Elitler Sınıfı - Cilt 22 - Bölüm 9
Maçlar arasındaki 30 dakikalık arayı kullanarak Kōenji’yi bulmaya çalıştım, ancak bu kolay bir iş değildi.
Kōenji’nin ortak odasına gittim, ancak tahmin edileceği üzere orada değildi. Lobide veya dinlenme salonunda da yoktu.
Yaklaşık beş dakika boyunca binanın etrafında dolanıp ara sıra tanıdıklara sorarak bilgi topladıktan sonra, bir sonraki maça 20 dakika kala umut verici bir ipucu elde ettim.
Kōenji’yi binanın arkasındaki dağ yolunda biraz yukarıda buldum.
Eskiden köpek parkı olarak kullanılan bir açık alana varmıştım. Artık kullanılmadığı için oldukça ıssız bir hale gelmiş gibiydi.
“Burasını bulmak epey zamanımı aldı. Böyle bir yer olduğunu bilmiyordum.”
Kōenji, güçlü bacaklarıyla ıssız arazide neşeyle koşuyordu.
Burada yalnız başına ne yaptığını merak etmeden duramadım ancak bunu dert edersem Kōenji’ye yenilmiş olurdum.
Nadir bir izleyici gören Kōenji yavaşlayarak yanıma yaklaştı.
Beni görmezden gelmeye devam edeceğini düşünmüştüm, ancak bir sürprizle karşılaştım.
“Ayanokōji çocuğu, benden bir şey mi istiyorsun?”
Anlık bir kapris olduğunu düşündüm, ancak bu fırsatı kaçıramazdım.
“Grubun dışında tek başına takıldığını gördüm. Ne düşündüğümü sormak istedim.”
“Anlıyorum. Eğer birilerinin yeteneklerime güvenip beni geri çağırmak amacı ile gönderilmediysen, sorun yok.”
Sanırım bu adamın hiçbir şekilde rol yapmaya ihtiyacı yoktu.
“Inogashira seni arıyordu. Oldukça endişeli görünüyordu.”
“Ee, ne olmuş?”
“Neden geri dönüp gruba biraz yardım etmiyorsun?”
“Cevabı zaten biliyorsun, değil mi?”
“Bilmiyorum. Neden işbirliği yapmıyorsun?”
“Sana özel bir şey söyleyeyim. Bir artı bir, iki eder. Kaç kere çözersen çöz, cevap değişmez.”
“Bu, nasıl baktığına bağlı. Onluk sistemde doğru, ancak ikilik sistemde bir artı bir, on eder.”
(ÇN: Bu ifade, onluk (10 tabanlı) ve ikilik (2 tabanlı) sistemlerdeki aritmetik farkını vurgular. Bilgisayar biliminde kullanılan ikilik sistemde 1 + 1, 10’dur ve bu, onluk sistemdeki 2’ye karşılık gelir.)
Kōenji, saçma sözüne saçma bir cevapla karşılık verdiğimde bile gülümsemesini kaybetmedi.
“Hahaha, espri anlayışın var. Ancak cevabın saçmalık. Olaylara çarpık bir bakış açısıyla, mantık odaklı düşünüyorsun. Bir artı bir, iki eder. Cevap bu. Dünya her zaman basit ve nettir.”
Kōenji, benimle anlaşmaya niyeti olmadığını bir kez daha ifade etti.
“Benim yeteneğim olmadan da kendi taktikleriyle kazanmalılar. Öyle değil mi?”
“Grubunuzun böyle bir gücü yok. Bu yüzden seni dikkate almaya niyetlenmiştim. Eğer orada olsaydın, izlenimin iyileşirdi. Gelecekte işlerini kolaylaştırmaz mıydı?”
“Ben tek en iyi ve en güçlü kişi olmakla gurur duyarım. Bunu başkalarına kanıtlamama gerek yok. Senin sorularının hepsi saçmalık.”
Kōenji alaycı bir şekilde sırıttı ve bana sırtını döndü.
“Bu sefer tamamen dinlenmeye karar verdim. Yani, değişim toplantısına hiç dahil olmayacağım. Oyun beş kişiyle sorunsuz oynanabilir, değil mi? Lütfen bunu ilet.”
Gerçekten de tüm grup üyelerinin toplanıp değişim toplantısı yapma zorunluluğu yoktu.
Kōenji işbirliği yapmayacaksa, onu davet etmek zaman kaybıydı.
“Bunu başkalarına söylememem gerekir, ancak senin bu işbirliğinden yoksun tavırlarına bir şey yapamam. Benim anlayışımı aşıyor.”
“Hmm. Anlayışını aşıyor, öyle mi? İşbirliği yapmamamın nedenini bilmek ister misin?”
Tam pes edip geri dönecekken beni durdurdu.
“Bana söyleyecek misin?”
“Sorun değil. Ama önce bir soru sorabilir miyim?”
Geri döndüğümde Kōenji konuşmaya başladı:
“Eğer burada önceden haber verilmeden bir yazılı sınav yapılsa… Temel akademik yetenekleri ölçen bir sınav diyelim. Sence kim kazanır, sen mi ben mi?”
Karşımda Kōenji olmasaydı, bu soruyu ciddiye almazdım. Ancak burada içimden geldiği gibi konuşmanın en iyisi olacağını hissettim.
“Ben kazanırdım.”(ÇN[ayanokojiayniben]:Bu adam ayni ben)
Tereddüt etmeden hemen cevapladım, ancak Kōenji şaşırmadı. Hatta beklediği cevabı almış gibi anında yanıt verdi.
“Bu kadar yüksek özgüven kötü değil. Bu durumda cevabının ‘evet’ olduğunu varsayalım. Peki sence insanların üstünlüğü, mükemmelliği ve değeri yalnızca bununla mı belirlenir?”
“Hayır. Yalnızca bununla belirlenmez.”
Bu sadece temel akademik yetenekler üzerine bir yazılı sınav farkıydı.
“O halde bir sonraki soru… Eğer sen ve ben ciddi bir şekilde dövüşürsek, sonuç ne olur sence?”
Bu kez zeka değil, güçle ilgili bir soruydu. İki yıldır Kōenji Rokusuke’yi gözlemleyen biri olarak, zihnimde cevap hazırdı.
“Belirli kurallara dayalı bir dövüş olursa, senin avantajlı olacağını düşünüyorum.”
Fiziksel yapı ve kas gücü açısından Kōenji tartışmasız üstündü. Bu, değiştirilemeyecek bir gerçekti. Eğer boks veya judo gibi kurallar konursa ve Kōenji’nin yetenekleri en azından benimkilerle eşitse, zorlu bir mücadele olacağını inkar edemezdim.
“Komik bir cevap. Benim söyleyeceğimden farklı, ama düşünceni olduğu gibi değerlendireceğim.”
Kōenji’nin bakış açısına göre, kurallar olsun ya da olmasın, kaybetme ihtimali yoktu. Tabii ki, gerçekten dövüşmedikçe bunu kimse inkar edemezdi.
“Sence yalnızca bu bilgilerle kimin daha iyi veya kötü olduğuna karar verebilir misin?”
“Zor bir soru. Ancak genel olarak düşünürsek, bir üçüncü şahıs, yalnızca yazılı sınavları değil, fiziksel yönleri de dahil olmak üzere her iki tarafı kapsamlı bir şekilde değerlendirip ölçmelidir. Ancak bu, insanın değerini objektif olarak algılayabilecekleri anlamına gelmez.”
“Doğru. Ne kadar objektif bakarsan bak, insanın değerini belirlemek kolay bir mesele değildir. Kapsamlı bakış açılarından bahsetsen bile, her şeyi göremezsin.”
“Eğer karşılaştırma yapılacaksa, ben az önce bahsettiğim yöntemi desteklerdim.”
“Katılmıyorum, Ayanokōji çocuğu.”
“O halde, sen bir insanın değerini nasıl belirliyorsun?”
Sanki bu soruyu sormamı bekliyormuş gibi Kōenji sırıttı.
“Cevap son derece basit. O kişi ben miyim, değil miyim? Üstünlük veya aşağılık buna göre belirlenir.”
Beni biraz düşündürmüş olsa da, sonuçta yine aynı noktaya gelmişti.
“Bu özgüveninin kaynağı nedir?”
“Memnuniyetle söylerim. Kaynak, uyum sağlama yeteneğidir. Hiçbir ortama boyun eğmem. Herhangi birinde hayatta kalabilecek özgüvene sahibim. İster büyük bir şirket olsun, ister vahşi hayvanlarla dolu bir orman, mükemmel ve kusursuz bir şekilde uyum sağlayabilirim. Bu, bir üçüncü şahsın ölçemeyeceği bir şeydir.”
(ÇN: “Kusursuz” vurgusu için Katakana kullanılmıştır.)
“Kusursuz” ve “mükemmel” kelimelerinin fazlalığının farkındaydı.
“Bu uzun soru-cevap kısmı anlamsızdı. Sen mükemmel olsan bile, bu işbirliksiz olmanın nedeniyle ilgili değil, değil mi?”
“Öyleyse, sen anlamamışsın demektir. Hiçbir şey yapamayan anaokulu çocuklarıyla omuz omuza durup ciddi bir şekilde çalışabilir misin? Benimle çevremdeki insanlar arasında bu kadar büyük bir uçurum var. Issız ada testinde birinci olmamın nedeni de bu anaokulu çocuklarından uzaklaşmaktı.”
Çevresindekilere küçümseyerek baktığı için yan yana mücadele etmek istemiyordu.
Kōenji’nin işbirliksiz olmasının nedeni buydu.
“Bu okula uygun değilsin.”
“Sen ve ben tamamen farklı varlıklarız, ancak biraz benzer bir bakış açın olduğunu düşünmüştüm. Bunu söyleyeceğini beklemezdim. Ben de Çin’e geri dönüp eğitime kendimi adamanın bu okula girmekten daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Ancak bunu yapmamı engelleyen şartlar vardı.”
Nasıl baktığım önemli değildi, sonuç değişmeyecekti.
İşbirliği yapıp yapmamak, onun kararıydı.
Kōenji’nin fikirlerinde ısrarcı olmasını suçlayamazdım.
“Yazık oldu, Kōenji. Eğer farklı olsaydın, daha iyi şekilde dikkat çekebilirdin.”
“Senin gibi mi, etrafındakiler tarafından giderek daha fazla güvenilen biri olarak?”
“Ben pek de dikkat çekmiyorum aslında.”
Konuşmamız bu şekilde sona erdi.
Garip bir şekilde, Kōenji ile böyle konuşma fırsatım sık sık oluyordu.
Geçen yılki eğitim kampında da benzer bir hava vardı acaba?
Önümde duran bu insanın gizemini bir kez daha hatırladım.
“Beni kontrol edemeyeceğini anladın, değil mi?”
“Evet, sanırım öyle.”
“Öyleyse neden bana bu kadar zahmet ediyorsun? Bu sefer senin grubunda bile değilim.”
Gerçekten de tuhaf bir durumdu.
Şu anki halimi başka biri görse, kesinlikle onu kendi haline bırakmam gerektiğini söylerdi.
Zaman kaybı olabilirdi ve Nagumo ile olan iddiamı bile etkileyebilirdi.
“İşe yaramayacağını bildiğim halde denemekten kendimi alamıyorum—”
“Çünkü sınıfın dışına çıkarsan, Horikita kızı koruyamazsın, öyle değil mi?”
Düşüncelerime bağlantı kurarcasına Kōenji böyle dedi.
Ben, Kōenji’yi gelecekte mücadele etmeye devam edecek Horikita için bir engel olarak görüyordum.
Bu adam bunu görmüştü.
Olağanüstü sezgileri gerçekten tahmin edilemezdi.
Çok fazla ipucu vermemiş olsam da, gelecekte olacakları hissediyor gibiydi.
“Eğer öyleyse, tereddüt etmene gerek yok. Beni dışlamaya çalışabilirsin, istediğin zaman.”
“Sana daha önce bunu yapmak istemediğimi söylemedim mi?”
“Huhuhu. Öyleyse yapabileceğim bir şey yok.”
Kōenji, kendisinin en iyi insan olduğundan asla şüphe etmeyen biriydi.
Şimdiye kadar, Horikita’nın sınıfının geleceği için büyümelerini istediğim birkaç kişi olmuştu. Ve eğer faydalı olduklarını düşünürsem, diğer sınıflar için de aynısını yapmıştım.
Yetenekleri mükemmel ancak çalışması zor bir kişiliğe sahip olan bu adam da benzerdi.
Ancak Kōenji’nin gelişmesi için ısrarcı olmamamın nedeni, alınacak önlemin risk ve çabasının yüksek olduğunu düşünmemdi.
Tıpkı bir yazı-tura atarak beceriksiz birini yetenekli birine dönüştüremeyeceğiniz gibi.
Önümdeki bu adam, bir iki adımla değişmezdi.
Onu bir varlık haline getirmektense, sorun çıkarmadan önce elemek daha kolaydı.
Vardığım sonuç buydu.
“Görüşürüz o zaman. Kendimi geliştirmeye geri döneceğim.”
Daha fazla konuşmanın anlamsız olacağını görünce, Kōenji tekrar koşmaya başladı.
Bir süre arkasından baktıktan sonra geri dönmeye karar verdim.
Çeviri: M.cannn_
Ayanokojiaynıben
Shiro Oni
Edit: horikita senpai