Karabasan - Bölüm 1
Neredeyse on saniye süren bir karanlığın ardından gözlerimi açtım. Sanırsam rüya
görmemiş, gördüysem de hatırlamıyordum.
Dün gece biraz geç yattığım için kafamın içinde tekrar gözlerimi kapayıp kafamı yastığa
koymamı fısıldayan bir ağrı vardı. Ellerimle gözümün önüne gelen saçlarımı kafamın
arkasına doğru savurdum. Gözlerim yarı açık yarı kapalı şekilde yorganı üstümden attım
ve bir dakika boyunca odamda göz gezdirdim.
Etraf ne çok temizdi ne de çok dağınık. Birkaç saniye olduğum yerde “Acaba ilk elimi
yüzümü mü yıkasam yoksa hızlıca etrafı mı toplasam” diye kafamda ihtimalleri tarttım.
En sonunda etrafta çok fazla toplanacak şey olmadığına karar vererek odamı
temizledim ve ardından hareket etmenin verdiği dinçlik duygusuyla lavaboya doğru
gittim. Odamın kapısı açtıktan sonra bütün evin akşam karanlığında olduğunu gördüm.
Hani gece olur evdeki bütün ışıkları kapatırsınız, işte öyle bir karanlık.
Kapıyı açıp evin karanlığını gördükten sonra odamdaki pencereye bakmak için arkamı
döndüm fakat oradan sabah güneşi yüzüme vuruyordu. Odamdaki pencereden vuran
güneşe bakarken arkamdan tanıdık bir ses “Rumi, yemek hazır” diye seslendi.
Bu annemin sesiydi. Fakat arkamı döndüğümde ev hala karanlık ve ıssızdı sanki evde
benden başka birisi yokmuş gibi. Odamın kapısının önünde adeta kanım çekilmiş gibi
durdum. Birkaç saniye korkudan olduğum yerde kaldıktan sonra odama dönüp ne olur
ne olmaz diye kapıyı kilitleyip annemi gerçekten evde mi diye aramak için kendi odama
doğru gidecektim ki, hareket edemediğimi fark ettim.
Bu gerçek miydi yoksa bir rüya mı? Kafamdan çok soru geçiyordu. Onca düşüncemi
yarıp geçen tahta zeminde yavaş ama gittikçe hızlanan adımlarla bana doğru gelen ayak
sesleri oldu. Koşma sesleri o kadar arttı ki o gelen şeyi göremesem bile hemen dibimde
olduğunu hissettim.
Ve terler içinde uyandım.
Gözlerimi hızlıca açtım. Pencereye vuran güneş ışınları az önce gördüğüm kabusla
neredeyse aynı şekilde vuruyordu. Yorganı üstümden attım ve hızlı adımlarla odamın
kapısına doğru yürümeye başladım. Kapının koluna elimi uzatırken içimde büyük bir
tedirginlik vardı. Elimi kapının koluna koydum ve tam kolu çevirecektim ki kapının
hemen arkasından bir ses geldi. Yine annemin sesi.
“Rumi, kahvaltı hazır.”
Ben daha kapının kolunu çeviremeden annem kapıyı açmıştı. Bu korkunç rüyanın bittiği
ihtimali, karşımda gerçekten annemi gördükten sonra kafamın içinde belirdi.
Derin bir nefes aldım.
Annem, bir sıcağın yapamayacağı kadar terlediğimi ve içimdeki tedirginliği görmüş
olacak ki bana hemen “İyi misin Rumi?” Diye sordu.
“Evet iyiyim anne. Sanırım biraz kötü bir kâbus gördüm.”
“Okula geç kalacaksın, aşağıda kahvaltın hazır git ye. Yemek masasının üzerinde de bir
miktar para var onunla da okuldan gelirken faturaları yatır lütfen tatlım.” Dedi elinde
çamaşır sepetiyle banyoya doğru giderken annem.
Arkasından “Tamam” diye seslendim.
Şimdi okula geç kaldığımı görüp hemen hazırlanıp kahvaltı etmeyip sadece ağzımda bir
tost parçasıyla okula koşacağımı sanıyor olabilirsiniz. Bir Amerikan klasiği…
Hayır. Oturup kahvaltımı ettim ve okula gitmek için yola koyuldum.
Yolun yarısında annemin verdiği parayı almayı unuttuğumu fark ettim. Eve doğru hızlıca
geldikten sonra eve geri bir daha yürümemden ötürü çok fazla zaman geçmişti. Bu sefer
okula geç kaldığımı fark ettim ve koşaraktan evden bir daha çıktım.
Siz haklıydınız…