Tharold - Bölüm 11 - BİR ÖĞRENCİNİN İNTİKAMI
BİR ÖĞRENCİNİN İNTİKAMI
Matteo büyülerle sıkıştırılmış durumdayken yanına yaklaşıyorum. Kendimi sisin içinde gizlerken, bir yandan da yerin altından karartmayla onu zayıflatıyorum. Vur–kaç yaparak yoruyorum. Matteo, tekniğini kullanıp bulunduğu pozisyondan kurtuluyor; hızlıca takip ediyorum. Keiji’nin büyüleriyle beraber Matteo’yu daraltmaya devam ediyoruz.
Matteo, bulunduğu yerin altına vurarak kendine boşluk yaratıyor. O noktaya vardığımda ortalıkta yok—kaybolmuş. Bir binanın arkasından çıkarak önce Keiji’ye atılıyor. Keiji, toprakla kendini kapatıyor ama nafile; yumruk içinden geçip Keiji’nin suratına geliyor. İlk düşen Keiji oluyor. Ben ve Bastian Matteo’yu darlamayı sürdürürken Linda, Keiji’yi iyileştiriyor ama keijinin sis büyüsü olmadan daraltma konusunda çok başarılı olamıyoruz
Matteo’yla bire bir yumruk dövüşüne giriyorum ve bir yandan Karartma Zırhını açıyorum. Matteo’nun her yumruğunu ya engelliyor ya da sıyrılıyorum. Bastian durmaksızın alev topu gönderiyor; Keiji toparlanıp Matteo’yu toprak büyüsüyle olduğu yere sabitliyor.
Matteo’yu yumruk yağmuruna tutuyorum; her darbe etkili görünüyor. Matteo’nun ağzından kan fışkırıyor. Bir an duraksıyorum.
Matteo: “Ne oldu, devam etmeyecek misin?”
Tehditkâr ve öfkeli bir sesle:
Kiyoshi: “Merak etme… Seni yerin dibine kadar sokacağım.”
Yumruklarımı karartmayla kaplıyorum; bu sefer darbelerin şiddetini ve hızını artırıyorum. Bastian, Matteo’nun sırtını alev nefesiyle yakıyor; ben ise yenilenmesini engelleyecek kadar sert ve hızlı yumruklar indiriyorum. Matteo’nun gövdesi delik deşik; çekirdeği net görünüyor. Çekirdeğini elime alıyorum.
Kiyoshi: “Sonun geldi. Son bir sözün var mı?”
Matteo: “Son bir sözüm yok… ama ‘iyi ki yapmışım’ dediğim bir şey var.”
Kiyoshi: “Nedir o?”
Matteo: “Seni eğitmek. Gerçekten çok güçlenmişsin. Umarım uzaylılarla olan savaşınızda ka—”
Cümlesini bitirmesine izin vermeden çekirdeği kırıyorum; Matteo erimeye başlıyor. Hiçbir şey olmamış gibi helikopterlere doğru yürüyorum. Linda sesleniyor:
Linda: “Kaptan, iyi misin?”
Kiyoshi: “Gayet iyiyim.”
Belki de duymak istemediğim şeyi söylediği için cümlesini kesiyorum. Öbür tarikatçıları da temizledikten sonra üsse dönüyoruz. Üste anlaşılan herkes görevi tamamlamış. Ellie bana doğru geliyor.
Ellie: “Matteo’yla karşılaştın, değil mi?”
Kiyoshi: “Evet.”
Ellie: “Öldürdün, galiba.”
Kiyoshi: “Evet.”
Ellie’nin gözleri hafif doluyor; çünkü Matteo, en yakın olduklarından biriydi. Onu öldürme emrini verdiği için kendini affedemiyor. Ama ben affediyorum. Ben o kadar zayıf değilim—intikamım için insanlığımdan bile vazgeçerim.
Kiyoshi: “Komutanım, isterseniz birkaç gün izin yapın. Üssün korumasını bizzat ekibim ve ben üstleniriz.”
Ellie: “Fena fikir değil… Düşüneceğim.”
—Eğer Ellie bu duyguyla devam ederse işimiz sıkıntı olur. Gerekirse komutayı zorla ben devralırım.—
Birkaç gün sonra Ellie bir haftalık izne çıkıyor; memleketine gidiyor. Giderken bu 1 haftalık yetkiyi Caitlyn’in ellerine bırakıyor.
Caitlyn koruma görevini bana ve ekibime bırakıyor; öğrencileri eğitmeye devam ediyor. Herkese binaların savunmasız yönlerini ve bunları nasıl güçlendireceğimizi anlatırken bir patlama duyuluyor—antrenman odası yönünden.
Oraya vardığımda Rory ve Kelvin idman dövüşünde; ama abartmışlar. İzleyen birine soruyorum:
Kiyoshi: “Ne oluyor burada?”
Öğrenci: “Kiyoshi, Rory ve Kelvin sözlü tartıştı. Komutan Caitlyn belgelerde bir sorun için dışarı çıktı. Şu an onları durduracak kimse yok, o yüzden sadece izliyoruz.”
Kiyoshi: “Tamam, ben hallediyorum.”
Yüksek sesle:
Kiyoshi: “HEY! Beyler, yeter. Buranın antrenman odası olduğunu unutmayın; kavga yeri değil.”
Rory: “Lan bir siyah oldun diye götün başın ayrı oynamasın. Bana emir veremezsin.”
Üzerime atıldığında Rory’yi karartmayla kaplıyorum, büyü gücünü kilitliyorum; yüzüne bir tekme atıp bayıltıyorum. Sonra Kelvin’e dönüyorum.
Kiyoshi: “Buna devam edecek misin?”
Kelvin: “Hayır. Kavga ettiğim için özür dilerim.”
Kiyoshi: “Benden özür dileme.”
Kavgayı ayırdıktan sonra laboratuvara geçiyorum. Mavi sıvıyı incelemesi için Profesör Hugh’a vermiştim; sonuçları öğrenmeye gidiyorum. İçeri girdiğimde herkes şaşkın.
Kiyoshi: “Profesör Hugh, burada ne oldu? Neye bu kadar şaşırdınız?”
Hugh: “Kiyoshi, bu saflaştırılmış uzaylı kanı.”
—Bu tarikatçılar bunları nereden buluyor lan?—
Kiyoshi: “Tam olarak nereden geliyor? Bulabilir misiniz?”
Hugh: “Bulduk bile. Yaptıkları şeyler, önceki savaştan kalan cesetler ve uzaylı teknolojisi üzerinden geliyor.”
Kiyoshi: “Yani birileri bunları tedarik ediyor.”
Hugh: “Kesinlikle. Yoksa erişmeleri imkânsız olmalı.”
Kiyoshi: “Sizce kim yapabilir?”
Hugh: “Cesetlerin ve kalıntıların hepsi D Üssü’ne taşındı ve bir yere kilitlendi. Tam yeri ben de bilmiyorum; gizli bilgi. Ama büyük ihtimalle D Üssü’nden biri yapıyor. Yerini biliyorsa, rütbesi yüksek biridir—belki siyah bile olabilir.”
—Siyah renge sahip askerler en çok D Üssü’nde diye biliyorum. Ekibimin gücü onlara yetmeyebilir; ama tek başıma gitmek de mantıklı değil. Şimdilik elim kolum bağlı.—
Laboratuvarda kara kara düşünürken toplantı odasında gördüğüm siyah Magnus Drake içeri giriyor.
Magnus: “Kiyoshi, bakıyorum derin düşüncelerdesin.”
Kiyoshi: “Bu mavi sıvıyla ilgili birkaç ipucu bulduk ama yeterli askerimiz yok. Elimiz kolumuz bağlı bekliyoruz.”
Magnus: “D Üssü, değil mi? Ben de onlardan şüpheleniyorum. İstersen ben, sen ve Victor birlikte gidebiliriz.”
—İşte aradığım yenilmez kadro.—
Kiyoshi: “Olur. Seve seve gelirim.”
Katanamı, zırhımı ve eşyalarımı toparlıyorum. Magnus’la havalimanına geçiyoruz; orada Victor’la buluşup D Üssü’ne doğru yola çıkıyoruz. Gitmeden ekibimi “Üste sorun çıkmasın, tetikte kalın,” diye uyarıyorum.
D Üssü, Güney Amerika’nın merkezinde—Brezilya. Brasília’ya iniyoruz. Haberimizi almış olmalılar; bizi arabayla bekleyen askerler var. Araca biniyoruz ve üssün kapısına geliyoruz.
Kapıda D Üssü’nün Baş Komutanı Jose Luiz bizi karşılıyor.
Jose: “Ne iyi ettiniz de geldiniz, hoş geldiniz.”
Victor öne çıkıyor.
Victor: “Hoş bulduk, Jose.”
—Victor sanki Jose’den haz etmiyor.—
Victor: “Önceki savaştan kalan cesetlerin yeri nerede?”
Jose: “Üzgünüm, maalesef söyleyemem.”
Victor’un yüzü geriliyor.
Victor: “Neden söyleyemezsin?”
Jose: “Çünkü bilmeni gerektirecek kadar önemli biri değilsin.”
Victor: “İlla zorla söylet diyorsun.”
Victor tekniğine hazırlanırken bir anda beş siyah kol bantlı asker beliriyor.
Jose: “5’e karşı 3. İstersen kavgayı boş ver; burada birbirimizle kapışmaya gerek yok.”
Victor: “Beşinin karşımda durabileceğini mi sanıyorsun?”
Jose: “Sadece durmakla kalmaz, seni yenebilirler bile.”
Victor aşağılayıcı bir gülümsemeyle:
Victor: “Şu yeteneksiz beş askerin beni durduracağına inanman gerçekten komiğime gidiyor. Bu kadar saf olmayı nasıl başarıyorsun?”
Askerlerden biri dayanamayıp saldırıyor; yumruğu Victor’un yüzüne giderken bir anda yumruğun ve vücudun yönü değişiyor. Ardından Victor, siyah kol bantlı askerin yüzüne sağlam bir yumruk indirip onu üssün kapısına uçuruyor. Asker orada bayılıyor.
Victor, aşağılayıcı ve öfkeli bakışlarla:
Victor: “Senin gibi ahmaklar, savaşta ilk ölenlerdir—haberiniz olsun. Şimdi, hepinizi deşmemem için bana geçerli bir sebep sunun. O cesetleri zorla da olsa bulurum; aklınızda olsun.”
Jose: “Seni bu yaptıklarına pişman edeceğim.”
Victor: “Hadi ya? Dene bakalım.”
—Jose’yle toplam beş siyah asker var. Hepsi tuhaf tipler. Victor az önce birini bayılttı; en azından bir kişi eksik.—
Tam yaygara kopacakken bir helikopter yaklaşır, yanımıza iner. İçinden kırklarında bir adam çıkar: kısa sarı saç, mavi göz, orta boy, normal bir fiziği var. Herkes bir anda saygı duruşuna geçer. Kim olduğunu bilmiyorum; ne yapmam gerektiğinden emin değilim. Adam bana yaklaşır.
“İsmin ne?” der. Söylerim.
“Tanıştığıma memnun oldum, Kiyoshi. Ben Adem Ali; mareşal.”
Hemen hazır ola geçer, özürlerimi iletirim. Sesi sakin; iyi kalpli biri.
Adem: “Burada neyin kavgasını yapıyorsunuz?”
Jose: “Efendim, Victor izni olmayan bir yere girmeye çalıştı; engelliyorduk.”
Adem: “Tamam. Ben izin veriyorum. Gösterin.”
Cesetlerin olduğu yere yürürüz. Kapı sadece parmak iziyle açılıyor; Jose okutur, içeri gireriz. Koku berbat—bize maske verirler. Cesetler ellenmemiş gibi. Büyü kalıntısı ararım; bulamam.
Victor: “Boş ver, Kiyoshi. Aradığımızı bulamayacağız gibi. Burada daha fazla durmak istemiyorum.”
Kiyoshi: “Tamam, sen bilirsin.”
D Üssü’nden ayrılırken Jose bize alaycı bir gülüş atar. Kesin bir şey saklıyor ama şimdilik geri çekilir, doğru zamanı bekleriz. Magnus omzuma dokunur:
Magnus: “Ceset odasına gizli kamera yerleştirdim. Burada birkaç gün daha kalacağız.”
Kiyoshi: “Tamam; bir otel ayarlayalım.”
Otele geçip eşyaları yerleştirirken Magnus telaşla seslenir:
Magnus: “Ceset odasının kapısı açılıyor!”
Victor: “Kim giriyor? Hadi bakalım…”
Kameradan izlerken gördüğüm o görüntüye inanamıyorum.
 
           
                        
 
                        
 
                        
 
                        
 
                        
 
                                     
                                    