Vampire Hükümdarı - Bölüm 52 - Snav
O ve diğerleri beklemeye başladılar. Beklerken ortamda garip bir sessizlik hakimdi. Onlar bekleyen tek kişi olmamalarına rağmen bu sessizlik vardı. Noah bunu oldukça garip bulsa da çıtını çıkartmadı
Aradan biraz zaman geçti. Bir grup daha onlar gibi beklemek için geldiğinde sonunda bekledikleri kişi geldi.
Orta yaşlarda sıradan bir adamdı karşılarındaki. En azından görünüşte sıradan bir yaşlı adamdı. Geldiği gibi onların üstüne rahatsız edici bir baskı yayıldı. Sanki herkes onun gözünde karınca gibiydi.
Çoğunluğun yüzü ekşir ve rahatsız olduklarını belli ederken çok az bir kesim korkudan soldu. Fakat tüm bunların arasından Satou ve ekibi pek rahatsız olmamış gibi duruyordu.
Onlara bakarken adamın gözleri ışıldadı.
‘Auramdan çoğu korkar ve rahatsız olurdu. Bu seferki grup oldukça ilginç.’
Parlak gözleri yavaşça eski haline dönerken herkese “Beni takip edin.” diye emretti.
Orada bekleyen kimse onun dediğini ikiletmedi. Herkes adamı takip etti. Takip ederken bu sefer o garip sessizlik kırılmıştı. Herkes küçük fısıltılarla adamın gücünü konuşuyordu.
Noah da tabii istisna değildi.
Aradan biraz zaman geçti. Çabucak tarikatın bir ucundan diğer ucuna gittiler. Karşılarında bir gladyatör arenası vardı.
Herkesi bir yere götürürken bunca zaman sessiz kalan adam konuşmaya başladı.
“Son sınavınız oldukça basit olacak. Buraya geldiğinizde olduğunuz grup getirdiğiniz çekirdekle eşit güçte bir canavarla yüzleşecek. Onu yendiğinizde resmen dış saha müridi olmuş olacaksınız. Hazırsanız geçin şuraya ve sıranızın gelmesini bekleyin.”
Herkes duyduklarının şokuyla bir yere geçerken, bazıları kaçmayı dahi düşünüyordu. Ne de olsa buradaki kimse normal bir şekilde bu çekirdeği elde etmemişlerdi.
Buna Noah’ın grubu da oldukça şaşkın ve biraz korkmuş olmalarına rağmen hiç biri kaçmayı düşünmedi. Bunun sebeplerinden birisi Noah’a olan korkuyla karışık güvenleriydi. Diğerleri ise şu an ailelerine dönmelerinin pek mümkün olmadığını ve hayatta kalmak için illaki bir yere katılmaları gerektiğini düşünmeleriydi.
Julia ise sanki yine hiçbir şey umrunda değilmiş gibi bir tavra sahipti. Lunette ise sürüklendiği için sadece iç geçiriyordu. Onun tek iyi olabileceği nokta birilerini iyileştirmek olurdu. Yine de onlarla birlikte sürüklenmek zorundaydı. Alicia ise sadece Lunette’i ve biraz da Noah’ı düşündüğünden endişeliydi.
Noah ise diğerlerinden farklı olarak oldukça sakindi. Kendi gelişimini kontrol edip öndeki yaşlı adama sordu.
“Efendim! Sorumu bağışlayın ama kim neye göre sıralanarak sırayla teste tabii tutulacak?”
Yaşlı adam onun sakin tavrını oldukça şaşırtıcı bulsa da cevapladı.
“Çekirdekleriniz işlendiğinde sayınız da girildi. Her neyse başka sorusu olan veya ayrılmak isteyen var mı?”
Kimse sesini çıkarmadı. Aradan iki grup sessizce ayrıldı. Kalanların ise gözlerinde korkuyla karışık kararlılık vardı. Noah onlara bakınca hepsinin bir grup aptal olduğunu düşünmeden edemedi.
‘Cidden kaçınız çaldığınız çekirdeğin gücündeki bir canavarı yenebilirsiniz ki? Eğitiminiz dahi yok.’
Düşüncesi biraz ikiyüzlüceydi. Kendisinin grubununda bir deneyimi veya aldığı eğitim yoktu. Fakat yine de o kendi deneyimleriyle buradan bir kişi bile ölmeden kazanacaklarına güveniyordu.
Ve sonunda ilk grup yollandı. İlk grupla birlikte diğerleri de izlemek için onu takip ettiler. İlk grup arenanın girişine doğru giderken diğer gruplar seyirci bölümüne geçtiler.
Herkes merakla oraya bakıyordu. Ne de olsa sırayla herkes onların yerinde olacaktı.
Giren ekip altı erkek dört kadından oluşuyordu. Kadınlar açıkça büyücü safındayken erkekler savaşçı rolünü üstleniyordu.
Düzenlerini sağladığını gören sınav kontrolcüsü adam canavarı indirmeleri emrini verdi.
“Orta kademe vahşi canavar Kızıl Boynuzlu Aslanı salın!”
Emri duyan orada bekleyen adamlar hızla emri uygulayıp canavarı kafesinden arenaya yolladı.
Aniden kafesinden çıkan canavar son derece dehşet verici bir kükreme savurdu. Bu canavar siyaha yakın bir kızıllıkta kürke sahip bir aslandı. Sıradan bir aslanın iki katı boyutu olması dışında dikkat çeken tek özelliği yakut gibi parlayan upuzun ve de bir o kadar sivri boynuzlarıydı.
Takımdaki erkekler onun kükremesine karşı hafif bir ürkseler de sağlamlıklarını korudular. Ne yazık ki aynısı arkadaki kadınlar için söylenemezdi. Tabii onlar henüz arkayı kontrol etmediklerinden bunu bilmiyorlardı.
Onlara güvenerek son hızda aslana doğru koştular. Aslan ise bu insanların önce gücünü bir ölçtü ve sonra da ahmaklıkları için onlarla alay eder gibi bir ses çıkarıp üzerlerine atıldı.
Pençelerinin savuruşuna zamanında tepki veremeyen iki adam ağır bir şekilde yaralanarak yere yığıldılar. Biri zamanında tepki gösterip kılıcını öne doğru doğrulttu da canavarın ısırmasından kaçtı.
Ne yazık ki tam kurtuldum dediği esnada bir ses duyuldu.
ÇAT!
Kılıç tam ortadan ikiye bölündü. Bunu beklemeyen adam ise aslanın yemeği oldu. Bir ısırışla adamın vücudu belinden kopmuştu.
Üç kişi çoktan ölmüştü. Hem de daha savaşa yeni başlamışlarken. Kalan üç adam bu kadar çabuk ölmelerini beklemiyordu. Aralarından biri sinirlenip arkasına döndü ve öfkeyle “Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Saldırsanıza!” bağırdı fakat olanları gördükten sonra suskun kaldı.
Arkalarını verip güvendikleri kadınlardan ikisi aslanın sesine dayanamayıp korkudan bayılmış, diğer ikisi ise delirmiş gibiydi. Bunu gören adam şoka uğradı.
Ve bu savaş alanındaki şoku onun da ölümüne sebebiyet verdi. Aslan bu işin saçma derecede sıkıcı olduğunu fark edince sıkılmış gibi bir homurtu çıkardı. Sonrasında ise kalan iki adamı da fazla çaba sarf etmeden öldürdü.
Aslan yavaş adımlarla hayatta kalan kadınlara doğru ilerliyordu. Gözlerinde sadece kanasusamışlık vardı.
Tam bu sırada bir ses duyuldu.
“Efendim! Kaybedenleri köle olarak almak istiyorum. Kurtarmanın bir yolu var mı?”
Noah’ın sesi dehşete düşmüş izleyicilerin şaşkınlıkla kendilerine gelmelerini sağladı. Hitap ettiği kişi ise onun sakinlikle dolu bu sorusuna karşı şaşırdı.
‘Bu çocuk… Yaşına göre biraz fazla sakin değil mi? Arenada kaybedenlerin hayatı zaten ellerinden alındı. Köle olup olmamaları çok da önemli değil benim için aslında.’
Daha sonra biraz daha düşünüp “Kabul ancak kabul edildikten sonra bu ay alacağın kaynaktan kesilecek. Eğer kabul edilmezsen senden sonra bunlar da öldürülecek.” dedi.
Noah mutlu olmuş bir şekilde “Teşekkürler.” dedi ve geri oturdu. Tabii o sırada birçok gözün hedefi olmuştu. Bazısı ona sapıkmış gibi bakarken, bazısı küçümsemeyle bakıyordu. Hatta aralarında küçük bir hayran bile hissedilebiliyordu ve bunu hisseden Noah bunu oldukça tuhaf buldu.
Onun grubundakiler ise çok daha garip yüz ifadeleri takınmıştı. Julia sebebini anlayamıyordu. O yüzden tamamen afallamıştı. Lunette, ‘Noah’ın değişiminden sonra içine acaba sapık birinin ruhu mu girdi?’ diye düşünüyordu. Dojin’in pek umrunda değildi açıkçası. İki gece elfi ise oldukça sessizdi. Sadece birisi “İlginç…” diye mırıldandı.
Noah’ın ise aklında tamamen sapıklıktan uzak bir planlama vardı.
‘Gücüm çok yavaş yükseliyor. Eğer bunları kullanırsam kolayca yükselebilirim.’
Vücudunu ondan iyi kimse anlayamazdı. Şu an en baskın soy Kabus’tu. Bu sebeple vampir soyunu beslemek hem vampir tarafına hem de kabusa uyarıcı etki yapacak bu sayede iki soyda oldukça hızlı gelişmesini sağlayacaktı. En azından planı bu şekildeydi.
İşi bittikten sonra ise… En iyi ihtimalle irade kırma için yapacağı deneylerde kullanabilirdi. Her ne kadar iradeleri bir parmak kadar kalın olmasa da… Olmadı öldürürdü. İşini gördükten sonra gerisi o kadar önemli değildi.
Noah’ın tuhaf isteği biraz ses getirip dedikodu malzemesi olsa da çabuk unutuldu ve tekrar arenanın dehşetine kaldılar.
Söz verildiği gibi aslanın kadınlara saldırması engellendi ve kadınlar aşağıdaki kafeslere hapsedildi. Suçluların dövüştürüldüğü bir arena olduğundan, burada kafesten bol bir şey yoktu.
***
Geç gelen bölüm için kusuruma bakmayın. Kişisel sorunlarım vardı.
Bunun hemen ardından başka bir grup daha geldi. Fakat bu seferki ilginç bir şekilde oldukça koordineliydi ve bu sayede aralarından üç kişi ölse de tamamlamayı başarabildiler.
Sonrasındaysa sıra Noah’ın grubuna geldi.
Noah ve diğerleri heyecanlıydı ve korkuyordu. Fakat hepsi kendilerini başaracaklarına inandırmak istiyordu.
Noah, diğerleriyle seyircilerin olduğu yerden arenaya indiği esnada konuştu.
“Beni dinleyin. Düzenimiz şu şekilde olacak; Ben ve Dojin komutayı alacağız. Önemli bir şey olduğunda direkt yönlendireceğiz. Lunette’in iyileştirmek için bir takım özel büyüler de bildiğini düşünüyorum. Her türlü, savaşabilecek birisi değil. Bu yüzden o da arkada kalacak. Kalanlar ise hücumda olacak. Özellikle Alicia ve siz iki gece suikastçisi. Julia ise isterse arkada bizi koruyacak birisi olarak kalabilir isterse saldırıya destek verebilir. Seçim ona ait. İtirazı olan?”
Kimse itiraz etmedi. Direkt yönetimi almak yerine Dojin’le paylaşması onların ona karşı güvenini ve saygısını arttırdı. Geri kalan konum yerleştirmelerinde ise herhangi bir sorun görmediler.
Dojin ise Noah’ın böyle bir şey diyeceğini beklemediğinden tek kelimeyle şoka uğramıştı. Ona güvenmesini hiçbir şekilde beklemiyordu. Hele son olan hadiseden sonra ona güvenmesi… Onu tuhaf hissettirdi.
Noah ise herkesin aptallığına sadece gülümsüyordu. Söylediği kelimelerle yönetimi paylaşmış olabilirdi fakat o kendi deneyimleriyle rahatlıkla başa çıkacağına güveniyordu. Tek istediği onların ona güvenmesiydi ve bunu elde etmesi oldukça kolay olmuştu.
Kısa süre sonra herkes aşağı indi ve düzenlerini aldılar. Planlandığı gibi Noah, Dojin ve Lunette arka safta kalırken, gece elfleri, Alicia ve Julia öndeydi.
Takımın hazır olduğunu gören sınav gözetmeni yaşlı adam emrini verdi.
“Başlangıç kademe vahşi canavar Bıçaklıyı yollayın.”
Yaşlı adamın emrini ikilemeden uyguladılar ve kısa süre sonra karşıdan bir insanın üç katı kadar büyük mor bir kürke sahip maymun çıktı. İki ayak üstünde adeta savaşçı gibi durmasına rağmen kanasusamış bakışları onun bir canavar olduğunu hatırlatıyordu. Onun adını almasını sağlayan iki keskin bıçak ise kollarıyla birleşmişti. Oldukça tehlikeli duruyordu.
Onu gören Noah biraz tedirgin hissetti. Aurası açıkça kademeleri arasındaki farkı gösterir nitelikteydi. İster istemez kendini aciz hissetti. Fakat ileride güçlenecekti. Bu yüzden sinirlenmesine gerek yoktu. Kısa sürede kendini sakinleştirdi ve hedefine odaklandı ve açıklarını gözledi.
“Julia vurabildiğin en iyi büyüyle maymunun kasıklarının arasına vur. Alicia sen de saldırıyı üstüne çek. Direkt öfkeyi kendinde topla ama sürekli kaçmayı unutma. Ölmeni istemem. Siz gece elfleri. İkiniz de gizli saldırılarda iyi olmalısınız değil mi? Nereden olduğunu önemli değil. Bulduğunuz her açıkta vurun. İster büyülerinizle ister saldırılarınızla.”
Noah’ın açıklamasıyla herkes yerine geçti ve başlangıç atışını yapmasını beklediler. O sırada da mor maymun öfkeyle kükredi ve biraz tepindikten sonra üzerlerine koşmaya başladı.
O sırada Julia kendince bir büyü mırıldanıyordu. Kısa sürede büyü bitti ve aniden mor maymunun olduğu yerin altından birden fazla toprak dikeni oluştu ve sonra bir şeylerin patlama sesi duyuldu.
Maymun acıyla uludu. O kadar fazla canı yanmıştı ki kısa süreliğine hedefi de dahil her şeyi unutmuştu. Deliler gibi uluyordu. Dışarıda olayları izleyen gruplardaki erkekler ister istemez yerinde olup olmadığını kontrol edip rahat bir nefes aldılar.
Bunu emreden Noah bile kontrol etmeden edemedi. Daha sonra hedefine döndü doğal olarak ve “Saldırın fırsat bu fırsat! Elinizde ne varsa kullanın!” diye bağırıp herkesin şaşkınlıktan kurtulmasını sağladı.
Maymun yeterince akıllı olmayıp acısına tamamen hapsolduğundan onun bağırışını dahi görmezden gelmişti. Bu sırada Alicia aniden önünde belirdi ve üzerine iki sağlam yumruk geçirdi. Birisi suratına diğeri göğüs kafesineydi.
İki sağlam darbe hazırlıksız maymunu arenanın bir köşesine fırlattı.
GÜM!
Tozlar havaya kalktı ve kısa bir süreliğine maymun görülemez hale geldi. Eğer maymunun biraz aklı olsaydı orada gizli kalıp sonra saldırmayı belki düşünebilirdi. Fakat maymunun gözlerini öfke bürümüştü. Zekası olsa bile sağlıklı düşünemezdi. Bu yüzden hızla sıçrayıp tüm bunların sorumlusu o olduğunu düşündüğü Alicia’ya doğru koşturmaya başladı.
Ve tam o anda da Julia bir başka büyü daha yaptı, kollarını bacaklarını kıstırdı.
Kısa bir süre hareket edemedi maymun. Bunu fırsat olarak gören gece elfleri ise arkalı önlü ona saldırdı. İki kesik aniden belirdi maymunun üstünde. Üstelik bu da yetmezmiş gibi Julia da toprak büyülerini atıyordu. Topraktan oluşan dikenler, küreler, canavarlar saldırıyordu. En sonunda bağlamasından kurtulan maymun ise bu saldırılar yüzüne hareket edecek bir güç dahi bulamıyordu kendinde.
Her yerinde yara vardı. Gözlerindeki hayat ışığı dahi yavaşça sönüyordu. Tamamiyle solmadan önce acıyla ve sefalet dolu bir ses duyuldu. Sonra ise yere yığıldı.
Noah’ın takımı işte bu kadar kolay bir şekilde canavarı yenmişti.