Tharold - Bölüm 10 - İLK ADIM
İLK ADIM
Bu gizli gücü açığa çıkarmak için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. İçimde bir yerde var olduğunu biliyorum ama nasıl kullanacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Şimdilik kimseye de bahsetmeme gerek yok.
Baş Komutan Ellie beni odasına çağırıyor; tarikatçılarla ilgili bir gelişme varmış. Odaya girdiğimde tüm üslerin baş komutanları ve siyah renge sahip olan herkes burada. Tanıdığım üç isim var: tarihin en güçlü güç kullanıcısı Victor, baş komutanım Ellie ve C Üssü’nün baş komutanı Blake Miller.
Konuya gelirsek: Tarikatçılardan sesli bir video gelmiş. Videoyu başlatmak için çağrılan herkesin toplanması bekleniyor. Videoda, neden uzaylı tarafına geçtiklerini anlatıyor ve bize de katılmamızı söylüyorlar. Kaybedeceğimizi düşündüklerini duymak gurur kırıcı, ama vazgeçemeyiz; kaybetsek bile pişman olmadan kaybedeceğiz. Onlara göre hayatta kalmanın tek seçeneği, onlara katılmak. Ellie videoyu görünce doğal olarak çok sinirleniyor; çünkü bizi hafife almışlar ve bir sürü askerimizi öldürmüşler. Katılmazsak geçitlerin daha büyük açılacağını söylüyorlar. Antenli uzaylılar böyle gelmeye devam ederse kesin kaybederiz. O yüzden sağlam bir plana ihtiyacımız var. Blake elini kaldırıyor:
Blake: “Bence onları bir yere çağırıp topyekûn savaş açmalıyız.”
—Ne aptalca düşünce… Sanki çağırdığımız yere boş gelecekler. Sadece tek bir çözüm var.—
Ellie: “Bilmiyorum, Blake. Bizi yenecek güçleri olmasa bu kadar emin davranmazlar. Baksana, neredeyse üslerimiz harap oluyordu.”
El kaldırıyorum:
Kiyoshi: “Efendim, benim bir fikrim var.”
Ellie: “Nedir, Kiyoshi?”
Kiyoshi: “Onlara hiç tanınmamış askerlerimizi, sanki katılmak istiyormuş gibi yollasak?”
Ellie: “Fena değil; denenebilir. Ama kimler gidecek?”
Kiyoshi: “Efendim, göz kararı öğrencilerden koysak?”
Ellie: “Öğrencileri bu işe dahil etmek istemiyorum.”
Kiyoshi: “Efendim, herhangi bir sorun olursa ben doğrudan kurtarmaya atlarım. Şu an bizim için en önemlisi yerlerini tespit etmek.”
Ellie: “Belki haklısındır; ama her öğrencimin hayatı benim için çoğu şeyden değerli.”
—Baş komutan öğrencilerin hayatını çok önemsiyor. Haklı da ama…
Baş komutanımı ikna etmeye çalışırken biri el kaldırıyor: saçları koyu kırmızı, uçları siyah; hafif yapılı, boyu neredeyse benimle aynı. Kol bandı siyah. Derisi garip—resmen pullarla kaplı.
Magnus: “Beni tanımayanlar için kendimi tanıtayım; ismim Magnus Drake. Siyah renk kullanıcısıyım. Bu plan için B Üssü’ndeki öğrencileri kullanabiliriz, değil mi baş komutanım Matthew Quin?”
Matthew: “Olabilir. Öğrencilerimin başına bir şey gelirse senden öğrenci alırım ama Ellie, haberin olsun.”
Ellie: “Anlaştık.”
B Üssü’nden 5-6 öğrenci alıyoruz ve kıyafetlerine mikrofon yerleştiriyoruz. Önceki uzaylı istilasından sonra yıkıma uğrayan bölgelere ayrı ayrı gönderiyoruz. Yıkım bölgelerinde tarikatlar, daha güvenli olduğu için oraya yerleşmiş. Amacımız: onları almaya gelen güçlü tarikat üyelerini indirip tarikatları zayıflatmak.
Rusya’da yıkıma uğramış şehirlere gidiyorum. Yanıma iki öğrenci alıyorum. Bölgeye girmeden önce onlardan ayrılıyoruz ve uzaktan takip etmeye başlıyoruz. Bölgenin ortalarına geldiklerinde tarikat üyeleri beliriyor; neden geldiklerini soruyorlar. Öğrenciler korkak bir sesle, “Size katılmaya geldik,” diyor. Tarikatçıların arasında tanıdık bir yüz görüyorum: Matteo. Hain herif burada demek ki.
Aklıma bir soru düşüyor: Eğer Matteo gibi başka bölgelerde de böyle kişiler varsa işimiz zor. Matteo öğrencilerden birine yaklaşıp boğazını sıkmaya başlıyor. Müdahale etmek için tam harekete geçecekken Bastian kolumdan tutuyor; kısık bir sesle:
Bastian: “Hey Kaptan, iyi bak: tam sıkmıyor. Bence bizi deniyor; ortaya çıkmamızı bekliyor gibi.”
Öğrencilere bir şey olmasın diye acele bir karar vermek üzereyim ama Bastian’ın soğukkanlı uyarısı yerinde. Matteo öğrencinin boğazını bırakıyor.
Matteo: “Anlaşılan tuzak değilsiniz. Bize katılmak istiyorsunuz, değil mi?”
Öğrenci: “Evet, lütfen bize zarar vermeyin.”
Matteo: “O zaman bunu için.”
Cebinden mavi bir sıvı çıkarıyor; uzaylıların kanına benziyor.
Matteo: “Bunu içmek zorundasınız.”
Öğrenci: “Neden?”
Matteo: “İçerseniz gücünüze güç katacak ve birliği yok etmeye daha da yaklaşacağız. Giriş için tek şart bu. Kabul etmeyen şu an burada öldürülecek.”
Öğrenciler titreyen ellerle şişeyi alıyor; çaresizce bizim çıkmamızı bekliyorlar. Matteo şüpheleniyor.
Matteo: “Niye içmiyorsunuz lan?”
Öğrenci: “Efendim, biz şu an buna alışamadık; biraz za—”
Matteo: “KES! Vazgeçtim, sizi burada öldüreceğim.”
Kılıcını kaldırıyor; tam öğrencinin kalbine saplayacakken katanamla kılıcını engelliyorum.
Matteo: “Siz piçler… Demek tuzaktınız.”
Kiyoshi: “Merhaba, şerefsiz. Seni bizzat öldürmeye geldim.”
Matteo: “Sana kötü bir haberim var: başaramayacaksın.”
Ben atladıktan sonra yanımdaki tüm askerler de atlıyor ve çatışma başlıyor. Ben Matteo ile kılıç çarpıştırırken, diğer askerler tarikat üyelerini avlıyor. Ekibimdeki Linda, Bastian, Keiji, güç kullanan diğer tarikatçılarla çarpışıyor.
Matteo’yla bir süre çarpıştıktan sonra üstümde tekniğini kullanmaya başlıyor: önce beni yere sabitliyor, sonra sağlı sollu vuruyor. Karartmayı aktif edip yerin altından gizlice Matteo’nun altına sızıyorum ve değdiriyorum; büyü gücü iptal oluyor, yavaşlıyor. Hemen üzerine kılıcımla atlıyorum; zar zor engelliyor. Karaciğerine bir yumruk atıp duvara uçuruyorum. Toparlanamadan üstüne çöküyorum; katanayı göbeğine saplıyorum—öbür ucundan çıkıyor.
Matteo: “Beni cidden öldüreceksin ha?”
Kiyoshi: “Evet.”
Matteo: “Öldürmeye yaklaştın. Bu hâlim olsa kaybedermişim gerçekten.”
—Başka hâli mi var?—
Matteo’nun cüssesi artıyor, boyu uzuyor, ten rengi maviye dönüyor; sesi kalınlaşıyor.
Matteo: “Şimdi öldürmeyi dene.”
Sanki katanam girmemiş gibi ayağa kalkıyor; tek yumrukla beni uçuruyor. Katanamı göbeğinden çekip kırıyor.
Kiyoshi: “Bu ne lan?”
Matteo: “YENİ BEN’le tanış, Kiyoshi. Bu sonun olacak!”
—Hemen toparlanmalıyım. Sanırsam uzaylıya dönüştü; o mavi sıvıyla alakalı.—
Matteo: “Hahahaha! Yapay şekilde uzaylıya dönüşmenin yolunu bulduk.”
Kiyoshi: “şerefsiz herifler”
Birkaç metre sürüklenip ayağa kalkıyorum. Kılıcım yok. Yumruklarla Matteo’ya yeterince hasar verebilecek miyim? Bunu düşünürken Matteo yanımda bitiyor. Gard alıyorum; hızlı iki tane sağ-sol komboyla gardımı kırmaya çalışıyor. Antenliye göre yumrukları daha hafif, ama sert. Gelen üçüncü sağ-sol kombodan sıyrılıp yüze sağ kroşe, karın boşluğuna sol yumruk çıkarıyorum; etkilenmiyor. Sağ elimi yakalamış, sıkıyor; kurtulamıyorum. Dönen tekmeyle yüzüne vurup Kararma Zırhını aktif ediyorum; zorla elimi bıraktırıyorum.
Matteo: “O zırhla daha ne kadar dayanabilirsin? Karşımda 4 dakika mı, yoksa 5 mi?”
Sinir bozucu; ama haklı. Sadece ömür uzatıyorum.
Matteo: “Yanlış anlama, tekniğim daha bitmedi.”
Benimle arasındaki boşluğu kesiyor; yanımda beliriyor. Gard alamadan yumruğu yüzüme indiriyor; tekrar uçuyorum, duvara çarpıyorum. Toparlanamadan yanıma geliyor. Matteo’ya sarılıp karartmayı onun üzerine geçiriyorum; tüm vücudunu kaplıyorum—kurtulamıyor. Yumruklamaya başlıyorum; tüm gücümle, durmadan. Matteo bir şey yokmuş gibi elin tersiyle vurup beni uçuruyor. Birkaç kemiğim kırılıyor; yerde can çekişiyorum. Üzerindeki karartma da sönüyor. Matteo yavaşça yanıma yürüyor…
Tam geldiğinde arkasından kocaman bir alev topu yiyor. Atan kişi: Bastian.
Bastian: “Şu son hâline bak Matteo—canavara dönmüşsün.”
Matteo: “Sen Kimsin?”
Bastian: “Seni öldüreceklerden biri.”
O sırada tüm ekibim toplanmış durumda: Linda, Keiji, Bastian sırayla kombo ataklar yapıyor. Keiji toprak ile hareketlerini kısıyor, sis ile görüşünü bozuyor. Bastian oluşan boşluklardan alev topları yağdırıyor. Linda ise beni iyileştirmeye odaklanıyor.
Matteo gelen saldırılara alışıyor, ama Linda beni çoktan toparlamış durumda.
Kiyoshi: “Ekip, hazırlanın! Zor bir savaşa giriyoruz.”
Telsiz (hep bir ağızdan): “Anlaşıldı, Kaptan!”
Kiyoshi: “Matteo, hazırlan… Bu sefer tek değilim.”
Ve gerçek çatışma şimdi başlıyor.