Elitler Sınıfı - Cilt 22 - Bölüm 8
Böylece, değişim toplantısının ilk günü ve ilk tur başlamış oldu.
Okul bize oyunun kurallarını ve detaylarını gönderdi.
Karşılaşacağımız grup, dokuzuncu grup’tu.
Horikita’nın sınıfından Ike ve Keisei de oradaydı.
Oyun, “Oshiabana yapımı”-dı.
Mekân ise bir oshiabana kyōshitsu’ydu.
(ÇN: Oshibana sanatının öğretildiği ve uygulandığı, gerekli malzemelerle donatılmış özel bir atölye alanı.)
Bazı öğrenciler bunu duyduğunda gülmüş olabilir.
Ama ben son derece ciddiydim.
Asıl soru, oshibana ile nasıl yarışılacağıydı. Bu durumda, bitmiş ürünün kalitesi en önemli faktördü.
Çeşitli çiçeklerin kombinasyonu,
Doğru nem oranına sahip taç yapraklarını bulup bulamama,
Farklı boyutlarda uygun çiçek malzemelerinin seçimi,
Narin oldukları için kırıp zarar vermeden tamamlayabilme.
Kazanan, bu faktörlerin toplam puanına göre belirlenecekti.
Ben eğitim kampına katılmadığım ve son anda çağrıldığım için hiçbir şey deneyimleyememiştim.
Bu yüzden doğrudan tesise gitmeye karar verdim.
Kısa bir özet almıştık, ancak bu beklediğimden çok daha detaylı görünüyordu.
Çalışma, tüm katılımcılar tarafından aynı anda yapılacak ve sonunda bire bir formatında yarışılacaktı.
Birinciden beşinciye kadar kimin sorumlu olacağı önceden belirlenmişti.
Belirlenen üretim alanında, her iki gruptan onar katılımcı, iki lider ve Hashimoto gibi birkaç izleyici vardı.
Aralarında Nagumo grubundan birinci yılların A sınıfı öğrencisi Takahashi Osamu da bulunuyordu.
Bana verilen talimatlara uyarak üçüncü sıradaki kişi olarak katıldım.
“Ayanokōji-senpai, siz de mi oshibana yapıyorsunuz?”
Karşı taraftan birinci yil D sınıf öğrencisi Nanase Tsubasa yanıma gelerek sormuştu.
“Hayır, hiç yapmadım. Sadece bir arkadaşımdan biraz rehberlik aldım.”
Bu arada, o arkadaş Hiyori’ydi.
Uzun zamandır oshibana ile kitap ayraçları yapıyordu ve oldukça deneyimliydi.
“Anlıyorum. Katılan tek erkek olduğunuz için iyi olduğunuzu düşünmüştüm.”
Nanase’nin dediği gibi el becerisi gerektirdiğinden olsa gerek, katılımcıların dokuzu kızdı.
Tek erkek katılımcı bendim, bu yüzden biraz garip duruyordum.
Nagumo ile bir maçım vardı, ancak bunu Nanase’ye anlatmaya gerek yoktu. Bizim yarışmamızla ilgisi yoktu çünkü.
“Sadece bir iki kez yaptım, iyi yapabilir miyim bilmiyorum.”
“Bana karşı merhametli oynayın lütfen.”
Puanlama kriterlerinin biraz belirsiz olabileceğinden endişelenmiştim, ancak tesisi yöneten ve oshibana konusunda bilgili olan kişinin sert bir şekilde değerlendirme yapacağı anlaşılıyordu.
Neyse ki, rakibim olan birinci sınıf kız pek iyi değildi, bu yüzden kafa kafaya mücadele edip kazanabildim.
Grubun genel galibiyet durumuna gelince, beşinci maça kadar karar karmaşık bir hal aldı, ancak üç galibiyet ve iki yenilgiyle zar zor kazandık.
“Harikasın, Ayanokōji-kun. İlk denemen için çok iyi gidiyorsun.”
“Hiyori’nin yanına bile yaklaşamam ama.”
İkisi de ilk bakışta güzel oshibanalardı, ancak kalite olarak aralarında dağlar kadar fark vardı.
Eğer rakibim o olsaydı, kesinlikle yenilirdim.
“Bu işe yeteneğin var, Ayanokōji-kun. Eğer hoşuna giderse, bir dahakine birlikte yapalım.”
“Evet, bunu daha iyi yapmayı öğrenmek isterim.”
Böyle güçlü bir rakibin müttefikim olması içimi rahatlatti.
Bireysel yarışmada kazanmış olmam önemliydi.
Mümkünse, oshibana kyōshitsu’da kalıp sessizce yapmaya devam etmek isterdim.
Üç gün boyunca aralıksız oshibana yaparak yarışmaya bile razıydım.
Bu duygular içimi kaplamıştı, ancak ne yazık ki bastırmak zorundaydım.
Üzgünüm, oshibana.
Sonra görüşürüz…
İlk maçtan sonra Kiryūin sessizce bana seslendi.
“Galibiyetle başlamak iyi. Yine de hiç gerilim hissetmedim.”
“Eh, doğru.”
Yanıt verirken ne kadar ciddi olduğumu kendime sakladım.
Oyun sırasında fısıldamaya izin vardı.
Seyircilerin sıkılması kaçınılmazdı.
“Ancak deneyimsel öğrenmeye dayalı bir yarışmaysa, kimin kazanıp kaybedeceği belli olmaz. Okulun niyetini düşünürsek, kazananı böyle belirlemek oldukça ilginç. Sadece yüksek OAA yeteneklerine sahip öğrencileri toplamak anlamsız. Her grubun kazanma şansı var.”
Büyük Nagumo bile Horikita ve diğerlerinin iyi oshibana yapıp yapamayacağını öngöremezdi veya belirleyemezdi.
Yine de aynısı bizim için de geçerliydi.
Yapabildiklerimiz ve yapamadıklarımız… Boş zamanları kullanarak mümkün olduğunca fazla deneyimsel öğrenme aktivitesine katılıp becerilerimizi geliştirmeliydik. Bir lider bunları organize etmeliydi…
“Hashimoto bana bu listeyi hazırlamış, işleri kolaylaştırıyor. Şaşırtıcı şekilde işe yarıyor.”
Bir lider olarak uğraşmak istemeyen Kiryūin, bu durumu memnuniyetle karşılıyor gibiydi.
Eh, bu da iyiydi.
Kazanmaya fazla kafayı takmadan bu üç günün tadını çıkarmak güzeldi.
“Böyle devam edersek, senin komuta etmene neredeyse hiç gerek kalmayacak.”
“Buna minnettarım. Tek görmek istediğim seninle Nagumo arasındaki maç.”
Görünüşe göre bir şeyler yapma niyeti yoktu.
“Sonuçların beklentilerini karşılayacağını sanmıyorum.”
Kiryūin’le böyle konuşurken, Inogashira’nın bize tek başına baktığını fark ettim.
Duruma bakılırsa, muhtemelen ilk oyuna katılmamıştı.
Dikiş dikmede iyi olduğunu söylemişti, belki oshibanayı da severdi.
Boş zamanında oshibana yapmaya geldiğini düşünmüştüm, ancak öyle görünmüyordu.
“Bir sorun mu var, Inogashira?”
Merakımdan sormuştum, biraz gergin bir şekilde yanıma geldi.
Bunu gören Kiryūin, konuşmasını kolaylaştırmak için geri çekildi.
“Şey… Kōenji-kunla iyi arkadaşsınız, değil mi, Ayanokōji-kun?”
“Ha?”
Anında cevap verdim. Kōenji’yle iyi arkadaş olduğumu ilk kez duyuyordum.
“Öyle mi…? Anlıyorum…”
“Sorun nedir?”
“Yani… Tatebayashi-senpai, Kōenji-kun’u geri getirmemi söyledi…”
Tatebayashi, Inogashira ve Kōenji’nin de üyesi olduğu üçüncü sınıf D grubunun lideriydi.
“Çok sinirliydi.”
“Evet…”
Aynı grubun ve sınıfın üyesi olarak, çekingen Inogashira, Kōenji’yi yönetme sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmış gibi görünüyordu.
“Belki bir şeyler yapabilirsin diye düşündüm…”
Daha önce olanları izlemiş ve gözlerimiz buluşmuştu.
Umutsuzluk içinde yardım istemeye gelmiş olmalıydı, ancak sorun şuydu ki karşı tarafın üstesinden gelmesi oldukça zordu.
“Neden Yōsuke’ye sormuyorsun?”
En uygulanabilir çözümü sunmaya çalışmıştım, ancak Inogashira başını iki yana salladı.
“Hirata-kun’dan böyle bir şey isteyemem… Bu çok fazla olur.”
Acaba bana sormak uygun mu?
Yardımseverliğiyle bilinen Yōsuke ile kendimi kıyaslamak saygısızlık olurdu.
Eğer ona danışsaydı, kabul eder ve Kōenji dönmezse, muhtemelen onu ikna edene kadar peşini bırakmazdı.
Inogashira’nın suçluluk duymasını anlayabiliyordum.
“Üzgünüm. Sana yardım edemem. Yapabileceğim bir şey yok.”
“Anlıyorum… Üzgünüm, bir çaresine bakmaya çalışacağım…”
Inogashira hafifçe başını eğerek yavaşça uzaklaştı.
“Olayı böyle bırakmamız doğru mu?”
“Kendisi için üzüldüğüm doğru, ancak Koenji bizim isteklerimize göre hareket etmez. Son iki yılda çeşitli yöntemler denedik ve vardığımız sonuç bu.”
“Elbette, karar senin. Detaylar ne olursa olsun, önce bize gelmiş olması anlamlı.”
“Garip şeylere bu kadar ciddi yaklaşıyorsun. Reddetmeyeceğim, ama hevesli de değilim.”
Kōenji’ye yönelik düşüncelerim ve politikam, en son Mii-chan’la etkileşimimde netleşmişti.
Artık sınıftan atılma tehdidi taşıyan özel bir sınav olmadığına göre, gereksiz temas ve iletişim boşa zaman kaybından ibaretti.
“Bir sonraki oyuna kadar biraz zaman var, neden denemiyorsun? Gözlemlerime göre, Tatebayashi’nin grubu küçük ve kazanma ihtimali düşük, ancak Kōenji yetenekliyse durum bir nebze de olsa düzelebilir. Değil mi?”
Başkalarını düşünen biri gibi görünmüyordu, ancak bunu söylemek bana düşmezdi.
Pek çok farklı şey denemek istiyordum, ancak böyle fırsatlar kolay kolay ele geçmiyordu.
“Anladım. Şimdilik onunla iletişim kurmayı deneyeceğim. Eğer Kōenji kazanırsa, elde edeceği özel puanları takdir edebilir.”
“İyi fikir.”
Aslında, Kōenji’yi motive edebilecek tek şey buydu.
Bana zahmetli bir iş yüklendiğini düşünürken, bir denemeye karar verdim.
Çeviri: M.cannn_
Ayanokojiaynıben
Shiro Oni
Edit: horikita senpai