Karabasan - Bölüm 2
İlk derse yetişmiş ve sonuç olarak okula geç kalmamıştım. Tabi ki son sürat
koştuğumun gerçeğini saymazsak…
Ben sınıfa adım attıktan beş dakika sonra Noue-sensei sınıfa girmişti. Kendisi ortalama
bir erkekten uzundu, 1.90’a yakında fakat o kadar da değildi. Siyah saçlarına
baktığınızda hemen saçlarının bakımlı olduğunu anlayabilirdiniz. Gözlerinin önünde
düşen saçları ona rahatsızlık verip vermediği her zaman aramızda bir tartışma sorusu
olarak kaldı…
Noue-sensei, her zamanki soğuk ifadesiyle sınıfa girdi. Birkaç kendini eğlenceli sana
tipler harici herkes ayağı kalktı. Ayakta geçen beş saniyenin ardından bize oturmamızı
söyledi ve hemen masasına geçti. Kimin ayağı kalkıp kimin kalkmadığı çokta umurunda
değilmiş gibi gözüküyordu.
Bize hiçbir şey demen hızlıca yoklama almaya başladı.
“Miku Osawa”
“Burada.”
“Hiraku Kusano”
“Burada.”
Ryozo Hirao”
“Burada.”
Bir süre daha geçtikten sonra sıra listenin altlarında olan bana geldi.
“Rumi Sugino”
“Burada.”
…
4.Derste bittikten sonra yemek molasına girmiştik. Açık mavi gökyüzünü seyretmeyi
sevdiğim için Bentomu terasta yemeyi tercih etmiştim. Havada çok fazla rüzgar
olmaması hoşuma gitmişti. Aslında bazen rüzgarı severdim bazı anlarda ise sevmezdim.
O bazı anlarda tanrının rüzgarı benim saçlarımı taradığım yönün tersine esmesi için
yarattığını düşünürdüm.
Ben tam bentomu açmıştım ki terasın kapısı açıldı. Aklımdan birkaç saniyeliğine kim
olabileceğine dair düşünceler geçti. Kafamı çevirdim. Gelen kişi Hiraku’ydu.
“Heeeeey Rumiiii!” Neşeli bir şekilde bağıraraktan bana doğru geliyordu.
Bende ona “Bağırmasana aptal!” Diyerekten bağırdım.
Yanıma hızlı adımlarla yaklaşıp oturdu. Hiçbir şey söylemeden bentomun içinden bir
parça kızarmış tavuk alıp midesine indirdi. Yutkunma sesini duyduktan sonra neşeli
halini devam ettirerek konuşmaya başladı.
“Ahhhh, burasıda çok sıcakmış. Neden sürekli bu sıcağın altında yemek yediğini bir
türlü anlayamıyorum, neyse. Çıkışta beraber gidelim, biraz eğlenir ve üniversiteli
ablaların yanına gideriz.”
Son cümleyi söylerken kafasında kim bilir nasıl düşünceler kuruyordu…
Okulumuzun 2 sokak ötesinde bir üniversite vardı. Bir keresinde orda işimiz olduğu için
bekliyorduk o sırada da dersi bitmiş olan bazı ablalar Hiraku’nun yanına gelmişlerdi.
Boyu kısa olduğundan ve pürüzsüz bir cildi olduğundan onu ortaokullu sanmışlardı ve
başını okşamışlardı.
“Çok tatlısınn, senin ismin ne?” gibi sorular soruyorlardı.
“H-Hiraku…”
…
“Bu seferlik pas geçeceğim, çıkışta uğramam gereken bir yer var.” Dedim.
“Aman yaaa, neyse sonra gideriz. Sonuçta sensiz eğlenceli olmuyor.”
Bunu dedikten sonra yüzünde ufak bir tebessüm oldu. Benim içimde de istemsizce de
olsa bu son laftan sonra ufak bir mutluluk oluştu ve bende tebessüm ettim.
Biz böyle konuşurken bentom bitmiş ve zilde çalmıştı. Sınıfa gitmek için terasın kapısına
doğru yola koyulduk.