After The Big Bang - Bölüm 7
Gözlerini bahçeye diktiğinden beri geçen 20 dakika boyunca, Yulia her seferinde İmparator’a bakıyor ve her defasında biraz daha endişeleniyordu. Atlas’ın dalgın otoriter bakışları, Yulia’nın huzursuzluğunu artırıyordu.
Tam bu sırada kapı çaldı. Atlas, sakin bir ses tonuyla “Gir.” emrini verdi.
Kapı ağır ağır açıldığında, üzerinde gösterişli bir üniforma olan bir saray muhafızı, odanın ortasında saygıyla dikildi.
“Majesteleri, sizi meşgul zamanınızda rahatsız ettiğim için özür dilerim, fakat Nell ailesinin lideri acil bir durum olduğunu belirterek sizinle hemen görüşmek istiyor.”
Bu ani misafirlik İmparator için sürpriz değildi çünkü Nell ailesinin liderinin saraya gelmeden bile önce uzaklardan enerjisini hissetmiş ve bu ani gelişmeyi önceden sezmişti.
Yulia bu duruma atılıp, “Daha gelmesi için zaman vardı! Nasıl bu şekilde sarayı basar?” dedi.
Atlas sakin bir ses tonuyla “Sorun değil Yulia, bunun olacağını tahmin etmiştim. Sakin ol.” dedi.
Muhafıza dönerek, “Çıkabilirsin.” diye ekledi.
Güvenlik kapıdan çıkar çıkmaz Atlas ayağa kalktı, peşinden Yulia da kalkarak çalışma odasından çıktılar.
***
Toplantı salonuna girdiklerinde, Nell ailesinin lideri sinirli bir ifadeyle onları karşıladı.
“Böyle bir şeyi yapmaya nasıl cüret edersin? Kutsal olan bu vazifeyi anlamsız yere kendi çıkarların için kullanmak senin haddine değil!”
Karşılarında sinirle bağıran, kutsal Nell ailesinin reisi Zeph Nell’di.
Karşılarında duran 64 yaşındaki lider, yaşı ne olursa olsun gücünden hiçbir şey kaybetmemiş birisiydi.
Kutsal ailelerden biri olan Nell ailesi, ikiz azizlerden Nell’in, Batı İmparatorluğu’nun Grimaldi Krallığı olarak bilindiği dönemde sığınıp krallığın desteğiyle kurmuştur.
Ailenin tüm üyeleri, Eleanor ailesine özgü sarışın saçlara sahipken, azize Nell’den miras aldıkları yeşil gözleriyle farklılık gösterirler.
“Sakin ol.”
“Bana sakin olmamı söyleyemezsin!”
“Zeph, sana sakin ol dedim.”
Atlas’ın yüzündeki ciddi ve tehditkar ifade, Zeph’i anında sakinleştirdi.
İmparator, sakin adımlarla koltuğa otururken aile reisine de karşısındaki koltuğa davet etti.
“Ayakta durma Zeph.”
Aile reisi, sinirle yumruğunu sıkarak oturdu.
“Şimdi ne söylemek istiyorsan söyle.”
“Bütün ülkelerin toplandığı bir konferansta hangi hakla yaptın bunu?”
“Batı İmparatorluğu’nun hükümdarı sıfatıyla.”
“Halkın büyük bir kısmı sarayımızın önünde toplanmış durumda! Farkında mısın, anlamıyor musun?!”
“Onları yatıştırmak senin işin Azize Nell’in sesi sensin.”
“Halkın korkusu seni hiç mi rahatsız etmiyor? Vicdanın sızlamıyor mu?”
Yulia, bu sözlere sinirle yükselirken, İmparator elini sakinleşmesi için kaldırır.
“Ha-”
Tam konuşmak üzere olan Yulia’nın dudakları, İmparator’un bu hareketiyle bir anda kapanır.
“Zeph, bu kadar rol yapmana gerek yok.”
“…”
“Sessiz kalma.”
“Beni yanlış değerlendiriyorsunuz Majesteleri.”
“Majesteleri demek şimdi mi aklına geldi?”
“Peh!”
“Gücünü kaybetmiş yaşlı bunak için oldukça sinirlisin, dikkat et yüzün kırışabilir.”
“Bunak falan değilim ben.”
“Tabii, doğrudur.”
“Söyle bana, bunları yaparak neyi hedefliyorsun?”
“Ne görüyorsan onu hedefliyorum.”
“Ne saçmalıyosun sen.”
“Son yaşananlara bakılırsa, İmparatorluk içinde Işığın Tanrıları ile iş birliği yapan kişiler var.”
“Bunu, kutsal vazifeyi çağrıyı kendi adına yaparak mı bulmayı hedefliyorsun?”
“Seni kızdıran şeyin insanların oturduğun sarayın önünde toplanması olduğunu biliyorum.”
“Neyse ne, böyle bir anda hareket etmen Nell ailesine zarar veriyor!”
“Kutsal Nell ailesine en büyük zararı veren kişi sensin. Bu ailenin bu duruma gelmesinin nedeni de sizin açgözlülüğünüz.”
İmparator Atlas’ın sözleri, aile reisini öylesine öfkelendirdi ki, yerinden fırlayıp ayağa kalktı.
“Zeph, eğer Nell ailesinin kirli sırlarını tüm dünyaya duyurmuş olsaydım, şu an karşımda duruyor olmazdın. Bana karşı üslubunu dikkatli seçmelisin.”
Aile reisi Zeph, dişlerini sıkıp gözlerini yumdu. Derin bir nefes alarak öfkesini kontrol etmeye çalıştı.
Azize Nell’in İmparatorluğa sığınarak kurduğu aile, zamanla gücünü kötüye kullanarak imparatorluğun karanlık yüzüne dönüşmüştü.
Yüzyıllar boyunca süren bu yozlaşma, azizenin ölümüyle başlamış ve onları daha da güçlendirmişti.
“Bana karşı kullandığın cümlelere dikkat et. Azize Nell’in gücünü miras aldın diye kendine güvenme. Seni ve bütün her şeyini bir çırpıda yok ederim.”
İmparatorun ağır, tehditkar tonuyla kurduğu her cümle, Yulia’nın içini ürpertiyordu.
“Anladın mı Zeph?”
“Evet.”
“Güzel.”
İmparator, sakin bir tavırla ayağa kalkıp kapıya doğru yönelip Kapının önünde durdu, gözlerini dikkatle odanın her köşesine gezdirdi.
Ardından soğukkanlı bir şekilde, “Güzel, kontrolü kaybetmiş yaşlı bir bunak olsan da, kurnaz olduğunu biliyorum. Gözüm üstünde.” dedi ve odadan çıktı
“LANET OLSUN, LANET OLSUN, LANET OLSUN!”
Aile reisi Zeph öfkeyle çıldırırken sesi odanın dört bir yanına yankılandı. Sinirinden titreyen elleriyle masayı kavrayıp parçalara ayırdı.
Masanın kırık parçaları etrafa saçılırken, bağırışları odanın dışına kadar yayılıyordu.
“Majesteleri ağır olmadı mı?”
“Hayır olmadı.”
***
Olayların üzerinden bir hafta geçmişti ve dünyadaki Airen dinine inananlar, Nell ve Eleanor ailesine karşı tepkiler göstermeye başlamış, mantıklı açıklamalar bekliyordu.
Sokaklar endişeyle dolup taşarken, insanlar her saat bir yeni haber bülteni açıklamasıyla karşılaşıyordu.
**Haber Bülteni**
**Kutsal Nell ve Eleanor Ailesi’nden Açıklama**
[Bugün Kutsal Nell ve Eleanor ailesi tekrardan, İmparator Atlas’ın Birleşmiş Devletler Birliği Konferansı’nda öne sürdüğü iddiaların yersiz olduğunu belirten bir açıklama yaptı. Açıklamada, yarı tanrıların kalbinde herhangi bir belirti olmadığı sürece endişelerin tamamen yersiz olduğu vurgulandı.]
[Ayrıca, Işığın Tanrıları isimli örgütün kıyametle hiçbir ilgilerinin bulunmadığı net bir şekilde ifade edildi. Kutsal Nell ve Eleanor ailesi, halkın bu tür spekülasyonlara itibar etmemesi ve resmi açıklamalara güvenmesi gerektiğini belirtti.]
[Halkımızın, doğruluğu kanıtlanmamış bilgilere göre hareket etmek yerine, Kutsal Nell ve Eleanor ailesinin açıklamalarına güvenmesi önemle rica olunur.]
**Kutsal Nell ve Eleanor Ailesi**
Bazi insanlar, Nell ve Eleanor ailelerinin gerçeği gizlediğine inanıyor ve günahlarının bağışlanması için tapınaklarda topluca tanrılara yakarıyorlardı.
Tüm bunlar olurken, İmparator balkona çıktı ve elindeki fincandan bir yudum kahve alarak Babil şehrini izledi.
Güneşin ışıkları şehrin binalarını aydınlatırken, etrafta kuş cıvıltıları ve hafif bir esinti vardı.
İmparator, bu büyüleyici manzarayı derin bir huzur içinde seyrederken gözleri gökyüzünün sonsuz maviliğinde kayboldu.
“Güzel hissettiriyor.”
-Devam Edecek-