Sonsuzda Bir - Bölüm 4
Şimdi O Pelteğine Göre Değişir
“Meyhaba beyaz saçlı Cloud ve yoldaşı, göyüşmeyeli uzun zaman oldu!” “Elly!” Reryou hızla gölün yanından ayrılıp kapının önünde duran kıza sarıldı, çevreye uygun mor-siyah kıyafetleriyle ve büyük kemerli şapkasıyla filmlerden fırlama bir cadıyı andırıyordu, uzun botları, ortalama uzunluktaki eteği ve garip desenli kıyafetleriyle oldukça etkileyici duruyordu, daha öncesinde Reryou sorduğunda onun memleketindeki standart giyim tarzının bu şekilde olduğundan bahsetmişti.
Reryou kendini içeri girince karşılayan oturma odasındaki kanepeye attı, odanın kenarındaki yastıkta yatan kedi onu tanımış olacak ki ayağa kalkıp miyavlama başladı, artık aralarında bir bağ oluşmuş olmalıydı. “Awww, ben de seni özledim Abby.” Abby se Elly’nin siyah, pofuduk, şımarık kedisiydi, tabi böyle güzel yemekler yapan tatlı bir kızla yaşayan biri için bu normal. “Cloud bu halin ne böyle? Geç otuy, sakın bana sınava çalışmaktan olduğunu falan söyleme.”
Oturma odası içerideki yanan şömineyle birlikte turuncu kahverengi gibi sıcak renklerle kaplıydı, bir tek kişilik bir de büyük koltuğun hemen karşısında içi film kasetleriyle dolu bir raf, üstündeyse eski bir televizyon duruyordu, oda oldukça genişti, etraf türlü dekorlarla doluydu, ahşap, kedi süslemeli bir duvar saati ve yerde birkaç kedi oyuncağı vardı, ortada ise bir sehpa. Camların ve duvarların şekilleri neredeyse eski sarayları andıracaktı. Elly tek kişilik koltuğa oturdu ve çıkardığı tarağıyla uzun kahverengi saçlarını taramaya başladı. “Öyle boş boş bakmanıza geyek yok, yemek yemediğinizi biliyoyum, ben de daha yemedim, ne isteysiniz?”
Elly ikili için biftek kızarttı, yanında türlü yeşillikler ve soslarla güzel birer tabak hazırladı ve oturma odasındaki masaya koydu. “Elly bu cidden harika be! Özellikle yanındaki soslar çok lezzetli, ne var bunların içinde?” dedi Reryou, ağzı yemekle dolu olduğundan zor konuşuyordu. “Reryou soslarla etin tadını bozuyorsun.” “Yok ya! Zengin bebesi yine başladı bak.” Cloud güldü. “O zengin bebesi halimden eser kalmadı.” Gerçekten de öyleydi, artık sürekli hazır yemeklerle beslenen Cloud’un en büyük şansı Elly’nin arada sırada onlara burada güzel ev yemekleri yapıyor olmasıydı, artık kenarda mutlu mırıldamalarla bifteğini yiyen kedi kadar bile güzel beslenemiyordu. Elly içecek bir şeyler almak için ayağa kalktı ve yemeği yemeye devam ettiler.
Herkes yemeği bitirip tekrardan koltuklara oturduğunda Elly sordu “Evet Cloud, en son buyaya ilk gelişinizin nasıl olduğundan bahsediyodun. Kaynınızı doyuyduğunuza göye?” Cloud bir şey deyip demeyeceğini görmek için Reryou’ya baktı, elindeki kutu kahvesiyle uğraşıyordu. “Peki madem.”
Herkes yemeği bitirip tekrardan koltuklara oturduğunda Elly sordu “Evet Cloud, en son buyaya ilk gelişinizin nasıl olduğundan bahsediyodun. Kaynınızı doyuyduğunuza göye?” Cloud bir şey deyip demeyeceğini görmek için Reryou’ya baktı, elindeki kutu kahvesiyle uğraşıyordu. “Peki madem.”
“O gece Reryou beni evinin önüne çağırıp saçmalamaya başladığında onu ciddiye almadım ama sonra konuşmanın ortasında önümüzde bir portal açıldı ve içinden çıkan kişi elindeki silahla bizi öldürmeye çalıştı, nasıl olduysa Reryou bunun olabileceğini önceden tahmin etmiş ve hazırlık gelmişti, adamın mermisini ıskalamasıyla afalladığı ve masasın üzerinde duran bıçakla üzerine atlayıp onu yaraladı. Adam acılar içinde kıvranırken sürünerek portaldan kaçmaya çalıştı, onu takip edince buraya geldik, çok geçmeden toza dönüştü ve yerde sadece kıyafetleri kaldı, işte portal makasını da ilk o zaman bulduk.”
“Ben endişelensem de Reryou oldukça rahat duruyordu, makası aldı ve portalın bununla açıldığını tahmin ettiğini söyledi, bana vermesini istediğimdeyse küçük bir tartışma yaşadık ve üzerinde durduğumuz küçük adacıktan aşağı düştük.” Elly, Cloud’un sözünü kesti. “Bi dakika bi yeyi kaçıydım sanıyım, adamın peşinden gittiğinizde neyeye geldiğinizi söyledin?” “Buraya ama merkeze o kadar uzaktık ki sonsuzluk ağacının gövdesi bile görünmüyordu.” Mor Uçurum ortadaki büyük bir kara parçası ve etrafında sonsuzluğun üzerinde uçan küçük adacıklardan oluşuyordu, Reryou ve Cloud makası ilk aldıklarında bu adacıklardan birine gelmişlerdi. “Reryou bana makası vermemekte direttiğin de arkamızın uçurum olduğu bilmeden onu çalılıkların arasına ittim, onu çekmeye çalışırken ikimiz de aşağı düştük. Yani tamamen onun suçu.” “NEEEEE?” Cloud devam etti. “Aşağı düşerken öldüğümüze kesin olarak emindim, üstümüzdeki kara parçası hızla gözden kayboldu, açık mor renkteki gökyüzü koyulaşmaya başladı, artık sürtünmeden yanmaya başlamak üzereydik ki kendimizi başka bir yerde bulduk. Bir sahildeydik, masmavi büyük bir deniz vardı, ufuk çizgisini ise büyük bir toz bulutu kaplıyordu. Öldüğümüzü ve cennete gittiğimizi falan düşünmeye başlayacaktım ki bir anda bir orta çağ sirkine ışınlandık, orada çıplak bir periyle konuştuk.” “Cloud orda fena bir şekilde kustu” “Sonraysa küçük bir laboratuvara, iki kişi can havliyle kapıya vuruyor dışarı çıkmaya çalışıyorlardı. Son olarak da buranın ilerisindeki bir tepeciğe ışınlandık, makası kullanamadığımızdan bu ahşap evi gördük ve senin yanına geldik.”
“Peki ya sen Elly? Sen neden burada yaşıyorsun?” sordu Reryou “Annemi, babamı ya da kendi geçmişimi hatıylamıyoyum ama size Moy Uçuyumun nasıl bu hale geldiğini anlatabiliyim…”