Tharold - Bölüm 8 - İNSANLIĞIN DÜŞMANI İNSAN
İNSANLIĞIN DÜŞMANI İNSAN
Baş Komutanın odasına girdiğimizde, bizim bulduğumuz taşın aynısı masanın üstünde duruyor. İstemsizce taşa kilitleniyoruz.
Blake: “Burada olanlara geçmeden önce kendimi tanıtayım: Blake Miller. C Üssü’nün baş komutanıyım. Olaya gelirsek… taş kapıda bir askerin elindeyken patladı ve—”
Kiyoshi: “Kara bir geçit açıldı, değil mi?”
Blake: “Evet. İçinden antenli bir uzaylı çıktı.”
Bizimkiyle aynı… Bu işte bir tuhaflık var.
Kiyoshi: “Efendim, aynısı bizde de yaşandı. Aynı tip uzaylı bizim üste de çıktı. Bunu araştırmak için bir arama ekibi kuruyoruz. Sizden bir askere ihtiyacımız var.”
Blake: “Kimmiş o asker?”
Kiyoshi: “Keiji, ismi ver.”
Keiji: “Efendim, Linda Grace.”
Blake: “Linda ha… Onu vermek, üstteki önemli bir askerimi size yollamak demek. Bana bir sebep verin. Ayrıca dövüşte kusursuz sayılmaz; fena değil ama ekibinize uygun mu emin değilim.”
Kiyoshi: “Karşımıza ne çıkacağını bilmiyoruz. Arkayı sağlama almak için güçlü bir Yeşile ihtiyacımız var. Rolü kritik olabilir.”
Blake: “…Peki. Sanırım asker yurdunda olmalı. Çağırıyorum.”
On beş dakika sonra sarışın, yüzü güler bir kız içeri giriyor.
Linda: “Efendim, beni çağırmışsınız?”
Blake: “Linda, seni bir arama ekibine yolluyorum. Sana ihtiyaçları var. Anlaşıldı mı? Bu saatten sonra solumda duran adam senin komutanın olacak.”
Linda: “Evet efendim. Anlaşıldı.”
Kiyoshi: “Linda, eşyalarını topla. Gideceğimiz daha çok yer var.”
Eşyalar toparlanıyor; ülkeye geri dönüyoruz. Bu sefer uçakta Keiji’nin yanına oturuyorum—rahat bir yolculuk. Üste doğru araba ile ilerlerken Linda ile Keiji’nin epey yakın olduklarını fark ediyorum.
Kiyoshi: “Siz ikiniz eskiden beri birbirinizi tanıyor musunuz?”
Keiji: “Efendim, biz nişanlıyız.”
Keiji… Şimdi operasyonlara nişanlınla mı çıkacaksın?
Kiyoshi: “Çok kafaya takmayacağım. Ama operasyonda tek bir sorun çıkarırsanız, içinizden birini ekipten çıkartırım.”
İkisi birden: “Anlaşıldı, komutanım.”
Matteo arabada yine uyuyor. Üste varınca Ellie’nin odasına geçiyoruz. Ekibe dışarıda beklemelerini söylüyorum; Ellie’yle yalnız konuşmam gereken bir şey var.
Kiyoshi: “Komutanım, bence bu taşın zamanlayıcısı yok.”
Ellie: “Ben de ondan bahsedecektim. Laboratuvarda başka bir büyü izine rastladık.”
Kiyoshi: “Efendim… diğer üslerde hain olabilir. Zaten tarikatların güç kullanması bile bunu doğrular nitelikte.”
Ellie sessizleşiyor. Masadaki taş sönük bir nabız gibi ince bir parıltı veriyor.
Ellie: “O zaman önce içeridekileri temizlememiz gerekecek… Yoksa kapılar, biz açmadan açılmaya devam edecek.”
Ellie: “Bu üssü araman için gereken tüm yetkiyi veriyorum. Ben B Üssü’ne geçiyorum; bu konuyla ilgili toplantı var.”
Kiyoshi: “Anlaşıldı, efendim. Ben de B Üssü’ne gelebilir miyim? Oradan birini daha alıp ekibi tamamlamak istiyorum.”
Ellie: “Tamam, gelirsin.”
Odadan çıkıp Keiji‘yi topluyorum.
Kiyoshi: “Keiji, üssü gizli ve detaylı ara. Rapor biter bitmez gel; sana bir büyü kalıntısı göstereceğim. Üstteki biriyle eşleşirse, beni buluyorsun. O orospu çocuğu konuşana kadar da bıraktığım gibi bağlı kalacak.”
Keiji: “Anlaşıldı, efendim.”
Kiyoshi: “Linda, sen benimle. Başkomutan’la B Üssü’ne geçiyoruz; bir kişi daha alıp dönüyoruz.”
Linda: “Tamamdır, komutanım.”
Komutanın özel uçağıyla B Üssü‘ne iniyoruz. Pistte bizi o “ünlü siyah” karşılıyor: Daniel Victor.
Ellie: “Hey Victor, görüşmeyeli?”
Victor: “İyiyim, Ellie. Yanında boş gelmemişsin anlaşılan.”
Ellie: “Yeni siyahımız: Kiyoshi Kazuki. Tanıştırmak istedim.”
Kiyoshi: “Merhaba efendim. Bir ara antrenman dövüşü yapmak isterim.”
Victor: “Hah! Vakit bulursak neden olmasın. Ama önce—ekibin tamam değil galiba?”
Kiyoshi: “Evet, efendim. Buradan bir kişi daha almam gerek.”
Victor: “İstersen aday göstereyim.”
Kiyoshi: “Çok yardımcı olursunuz.”
Adayları gezerken içimden: Bunlar olmaz. Saf güç lazım; arazide “yıkım” gerektiğinde basacak biri.
Gözüm soğuk bakışlı birine takılıyor. Omzuna doğru yürüyorum.
Victor: “Hmm… fena seçim değil ama arama ekibi değil miydiniz? Bu çocuk saf güç türü.”
Kiyoshi: “Tam olarak aradığım bu.”
Kiyoshi: “Asker, ismin?”
Bastian: “Bastian Arno, efendim.”
Kol bandına bakıyorum: Ateş + Rüzgâr, ikisi de koyu.
Kiyoshi: “Seni ekibe istiyorum. İtirazın var mı?”
Bastian: “Yok, efendim.”
Hazırlanıp üsse geri dönüyoruz. Artık tablo net: Matteo yardımcı komutan, Keiji istihbarat, Linda destek, Bastian ön hat—benim yanımda. Uçağa binmek üzereyken Keiji’den mesaj düşüyor: büyü kalıntısının sahibi tespit edilmiş.
Üsse girer girmez Keiji’nin getirdiği şüpheli bağlı bekliyor. Ekibi toplatıp sorgu odasına giriyorum.
Kiyoshi: “Bunu neden yaptın?”
Hain: “Sence uzaylılara karşı kazanabileceğimizi mi sanıyorsun? Çağırdığım şey bile seni ve Matteo’yu zorlattı. Bunlardan onlarca var. Ne kadar dayanabilirsiniz? Geliyorlar. Az kaldı. Ben de hayatta kalan tarafta olacağım.”
Kiyoshi: “Evet, belki kaybedebiliriz. Belki ırkımız silinir. Ama senin buradan canlı çıkacağını düşünmen… sence de biraz bencilce değil mi?”
Hainin gözleri küçülüyor; dudak kenarı titriyor. Keiji sessizce masaya bir zarf bırakıyor: laboratuvardaki büyü izi raporu.
Tek yapmam gereken: açıp okumak—ve ona tam adını söylemek.
Kiyoshi: “Son bir şans. İsim ver. Sana bunu yaptıran tarikat hücresi hangisi?”
Hain susuyor. Linda’nın bakışı buz kesiyor; Bastian’ın avuçları ısınmaya başlıyor.
Masadaki lambanın ışığı kısılıyor, odanın sessizliğinde taşın o tanıdık ince parıltısı hayal gibi çakıyor.
Kiyoshi: “Eğer konuşmazsan bu sorgunun sonu daha kötü bitecek.”
Hain: “AHAHAHAHA! Senden korktuğumu mu sanıyorsun? Etrafına daha iyi bakmalısın. Hainler sandığından daha yakın.”
Bir an odadaki sessizlik değişiyor. Tavan ızgarasından gelen hava soğuyor. Keiji’nin kaşı kıpırdıyor; masadaki kameraya bakıp fısıldıyor:
Keiji: “Görüntü loop‘ta… Biri bizi kayıttan izletiyor.”
Linda, duvarın diplerine göz gezdiriyor.
Linda: “İçeride büyü izi var. Sabit değil—nabız gibi.”
Bastian’ın avuçları ısınıyor, nefesi buhar.
Bastian: “Sağ arka köşe… duvarın içi sıcak.”
Hain başını hafifçe eğiyor; dilinin altında siyah bir rün parlıyor.
Kiyoshi: “Kıpraşma.”
Karartmayı parmak ucu kalınlığında ip gibi fırlatıp rüne çarptırıyorum—sönüyor.
Tam o anda odanın zemininde ince siyah çatlaklar beliriyor—el büyüklüğünde bir kapı şekilleniyor.
Kiyoshi: “Linda, kalkan! Bastian, sağ köşe!”
Linda’nın yeşili ince bir kubbe gibi kapanıyor; Bastian köşeyi ateşle mühürlüyor.
Keiji bir hamlede şüphelinin arkasına geçip kelepçeyi çift kilit yapıyor.
Keiji: “Kendi başına açamaz artık.”
Kiyoshi: “Kendi başına değil…”
Telsizimde cızırtı; sonra alarm yırtılıyor:
ALARM: “Seviye 3 İç İhlal. Komuta koridorunda kapı sinyali tespit edildi.”
Aynı anda iki yer. Bu odadaki sadece oyalama.
Kiyoshi: “Keiji,haini burada tut. Linda, kubbeyi koru. Bastian, benimle—komuta koridoruna gel!”
Kapıdan fırlıyoruz. Koridorun sonu kararıyor; havada tanıdık o soğuk tıslama.
Dönüp son kez bakıyorum; sorgu odasının camında kendi yansımam ve Hain adamın sırıtan yüzü.
Hain dudaklarını oynatıyor, ses gelmiyor—ama okuması kolay: “Geç kaldın.”
Nefesimi sabitliyorum; yüz açık, omuz ve kollar karartma zırh.
Kiyoshi (iç ses): “Geç değil. Tam vaktinde.”
Koşuya kalkıyorum. Koridorun ucunda zemin çizgi çizgi yarılıyor—kapı açılıyor.
kapının ilerisinde Matteo
Kiyoshi: “Lan Matteo, ne yapıyorsun?!”
Matteo: “Seni bekliyordum, Kiyoshi. Yüzündeki o öfkeyi, o nefreti merak ediyordum. Ne kadar safsınız… Yalnızca bıraktığım yemi ısırdınız.”
Kiyoshi: “Şerefsiz herif! Ne yapıyorsun?”
Matteo: “Ne mi? Yeni dünyanın hazırlıkları.”
Elindeki taşlara art arda büyü gücü veriyor. Her taşın içi kararıp çatlıyor; yer yüzeyi diz dize kapılarla doluyor. İçlerinden insan formu olmayan uzaylılar taş gibi düşüyor—pullu, zırhlı, kıskaçlı. Onlarca.
Telsizi yakalarım:
Kiyoshi (telsiz): “Ön kapıya acil destek! İki düzineden fazla uzay— TEKRAR EDİYORUM, ACİL DES—”
ŞLAK! Matteo üstüme kapanır. Katanayı çekip karşılarım; çelikler çınlar.
Matteo: “Yardım bekleme. Buraya gelen tüm yolları kestim.”
Kiyoshi: “orospu çocuğu”
Kılıçlarımız bir süre çalıyor; kıvılcımlar gözümü yakıyor. Birkaç uzaylı bana dönüyor, kalanı şehre akıyor. Katanayı karartma ile kaplıyorum; Matteo da kılıcını çekmek zorunda kalıyor.
Matteo: “Yeteneğin sinir bozucu. Ama ben de sana karşı tekniğimi hiç detaylı kullanmadım.”
Kiyoshi: “Ne anlatıyorsun lan?”
Matteo: “Göreceksin.”
Omzu kıpırdıyor—tekniği akıyor.
Bana doğru geleceğini biliyorum. Zırh zamanı.
Zırhı açıyorum. Bir anda soldaki duvara yapışıyorum; kaburgalarım sızlıyor.
Matteo: “Tekniğim yalnız bende çalışmıyor—başkalarında da vektörü büküyor. İptal etmediğim sürece orada asılı kalırsın.”
Kiyoshi: “SİKTİR!”
Uzaylılar yaklaşıyor; hareket edemiyorum. Tam o sırada kapanan yolun birinde karanlık yarılıyor—Bastian içeri düşüyor.
Kiyoshi: “Bastian! Matteo hain—hemen bana!”
Bastian, bana koşan uzaylılara alev topu yağdırıyor. Koridor toz ve duman oluyor. Dağılınca Matteo yok—iz bırakmadan sıyrılmış.
Kiyoshi: “Bastian, toplayabildiğin kadar adam topla! Şehre bir sürü uzaylı girdi. Ben önden gidiyorum—şehri temizleyeceğiz.”
Bastian: “Anlaşıldı, komutan!”
Şehrin içine daldığımda sirene siren, çığlığa çığlık karışıyor. Camlar parça, asfalt yarık. Uçan ince kanatlılar bağırarak aşağı dalıp kaçışı dağıtıyor; iki sokak ötede bir tank sınıfı tramvayı itiyor; hangisine gideceğimi kestiremiyorum
Uçanlar üstüme süzülür. Karartmayı ip gibi ince atıyorum; birinin gırtlağında kilit. Kanat çırpışı kesiliyor; çekirdeği boğazın arkasında parlıyor. Bir sıçrayış, katanayla temiz kesik—düşüyor. İkincisi çığlık atarken sesi iptal ediyorum; boğazına dirsek, çekirdeğe kısa pat—sönüyor.
Köşeden tank beliriyor; omuzları kolon, her adımda yer çatlıyor. Diz eklemine karartma bağı atıp iki saniye sıkıyorum; dizi bırakıyor. Göğüs plakasının alt dikişine girip tek yumrukluk nabız—kırılır. Çekirdeği kaçıyor; rotayı ip ile işaretleyip yan kaburgadan saplıyorum—ölüyor.
Meydana yaklaştığımda yine o antenli uzaylıyla karşılaşıyorum.
(Siviller varken burada kapışmam zor; sivillerin hayatı önceliğim olmalı.)
Telsizden bir cızırtı geliyor.
Linda: “Komutanım, şehirdeki sivilleri tahliye ettim. Sıradaki emir nedir?”
(Rahatlattın beni, Linda.)
Kiyoshi: “İyi iş. Hemen meydana gel; burada final bossumuz var.”
Linda: “Anlaşıldı, komutanım.”
antenli uzaylı yine üzerime doğru uçuyor ve yumruk yağmuruna başlıyor; bu sefer zırhım açık. Her bir yumruğu etkisizleşip yavaşlıyor. Hızla gövdesine iki direk, ardından hızlı bir sol kroşe çıkarıyorum; uzaylıyı geri püskürtüyorum. Katanamı çekip kafasını gövdesinden ayırıyorum, ama hemen yenilenmeye başlıyor.
Yenilenmesine izin veremem. Hızlı kesmelerle devam edip çekirdeğini arıyorum. Avantaj bende; bir an önce çekirdeği bulmalıyım. Ama zırhımın gücü zayıfladıkça avantaj kaymaya başlıyor; yumrukları yeniden hızlanıyor. Geri çekilmek zorunda kalıyorum; ben kaçıyorum, o kovalıyor. Kovalarken yumruk yağmuru sürüyor; birkaçından kaçamıyorum ve savrulup bir binaya çarpıyorum.
Kendimi toparlamaya fırsat bulamadan yanımda bitiyor ve tam yumruğu vuracakken…