Emperor Of Solo Play - Bölüm 76 - Battlefield (3)
Birisi surların diğer tarafına geçtiğinde göreceği ilk şey neye ait olduğu bilinmeyen kemiklerdi. Bazı insan kemikleri seçilebilirdi fakat çoğunlukla büyük canavarlara ait kemiklere karışmışlardı. Burası basitçe kemiklerle süslenmiş bir çeşit çöplüktü.
Düzlüklerin diğer tarafında büyük ağaçlarla dolu bir orman vardı. Ufuk çizgisi yüksek ağaçların arkasına gizlenmişti. Orman kemiklerle dolu alandan daha da korkutucuydu. Bazenleri aralıklı olarak sarsılıyordu.
Kooh-oh-oh-oh-oh!
Bir kükreme yankılandı.
Ormanın kendisi bir canavar kovanıydı. Buraya dışardan gelen herhangi birisi bunu 5 duyusuylada hissedebilirdi.
“İşte bu gerçek bir Battlefield.”
“Olabileceğini düşündüğümden daha zor görünüyor.”
Bu Tinkerbell partisinin battlefield’daki ilk seferiydi. Surların ötesindeki bölge beklediklerinden daha fazlasıydı.
Elbette, ortama hemen uyum sağlamakta zorlanıyorlardı. Sur kapısı açıldığında ormana en son ulaşanlar onlardı. Ormana ulaştıklarında bile oldukça gerginlerdi. Gerginlik soğukkanlılıklarını içten içe kemiriyordu.
Ormanın içerisine doğru yürümeye başladıklarında, bir anda kendilerini savaşın ortasında buldular.
“Ah! Siz çocuklar ne yapıyorsunuz?”
Birkaç düzine dakika önce yüz yüze baktıkları insanlar, şimdi düşmanları olarak karşılarındaydı
“Nn…nee?”
“Ne demek ne? Bu siz çaylaklar için düzenlediğimiz çöm eğlencesi.”
ÇN: Mesela yurdda yatılı kalıcaksınız üst sınıflar gelir sizin bilgisizliğinizden faydalanarak sizi bir şeylerle trolleyerek korkutur, siz korkarsınız onlar eğlenir falan filan işte bir çeşit zorbalık, tacizdir çöm/çaylak/alt devre eğlencesinde çöm eğlenen değil eğlenilen taraftır.
Bu düşman sadece bir parti değildi. 5 partinin üyeleri Tinkerbell partisinin etrafını çevreleyerek ortaya çıktı. Konuşmaya hiç niyetleri yoktu. Afedersinleri ve küfürleri değiş tokuş edecek vakitte yoktu. Çünkü bu savaş daha başlamadan bitmişti.
10.
‘Şu piçlerin yaptıklarına bak.’
Hyrkan başlığını taktı, ağacın dalına pusmak için elinden gelen en iyi performansı sergiledi. Tinkerbell partisinin yok oluşunu başından sonuna kadar izledi.
‘Kapıdan dışarı fırladığımda şaşırmalarından, bu işte bir bit yeniği olduğunu anlamıştım… 5 parti birlikte mi çalışıyor?’
Tinkerbell gibi bir partinin battlefield’da acı çektiğini görmek olağan bir durumdu. Normal olarak, partiler arasında çatışmalar olurdu, fakat kan dökmek genellikle Battlefield’ın başlangıcında yada ikinci yarısında ağırlıklıydı.
Ana canavar avından veya birisi görev canavarını kapmadan önce rekabeti ortadan kaldırmak çok önemliydi. Orta kısımda coğunlukla herkes canavar avına odaklanırdı. Bu nedenledir ki kimsenin bu süreçte birbirine saldırmaması yazılmamış bir kuraldı. Nihayetinde oyuncuların battlefield’a gelmesinin bir sebebide canavar bolluğuydu. Daha hızlı seviye atlamak için buradalardı.
Şu anda Tinkerbell partisinin neden hedef alındığı açıktı. Birisi tek bakışta battlefield’da yeni olduklarını söyleyebilirdi. Tecrübeli oyuncular battlefield bölgesini şaşkınlık içinde izlemek için duraksamazlardı. Hemen battlefield’a girer ve saklanacak yer ararlardı. Temelde başlangıçta girişte beklemek beni hedef al demekle eşdeğerdi.
Bu durumda Tinkerbell partisi üzerlerine hedef işareti çizmekle kalmıyordu. Basitçe diğerlerine onları öldürmeleri için yalvarıyordu.
Ancak, Hyrkan 30 kişiden fazla üyeye sahip 5 partinin birlikte çalışmasını hiç beklemiyordu.
‘5…… hafızam beni yanıltmıyorsa, 5 partinin toplamda 20-28 üyesi olmalı… 38 kişi mi?’
5 partinin birlikte çalışması.
Neden el ele verdiklerini biliyordu.
‘Beni yakalamayı kafaya koymuşlar.’
Hedefleri kendisiydi. Yani Hyrkan.
Battlefield’a katılan oyuncuların kalitesi hemen hemen aynıydı. Seviye kısıtlaması bunu böyle yapan şeydi. Eğer herhangi bir seviye kısıtlaması olmasaydı. Yüksek seviyeli oyuncular buraya gelerek ortalığı karıştırabilirdi. Çoğu oyuncu Hyrkan burada ortaya çıktığında adaletsizlik gibi mantıksız duygulara kapılmıştı.
5 parti ittifak yapmakta tereddüt etmemişti.
‘Ayrıca, şu piçler benimle fotoğraf çekinmek isterken arkadaşça davranmıyor muydu? Şerefsizler!’
Hyrkan’ın bakış açısından, bu durumla ilgili hiçbir şey onu mutlu etmedi.
‘Yine de, bu birazcık tuhaf.’
Aynı zamanda, bir şüphesi vardı.
‘Bunu nasıl gördüğümün bir önemi yok. Hepsi benim peşimde. Bu eşsiz dereceli bir beceri için bile birazcık aşırı değil mi?
Neler döndüğü konusunda bir çeşit anlayışı vardı ama bu eylemleri birazcık aşırıymış gibi hissediyordu.
Hyrkan gözlerini kıstı.
‘Geçmişte aralarından birisinin saatini mi çalmıştım yoksa?’
Elbette bunun pratik ve ekonomik sebepleri vardı. Ancak bunun içine kişisel hesaplarda karışmış olabilirdi.
Yani intikam!
Bu oldukça dürtüsel ve yapıcı olmayan bir sebepti ama insanları harekete geçirmek için yeterli bir motivasyondu.
Dürüst olması gerekirse, Hyrkan’ın oyun geçmişide sütten çıkmış ak kaşık değildi. Onu rahatsız edenleri acımasızca öldürürdü. Hata genelde karşısındakilerdeydi ama karşısındakiler ilk başta hatalarını kabul edecek türden insanlar değillerdi. En başta kabul etseler zaten savaşmalarına gerek kalmazdı. Eğer intikam ile ilgili olsaydı, bu sonuç hiçte tuhaf olmazdı.
‘Belkide daha önce bu lavukların bir kaçını becermişimdir olamaz mı? O gruptakilerden birisi beyaz şövalye olabilir mi? Muhtemelen hayır. O adamlar bir şekilde benim Hahoe Maskesi olduğumu öğrenmiş olabilir mi? Yoksa altın İskelet’i öldürürken becerdiğim adamın arkadaşları mı?’
Her neyse, mezarlıklar Hyrkan’ı yakalamaya çalışırken ölenlerle doluydu! Hyrkan’ın nokta atışı yapamayacağı kadar fazla düşmanı vardı.
Tabi ki, Hyrkan’ın bunun üzerine uzun uzun düşünmesi gerekmiyordu.
‘Pekala, ne olursa olsun. Bu 5 partideki 38 kişi benim hedefim.’
Hyrkan 5 partinin üyelerini Tinkerbell partisini yok ederken gördüğünde. Önemsiz düşüncelerini bir kenara attı, ve ciddi şekilde kendi planını hazırlamaya yoğunlaştı.
‘Kalbimin sesini dinlersem, 144 saat boyunca herşeyi kaydetmek ve onların kendilerini canlı bir testere filminin yardımcı karakterleriymiş gibi hissetmelerini istiyorum. Ancak bu benim kasılma zamanımı boşa harcayacak bu yüzden 24 saat içinde bitirmeliyim.’
Planını göz açıp kapayıncaya kadar bitirdi.
Bu Hyrkan için bir rutindi.
11.
“Ne lanetli bir durum bu böyle.”
Terube sur kapısı açılalı daha 2 saat bile olmamıştı. Mongmart partisi canavar avlarına başlayamadan önce diğer oyuncular tarafından kuşatıldı.
Mongmart Parti’sinin Tankı Board etraflarını saran birkaç düzine oyuncuyu fark ettiğinde sinirliydi. Yüzünde inanamaz bir ifade ile bağırdı.
“Siz cocuklar burası battlefield olsa bile bu kadar aşırıya kaçmanıza gerek var mı? Bize 5 partili bir ittifakla gelmenizin anlamı ne?”
Bağrışı öfkeyle doluydu. Mongmart Partisi’nin iki şifacı, 3 büyücü ve kılıç ustası da Board’ın öfkesine katılıyormuş gibi Hışım dolu ifadelere sahipti.
Diğer yandan, 30dan fazla insanın yüzünde hiçbir ifade yoktu. Sakindiler ve görünüşe göre Mongmart Partisine herhangi bir cevapta vermeyeceklerdi.
“Battlefielda sayısız kez katıldınız. Böyle bir durumun içine sürüklenebileceğinizi bilmeliydin.”
“Hadi bunu çabucak bitirelim.”
Bunlar bu tarz taktikleri kullanan oyunculardı. Battlefieldda gruplaşmalarının sebebi buydu. Battlefield olsa bile her zaman böyle yürümezdi ama herhangi bir zamanda patlak verebilecek bir problem varsa işler değişirdi. Yaptığından dolayı suçlu, hatalı, utanmış ya da üzgün hissedeceklerin burada yeri yoktu.
“Yine de Battlefieldda hiç kural olmasa, bu çok fazla olmaz mıydı?!”
Böyle bir durumda kısa çubuğu çekenler kendileri olduğu için sadece şanslarına küfür edebilirlerdi. Tabi bu durumda muhtemelen 24 saat boyunca küfretseler abartı olmazdı.
Uygun anı bekleyen, Chu Rong sessizce konuşmaları dinliyordu. Çaktırmadan kılıcını kavradı.
‘Car car car ne uzattınız be, korkuyorsanız taşımayacaksınız kardeşim!’
Ana hedefleri Mongmart Partisi değildi.
‘Hahoe maskesi arkasından dolaplar çevirdiğimizi fark ederse, saklandığı delikten çıkmayacaktır. Buda beni zor bir duruma sokar.’
Ana hedef hahoe maskesiydi. Hahoe maskesi neler döndüğünü anlamadan önce bu duruma karşı önlem almak zorundaydı.
Eğer Hyrkan onu yakalamak için birbirleriyle iş birliği yapan grupları fark ederse buna göre hareket edecekti.
Karşı saldırı yapamazdı. Kesinlikle kaçacaktı ve fırsatını bulduğu anda avantaj elde etmeye çalışacaktı. Battlefieldda tek başına dolaşan bir oyuncuyu yakalamak oldukça zor olacaktı.
Dahası Hahoe maskesini yakalamak için başka bir motivasyonu daha vardı.
‘O piçi kesinlikle yakalamalıyım.’
Hahoe maskesini bir kez yakaladığı anda 1 milyon yuanlık bir ödül alacaktı. Bu Apollo’nun Hahoe maskesini avlamak için ortaya koyduğu bonustu.
‘Bir milyon yuan…….’
ÇN: Bu paraylan 1 villa, 2 tane lüx araç, 2 tane dükkan veya 100.000 hamburger alınabilir. 1 yuan = 2,29 TL
Bir oyuncuyu öldürerek 100bin dolardan fazla kazanabilirdi. Chu Rong bu parayla ne yapacağını bile çoktan planlamıştı.
Herneyse, eğer bu işin icabına çabucak bakmak istiyorsa kirli yöntemlere başvurmaktan başka çaresi yoktu.
30 oyuncu birden etraflarını sarsa bile rakipleride battlefieldın vejeteryanları değildi. Eşya ve karakter seviyeleri hemen hemen aynıydı.
Savaşın sonucunu sayı avantajı belirleyecekti. Bununla birlikte koşullar her zaman değişebilirdi. Basitçe, mongmart partisi ölümüne savaşırsa zaiyat vermeleri kaçınılmazdı. Kimse zaiyat olmak istemezdi.
Birisi mermiye neden kafa atmak istesindi ki? Bu savaşta önden koşanlar hızlı bir ölüm istiyor demekti.
Chu Rong’un harekete geçmesinin sebebide buydu. O harekete geçtikten sonra öncü ve tank rolündeki kılıç ustası oyuncularıda peşinden takip etti.
Büyücüler de onların arkalarından büyülerini hazırlık aşamasına soktular. Şifacılarsa kendilerini en arka hatta konumlandırarak önlerinde patlak verecek olan savaşa odaklanadılar.
Herkesin dikkati tek bir yöne odaklandığı sırada olan oldu.
“Huh!”
Birinin ölüm feryadı yankılanırken ortalık ana baba günü gibiydi.
‘Oda neydi?’
Chu rong hedeflediği Mongmart partisinin harici bir yönden gelen sesi duyduğunda onları süzmekle meşguldü.
Chu Rong’un bakışları hızla hareket etti.
‘Huh?’
Gözleri bir iskelet savaşçısına takıldı. Yani onların üçünden birisine. 3 iskelet savaşçısı şifacıların arkasından koşarak onları bıçaklıyordu. İskelet savaşçıları hedeflerini köşeye sıkıştırdığında yarın yokmuş gibi aynı döngüyle kısa kılıclarını saplamaya devam ediyordu.
ÇN: Yazar ciddi ciddi 3ün biri demiş koreliler için Türk deyollardı helede doğruymuş demekki.
“Hassiktir!”
Şifacılardan biri diğerlerini acil duruma karşı ayıktıran tiz bir çığlık bastı. Bununla birlikte iş işten geçmişti, üç iskelet savaşçısı zaten şifacıları düzinelerce kez delerek kevgire çevirmişti.
Şifacıların savunma ekipmanları bilindiği üzere harika değildi. Buna savunma ekipmanlarının oyuncunun seviyesine bağlı olduğu gerçeğinide ekleyin dolayısıyla mevcut şifacıların vücudu pudding misali oldukça savunmasızdı. Dahası iskelet savaşçılarının saldırı gücü beceri derecesi ile doğru orantılıydı.
Şifacılar daha iyileştirme büyülerini bile yapamadan önce bir karmaşa içerisindeydi.
“Siktir! Orada neler dönüyor”
Herkes şifacı yoldaşlarından birisinin öldüğünü gördüğünde yönünü iskelet savaşçılarına çevirdi. Mongmart partisi artık önemli değildi. Herkesin aklında tek bir düşünce vardı oda “şifacıları kurtar!” dı.
‘eğer şifacılar ölürse çok sakat bir duruma düşeriz.’
Chu Rong’da aynı fikirdeydi. Bir şifacı bir partinin olmazsa olmazlarındandı. Hatta battlefieldda şifacının önemi büyücülerinkini bile aşıyordu. Eğer şifacıları olmasaydı çıkış yaparak kapının açılmasını bekleseler daha iyiydi.
Chu Rong Heh Bibin’in yükselen yıldızı statüsüne yaraşır bir biçimde sıradakinin ne olacağını merak etti. Bu sadece bir başlangıç olmalıydı.
‘BİR SANİYE BEKLEYİN!’
Kendilerini gösterenler bir tek o iskelet savaşçıları değildi.
Chu Rong kafasını çevirdi.
‘Ah!’
Aniden farklı bir yönde 4 iskelet savaşçısı daha ortaya çıktı. Bir grup iskelet savaşçısının şifacıların üzerine atlamasını herkes şaşkınlıkla seyretti.
Chu Rong doğal olarak sıradaki düşüncesine atladı.
‘Hahoe maskesi nerede?’
İskelet savaşçıları burada olduğuna göre kendiside fazla uzakta olamazdı.
Chu Rong’un düşündüğü gibi hahoe maskesi ortaya çıktı.
“Ooh-ah!”
Chu Rong’un arkasında partisinden bir şifacının acı çığlığı yankılandı. Hyrkan bir anda kılıcıyla şifacının boynunu yarıya kadar kesivermişti. Bunun akabinde Hyrkan hamlesini yaptığından beri şifacının yaşamak için hiçbir yolu yoktu.
“Saldırın!”
Hyrkan ortaya cıktığı gibi Mongmart partisi bunu bekliyormuş gibi harekete geçti.
Hayır hayır, Hyrkan’ı beklediklerinden emindi. Mongmart partisi Hyrkan’ın zıttı yönde harekete geçti. Bu bir kıskaç taktiğiydi.
Güçlerini böldüler.
Birisi iki tavşanı aynı anda yakalamak istiyorsa gruplarını bölmekten başka çıkar yolu yoktu.
Problem Mongmart partisini çevreleyen gruptu. Bu partiler arasında normal güçte bir tane bile yoktu. Ortaklaşa hareket edebilmeleri için temel bir uzlaşıya ihtiyaçları vardı.
Önce durumu düşünmek ardındanda kullanması gereken yöntemi değerlendirip doğru metodu önermeliydiler. Daha sonrasındaysa tüm gruplar önerilen metodu kabul etmeliydi. 1 saniyenin yaşama ve ölüme karar verdiği bu gibi durumlarda fazlasıyla zaman israfı gereksiz bir işlemdi.
‘yapacanız işi skm!’
ÇN: Belki bazılarının kafası karışmıştır açıkliyim yazarın demesi o ki burda 30 kişi 5 partiden geliyor tek bir bütün gibi gözükselerde hepsi ayrı bir karar mekanizmasına bağlı hepsinin ortak bir kararı uygulaması için aralarında uzun bir süre tartışmaları lazım çünkü burda herkes çıkarını kovaladığı için fedakarlık yapmak isteyecek pek kimse yok. Hal böyleyken Chu Rong’a körü körüne uymazlar. Güvenlik görevlinizin hırsızlar soygun yaparken sadece izlemekle yetindiğini düşünün, görüntü var ama işlevi yok aynı öyle bir durumu ifade ediyor.
Hyrkan’un öldürme yöntemini gören Chu Rong bile titremeden edemedi. Adeta bir işkence sahnesi gibiydi ve Chu Rong sadece bakmakla yetinebiliyordu.
Hyrkan şifacıyı göz açıp kapayıncaya kadar öldürdükten sonra gözleri Chu Rong’un bakışları ile buluştu.
Sadece kısa bir an sürdü.
Hyrkan hızla döndü ve farklı bir oyuncuya doğru koşmaya başladı.
“O…….”
Aynı zamanda bir şifacıydı.
Poohk!
Şifacı yardım için bağırmak üzereydi ama Hyrkan buna fırsat vermeden kılıcını şifacının anlının çatına sapladı. Şifacıyı omzuna kaldırırken koşmayı hiç bırakmadı.
Kaçıyordu.
“Onu takip edin!”
“Ha?”
“O herif Hahoe Maskesi!”
Anında bir grup oyuncu Hyrkan’ı takip etmeye başladı. Ana hedefleri karılarına pandik atıp kaçarken nasıl olurda geniş geniş oturabilirlerdi? Hiçbirisi mimli gavat olmaya istekli değildi!
Bu manzarayı gören Chu Rong bir ağız dolusu tükürüğünü yuttu. Sözün bittiği yerdeydi, sadece pandik atmakla kalsaydı yine iyiydi.
‘Herif karıların…karılarımızı dağa kaldırdı aq.’
Battlefield gibi bir ortamda her partinin şifacılarını karıları gibi savunmaları gerekiyordu. Şu anki durum hiçte öyle değildi
Chu Rong suskundu; durumu tarif edecek başka bir şey bulamıyordu.
ÇN: İngilizceye çeviren arkadaşın 18 neslini 7 atasını selamlayabilirsiniz. Anlamsız cümle öbeklerini silmek istemediğim için kendimi yırtıyorum…
12.
Pook pook!
Omzundaki şifacı ile koşmaya devam eden Hyrkan, şifacının vücudunu kılıcıyla tekrar tekrar şişliyordu. Bir dakika öncesine kadar şifacı ona bildiği yada bilmediği bir sürü küfrü saydırıyordu, ama şimdi bedeni bir kukla kadar cansızdı.
‘Zorla çıkış yaptı.’
Oyuncu, Hyrkan’ın omzunda kum torbası gibi duruyordu ve takipçilerden kaçarken bıçaklanıyordu. Bunu ilk elden deneyimlemek hiçte eğlenceli değildi. Mazoşist olmadıkça kimse buna katlanmak için oynamaya devam etmeyecekti.
Nihayetinde, Hyrkan onu kovalayan 3 kişiyle yüzleşmek için arkasına döndü.
‘Beni it gibi peşeliyorlar.’
Üçü başarılı bir şekilde Hyrkan’ın peşinden gelmişti. Bu, bu oyuncuların Hyrkan ile karşılaştırılabilir İstatistiklere sahip olduğu anlamına geliyordu.
Onlar öncülerdi.
Bunlar, esas olarak onun gibi güç İstatistiğine odaklanan Kılıç Ustası Sınıfı oyuncularıydı.
Hyrkan yeteri kadar yavaşlamıştı, ki böylece onu daha kolay takip edebilirlerdi. Ardındansa, mesafeyi kademeli olarak kapatmalarına izin verdi.
Sonunda durmuştu.
‘O burada mı?’
Durduktan sonra etrafına bakmak için temkinli bir şekilde başını çevirdi ve şifacıyı omzundan attı.
Chul-puh-duhk!
Henüz ölmemişti ama oyuncu çoktan bu hayattan umudu kesip zorla çıkış yapmıştı. Şifacının vücudu temelde bir ceset sayılırdı.
Poohk!
Hyrkan kılıcını şifacının omurgasına sapladı. İki elini kılıcın üzerine koydu ve ony takip eden üç oyuncuya baktı.
Hyrkan’ın görüntüsü caydırıcı ve ürperticiydi.
“Orada Dur.”
“Hoooo!”
Kıdemli oyuncular bile Hyrkan’a düşünmeden saldıramadı. Hyrkan’dan yayılan heybetli aura, durmalarına neden olmuştu.
Şaşkınlıklarını atan üçlünün aklı başına geldi ve düşünce trenleri hareket etmeye başladı.
‘Siktir tuzağa düştük.’
‘Burada sadece biz varız…….’
Savaş yetenekleri kesinlikle olağanüstüydü. Kılıç Ustası sınıfındandılar ve güç İstatistiklerini yükseltmeye odaklanmışlardı. Bu sınıfı geliştirmeyi seçenlerin hiçbirisi zayıf değildi.
Ancak rakipleri Hahoe Maskesiydi.
‘Üçümüz Hahoe Maskesini indirebilir miyiz?’
‘İskeletleri yok, neden olmasın?’
10 güçlü İskelet Savaşçısını kontrol ediyordu ve onlarla Patron Canavarları solo yapacak kadar güçlüydü. Dahası gülünç miktarda yetenekli biriydi. Onu öldürmek için üç kılıç ustası yeterli miydi?
Mümkündü.
Ancak, kolay olmayacaktı.
‘Kaçmak için geç değil.’
‘Artık şifacımız yok. Ne yapmamız gerekiyor?’
Silahlarını kaldırırken hepsi gergindi. Kalkanları olanlar onu önlerine çekti.
Hyrkan tek kelime etmeden onlara bakıyordu.
Pook pook!
Şifacının sırtına saplanmış olan kılıcı çıkardı ve defalarca cesedi bıçaklamaya devam etti. Görünüşe göre şifacının öldüğünden tamamen emin olmak istiyordu.
‘Manyak orospu cocuğu!’
Manzara o kadar ürkütücüydü ki, üçü zaman kazanmanın veya başka bir şey denemenin bir yolunu bile bulamıyorlardı.
O anda.
Koo-uhhhhh!
Korkunç kükremeleriyle dört canavar onlara doğru koşuyordu. Onlar gri derili trollerdi. Üç kılıç ustası, dört trole sadece yüzlerinde şaşkın ifadelerle bakabiliyordu.
‘Bu Golem yavaş ama zamanlaması oldukça öldürücü.’
Hyrkan goleminnin çağrısını iptal etmişti bu yüzdende canavarlar golemin efendisini öldürmeye gelmişti. Hyrkan onlar için bir canavar bombası hazırlamıştı.
13.
“kaç kişi kaldınız?”
“Altı”
“Dokuz.”
“Biz…….”
38 oyuncuyla başlamışlardı, ancak sayı 30’a kadar düşmüştü.
Bir anda, 8 kullanıcı ‘Game Over’ olmuştu.
Tabii ki, hiçbir şey yapamamışlar gibi değildi. Mongmart Partisi kaçarken, 3 oyuncularını ortadan kaldırmayı başardılar.
Bununla birlikte, mevcut durumda kayıpları; kazançlarına bir kaç yüz şey eklense bile utanç verici derecede kötüydü.
En büyük sorun şuydu…
‘4 şifacımızı kaybettik…….’
Sekiz oyuncu ‘Game Over’ olmuştu ve bu sayının yarısı şifacılardı. 5 partide toplam 8 şifacı vardı ve şimdi dördü ölmüştü.
‘Kusursuz bir şekilde masaları çevirdiler.’
Korkutucu bir durumdu.
Chu Rong bu sadece oyun olmasına rağmen, sırtında bir ürperti hissetti.
Şu anda grupları 5 partiden oluşuyor, ancak 4 şifacıyı kaybetmişlerdi. Grupları dağılırsa, en azından bir partinin şifacısı olmayacaktı. Uzun lafın kısası, bu sadece bir ölüm cezasıydı.
“Mongmart’ın Hahoe Maskesi ile el ele vermesini hiç beklemiyordum.”
Sadece Mongmart Partisi Hahoe Maskesi ile el ele verdiği için kritik bir durumdaydılar. Tek sebep buydu.
Mongmart Partisi’ni kuşattıklarında, şifacıları korumak için en arkaya çektiler. Büyücüler içinde aynıydı. Öncüler ve Tanklar, saldırıyı başlatmak için en öndeydi.
Bununla birlikte, hiç kimse Hahoe Maskesinin o anda orada ortaya çıkmasını beklemiyordu.
Daha da kötüsü, Hahoe Maskesi, İskeletlerini iki gruba ayırmıştı. İskeletler tek bir saldırıda iki şifacıyı öldürdü. Daha sonra, Hyrkan’ın kendisi birini öldürdü, ve başka bir şifacıyı omzuna alarak kaçtı. Onunda kaderi aynıydı.
‘Hahoe Maskesi daha önce hiç Battlefield’da bulunmamıştı,öyleyse bu taktikleri nasıl bulabilir?’
Çok akıllıca oynamıştı. Onu yerinde öldürmek yerine, savaş yeteneği olmayan şifacıyı omzuna aldı ve kaçarken öldürdü. Çok kurnazcaydı. Hyrkan’ın yaptığı bir zanaattı.
Hyrkan bu şekilde dört şifacıyı tek başına öldürmüştü. 5 parti güçlerini birleştirdi, ancak 38 kişi arasından 4 şifacıyı öldürebilecek kadar güçlüydü. Gücü Chu Rong’un tüylerini diken diken etti. Ayrıca, Kılıç ustalarını kasıtlı olarak yemlemiş ve canavarları onları öldürmek için kullanmıştı. Kaybeden tarafta olmasına rağmen, ona neredeyse hayran kalmıştı.
Bu bir şeyi açıklığa kavuşturdu. Hyrkan, Chu Rong ve diğerlerinin niyetini mükemmel bir şekilde okumuştu.
Bu şu anlama geliyordu….
‘Bu son değil.’
Yani bu sadece fragmandı.
Chu Rong ve yandaşları, kural tanımadan hareket eden ilk kişilerdi. Rakipleri de kurallara uymadıysa, şikayet etmeye hakları yoktu.
Özellikle Battlefield’da herhangi bir zamanda canavarlarla savaşmaya hazır olmak gerekiyordu. Battlefield’da o kadar çok canavar vardı ki, canavarlar oyuncuları aramak için inisiyatif alıyordu.
En kötü yanı dinlenme zamanıydı. Bütün gün oyun oynamak imkansızdı. Birkaç saat sonra herkes dinlenmek için çıkış yapacaktı. Birkaç kişi çoktan çıkış yapmıştı. Bazıları körü körüne Game Over’la vurulmak yerine 144 saatlik bir ara vermenin daha iyi olacağını bile düşündü. Bir haftalık mola verip Game Over’dan kaçınacaklardı.
Bu, sayılarının bir kez daha küçüleceği anlamına geliyordu.
Sonunda, sayısal bir avantaja sahip olamayacaklardı.
‘Bunun olmasına izin veremem.’
Chu Rong bu duruma bir el atma ihtiyacı hissetti. Diğer partilerin liderlerini topladı.
“Birlikte çalışmaya devam etmeliyiz. Yollarımızı ayırırsak, kolay hedef oluruz.”
“Bu durumdayken birlikte avlanmamızı mı istiyorsun?”
“En azından bir arada kalırsak düşmanlar bize doğrudan saldırmaz. Hala belirleyici bir sayısal avantajımız var. Hayatta kalmayı en yüksek önceliğimiz olarak görmemiz gerekmiyor mu?”
Herhangi bir itiraz olmadı.
‘Kahretsin.’
Ancak Chu Rong yüzlerindeki ifadelere baktığında, bu plandan hiçte memnun olmadıklarını hissedebiliyordu.
‘Suçu bana yüklemeye çalışıyorlar.’
Nihayetinde, Hahoe Maskesine saldırıyı öneren ilk kişi Chu Rong’du. İşler istediğin gibi gitmediğinde başkasını suçlamaksa insan doğasıydı.
“Peki o halde, öyle yapalım.”
Onay verdiler, ancak cevaplarında dürüst değillerdi.
Chu Rong bir şeylerin ters gittiğini fark etti.
Kale kapıları açıldıktan yaklaşık 5 saat sonra Hyrkan yeniden önlerinde belirdi. Herkes çıkış yapmaya hazırlanıyordu, bu yüzden o sırada güvenli bir yer arıyorlardı.
“Bütün bunların arkasındaki gizli beyin kim?”