Tharold - Bölüm 2 - SINAV
SINAV
Parkuru anlatmam gerekirse: Aşağısı bomboş, düşmemek için sürekli dengede kalmalısın.
İlk aşamada yokuştan kayarak engellerin altından ve üstünden geçiyorsun; bazıları boş, bazılarını zıplayarak aşıyorsun.
İkinci aşamada yol ikiye ayrılıyor.
1. yol: Zemin dikenli. Üstteki barlara asılıp sallanarak ilerliyorsun.
2. yol: Aralıklı sütunlar var; boşluklardan zıplaya zıplaya geçmek gerekiyor. İkisi de aynı yere çıkıyor.
Ben üçüncü bir yol yaratıyorum: Doğrudan karşıdan karşıya atlıyorum.
” Yapabilirim. Yapacağım.”
Parmaklarım betona zar zor tutunuyor. Kaygan yüzey avuçlarımı yakıyor ama bırakmıyorum. Riskli bir hamleydi; değdi. Daha hızlı bitecek. Kapı karşımda.
Yaklaştıkça duvarlar içeri doğru kayıyor. Hızlanmam lazım. Dirseğim kenara sürtünüyor; kıvılcım gibi bir sızı patlıyor. Aralık daralıyor.
Son bir atak. Omzumla boşluğu itip içeri süzülüyorum. Kilit “klik” ediyor.
Durup nefesimi topluyorum. Kapının üstündeki dijital ekrana bakıyorum: 2:30. Beklediğimden uzun—iki dakikada yaparım diye düşünmüştüm.
Sorun değil. Güç sınavında daha iyisini hedefleyeceğim.
Yaklaşık iki saat sonra herkes ilk bölümü bitiriyor. Başlangıçta daha kalabalıktık; bazıları elenmiş olmalı.
Gözetmen megafonu kaldırıyor:
“İlk bölümü geçen herkesi tebrik ederim. Şimdi ikinci bölüm, güç testi. Kapının üstünde ismi yazanlar içeri.”
Bir saat sonra kapıda adımı görüyorum. Hızlı adımlarla yaklaşıyorum; içeri girince karşıma beş kukla çıkıyor.
Demek vuracağım şeyler bunlar.
Gözetmen mikrofondan konuşuyor:
“Beş dakika hazırlık süren var. Süre bitince başlayacaksın. Anlaşıldı mı?”
“Anlaşıldı,” diyorum; sesim net. Oda beklediğimden küçük, ortada sadece beş kukla. Hepsi benden bir hamle bekliyor.
Başlama işareti veriliyor. Koşarak ilk kuklaya giriyorum. Dengeyi koru. Sol düz çıkar—temiz. Hızımı düşürmeden diğerine akıyorum; ayaklarım kaymıyor, nefes ritmi yerinde. Üç, dört… Gardımı bozmadan vur-kaç.
Son kuklada yavaşlıyorum. Bütün gücü yumruğa yükle.
PATT! Bileğimdeki sarsıntı iyi geldi; ses duvara çarpıp geri dönüyor. Arkamı döndüğümde son kukla paramparça. Sağlam gelmiş.
Gözetmen tekrar mikrofona uzanıyor:
“Tebrikler, ikinci bölümü başarıyla geçtin. İlerideki kapıdan geç ve üçüncü bölüme ilerle.”
Öndeki kapıyı itiyorum. İçeride ikinci bölümü bitirmiş birkaç kişi var; ben de kenarda bir yere oturup bekliyorum.
Bir saat sonra herkes geliyor. Gözetmen açıklamaya başlıyor:
“İkinci bölümü geçtiğiniz için tebrik ederim. Şimdi üçüncü bölümün zamanı. Ama önce takımlar oluşturmanızı isteyeceğiz. Takım kurmak için yarım saatiniz var.”
Kimseyi tanımıyorum. Nasıl olacak bu iş?
“Hey, merhaba,” diyor biri. Başını çeviriyorum: Ayame. “Seni sınav başlamadan önce görmüştüm. Takım olmak ister misin?”
Fena fikir değil. Biraz konuşuyoruz. Kız açık sözlü, sakin; bir de tuhaf bir masumiyeti var.
Kiyoshi: “Olur, iyi fikir.” Başı ile onaylar.
Ayame: “Sevindim ama bir sorun var; üç kişi daha bulmamız lazım.”
Kiyoshi: “Kalanlara sorarız. Şimdi bakınmaya başlıyorum.
Takım arkadaşı bulmak zor. Genelde her işi tek başıma hallederim. Bu bölümde takım istiyorlar; demek ki birlikte nasıl çalıştığımızı ölçüyorlar.
Sonunda üç kişi buluyorum. Üçü de döküntü duruyor; seçilmemeleri şaşırtmıyor.
“Arkadaşlar, kaydı ben yapıyorum. İtirazı olan?”
Hepsi aynı anda “Yok,” diyor. Stand’a yürüyoruz.
Görevli başını kaldırmadan: “Buyrun, takım numaranız 12.”
“Teşekkürler,” diyorum. Numaramızı alıp sıraya geçiyoruz.
Beklerken bir takım yanaşıyor; numaraları 6. İçlerinden biri bize doğru yürüyor. Kırmızı saçlı, iri; bakışı ürkütmeye oynuyor. Bende işlemez.
Kırmızı saçlı: “Artakalanlar takımı burası, değil mi?”
“Biz,” diyorum. “Sizin gibilerden uzak durmak için kuruldu.”
Bir adım daha yaklaşıyor: “Kibirli kibirli konuşma. Ayağımın altına alırım seni, ezik.”
Dudaklarım geriliyor. Sesim soğuk: “Denede, sonucu gör—aptal orospu çocuğu seni.”
Omuzlar çarpışıyor; hava geriliyor. İtiş kakış başlıyor. Görevliler araya girmeye çalışırken—Vuuut!
Gözetmenin düdüğü alanı kesiyor. Mikrofon cızırtıyla açılıyor.
Gözetmen: “Takım 12 ve takım 6, derhâl geri! Sınav alanında kavga edene uyarı verilir. Tekrarında diskalifiye.”
Kırmızı saçlı homurdanıyor ama geri çekiliyor. Ben bakışımı kaçırmıyorum.
Gözetmen devam ediyor: “Kayıtlar tamamlandı. Üçüncü bölümden önce son duyuru: Takım liderleri, iki dakika içinde malzeme kartlarını teslim alacak. Başlama çanı çaldığında herkes kendi koridorunda olacak. Anlaşıldı mı?”
Kalabalıktan dağınık bir “Anlaşıldı!” yükseliyor.
Ayame yana eğilip fısıldıyor: “Lider sen ol. Biz malzeme işini hallederiz.”
Başımı sallıyorum. “Tamam. Kartı alıp geliyorum.”
Kırmızı saçlı uzaktan hâlâ bakıyor. Gülümsemesini unutmuyorum.
Göreceğiz.
Sıra sonunda biz varız. Beşimiz birden kapıya yöneliyoruz. İçeri girerken bize birkaç kıyafet veriliyor; “giyin” diyorlar. Üzerimize geçiriyoruz.
Üçüncü bölüm odasına girdiğimizde geniş bir alan karşılıyor. Zemin pürüzsüz, tavan yüksek. Burası simülasyon… takım çalışmasını ölçecekler.
Gözetmen mikrofona dokunuyor:
“Üçüncü bölümü açıklıyorum, dikkatle dinleyin. Burası bir simülasyon odası. Size sırasıyla zorluklar yüklenecek; ne kadar dayanabiliyorsanız dayanacaksınız. Bölümün sonunda ekranda toplam dayanma süreniz görünecek. Soru var mı?”
Kiyoshi: “Bu kıyafetler niye verildi?”
Gözetmen: “Kıyafetlere gelince… Simülasyon içinde size güç sağlayacaklar. Güç kullanımı serbest—burası simülasyon. Başlamadan önce sistem sizden renk seçimi isteyecek; renge göre güç verilecek. O yüzden dikkatli seçin.”
Kiyoshi: “Anlaşıldı.”
Güç ekranı parlıyor. Her rengin aynı sayıda tonu var ve sıralama şöyle görünüyor:
Açık → Biraz Açık → Orta → Biraz Koyu → Koyu.
Açıklamalar aynı:
Kırmızı: Ateş · Mavi: Su · Kahverengi: Taş/Toprak · Gri: Hava/Rüzgâr · Yeşil: İyileştirme
Alttaki not yine yanıp sönüyor: “Ton koyulaştıkça güç artar. Siyah kilitli.”
Seçimleri sabitliyoruz:
Ben: Kırmızı biraz koyu
Ayame: Yeşil orta
Diğerleri: Biri Mavi açık, ikisi Kahverengi açık
Ekranda dizilimimiz: Kırmızı(🔴 biraz koyu) – Mavi(🔵 açık) – Kahverengi(🟫 açık) – Kahverengi(🟫 açık) – Yeşil(🟢 orta)
İçimden geçiriyorum: Takımı taşıyacak iki isim var: ben ve Ayame.
Yük dengesi net: “Ben baskı ve bitiriş; Ayame, süreyi uzatan güvenli hat.”
“Plan aynı,” diyorum kısa kısa. “Kahverengiler kapak kurar; Mavi alanı kayganlaştırır. Ben ateşi yüksek basınçla tünelleyeceğim. Ayame, orta tonda sürekli pasif iyileştirme açık kalsın—düşeni çekme önceliğin.”
Kafalar sallanıyor. Geri sayım yanıyor: 3… 2… 1…
Zemin titriyor. Başlıyoruz.Formasyon dar,” diyorum. “Yakına giriyoruz.”
Şok yayıcı yere iniyor; gövdesi kalın, eklemleri zırhlı. Kahverengi, ayağını sürüyor; basamak gibi alçak bir taş platform yükseliyor. Mavi, üstüne ince bir su filmi atıyor—kayma bana hız kazandırsın.
“Ben önden,” diye fısıldıyorum. Avuç içlerimde ısı toplanıyor ama nabız atışıyla sınırlıyorum. Ayame arkamda: “Kalkan açık.”
İlk adımı atıyorum; platformda hızlanıp gövdesine dalıyorum. Sağ omzumla çarpıp sol dizine düşük tekme.
TAK! Zırh esniyor. Isıyı yumruğa topluyorum—çok kısa bir pat.
PATT! Eklem yerindeki vernik kararıyor. Benim vurduğum daha çok iz bırakıyor.
Şok yayıcı kolunu savuruyor; metal şerit yanağıma sürtünüyor. Ayame’nin iyileştirmesi içeri sızıyor; sızı anında sönüyor. “Devam,” diyor sakin.
“Kilitle!” diye bağırıyorum. Mavi, bileklere su kamçısı atıyor; Kahverengi, suyu çamura çevirip bilekleri yarım halka kilitliyor.
Yakın mesafe. Dirseğimi kaburgaya gömüyorum—durt. Alevi tek vuruşluk veriyorum.
KRAK! Zırh saçılıyor. Omzumun üzerinden sıcak hava yükseliyor; ekranda küçük bir uyarı yanıp sönüyor: ISI +1. Kontrol bende.
Şok yayıcı geri adım atıyor, bizi elektrik halkasıyla itmeye çalışıyor. Gri yok bizde; rüzgârı Ayame’nin kalkanıyla kırpıyoruz. “Duvar!”
Kahverengi, omzunun üzerinden bir taş omuz seti çıkarıyor; ben seti basamak yapıp sıçrıyorum.
Havada dizimle miğferin yanını yakalıyorum—temas anında mikro pat.
TUNGG! Kask yerinden kayıyor; göz ızgarası açılıyor. Yüzüne çok kısa bir alev çizgisi bırakıyorum. Geri sendeleyip diz çöküyor.
Benim darbelerim daha derin iz bırakıyor; diğerlerinin setleri sadece fırsat yaratıyor. Baskı bende.
Yanımdaki Kahverengi düz kroşe vuruyor; zırh tınlıyor ama kırmıyor. Ben aynı noktaya kısa ısı nabzıyla soldan hook.
ÇIT. Plaka kırılıyor. “Bu kadar,” diyorum.
Şok yayıcı öfkeyle kollarını iki yana açıyor; yerdeki sensörler kızarıyor: ISIMA DUYARLI ZEMİN. Uzun alev verirsem patlar.
“Uzun yok!” diye uyarıyorum. “Bilekler!”
Mavi suyu bileklerde döndürüyor; çamur kilit sıkılaşıyor. Ben içeri kayıp gövdeye dirsek–diz—baş zinciri atıyorum; her temasta yarım nabız.
TOK—PATT—TAK! Bobinlerden biri kopuyor.
Ayame’nin eli omzuma değiyor, nefesim düzenleniyor. “Bir vuruş daha,” diyor.
Doğru açı: göğüs plakasının alt kıyısı. Dizimi koyup sol yumruğu tam kısa patla indiriyorum.
GÜM! Gövde geriye bükülüyor; eklemlerden kıvılcım saçılıyor. Ekran yeşile dönüyor:
MINI-BOSS ETKİSİZ – SÜRE: 02:04
Geri çekiliyorum; avuçlarım buhar çıkarıyor. Uyarı sönüyor.
Kırmızı saçlı takım tribünden bakıyor; yüzünde hafif bir sırıtış var. Sıranı kaçırma.
Tavan yeniden açılıyor. Bu kez iki yan kapaktan yakın dövüş tipi iki yaratık fırlıyor—bıçak kol, hızlı.
“Çember dar!” diyorum. “Ben ön, Ayame arka. Kısa patlar, seri kombinasyon!”
Pozisyon alıyorum. Avuçlarım yine ısınıyor. Başlıyoruz.