“
“O zaman bana engel olma. Kolay kolay güvenmem ben insanlara.”
Bu sözlerinin ardından, Ryuuen çatı katından ayrıldı.
Ishizaki, hatta Ibuki bile, Ryuuen’in tavırlarından hoşnut değildi.
Çeviren: fatoshisme & Düzenleyen: Tasi Bey
Redaksiyon yaparak bölüme katkı sağlayan Tasi Bey’e binlerce teşekkürler! <3