Elitler Sınıfı - Cilt 22 - Bölüm 11
Değişim kampının ilk gecesi.
Geçen yılki kamptan en büyük fark belki de buydu
Öğrencilerin kaldığı odalar bu kez gruplanarak düzenlenmişti.
Yani birinci sınıf öğrencileriyle ikinci sınıf öğrencileri aynı odayı paylaşıyordu.
Bu saatler, kişiliklerine göre, hem birinci sınıflar hem de ikinci sınıflar için günün en gergin zamanı olabiliyordu.
İşte bu yüzden Hashimoto, ortamın yumuşaması için erkenden harekete geçip rahat bir atmosfer oluşturmaya çalışmıştı.
Görünen o ki bu yöntem işe yaramıştı; birinci sınıflar şimdiden onunla rahat rahat konuşabilecek seviyeye gelmişti.
Ama odada bulunan sekiz kişi arasında, diğerleriyle en az iletişim kuran hâlâ bendim.
“İlk gün bütün maçları kazanmak gerçekten etkileyiciydi, Hashimoto-senpai.”
“Kiminle eşleşeceğimizi bilmiyorduk, bu yüzden ne olacağını biz de pek tahmin edemedik açıkçası.”
Toyohashi ve Yanagi neşeli bir şekilde konuşuyorlardı.
Bugün üçüncü ve dördüncü turlarda masa tenisi oynamışlardı, bu da morallerini belli ki yükseltmişti.
Shintoku ve Obokata da başlarıyla onayladı ama ikisi de biraz çekingen duruyordu.
“Üzgünüz… Henüz hiçbir oyuna katılamadık biz…”
“Dert etmeyin. Bugün gördüğüm kadarıyla, öğrencilerin yarısı zaten hiç katılmadı. Açıkçası oyun kısmı işin eğlencesi. Katılmayanlar için amaç, deneyimlemek ve gözlemlemek zaten.”
Öğrencilerin oyunlara katıldıkça damga topladığı “deneyim kartı” sistemi ilk başta biraz şüpheyle karşılanmıştı,
ama beklenenden daha çok işe yaramış gibi görünüyordu.
Arkadaşlar, üst sınıflar ve alt sınıflar arasında bağ kurmak için iyi bir fırsat sunuyordu.
Bugünkü beş oyunda da zafer peşinde koşan tek bir grup bile görmemiştim.
Belki de bu rahatlık, etkinliğin dostça havasını korumasını sağlıyordu.
Ama bu demek değildi ki zirveye oynamak kolaydı.
Bugünkü oyun sonuçlarına bakılırsa, asıl zorlu mücadele yarından itibaren başlayacaktı.
Bizim grubumuz da dahil olmak üzere, beş maçın tamamını kazanan dört grup vardı.
Dört galibiyetle gelen üç grup da vardı.
Ve beş maçın hepsini kaybeden dört grup.
Bu galibiyet-mağlubiyet dağılımı, grupların değişim kampına ne kadar farklı yaklaştığını açıkça gösteriyordu.
Bir ya da iki maç kazanmış olan gruplar arasında gerçekten ciddi şekilde oynayanlar da olabilir, ama ilk sıralara tırmanamadıkları sürece yarından itibaren nasıl devam edecekleri belirsizdi.
Görünüşe göre yarından itibaren grupların yarısı birincilik için mücadele edecekti.
“Nagumo-senpai’nin grubu da birincilik adaylarından biri, değil mi?”
Sınıf 2-C’den Takumi Oda, günün maçlarını düşünerek içinden geçenleri söyledi.
“Bence de. Onlar da beş maçın hepsini kazanmış gibi görünüyor.”
O gruptaki öğrencilerin çoğu ciddi ve disiplinliydi—bu da en büyük avantajlarıydı.
Tembellik etmeyi aklından geçiren tek bir kişi bile yoktu.
Bu da doğrudan galibiyet oranlarına yansıyordu.
Görünen o ki çeşitli tecrübeler edinmişler, bu süreçten dersler çıkarmışlardı.
Bu bir akademik başarı yarışması olmadığı için, bu alanda onlarla eşit şartlarda rekabet edebiliyorduk.
Tabii çoğu öğrencinin bu tür oyunlarda deneyimsiz olması, bazı gruplar arasında fark yaratmıştı.
“Bu arada Hashimoto-senpai, bizim sınıfla ilgili olarak—”
Sohbet sadece değişim kampı etrafında dönmüyor, aynı zamanda kişisel ve gündelik konulara da kayıyordu.
Ben ise, odadaki yedi kişilik muhabbeti biraz dışarıdan izliyordum.
Daha birkaç saat önce tanışmış olmalarına rağmen, birinci sınıflar çoktan Hashimoto’ya hayranlık duymaya başlamış gibiydi ve konuşmalar da onun etrafında dönüyordu.
Kendine güveniyle öne çıkan birine yakışır şekilde davranıyordu.
İnsanlarla sanki uzun zamandır arkadaşmış gibi ilişki kurmayı başarmıştı.
Yōsuke ve çevresine kolayca uyum sağlayan diğerleri de benzer şekilde sosyaldi,
ama Hashimoto’nun tarzı farklıydı.
Biraz şaşırtıcı olan, Oda’nın da ortama gayet iyi ayak uydurmuş olmasıydı…
“Bugün birçok açıdan gerçekten sürprizlerle doluydu.”
Hashimoto homurdandı, elinde okul tarafından duyurulan grup sonuçlarının yazılı olduğu not kâğıdıyla.
“Ryūen’in grubu iki kez kaybetmiş, Sakayanagi’ninki ise üç kez. Muhtemelen yarın yarıştan tamamen kopabilirler.”
Bugün bu iki grupla maçımız olmamıştı, bu yüzden ayrıntıları bilmiyorduk.
Eğer Hashimoto birinci sınıf öğrencilerini organize etmekle ilgilenmeseydi,
muhtemelen daha fazla bilgi toplayabilirdi. Ama belli ki bu kadarına bile vakit bulamamıştı.
“Garip. Sakayanagi-senpai hep güçlü biriymiş gibi gelirdi bana. Acaba üçüncü sınıf birinin komutasında olmak mı buna yol açtı?”
OAA kayıtlarına göre, üçüncü sınıf D Sınıfı öğrencisi Iki’nin notları genel olarak düşüktü.
Özellikle akademik başarısı zayıftı.
Notu D+ seviyesindeydi, bu da oldukça yetersiz sayılırdı.
Bu da onun üniversiteye hazırlanan çekirdek grupta yer alma olasılığını düşürüyordu.
“Eğer Sakayanagi kazanmak isteseydi, liderliği kendine alması normal olurdu.
Üçüncü sınıf falan fark etmez.
Nagumo-senpai ya da Kiryūin-senpai gibi rakipleri bile olsa geri adım atmazdı.
Iki-senpai söz konusuysa, hele hiç durmaz, hemen kontrolü ele geçirirdi…
Hayır, ondan da önce, Sakayanagi zaten işi becerebilecek kişilere bırakma eğilimindedir.”
Görünüşe göre Hashimoto, Iki’nin nasıl biri olduğu hakkında az çok fikir sahibiydi.
“Yani mesele tamamen yetersizlik mi?”
Şimdiye kadar sessiz kalan Kosumi bunu mırıldandı ama Toyohashi hemen itiraz etti:
“En azından birinci sınıflar gayet iyi. İkinci sınıflar da muhtemelen öyle, değil mi?”
Toyohashi’nin dediği gibi, Sakayanagi’nin bulunduğu grup o kadar da kötü değildi.
Iki de, hem birinci hem ikinci sınıftan belli bir seviyede öğrencileri seçmişe benziyordu ve kazanmayı hesaba katmıştı.
Bu yüzden, Hashimoto’nun, Sakayanagi’nin kendisinden zayıf olduğunu düşündüğü bir gruba kaybetmesini sorgulaması doğaldı.
“İster özel sınav olsun, ister değişim etkinliği… Sakayanagi her zaman kazanmayı hedefler.”
Hashimoto, onun yanında yer almış biri olarak bunu herkesten iyi biliyordu.
Üç mağlubiyetin ardından kafasında ister istemez soru işaretleri oluşmuştu.
“Bana da öyle geliyor. Bir planı var gibi.”
Oda da Sakayanagi’nin aldığı üç mağlubiyeti kafasına takmış gibiydi ve derin düşüncelere dalmıştı.
Ama burda sadece düşünmekle bir sonuca ulaşmak mümkün değildi.
Bir süre sonra, yedi kişilik grup bambaşka bir konuya geçip neşeyle konuşmaya başladı.
Biraz zaman geçtikten sonra Hashimoto, birinci sınıflardan uzaklaşıp, olup biteni uzaktan izleyen bana doğru geldi.
Yol üstünde televizyon kumandasını aldı ve özellikle ortam gürültülü olsun diye bir eğlence programı açtı.
“Kamuro’yu kaybetmesi ciddi bir darbe olmuş olabilir mi?”
Üç mağlubiyetin nedenini anlamaya çalışan Hashimoto bana bu soruyu yöneltti.
“Olabilir.”
Şu anki sonuçlara bakarak kesin bir şey söylemek zordu, ama aksi yönde bir veri de yoktu.
“Gerçekten gücünden kaybediyorsa, benim için iyi haber. Yıl sonu sınavlarına böyle girerse, kazanma şansım olabilir.”
Ama Hashimoto, bu sonuçlara yüzeyden bakacak kadar saf biri değildi.
“Sakayanagi’nin gerçekte ne planladığını sen öğrenemez misin, Ayanokōji?”
“Bu tarz işler senin alanın, benim değil.”
Cevabı hemen reddettim ama Hashimoto yine de kulağıma eğilip fısıldadı:
“Bu seferlik bana bir kıyak geç. Şu an A Sınıfı’nda herkesin gözündeyim. Özellikle Kitō… Gerçekten sinirli görünüyor. Şimdilik Sakayanagi bir şey demediği için ortam sessiz ama İhanetim ortaya çıktığında ne olur, hiç bilmiyorum.”
Bunu derken olanları kafasında canlandırıyor gibiydi.
Kendine söylenerek kollarını kavuşturdu.
Ama yüzünde belli belirsiz bir gülümseme hâlâ vardı.
“Korkuyor gibi değilsin.”
“Eğer blöf bile yapamayacaksam, sınıfı satmaya kalkışmamın anlamı ne olurdu ki?”
Bu da mantıklıydı.
“Hem… senin sayende kafamı toparladım. Bunun için de sana minnettarım.”
İki kişilik görüşmenin olduğu gün odama gelip her şeyi anlatmıştı.
O konuşmanın etkisiyle şu an biraz daha ayakta durabiliyor gibiydi.
Ama bu etki geçici olabilirdi.
İhanetinin yankıları ortaya çıktığında her şey değişecekti.
Hashimoto’nun zamanı daralıyordu.
“Sen Sakayanagi’yle doğrudan iletişime geçebiliyorsun, değil mi?”
“Ne istersen iste özgürsün, ama ben ne zaman senin müttefikin oldum? Başımı belaya sokmak istemem.”
“Ama en azından bu değişim toplantısında aynı takımdayız.
Üç kez kaybetmiş olsa da, Sakayanagi oradaysa, dikkat etmemiz gereken birinci adaydır.
Yarın karşılaşabileceğimizi düşünürsek, şimdiden onu gözlemlemek kötü olmaz.”
Grup savaşlarını pek önemsemeyen adam, bu konuda cesur görünüyordu.
“Mantıklı. Ama seninle ben aynı grupta olduğumuz sürece, Sakayanagi normalden daha temkinli olur. Benden faydalı bilgi bekleme.”
“Anladım. Sadece fazladan bir artı olarak düşünürüm, tamam mı?”
“Pekala. Şimdilik elimden geleni yaparım.”
“Sana güveniyorum.”
Ben de üç yenilginin nedenini öğrenmek istiyordum.
Ama edindiğim bilgileri Hashimoto’ya verip vermemek başka bir meseleydi.
Çeviri: M.Cannn_
Ayanokojiaynıben
Shiro Oni
Edit: horikita senpai