Elitler Sınıfı - Kısa Hikayeler - Horikita Mutlu mu, Değil mi?
Horikita Mutlu mu, Değil mi?
Sıradan bir günde yaşanan bir olay.
Bu okula kayıt olduktan kısa bir süre sonra yaşanan bir olaydı ve okula hala alışamamıştım.
Aniden sınıf arkadaşlarımla konuşmaya başlayınca geriliyor, normal bir şekilde konuşamıyordum.
Kısacası sınıfın en alt tabakasına ait olan ben, daha kimsenin adını tam olarak bilmiyordum.
Hirata ve Kushida gibi yüksek iletişim becerilerine sahip kişiler çoktan başka sınıftakilerle konuşmaya başlamışlardı.
“Ne kadar da sinir bozucu bir gerçek…”
Hepimiz aynı şartlar altında okula girdik ama aramızdaki fark geceyle gündüz gibiydi.
Herkesin farklı farklı yetenekleri olduğunu bilmeme rağmen, hala kıskanıyorum.
Bu ortamda, yanımda oturan kişi bu duruma aldırış etmeden günlerini geçiriyor.
Horikita, sınıfa asla geç kalmaz, devamsızlık yapmaz, notları hep çok iyidir, dersleri dikkatlice dinler. Sınıfa girip çıkarken bile acele eder.
Ancak, kimse onunla konuşmaz. Açıkça söylemek gerekirse hiç arkadaşı yok.
“Çok rahat görünüyorsun, Dertsiz tasasız olmak ne güzel.”
“Birdenbire ne diyorsun sen?”
Bir sonraki derse hazırlanan Horikita bana rahatsız olmuş gibi baktı.
“Hiçbir şey. Sadece düşünmeden edemiyorum. ”
“Kendi standartlarıma göre dersleri ciddiye alıyorum, biliyor musun?”
“Ben böyle bir şey ima etmedim… Şey.. hiçbir şey duymadın. Özür.”
“Yanlış olduğunu düşünerek özrü dilemen güzel ama sadece laf olsun diye özür dilediğini düşünüyorum.”
Horikita, gerçekten de arkadaşlığa ihtiyaç duymadığına inanıyor. Onunla tartışsam bile, kazanma ihtimalim çok düşüktü ve herhangi bir kazancım olmazdı.
“Pekala, bugün de sıkı çalışalım.”
“Senin hiçbir zaman sıkı çalıştığını görmedim.”
Onun iğneleyici sözlerini duyduktan sonra iç çektim.
**************
PART 1
Ertesi gün. Normalden daha erken uyandım ve ders başlamadan 10 dakika önce geldim. Çok fazla öğrenci yoktu ve sınıf neredeyse boştu.
“Horikita’dan daha erken geldim.”
Sonuçta, bu zamana kadar, sınıfa hep erken geldiğini sanıyordum, meğer mükemmelliyetçi insanlar da geç kalabiliyormuş.
“Herkese günaydın.”
Bir süre sonra sınıf neşe kaynağı Kushida sınıfa girdi.
Kasvetli (abartıyorum) sınıf, aniden aydınlık ve neşeyle doldu.
Kushida’yı sadece sabahları görsem bile, hala çok sevimli olduğunu düşünüyorum. Onu akşam görürsem muhtemelen yine aynı hissederim.
Kushida’nın ne düşündüğünü bilmiyordum. Bana doğru döndüğünde göz göze geldik.
Normalde, elimi sallayarak onu selamlamam gerekiyordu, ama istemzisce gözlerimi kaçırdım, benim gibi biri için normal bir davranış.
Bugün de sürekli rezil oluyordum.
Camdan dışarıya boş boş bakarken, zil çaldı ve ders başladı.
Zil çalmasına rağmen hala Horikita’yı görememiştim.
Chabashira-sensei’nin Horikita’nın yokluğunu fark edip etmediğini bilmiyordum. Bu konuya değinmedi, yoklamayı aldı ve sınıftan çıktı.
“Geç mi kaldı? Çok nadir olur ama… ”
Sadece tahminde bulunabildim…
“Günaydın Ayanokouji-kun!
“Ha!?”
Horikita’nın koltuğuna boş boş bakarken, Kushida görüş alanımında aniden ortaya çıktı.
“Üzgünüm, seni korkuttum mu?”
“…Biraz. Bir şeye ihtiyacın var mı?”
“Evet. Aslında, bir şey hakkında endişeliyim. Biraz vaktini alabilir miyim? ”
‘Tabi, istediğin zaman benimle konuşabilirsin. ”
“Horikita-san … okula gelmedi, değil mi?”
Yanımdaki koltuğa baktı.
“Öyle görünüyor.”
“Çantası bile ortalıkta yok, kesinlikle gelmemiş. ”
“Bu soruyla neyi kastediyorsun?”
Elinde bir ipucu vardı, bu yüzden yavaşça başını salladı.
“Şey ben, Horikita’nın bu sabah odasından çıktığını gördüm.”
“Eh?”
Yani, okula gelmiş olması gerekiyordu.. bunu mu ima etti?
“Gelmek istemedi belki de, olabilir mi?”
“Öyle değil gibi… hatta biraz endişeliyim. Normalde Horikita’yla konuşmaya çalışan kişi ben oluyorum ama o benden nefret ediyor. ”
“Senden nefret etmiyor, sadece insanlarla ilişki kurmayı sevmiyor.”
Sanki Kushida, Horikita’dan enfret etmiyor gibi hissettim… bilemiyorum.
“Senin içinde uygunsa, onunla benim için iletişim kurmanı isteyebilir miyim? ”
Yani, bu yüzden benimle konuşuyordu.., hmm.
“Onunla iletişime geçmemi istesen bile … Horikita’nın telefon numarasını bilmiyorum.”
“Eh, öyle mi?”
“Evet, çok üzgünüm. Sanırım kimsede yok. ”
“Ne… o zaman ne yapacağız?”
“Onu yalnız bıraksak olmaz mı?”
“Ama-”
Kushida gerçekten nazik biri, Horikita için bile endişeleniyordu.
“Ben onu arar bulurum.”
“Aramak derken… ders birazdan başlamıyor mu?”
“Ama sen de endişelendirmiyor musun? Sence Horikita dersleri asacak biri mi? ”
“Bu şey… hayal etmesi bile zor.”
Horikita hastalansa dahi sınıfa gelebilecek biriydi.
“İlk ders başlamadan önce çok fazla zaman yok ama hızlı koşarsam zamanında geri dönebilirim.”
Kushida, tıpkı Horikita gibi, hiçbir zaman geç gelmeyen ya da devamsızlığı olmayan model bir öğrenciydi.
Horikita için endişeli olduğundan harekete geçecekti ama derse gecikecektir.
“Ah, bekle bir dakika.”
Vücudumu esnetip yavaşça ayağa kalktım.
Kushida’nın geç kalmasına izin veremem, bu yüzden yardımcı olmalıyım.
Kesinlikle havalı olmaya çalışmıyorum, çalışmıyorum. Gerçekten…
“Ayanokouji-kun?”
“Horikita’yı ben bulurum.”
“Eh?”
“Kushida’nın derslerini kaçırmasına izin veremem. Ve koşarsam, derse yetişme ihtimalim daha yüksek. Hemen döneceğim. ”
“Ama, Ama bu benim yapmam gereken bir şey. Senden yapmanı isteyemem. ”
“Sorun değil, zaten dersler bir kulağımdan giriyor, diğerinden çıkıyor.”
…Yani büyük ihtimalle durum buydu.
“Seni yoruyorum… teşekkür ederim”
“Önemli değil. Bu arada, Horikita’nın oda numarası kaç?’’
Şuan panik yapsaydım oda numarasını bilmeden koşmaya başlardım. Bunu öğrenmem gerek.
“Düşüneyim………1201.”
Kushida’nın gözünde değerim artıyordu galiba. Bana teşekkür etti..
Birinci dersin başlamasına yaklaşık 8 dakika vardı. Yurtlara koşmak 2-3 dakika sürse, geri dönmek için yeterli vakit var denebilir.
********
PART 2
Hemen sınıftan ayrıldım ve koridorda rüzgar gibi koştum.
Az da olsa motive olmuştum. Biraz utanıyordum da tabii.
Boş avludan geçtim ve yurtların girişine vardım. Derse giden öğrenciler sağ olsun birinci katta 2 asansör duruyordu. Hemen 12. kata gitmek için asansöre bindim.
Elimden bir şey gelmese de endişeli olduğum için, hedef katın düğmesine defalarca bastım.
“Üst katlar, kızların yurdu…”
-
- katın koridoruna vardım ve hızlıca 1201 numaralı odayı aradım. Buranın kızların yaşadığı yer olduğunu düşününce kalbim daha hızlı atmaya başladı.
Tehlikeliydi ve bu şeyleri düşünmenin zamanı değil. Kushida’nın dedikleri doğru ise, Horikita hala odasında olmalı.
Odanın önüne geldikten sonra ilk olarak nefsimi toparladım. Sonra zili çaldım.
“…”
Ancak, bir süre bekledikten sonra odadan bir yanıt gelmedi. Çoktan okula mı geçti acaba?
Hayır, okula giden tek bir yol vardı. Çıkmış olsaydı, kesinlikle birbirimizle karşılaşırdık. Ve diğer asansöre de binmedi.
Ya odasında değil, ya da içeride baygındı.
Başına bir şey mi geldi diye doğrulamak için, kapının kulpunu tuttum.
“Kapıyı bir daha çalmalı mıyım acaba?”
Horikita sonuçta bir kızdı. Bu yüzden zili çaldım, sonra kapıyı tıklattım ve içeriden bir cevap bekledim.
Bu sefer biraz daha bekledim. Ama sonuç yine aynıydı. Tepki yok.
“Lanet olsun, başka çare kalmadı.”
İçeri girme konusunda kesin bir karar verdikten sonra kapı tokmağını çevirdim. Sonra kapı kulpu kolayca döndü, ve kapı açıldı. Yani Horikita’nın içeride olma olasılığı çok yüksekti.
“Hey Horikita, içerde misin?”
Yurtlarda sadece tek odalı olduğundan içeriye bakıp ne olduğunu anlamak yeterdi.
Sonra–
“Eh …”
Horikita içerideydi.
Bayılmamıştı, acı içinde kıvranmıyordu da.
Üstünü değiştiriyordu.
Beklenmedik ziyaretçi yüzünden aniden çığlık atmadı ve bana keskin bir bakışla sakin bir şekilde baktı.
“…Ne yapıyorsun?”
Yüzünde utandığına dair belirti yoktu, Horikita giyinmeyi bıraktı ve bana soru sordu. Belki de Horikita’nın utandığını gösteren bir işaretti bu.
Acaba çıplak olduğunu henüz fark etmemiş miydi?
Güzel ve parlak cildine bakarken, sorusuna nasıl cevap vereceğimi de nereye bakmam gerektiği de bilmediğimden biraz endişeliydim.
Sonuçta, başka seçeneğim yoktu, değil mi? Bir kızın çıplak vücuduna bakmamak biraz zor. Gördüğüm şey yüzme dersleri sırasında gördüklerimden tamamen farklı.
“Şey.. aslında beni Kushida yolladı. Benden seni aramamı istedi. Geç kalmamak veya devamsızlık yapmama konusunda çok titizsin ya.. Genellikle okula çok erken gidersin. Kushida bu sabah seni odandan çıkarken gördüğünü söyledi, ama sınıfa gelmedin, başına bir şey mi geldi diye merak ettik. Seni kontrol için gelmek istiyordu ben de o geç kalır derse diye ben geldim.”
Kendimi haklı çıkarmak için yalan söylemiyordum. Gerçek buydu. Tabii, onun üzerini değiştirirken görmemle alakası olmayan bir gerçekti.
“Sebep bu yani?”
“…Evet.”
Bu tam olarak, idam edilecek bir mahkumunun son sözlerine benzedi. Sakince kendimi alacağım cezaya hazırladım.
“Anlıyorum…”
Aklından bir şeyler geçiyor gibiydi. Eteğini giydi, bluzunu düğümledi ve okul üniformasını üzerine geçirdi.
“Yani, buraya endişelendiğin için mi geldin?”
“Evet. Çünkü mükemmel Horikita’nın geç kalması doğal değil. ”
“Başıma gelmeyen kalmadı, maalesef. ”
Horikita, kıyafetlerini değiştirmeyi bitirdikten sonra yatağının üzerindeki üniformasını eline aldı.
“Bu kıyafetleri giyerek okula gidecektim, ama sorun yaşadım.’
“Sorun derken?”
Horikita üniformasını ters çevirip bana sağ tarafını gösterdi.
Birkaç santimetrelik bir çizik vardı karın bölgesinde, çiziklerin arasında da delik.
“Girişte bir kitaplık var, biliyorsun değil mi? Üzerindeki çivilere takıldım. Bu çok utanç verici. ”
Bayağı büyük bir delik oluşturmuştu. Tabii ki, bu durumda okula gidemezdi. Bu yüzden aceleyle odasına döndü ve yedek üniformasını giydi demek.
Her neyse, en azından iyisin. Ders birazdan başlayacak. ”
Telefona baktığım zaman, birinci dersin başlamasına az kaldığını fark ettim.
Eğer şimdi koşarsak zorda olsa yetişebiliriz.
Horikita’nın yanından uzaklaşmak istiyorum… Derse geç kalmamakda önemliydi, yani.. arkamı döndüm.
“Ayanokouji-kun.”
Hızlıca odadan ayrılmak istedim, ama kaçamadan beni fark etti.
“E-efendim, bir şey mi oldu?”
“Buraya bi bakabilir misin?”
“S-sana bakmak zorunda mıyım?”
“Tercih senin ama bakmazsan pişman olacaksın?”
“Neye ihtiyacın olduğunu sorabilir miyim?”
Dehşete kapıldım, döndüm ama aniden bana yaklaşan Horikita tarafından saldırıya uğradım. Elini karnıma bıçak gibi tutarak sapladı.
Sabahleyin yediğim şeyleri tek hamlesiyle çıkarttım. Yere düştükten sonra boynuma da vurdu.
“Offff!”
Tüm vücudum yerdeydi artık.
“Sebebini ne olursa olsun, cezanı kabul etmeye hazır mısın?”
“Ben işlerin bu şekilde biteceğini asla düşünmemiştim…!”
Kendi cezamı çekmeye hazır olmama rağmen, gücü gerçekten korkutucu.
Bu darbeyi şu cılız bedenle yaptığına inanamıyorum.
“Polisi aramadığıma şükret. Zaten bu kadarı bile beni rahatlatmadı. ”
“Oldukça acı verici bir deneyim yaşadım. Mümkünse, burada durmanı rica ediyorum… ”
Daha fazla dayak yememek için Horikita’ya yalvardım.
“…Ah…”
Yerden başımı kaldırmamalıydım. Niyetim bu değildi ama eteğin altıdan beyaz teni gözüküyordu.. Baştan çıkarıcı bir duyguyka karşı karşıyaydım.
Bakmamam gerektiğini iyi bildiğim halde neden baktım ya?
“Bekle, bu–”
Kafamın arkasında keskin bir acı hissettim. Bundan hemen sonra, bilincimi birkaç saniyeliğine kaybettim.
“Ya beni öldürseydin!”
“Merak etme, sen ölme diye saldırılarımı kontrollü yapıyorum. ”
Endişelenmediğini belli eden birkaç söz söyledi.
“Gerçekten berbat haldeyim…”
“Acele edip odamı terk edebilir misin? Çünkü kapıyı kilitleyemiyorum.”
“Keşke bana karşı biraz daha anlayışlı olsan…”
“Bi düşüneyim … Bayılmak istiyorsan, senden koridora gitmeni rica ediyorum.”
“Bu kesinlikle anlayışlı olmak değil! Koridorda süründüm.
“Sonra görüşürüz.”
Horikita bacaklarını kullanamayan, koşamayan beni görmezden geldi.
Sonuç olarak, geç kaldığımı söylememe gerek yoktur herhalde.
Kalbimin derinliklerine, en azından Horikita’nın üzerini değiştirirkenki halini kazıdım.
****
Çeviren: Beliar