After The Big Bang - Bölüm 6
Yeni yetişkin olmuş kızının arkasından onu izlerken küçük kızını her türlü tehlikeden koruyacağına dair sarsılmaz kararlılığı gözlerinden okunuyordu.
“Majesteleri, Nell ailesinin görüşme talebini ne zaman kabul edersiniz?”
“Çalışma odama çekileceğim ona bir saat sonra gelmesini söyle.”
“Emredersiniz, Majesteleri.” diyerek İvan, oradan uzaklaştı.
Atlas, büyük sarayın ihtişamlı girişinden uzaklaşarak, uzun ve süslü koridorlardan geçip çalışma odasına doğru yürüdü.
İmparatorun çalışma odası kapısında bekleyen korumalar, kapıyı sessizce araladı.
İmparatorun çalışma odası, sade ama otoritesini hissettiren bir atmosferle doluydu.
Odada ilk dikkat çeken şey duvar boyunca uzanan büyük kitaplıktı raflarda ciltli antika kitaplar, eski belgeler ve dikkatlice saklanmış evraklarla doluydu.
Odada üç masa bulunuyordu. Merkezinde, imparatorun geniş ve ağır ahşap masası yer alıyordu. Masa, zarif oymalarla süslenmiş olup, üzerindeki birkaç önemli belge ve tüy kalemlerle dikkat çekiyordu.
Ayrıca masanın üzerinde, imparatorun rahmetli biricik eşi ile çekilmiş bir fotoğrafı ve kızı Elena ile çekilmiş bir diğer fotoğrafı duruyordu. Bu fotoğraflar masaya hüzünlü bir atmosfer katıyordu.
İmparatorun masasının sağ tarafında bulunan masa İvan Eriat için ayrılmıştı. stratejik haritaların ve önemli belgelerin muntazam bir şekilde düzenlendiği bir çalışma alanına sahipti.
Sol tarafta ise tamamen zıt bir görüntü vardı; dağınık ve düzensiz bir masa vardı.
Masanın üzerindeki notlar, açılmış kitaplar ve çeşitli evraklarla karışık haldeydi.
Bu dağınık masada oturan dalgın bir ifadeyle çalışan bir kadın oturuyordu. Elleri hızlıca yazıyor dağınık birisi olmasına rağmen çok çalışkan olduğu bu halinden anlaşılıyordu.
Atlas odaya girmesiyle kadın aşını kaldırdı hemen ayağa kalktı.
“Hoş geldiniz majesteleri!”
“Hoş bulduk Yulia. Otur, rahat olabilirsin.”
Sakince oturan bu kadın, Kraliyet ailesinin koruyucuları olan İvan ve Nikolai’nin kız kardeşiydi.
Kendisi de abileri gibi Kraliyet ailesinin koruyucusu olarak atanmış üçüncü ve son kişiydi.
“Majesteleri, Nell ailesi lideri, konferanstaki sözlerinizden dolayı acil görüşme talebinde bulundu.”
“Evet, biliyorum. Bir saat sonra onunla görüşeceğim, işine devam edebilirsin.”
“Anlaşıldı Majesteleri.”
İmparator, ağır adımlarla masasına oturdu. Eşinin fotoğrafına bir süre baktıktan sonra imzalaması ve okuması gereken evraklarla uğraşmaya başladı.
Birkaç dakika sonra kapıda bir tıklama sesi duyuldu ve imparator, “Gir.” emri verdi.
Kapının açılmasıyla içeriye giren Batı İmparatorluğu’nun en büyük bilim adamı ve doktoru, aynı zamanda İmparator Atlas’ın çocukluktan beri en yakın arkadaşı olan Claude Petit’ti.
Orta boylu Claude, basit beyaz bir laboratuvar önlüğü giymiş hafif dağınık kahverengi saçlara ve siyah gözlere sahipti.
Gösterişsiz, sade bir tarzı olan Claude, sadece işine odaklanan bir bilim insanının havasını taşıyordu.
İçeri girdiği anda gözleri Yulia’ya dönüp sıcak bir gülümsemeyle karşıladı.
Yulia ve Claude, biri kız biri erkek olan iki çocuğa sahip evli çiftlerdi.
Atlas, gülümseyerek “Eşini özlemiş gibisin.” dedi.
Claude, hafifçe öksürerek, “Evet, Majesteleri,” dedi ve yanında getirdiği bulguları imparatorun önüne koydu.
“Araştırmalara birazda olsa bir yere varabildim Majesteleri.”
“İyi iş.”
Atlas dosyayı eline alıp okumaya başladığı sırada Claude;
“Tahmin ettiğim gibi çıktı Majesteleri. Bu örgütün tüm saldırılarının ardından bıraktıkları travmasal vakalar, yüzeyde doğal gibi görünse de, çoğu bir tetikleyiciyle bu hale dönüşüyor. Yani, bu olaylar aslında bir tür manipülasyonla meydana geliyor.”
“Bu gerçek dışı gibi geliyor.”
“Bana bile gerçek gelmiyor ki bu vakalarda tespit edilen enerji miktarı oldukça yüksek seviyelerde. Öyle ki, yalnızca 5 tanesi bile koca Babil şehrini kaosa sürüklemeye yeterli.”
“Hmm…”
“Son beş yılı incelediğimde, travmatik vakaların yanı sıra, her yıl artan normal insanların kaçırılma olaylarının da bununla bağlantılı olabileceğini düşünüyorum. Bu durum, tarikatın binlerce travmatik vakayı ellerinde tuttuğunu gösteriyor.”
Atlas, elindeki dosyayı masasına koydu.
“Ulusal düzeyde ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız.”
“Majesteleri her ihtimale karşı altı ay sonra gerçekleşecek olan kutlamayı yapmasak daha iyi olur.”
“Claude… Azize Nell’in bu ülkeye gelişinden bu yana uzun yıllar geçmesine rağmen, ülkemiz büyük savaşlara girmiş olsa da bu kutsal günün kutlaması hiçbir zaman ertelenmedi.”
“Majesteleri ama bu-”
“Tehlikenin farkındayım, Claude. Konferansta tüm dünyaya duyurmama rağmen, elimde somut bir kanıt olmadığı için bunu erteleyemem. Halkımın böyle bir şeye nasıl tepki vereceğini iyi biliyorsun.”
Claude, öfkeyle yumruğunu sıktı.
“Hükümdarlığınız boyunca bu ülke en barışçıl ve en refah dönemini yaşadı. Size her konuda güveniyorum ve bu kararınızın da doğru olacağına inanıyorum…”
Claude, sözlerinden sonra arkasına dönüp sakin adımlarla odadan çıkacağı sırada imparator, “Bana güvendiğin için teşekkür ederim Claude.”
Claude, yüzünü hafifçe arkasına döndürerek Atlas’a baktı.
“Size her zaman güveniyorum, Majesteleri.”
Ses tonunda yılların getirdiği bir dostluğun ve paylaşılan anıların derinliği vardı. İkilinin arasındaki bu bağ, resmi unvanların ötesinde bir yakınlığa dayanıyordu.
Claude tereddüt etmeden hızla odadan çıktı.
Claude’un adımları sarayda yankılanırken, içinden “Her şeyi tek başına sırtlamak zorunda değilsin. Neden bunu yapıyorsun?” diye düşündü.
İmparator ise yapması gereken işleri bir kenara bırakıp arkasındaki pencereye döndü ve imparatorluk sarayının geniş bahçesini izlemeye başladı.
O anda hissettiği endişe, korku ve omuzlarındaki yükün ağırlığı daha da belirginleşti.
Bahçenin kısa bir an için sunduğu huzur bile, içinde bulunduğu karmaşadan kaçmasına yetmiyordu.
Her şeyin üzerine çöken sorumluluk, çiçeklerin ve ağaçların sakinliğini gölgelemişti.
-Devam Edecek-