Emperor Of Solo Play - Bölüm 134 - Ahlâksız Prens (2)
İnsanlar kayıplar ve mağduriyetten ders alır.
Elbette, Ahlaksız Prens baskınıda bu iki noktadan nasibini almıştı ama bu aynı zamanda insanların Ahlaksız Prensi nasıl mağlup edeceğini bulması için de bir şanstı.
Ahlaksız Prensi indirmek için iki rolün çok iyi doldurulması gerekiyordu.
Muhafızların koruduğu eserleri yok etmekle görevli bir eser yok edici takımı vardı. Ardındansa Prens oyalama takımı, bu takımın işide adından anlaşıldığı üzere Ahlaksız Prensin dikkatini dağıtmaktı.(eser, Minecraft end ejderinin can çektiği taşlar gibi)
Eserleri imha etmek çokta zor değildi. Eser muhafızları tank tipi canavarlardı. Tabi bunların saldırı gücü birazcık ortalamanın üzerindeydi orası ayrı konu ama yine de zorluk Beyaz Gözlü Şövalye Argardo gibi canavarlarla yüzleşmekten çok daha düşüktü.
Birisi Ahlaksız Prensi yeterince oyalayabilirse küçük bir eser yok etme takımına sahip olmakta bir sorun yoktu. Baskını ufak bir grupla tamamlamak mümkündü.
Temelde, Shir Ahlaksız Prens’in baskısına tek başına dayanabilseydi, Stormhunters’ın görevi 25 oyuncuyla bile tamamlaması mümkündü.
Shir planına güvendi. Oyundaki en güçlüsü olduğuna dair olan inancına çok güvendi. Bu görüşünü etkiyen yegâne faktörse Hahoe Maskesiydi. 70 kg hahoe maskesi yapıyorsa ben neden yapamayayım düşüncesiydi. Dahası, kendine güvenmesi için bir sürü iyi nedeni vardı
Ahlaksız Prens.
Demirci Olf, antik bir krallıktan kalan gizemli ve muhteşem bir metal keşfetti. Bu tarihte kaydedilmemiş bir şeydi. Olf bu metalden iri yarı kül rengi bir zırh dövdü. Prens Dean halihazırda zaten izbandut gibi bir adam olsada bu zırh onu daha da iri kıyım gösterdi. Üstüne bu zırh setini tamamlayan miğfer oldukça farklı görünüyordu. Tepesi taç şeklindeydi ve birisi T şeklindeki açıklığa dikkatle bakarsa Ahlaksız Prens’in uğursuz gözlerini görebilirdi. Ancak gördüğü şey sadece göz bebeklerinin olması gereken yerdeki simsiyah boşluk olacaktı. Tepesineyse Prens Dean’in Trigonal mührü, birbirinin kuyruğunu ısıran üç yılan, kazınmıştı.
Ahlaksız Prens’ten yayılan asalet birisini nefessiz bırakabilirdi. Bu korkutucu şeyle yüzleştiğinizi düşünün, halihazırda Fırtına Kraliçesi adının hakkını vermişti. Hayır bu adının da ötesinde bir performanstı.
‘Maşşşallah, kimin kraliçesi be, 5 dakikadır oyunun en zor patronunu zorlanmadan tutuyor.’
‘Bak çocuk başımıza iş açıcan, sesten çıkta haykır”
‘Aga varya bir an harbiden de, imkansız göreve geldik sanmıştım. Ama iyiyiz iyi böyle devam edersek çok rahat bitiricez bu işi’
Beş dakika.
Bu Shir’in Ahlâksız Prensi oyalayabildiği süreydi.
Güç farkı çok fazla olsada yakın geçen bir mücadeleydi.
Ortalama bir uzman olsa, güçlü saldırılara karşı koyarken vücudu geriye doğru itilirdi ancak Shir sadece bir kez sarsıldıktan sonra engellemeyi başardı. Ona doğru gelen bir diğer saldırının savunma ekipmanını ve vücudunu yok etmesi işten bile değildi. Dengesini kaybetse de bundan sıyrılmayı başardı. Savaş güçleri arasında ezici bir fark vardı ama Shir ısrarla savunmada kalmayı reddetti. Ahlâksız Prense karşı agresifçe saldırdı. Böyle yapıyordu çünkü Ahlaksız Prens’in momentum kazanarak kılıcını daha kuvvetli savurmasını istemiyordu. Savunmak için saldırıların üzerine atlayan bir kalkan gibiydi.
Şiddetli bir savaştı.
“Hahui dikkat et!”
“Merak etme bunu bana bırak.”
Bu, başına * yıldız işareti eklenmesi gereken zor bir savaştı.
ÇN: Yıldız işareti önemli ve dip not düşülmesi gereken maddelerden önce konur
Shir’in bağırması üzerine Hahui, Ahlaksız Prens’e doğru atıldı.
‘Kraliçeme kalkan pis ellerini kırıcam senin, aşağılık prens bozuntusu!”
Bunca zaman Shir’i savaşırken izlemişti ve yumrukları deli gibi kaşınıyordu. Hahui’nin saldırısı çok şiddetliydi.
Hahui, Ahlaksız Prens’i tutarken Shir de geri çekildi. Beklemede olan üç Şifacı efsunlarını okumaya başlayarak onun etrafında toplandı. Güçlendirme efsunları planlanan zamanda uygulandı.
Bu, onun bu şiddetli savaşta ayakta kalabilmesini sağlayan şeydi. Tam güçlendirmeyle oynuyordu. Güçlendirmelerin aktif olduğu süre beş dakikaydı.
Elbette sırf bu nedenle kimse onun yeteneğini küçümseyemezdi. Ahlaksız Prens güçlüydü. Hahui’ye karşı savaştığında bu fark çok barizdi. Shir’le benzer istatistik puanlarına sahipti ve o da Tam güçlendirme almıştı. Ancak, Hahui daha 1 dakika dolmadan kritik bir yara aldı.
Ahlaksız Prens’in kılıcını savuşturmayı başaramadı ve Hahui’nin sol kolu geriye doğru uçtu.
Shweeek!
Ahlaksız Prens bir anda onun dirseğini kesmişti.
Hahui telaşlanırken, hazırda bekleyen üç öncü Ahlaksız Prens’e doğru atıldı. İkisi Ahlaksız Prens’e saldırmayı denerken kalan öncüde Hahui’yi sırt çantası gibi taşıyarak savaş alanından uzaklaştırdı.
“Bunu yapabilirim! Devam edebilirim!”
Hahui mücadele etti ama kolu kopmuştu. Elbette hareketleri normal haline kıyasla zayıflamıştı.
Zaman kazandığı esnada, Shir bir kez daha Tam güçlendirmesini almıştı. Gür bir sesle bağırdı.
“Ben hazırım!”
Savaşa devam eden şifacılar ve öncüler geri çekildi; Shir bir kez daha bir ok gibi Ahlaksız Prens’e doğru fırladı.
Sonra herkes tek kelime etmeden yeniden başlayan savaşı izledi.
5.
Demir Golem o kadar da küçük değildi. Üç metre boyunda bir gövdeye sahipti ve başının tepesinde yetişkin bir insanın yumruğundan daha büyük bir elmas vardı. Elmas o kadar derine gömülmüştü ki, Golem’in demir kafası yarılmadıkça çıkarılması mümkün değildi.
Bu eser Muhafızı’ydı.
Eser Muhafızı’nın önünde iki tank vardı ve sürekli olarak onun aggro’sunu çekiyorlardı.
Tüm bunlar olurken, bir büyücü golemin etrafında yüksek bir hızla çember çiziyordu.
“Pozisyon alın! Pozisyon alın! Olduğunuz yerde kalın. Ben sizin etrafınızda koşacağım!”
Balista Hatch.
Normalde kendisini, Hahui ile yaptığı bayat dialoglardan tanıyorsunuz. Her zaman şikâyet eden gerek ağlayan, gerekse zırlayan, gülünç ve ezik görünümünün aksine, Warlord’daki en iyi 5 Büyücüden birisi ve inanılmaz derecede yetenekliydi.
Uzmanlık alanı savaşta Hareket halindeyken beceri kullanmaktı. Savaşta sürekli hareket halinde kalarak isabetli vuruşlar atabiliyordu.
Elbette, sadece hareket etmiş olmak için hareket etmiyordu. Sürekli hareket etmesinin bir amacı vardı. Düşmanların saldırılarından gerçek zamanlı olarak kaçabiliyordu ve bu da Tankların üzerindeki yükü azaltıyordu. Tanklarla çatışan canavarların etrafında hareket edebiliyordu. Bu, Tankların canavarları belirli bir yere veya yöne doğru çekmek zorunda olmadıkları anlamına geliyordu. Hatch büyülerinin yerini ve zamanlamasını kendisi hesaplıyordu.
“Aşırıya kaçmayın, aggroyu alacağım. Ben zaman kazanırken siz de savaşmaya hazırlanın! Bize bir tur daha güçlendirme verin!”
Tanklar bocalamak üzereyken Hatch, aggroyu kendisine çekmişti. Takip edilirken büyü kullanmaya devam etti. Yoldaşlarının savaş hattını yeniden düzenleyebilmesi için zaman kazanıyordu. Hatch, her Tankın fokus atmak istediği bir numaralı büyücü olarak kabul ediliyordu. (Ben tank oynarken karşıya gelen mid…)
Canavarlar hakkında derinlemesine bilgi sahibiydi ve çeşitli durumlara ustalıkla uyum sağlayabiliyordu. Savaş durumlarını gerçek zamanlı olarak kavrayabiliyor ve analizleriyle çözümler üretebiliyordu. Ayrıca başkalarına komuta edebilme yeteneği de birinci sınıftı. Bu nedenle Hatch, Eser Muhafızlarına karşı yürütülen baskına liderlik etmek için en uygun isimdi.
Şu anda plan Hatch’in komutası altında çok düzgün ve istikrarlı bir şekilde ilerliyordu.
“Tam Güçlendirme tamamlandı!”
“Yedekteki Tank Aggro’yu alsın.”
Eser Muhafızlarıyla savaşmaya başladıklarından bu yana 7 dakika geçmişti. Bu süre zarfında herhangi bir kayıp ya da yaralanma olmamıştı. 100 tam puan olsaydı, komutasıyla 90’ın üzerinde bir puan alırdı.
‘Bu o kadar da zor değil ama…….’
Ancak Hatch savaşın gidişatından pekte memnun değildi.
“Bu beklenenden daha uzun sürebilir.”
Savaş akıcıydı ve hiç boşluk yoktu. Üstelik savaşın ritmi de sürekli değişiyordu.
‘Bir füze atmadığımız kaldı ama kabuğuna hâlâ hayati bir hasar veremedik…. Öhmm öhm tabi boşuna da çalışmadık arkasında geniş bir çatlak açmayı başardık. Buna dayanarak onu öldürmek için muhtemelen 15 dakikaya daha ihtiyacımız olacak. Diğer Muhafızları da eklersek… 40 dakikadan fazla sürer’
O anda Hatch az önce duyduğu durum raporunu düşündü.
Shir’in ilk turu 5 dakika sürmüştü. Hatch bu habere çok şaşırdı zira Shir onlara yeterince zaman kazandıracağını söylese de bu sözünü tutmasını hiç beklememişti.
“Kraliçe canavarlar arasında bir canavar.”
Haberi duyduğunda liderine olan inancı tazelenmişti. O inanılmaz bir kadındı. İnanılmaz yeteneği Shir’in loncayı neredeyse diktatörlükle yönetmesini sağlıyordu ve tüm lonca üyeleri onu ikiletmeden takip ediyordu. Shir hiçbir sorun karşısında tereddüt etmez ya da geri adım atmazdı ve atılım yapmak için her zaman ön saflarda yer alırdı
Ancak, takip eden durum raporu Hatch’in kalbini ağırlaştırdı.
“…… her nasılsa, geri kalanımız sadece oyun oynamakta iyiyiz.”
Hahui’nin bir dakika bile dayanamadığını ve kolunun koptuğunu duymuştu. Hahui’nin yeteneğini küçümsemedi. Shir ve Hahui arasındaki yetenek farkının çok iyi farkındaydı. Aralarında bu kadar büyük bir yetenek farkı olmasına imkân yoktu. Birinin bir dakika, diğerinin beş dakika dayanabileceği kadar büyük bir fark değildi.
Bu, ikisinden birinin kendini aşırı zorladığı anlamına geliyordu.
Shir cesurca bir saat dayanabileceğini söylemesine rağmen Hatch kendi bakış açısına göre en fazla 15 dakika dayanabileceğini tahmin ediyordu. Ahlaksız Prens’le 3. turunun sonuna doğru durumun kötüleşeceğine dair 2 yıllık Warlord tecrübesi üzerine bahse girmeye hazırdı.
“Hay böyle işin. Bu piçler neden benimle iletişime geçmiyor?”
Nihayetinde dışarıdan yardıma ihtiyaçları vardı.
Sanki Hatch’in aklını okumuşlar gibi…
Acil bir haber geldi.
– Durum kötü! Hydra Loncası ve RedBulls Loncası Ahlaksız Prens canlı yayınına başladı!
İki loncanın canlı yayına başlamış olması, zaten burada oldukları anlamına geliyordu.
Hatch hayra açmak üzere olduğu ağzını geri kapattı.
‘Evet. Her şeyi kaybetmek yerine bir şeyler kazanmak daha iyidir. Yapılması gereken en doğru şey buydu.’
Hatch, eylemlerinin övgü almayacağını bilmesine rağmen kendi yargısına göre, planının Shir’in bunu tek başına yapma planından daha iyi bir sonuç getireceğinden emindi.
– İki lonca planlarını açıkladı. Stormhunters yem görevi görürken….. Eser Muhafızlarını yok edeceklermiş. Bunu ne zaman kabul ettik?
Ancak, Hatch’in suskunluğu uzun sürmedi. Sıkıca kapalı ağzı bilinçsizce açıldı.
“Ah. Yani öyleydi.”
Hatch o anda fark etti.
‘Bu eşşoğlu eşekler akıllarınca bizi becermeye çalışıyor….’
Yardıma çağırdığı insanlar aç sırtlanlardı ve bu gerçeği kısa bir süreliğine unutmuştu. Ancak o anda bu gerçeği tekrar hatırladı.
6.
Red Bulls loncası ve Hydra loncası, Ahlaksız Prens baskınına girdiklerinde, Stormhunters’ la konuşma zahmetine bile girmedi. Hızlıca Eser Muhafızlarını avlamaya başladı. İki lonca, Eser Muhafızlarını öldürmek için mükemmel bir senkronizasyon içinde hareket etti. Sanki üç lonca bunu önceden çalışmış gibi görünüyordu. Baskın sanki başından beri böyle planlanmış gibiydi.
Dışarıdan bakıldığında, üç loncanın eylemleri de mükemmel bir senkronizasyon içindeydi.
“Hangi orospu çocuğunun işi lan bu, hanginiz sattı ulan bizi!”
Elbette, Stormhunters’ın tarafında, küfür etmekten başka bir şey yapamıyorlardı. Aslında, mevcut baskın Stormhunters’ın canlı kanalında yayınlanıyordu ve Hahui sürekli küfürler savuruyordu. Her şeyi bırakıp, oracıkta Red Bulls ya da Hydra loncasına saldırmak üzereydi.
“Hangi veledi zina bize ihanet etti, tutmayın lan beni!”
Neyse ki Hahui geçmişte de benzer şeyler yaptığı için önlemler alınmıştı. Sözleri rejide sansürlendi ve canlı yayına çıkmadı.
Her neyse, haklı olarak kızgındı. Bu anlaşılabilir bir durumdu. Bu görev yabancılar tarafından bilinmiyordu, bu yüzden herhangi bir müdahale veya izinsiz giriş olmamalıydı.
Başka bir deyişle, aralarında kesinlikle bir hain vardı. Hahui, öfkelerini onlar adına dile getirdiği için kimse düşüncesizce hareket etmedi. Böyle bir cinnet atmosferinde, öfkelerini temsil eden biri konuşursa, doğal olarak onun sözünü dinleyeceklerdi.
Elbette, Hahui’nin sorusuna cevap verebilecek tek bir kişi vardı.
O da ihanet eden kişiydi.
– O kişi bendim. Bilgiyi diğer iki loncaya ben ilettim.
O anda, Hatch hainin kendisi olduğu gerçeğini itiraf etti. Bir anda herkes gözlerini sımsıkı kapattı.
‘Yani başından beri…….’
Herkes Hahui’nin kulakları patlatan bir sesle bağırmasını bekliyordu. Hatch’e doğru gök gürültüsünü andıran bir sesle kükreyeceğinden eminlerdi.
“Sen miydin? Neden? Gerçekten mi? Bunu neden yaptın?”
Ancak, Hahui’nin cevabı beklenmedikti. Öfke nöbeti geçirmek yerine, şokla dolu sorular sordu. Onu uzun zamandır tanıyan lonca üyeleri bile onun bu yönünü daha önce hiç görmemişti.
Bu durum herkesi daha da telaşlandırdı.
Hatch’in ihaneti…. Bunu kabul etmekte zorlanıyorlardı. Hatch her zaman ağlar, sızlar belkide şikâyet ederdi ama Stormhunters için herkesten çok çalışırdı.
Dahası, onlara ihanet ederek ne kazanabilirdi ki?
Hangi açıdan bakarlarsa baksınlar, Hatch’in bu ihanetten kazanacağı pek bir şey yoktu.
Üstüne üstlük, Hahui’nin tepkisi kafa karışıklıklarını daha da arttırdı.
Karmaşık atmosfer bir düzensizlik durumu yarattı.
“Savaşa odaklanın.”
Shir atmosferi hizaya sokan ilk kişiydi.
Bir Tam güçlendirme daha almak için savaştan çekilmişti. Bu kısa cümleyi söyledikten sonra dişlerini, ağızlığını sıkan bir boksör gibi sıktı.
Sadece savaşa odaklanma niyetini ifade ediyordu.
[Kan Emici Ağaç Şekerinin etkisindesin].
Çabucak savaşa geri döndü. Hatch’in ihaneti ya da iki loncanın müdahalesini aklına bile getirmedi.
Aynı şey Ahlaksız Prens için de geçerliydi. Bu olaylar vücudunu gizlemek için kurduğu bariyerin içinde gerçekleşiyordu ama yine de sakinliğini kaybetmedi.
Shir bir kez daha ileri atıldığında, Ahlaksız Prens herhangi bir uyarı vermeden Elini hafifçe açtı ve havaya bir ateş akımı yükseldi. Ateş akımı büyük bir kuşa dönüştü ve Shir’e doğru uçtu.
Saldırı son derece gösterişli ve güçlüydü ama Ahlaksız Prens için sadece normal bir saldırıydı.
Ggee-ah-ah!
Ateş Kuşu, Shir’i yutarken tiz bir çığlık attı. Zırhlar, Ateş Kuşu’nun önünde işe yaramazdı. Ateş Kuşu Shir’in zırhındaki boşluklara doğru ilerlerken Shir’in derisini kömürleştirmeye başladı. SP’si acımasızca azalıyordu. Bu sadece bir oyundu, ancak vücudu aniden saunadaymış gibi ısınmıştı.
Bu, büyük miktarda hasar aldığının kanıtıydı.
Ancak, SP’si hızla iyileşmeye başladı. Bu, ‘Kan Emici Ağaç Şeker’i sayesinde olmuştu.
Elbette Ateş Kuşu, Shir’in saldırısını hiç yavaşlatmadı.
Shir bir anda Ahlaksız Prens’le arasındaki mesafeyi kapatmıştı ve Ateş Kuşu saldırısı yüzünden kılıcı hâlâ alev alev yanıyordu.
Ahlaksız Prens’in Shir’in saldırısından kaçmak gibi bir niyeti yoktu. Ahlaksız Prens te kılıcını hafifçe savurdu. Ahlaksız Prens’in savurduğu kılıçtan kırmızı bir aura yayılıyordu.
“Hay lanet!”
Shir korkuyla yaptığı her şeyi durdurdu ve vücudunu zorla yana çevirdi. Aynı anda, Ahlaksız Prens’in savurduğu kılıç havayı ikiye böldü.
Soo-ooht!
Ses çok cılızdı. Ses çok hafifti. Sanki kılıç hiç savrulmamış gibi bir izlenim veriyordu.
Ancak, bu hafif sesin peşinden toprağın üstünde ve bitki örtüsünün arasında büyük bir kılıç izi belirdi.
Sanki dünya ortadan ikiye bölünmüş gibiydi.
Shir saldırıdan güçlükle kurtulduktan sonra yerde yuvarlandı. Ahlaksız Prens’in sırtı Shir’e dönüktü.
Görünüşe göre Ahlaksız Prens, eserlerini yok etmeye gelen yeni haşaratları fark etmişti ve onları yok etmek için harekete geçmek üzereydi.
Görmezden gelindiğini hisseden Shir dişlerini sıktı.
“Benimle savaşırken bana odaklanmalısın.”
Sıktığı dişlerinin arasından konuştu. Sesi kararlı çıkmıyordu. Sesi daha çok huzursuz ve biraz da kasvetliydi. Duygularını görmezden gelmek için çok uğraştı ve Ahlaksız Prens’e doğru koştu. O anda çevresinde neler olup bittiğine dikkat edemiyordu.
Etrafındakilere dair hiçbir fikri yoktu.
‘……bu Kızıl Ay Kılıç Qi adlı Hilal Ay Kesiği’nin daha güçlü versiyonu değil mi? Bu bana isabet etseydi…… Daha ne olduğunu anlamadan önce ölmüş olurdum.’
Savaş alanında en çok sahip olmak istediği kişi çok yakınında olsa da Shir’in, Hyrkan’ın orada olduğundan haberi bile yoktu.
Kızıl Ay Kılıç Qi.
Bu beceri muhtemelen birkaç ay içinde Kılıç Ustası rolündeki oyuncuların kanını kaynatacaktı. Bu korkunç beceri yanındaki zeminde derin bir yarık açmışken Hyrkan vücudunu bu yarığın yanındaki çalıya gizlemek için elinden geleni yapıyordu. Hologram monitörünü dikkatle kullanarak 3 loncanın canlı yayınlarını kontrol etti.
“Ne boktan bir gösteri.”
Hyrkan’ın dudaklarında alaycı bir gülümseme vardı. Şu anda burada olduğunu kimse bilmiyordu. RedBulls’la bir sözleşmesi olsada Hyrkan’ın, seviye atladıktan sonra dinlendiğini sanıyorlardı.
“Bunun olacağını biliyordum.”
Hyrkan’ın Redbulls’u kandırmasının iyi bir nedeni vardı.
Aslında, bunu yapmasının ardında iki temel neden vardı.
Birincisi, sözleşmesi bunu yapmasını yasaklamıyordu. Hyrkan Red Bulls’un Baskın planına uymak zorunda değildi. Tam tersi RedBulls, Hyrkan’ın görüntülerini yayınlamak istiyorsa, Hyrkan’ın programına göre hareket etmek zorundaydı.
İkinci nedense bunun olacağını önceden tahmin etmiş olmasıydı.
‘Sığır piçleri ya da yılan piçleri olması fark etmez. Hepsi aynı b*kun laciverti.’
İki loncanın ödülün etli kısmını almaya çalıştığı, Stormhunters’ın ise yem olarak kullanıldığı soğuk bir durumdu. Ne yapacaklarını tahmin etmek çok zor olmamıştı. Benzerin benzeri çektiği söylenir. Bu piçler de aynı şekilde düşünüyordu, bu yüzden niyetlerini anlamak çok zor değildi.
“Beklediğim gibi, bu tür insanlardan hoşlanmıyorum.”
O anda Hyrkan, başını bir kez daha çevirerek Ahlaksız Prens’le ciddiyetle savaşan Shir’e baktı. Stormhunters’ın lonca üyelerinin dikkatle Shir’in savaşına baktığını gördü. O savaşa o kadar odaklanmışlardı ki Hyrkan’ın varlığını fark etmeleri mümkün değildi.
Hyrkan’ın dudaklarının kenarları sanki bir olta kancasına takılmış gibi yukarıya büküldü.
Bu, Stormhunters’ın yem haline geldiği bir durumdu. Bazı açılardan bu durum Hyrkan’ın ruh halini iyileştirdi. Sanki içinin yağları bir anda erimiş gibi hissediyordu.
Öte yandan, o kadar da sevinmemesi gerekiyordu. Mevcut durumu o kadar da iyi değildi.
Hyrkan dudaklarını eski konumuna geri getirdi. Sonra kendi kendine akıl yürütmeye çalıştı.
‘Önce Stormhunters’a karşı beslediğim duyguları bir kenara bırakmalıyım. Bu duyguları bir kenara bıraktıktan sonra düşüneyim.’
Şu anki durumları o kadar da iyi değildi.
‘Fırtına Kraliçesi burada ölürse, Stormhunters loncasında kaç oyuncu kaldığı önemli değil. Ne olursa olsun işbirliği yapmayacaklardır.’
İlk sorun çıkaran Stormhunters oldu ancak RedBulls ve Hydra loncası da, Stormhunters’a benzer davranışlarla karşılık verdi. Tüm bunlar olurken bir de Shir game over olursa Stormhunters, diğer iki loncayla asla işbirliği yapmayacaktı.
“Baskına müdahale etmezlerse şanslı sayılırız.”
En kötü durum gerçekleşirse kalan Stormhunters loncası üyeleri, diğer iki loncaya saldırabilir ve Ahlaksız Prens Baskını’na müdahale edebilirdi.
Bu gerçekleşmese bile Stormhunters, savaş alanından çekilebilirdi. Sonunda RedBulls, Hydra ve Hahoe Maskesi; Ahlaksız Prens’le kendi başlarına yüzleşmek zorunda kalacaklardı.
Elbette bunu yapabilirlerdi.
‘Ama Stormhunters, savaştan çekilirse Choi-sulyeon’la benzer bir konumda olabilirim.’
İki lonca, birbiriyle işbirliği yaparsa Hyrkan’ın onlarla birlikte hareket edip edemeyeceği bilinmiyordu. Sorun da buydu.
‘Ölmek istemiyorsam hayatımı, ortaya koyarak savaşmalıyım.’
İki loncanın Hyrkan’ın durumunu bilmesine imkân yoktu.
Bununla birlikte, en azından Hyrkan’ın; Ahlaksız Prens’e karşı umutsuzca savaşacağını tahmin edebilirlerdi. Hyrkan’ın, Ahlaksız Prens baskınında hiçbir şey yapmadan öylece beklemeyeceği kesindi. Ahlaksız Prens’i öldürmeyi başaramamanın bedeli, yok edilmekti. Dahası Hyrkan’ın bakış açısına göre, Hyrkan’ın Ahlaksız Prens bölümünde en büyük role sahip olması gerekiyordu.
‘Her neyse, Choi-sulyeon’un bu kadar iyi savaşacağını hiç beklemiyordum. Stormhunters‘la birlikte çalışırsam zafer şansı %90’ın üzerinde.’
Dahası, Stormhunters bu Baskından ayrılırsa Ahlaksız Prensi öldürmek pekte kolay olmayacaktı.
Stormhunters Ahlaksız Prens Baskını’ndan geri çekilirse, birden fazla grubun ona karşı dönme ihtimali yüksekti. İki loncanın ona yardım etmeme ihtimali yüksekken, Hyrkan imkânsız ihtimallerle karşı karşıya kalacaktı.
En kötü senaryoda; Hahoe Maskesi onlara görevlerini tamamlamak için, Ahlaksız Prens’e karşı, ihtiyaç duydukları kadar zaman kazandıracaktı. Sonrasında RedBulls ve Hydra loncası el ele verebilir ve mutlu sona ulaşan sadece onlar olurdu.
‘Her neyse, ne olursa olsun bu iki loncaya güvenemem.’
Hyrkan’dan 30 büyük lonca içinde en nefret ettiği loncayı söylemesi istenseydi, bunun Stormhunters olduğunu söylerdi. Ancak bu, diğer 29 loncayla arasının, aşko kuşko olduğu anlamına gelmiyordu.
Bu durum RedBulls için de geçerliydi. Onlarla birlikte çalışmaya karar vermişti ama onlara güvenmiyordu. Hepsi bu işi kâr için yapıyordu. Başka bir deyişle, Hyrkan onların kârdaki payını hedeflerse ve RedBulls için bir kayba neden olursa, ona karşı tutumları ve duruşları değişecekti.
Peki en iyi senaryo neydi?
En iyisi 3 lonca da cehennem olurken Hyrkan’ın ayakta kalan son kişi olmasıydı. Tabi bu pekte gerçekçi değildi. Bu sadece bir varsayım olsada Hyrkan, Ahlâksız Prens bölümündeki tüm ödülleri tekeline alabilirse artık ekipman konusunda endişelenmesine gerek kalmayacaktı.
Bununla birlikte bu senaryo hiçte gerçekçi değildi.
Her zaman olduğu gibi, en iyi senaryo nadiren gerçekleşirdi. Bu nedenle en iyisi, en kötü senaryodan kaçınabilecek şekilde hareket etmekti. En iyi senaryo için çalışmak yerine bunu yapmak daha garantiydi.
İçinde bulunduğu durumda, ikinci en iyi durum, Ahlaksız Prens’i öldürme olasılığı en yüksek olan yolu seçmekti.
Bu, riskleri ve getirileri göz önünde bulundurmanın ötesinde bir şeydi. Ahlaksız Prens’i öldürebildiği ve hayatta kalmasının garanti olduğu yolu seçmeliydi.
Bunu başarmak için Shir’in hayatta kalması gerekiyordu ve Stormhunters’ın performansı kritik önem taşıyordu.
“Hoo-ooh.”
Hyrkan nefes alış verişini düzenledi.
‘Hayatım gerçekten gittikçe boka sarıyor.’
Aklından pek çok düşünce geçti. Geçmiş deneyimlerinde pek çok pişmanlık vardı ama aynı zamanda bu deneyimlerin şu anki durumuyla hiçbir ilgisi yoktu. O zamanların anıları artık yoktu ve bu düşünceler kafasının içinde uçuşuyordu.
Geçmişte yaşadıklarını düşünmek bu seçimi hazmetmeyi çok zorlaştırıyordu. Sonunda, Hyrkan her şeyden çok gururunu ikna etmek zorundaydı.
Stormhunters’a ve Choi-sulyeon’a yardım etmiyordu. Herkesi aşmak istiyorsa bu başarması gereken bir görevdi… Kısa bir süre değildi ama sonunda gururunu hareket tarzı konusunda ikna edebildi.
Hyrkan ayağa kalkarken kendini toparladı.
“Bu kendim için.”
8.
Biri yarışlarda art arda koşmaya devam ederse, rekoru iyileşmek yerine kötüleşirdi.
Savaşta bu açıdan benzerdi.
Shir, Ahlaksız Prens’le yaptığı ilk savaşta 5 dakika dayanabilmişti. Ancak ikinci denemesinde sadece 4 dakika dayanabildi. Üçüncü denemesindeyse duygularını toparlayamadan savaşa başlamıştı.
Bu yüzden 3. savaşında 3 dakika geçmeden bocalamaya başladı. Sonunda bir kaza meydana geldi.
Ahlaksız Prens’in kılıcı kırmızıya boyanmıştı ancak Shir, Ahlaksız Prens Kızıl Hilal Ay becerisini kullanırken kendi saldırısını durdurmadı. Shir adımlarını değiştirerek kendisini çapraz olarak eğdi ve Kızıl Hilal Ay’dan zar zor kaçındı.
Saldırıdan kaçarken aynı anda atılma becerisini de kullandı.
Bir anda yaklaşık 15 metrelik bir mesafeyi kapattı. Mesafeyi kapatırken, Güçlendirme becerisini kullandı.
Hatta Hilal Ay Kesiği becerisini de kullandı. Bu, geriye doğru kaçabilmesinin hiçbir yolu olmadığı anlamına geliyordu.
Vereceği hasar umurunda değildi. Saldırısı Ahlaksız Prens’e ulaştığında, Ahlaksız Prens, onunla yeniden savaşmaya başlayacaktı. Shir’in hedeflediği de buydu.
‘Geriye doğru kaçarsa, yakın dövüş başlatmak için Vücut Darbesi’ni kullanacağım….’
Elbette Shir’in kafasının içinde bir sonraki hamle, bir sonraki hamle ve bir sonraki hamle formüle edilmişti. Üç hamle sonrasını düşünüyordu. İleriyi düşünmekten aciz olsaydı, kafası işe yaramazdı.
Sorun dayanıklılığındaki azalmaydı. Muhakemesi körelmeye başlamıştı.
Shir bir sonraki hamlesini düşünmeye çalışıyordu, bu yüzden Ahlaksız Prens’in saldırısına karşı koyamadı ve hatta ondan kaçamadı. Ayrıca Ahlaksız Prens’in, kendisinin kullandığı Atılma becerisinin çok daha hızlı bir versiyonunu kullandığı gerçeğini de gözden kaçırdı. Bu gerçeği hemen fark edemedi.
“Ah!”
Shir, bu gerçeğin farkına vardığında Ahlaksız Prens’in kılıcı Shir’in omzuna dokunmaya başlamıştı bile.
Kwah-jeek!
Kılıç siyah zırhını ve sol omzunu delip geçti.
Koohng!
Aynı anda, Ahlaksız Prens bir Vücut Darbesi ile onu takip etti. Shir kolunu kaybetmişti ve yerde yuvarlanırken vücudu kötü durumdaydı.
Bu durumda ilk harekete geçen Hahui oldu.
Normalde “Kraliçem!” diye bağırarak saldırırdı ama bu sefer sessizce ileri atıldı.
Tam güçlendirme durumunda değildi ve kendi güçlendirmelerini bile kendi üzerinde kullanmamıştı. Hahui’nin ileri atılması, Ahlaksız Prens’e karşı yapılabilecek en kötü hamleydi.
Hwee-reek!
Ahlaksız Prens sanki hücum eden bir boğadan kaçar gibi kenara çekildi. Hahui’nin Vücut Darbesinden kolayca kurtuldu. Sanki Hahui’yi bekliyormuş gibi, kılıç su üzerinde seken kaya misali yere paralel olarak uçtu. Çok hızlıydı.
Soo-oohk!
Kılıç, Hahui’nin sol kalçasını kesti.
Hahui bir bacağını kaybetmişti, bu yüzden yere düştü. Ahlaksız Prens tarafından savrulan kılıç bir anda tersine döndü. Kılıcını Hahui’nin kafasına saplamayı planlıyordu.
“Ah!”
Her şey, o kadar kısa bir süre içinde olmuştu ki, hiç kimse bu kritik duruma tepki veremedi.
Tepki vermek bir yana, kimse olup bitenleri idrak edememişti. Durumun gerçekliği buydu.
Sonunda, lonca üyeleri harekete geçemeden önce üçüncü bir taraf devreye girdi.
Kwah-ahng!
Ani bir patlama sesini takiben üçüncü bir şahıs, kılıcını Ahlaksız Prens’e doğru savurarak bir anda peyda olmuştu.
Kah-ahng!
Ahlaksız Prensi birbirine sürten çeliğin sesiyle selamladı.
Bu şahıs, Hahoe Maskesiydi.
ÇN: Ölmedim arkadaşlar soran olmamış ama iyiyim, bu arada yanılmıyorsam daha önceki bölümlerde geçmişti, Hatch eski profesyonel beyzbolcuydu o yüzden büyü yaparken de beyzbol mantığı ile koşarken atış yapar gibi yapıyordu.
İkinci olarak TDK’ya göre peyda olmak doğru yazılışı. Birde savaş sahneleri için daha iyi ifade edebilecek cümleler aklınıza gelirse değiştirmemi istediğiniz kısımlar için yorumlara öneri verebilirsiniz, bu diğer kısımlar içinde geçerli. Bir kişinin enerjisi sınırlı her an en iyisini düşünemeyebilir ama birlikte güçlüyüz illa birinin aklına iyi bir şey gelir : D Okuyan herkese teşekkürler!