Elitler Sınıfı - Cilt 11 - Bölüm 10 - Seçimler
Cilt 11 – Bölüm 10 – Seçimler
Dersler bitti. Geldik sınıfın hep beraber etkinlikler için ortaklaşa konuşmasına. Zil çalar çalmaz, herkes sakince yerinde beklemeye başlamışken, Hirata yerinden kalkmaya yeltendi.
“Hirata-kun!”
“H-Hirata-kun!”
Birkaç kız öğrenci hemen ona seslendiler. Aralarında Mii-chan da vardı. Tabii bizim yiğidi kim durdurabilir? Kimseyi umursamadı.
Tüm sınıftan bağını koparmış gibi tavırlar takınıyor. Sadece derse gelip gidiyor, kimseyle iletişim kurmuyordu.
Bu tavırlarını bir süre daha devam ettirecek gibi. Çıkıp gitti sınıftan.
“Dur, Hirata-kun!”
“Beklemesi gerekenler sizlersiniz.”
Mii-chan’gil onu durdurmaya çalışsa da nafile. Bir de araya Horikita girince, peşlerinden gidemediler.
“Birazdan sınıfça toplantı yapacağız, onun peşine takılıp toplantıyı kaçıracak mısınız?”
“A-ama…”
“Onun için şuan hiçbir şey yapamayız. Lütfen yerlerinize.”
Horikita şuan için önemli olanı vurgulayarak arkalarından gitmelerine izin vermedi. Haklı da. Bir an önce, sınıfın bu sınavla ilgili bir politika benimsemesi gerekiyor.
“Kōenji de buradaymış?”
Kōenji’nin katılması beklenmedik olunca, Sudō şaşkınlığını ifade edemeden duramadı.
“Fufufu. Ben de bu sınıftanım yahu. Tabii ki burada olacağım.”
Kōenji o kadar doğal bir şeymiş gibi bahsetti ki sanki biz onu dışlıyormuşuz gibi oldu, ha.
“Fakat bu toplantıyla finalimi yapacağım. Beni az çok bilirsiniz, meşgul birisiyim, vaktim çok yok.”
“O zor işte. Etkinliklere karar verdik diyelim, kazanmak için pratik yapıp çalışmamız gerekiyor. Bir saatte bitecek iş değil.”
Horikita öğretmen kürsüsüne geçerek Kōenji’nin kaçış planına bir nokta koydu.
Kōenji tartışmaya girmeden sırasında oturmaya devam etti. Yüzünde de her zamanki gülümsemesi vardı. Galiba, ilk olarak neler konuşacağını dinleyecek. Ondan sonra itiraz edecek..
“Madem öyle diyorsun, o zaman tek seferlik katılım sağlayacağım kesinleşti demektir.”
Kōenji fikrinin arkasında durarak iş birliği yapmayacağının altını çizmiş oldu. Sudō yavaşça ayağa kalkıp olay çıkartmanın sinyallerini verdiği an, Horikita’nın sert bakışlarıyla sus pus olup sırasına tekrar oturdu.
Herhangi bir olayın patlak vermesiyle, bu toplantının pimini çekmiş olacaklardı. Doğru bir tavır.
“O zaman seni diğer toplantılara da dahil etmek için elimden geleni yapacağım.”
Kōenji, Horikita’nin basit ama güçlü tehdidine karşı kollarını birbirine dolayıp sırasına ayaklarını uzatarak tepki verdi.
Bu kouenji’nin, ‘hadi konuş, dinliyorum’ deme şekliydi.
“Uhm, Horikita. Bu etkinliklere katılımla ilgili sormak istediğim bir konu var.”
“Sor bakalım, Ike-kun?”
Az önce elini kaldırıp söz isteyen Ike, yüksek sesle sorusunu dile getirdi.
“7 etkinlikte yarışacağız değil mi? Sıra bize gelmeyecek değil mi?”
“Bize gelmeyecek değil mi derken, anlayamadım ne demek istiyorsun?”
“Erm… Yani, demek istiyorum ki… hani şu sınıfın başarısız tayfası olarak… ne akademik başarısı yüksek ne fiziksel olarak güçlü olduğumuz için… biz etkinliklere katılmayız değil mi? Hani 7 etkinlik olacak ve katılımcıları biz belirleyeceğiz falan…. herkesin katılmasına gerek yok gibi? Etkinliklere yetenekli kişileri dahil edersek, bir kısmımıza gerek kalmaz diye düşünüyordum… ?”
Her sınıfta nerdeyse 40 öğrenci var diyelim. Sadece birkaç etkinlik için çok öğrenci katılım şartı koyarsak, en fazla 20-30 öğrenciyi sınava dahil etmiş oluruz.
Ike galiba etkinlikleri özenle seçersek, sınıfın bir kısmının katılım zorunluluğu olmayacağını vurgulamaya çalışıyor.
“Bilemedim. Ya 20 ve üzeri kişinin katılması gereken etkinlikler olursa?”
Kei, Ike’ın açıklamasından sonra fikrini dile getirdi.
“Salak mısın sen, Karuizawa? Futbolda bile 11 kişilik takım oluşturuluyor. Nasıl bir etkinlik 20 kişilik olsun? Öyle bir etkinlik benim aklıma bile gelmiyor. Senin geliyor mu?”
“Uhm~… beyzbol mesela olamaz mı?”
“Beyzbolda 10 kişi oynayabiliyor. Futboldan bile az!”
“Beyzbol 9 kişilik.”
Horikita, Ike’n bilgisini düzeltmek adına araya girdi.
“…Eh, ana fikir değişmedi ama.”
“Bilemiyorum, Kanji. Amerikan futbolu 11 kişilik ama rugby 15 kişilik.”
Sudō, on kişiden fazla oynanabilecek oyunları listeledi.
“Evet doğru! Ama bu tarz oyunları nasıl oynayabiliriz ki? Kimse kimseyi zorlayamaz bence!”
Rugby basit bir oyun olmadığı gibi, bilmeyenlerin de hemencecik öğrenebileceği bir oyun değil. Okullarda da öğretilmiyor. A sınıfının da pek bilgili olmadığını düşünüyorum.
Şuan rugby için pratik yapmaya gerek var mı bilemiyorum.
Etkinlik kaydını yaptırdık diyelim, okul kabul eder mi acaba? O da şüpheli.
“İşte bu yüzden bazılarımızın katılmasına gerek olmadığını düşünüyorum.”
“Neye dayanarak söylüyorsun bunları?”
“Eh… bu sınava katılmak zorunda olmadığımız için, toplantılar ve antrenmanlara da katılmamıza gerek yok diye düşünüyorum yani. ”
“Kolaya kaçmak istediğini anlayabiliyorum. İstemediğin şeyi yapmak sizi zorluyordur, evet. Hatta sizin değerli vaktinizi de çalıyoruzdurr. ”
“Ş-şey biraz abartılı konuşuyorsun… ama evet…”
“Sen ne düşünürsen düşün. Bu sınava herkes hazırlanacak.”
“Peki neden? Beni ikna edersen, elimden geleni yapacağım.”
Bu sefer lafa giren kişi Sudō oldu.
“Çünkü rakibimizin etkinliklerine ve etkinliklerin kurallarına göre tahminimizden fazla öğrenci yarışmalara katılabilir. Size örnekle açıklayayım. Voleybol oynamamızı önerdiler diyelim. Voleybol 6 kişilik 2 takımla oynanıyor, bildiğiniz gibi. Fakat kuralları değiştirdiklerini düşünelim. Her 10 dakikada bir 6 oyuncu değişikliği eklediler… o zaman ne olur dersiniz?”
“Erm… her on dakikada bir tüm oyuncular değişirse, o zaman…”
18 öğrenci oyuna katılmak zorunda kalır. Hatta böyle bir oyunda, iki sınıftan da öğrencilerin yarısı bir etkinliğe katılmış olacak.
İstenilen süre az olduğu gibi, kural da basit ve uygulanabilir. Böyle bir etkinliğe okul hayır demeyecektir.
“Peki, ya böyle etkinliklerin çok olduğunu varsayarsak ne olacak? Herkes en az 2-3 kez etkinliklere katılmak zorunda kalacak. Her şeye hazırlıklı olmalıyız, arkadaşlar.”
Tabii, bu tarz etkinliklere A sınıfı karar verecek. Belki gözümüzü korkutmak için bu tarz 1-2 oyun ekleyebilirler.
“Sınavı tam olarak kavrayamadığınızın farkındayım. Fakat bu özel sınav tahmin ettiğinizden daha karmaşık. O yüzden dikkat kesilmeniz gerekiyor.”
Her etkinliği güzelce incelersek, garip olabilecek iyi fikirler bulabiliriz.
Saksıyı çalıştırarak basit görünümlü; poker ve taş-kağıt-makas gibi oyunlara da garip ama güzel kurallar eklenebilir.
Şuan odaklanmamız gereken seçeceğimiz etkinlik ve kuralların göze ya da kulağa hoş gelmesi değil, kazanmamızı sağlayacak etkinlikler olması önemli.
Bizim avantajımıza şeyler üretmemiz gerekiyor.
Öneriler uygulanamayabilir ya da saçma gelse de, doğru kişilerin katılmasıyla ve doğru kararların alınmasıyla başarıya ulaşmamız mümkün.
“Sizin fazla zamanınızı alma niyetinde değilim.”
Burada uzun süre kafa patlatmak için saatlerimizi harcamamıza gerek olmadığını söylemek istedi bir nevi.
“Bugünlük size küçük bir ev ödevi vereceğim diyelim. Yurttayken hangi oyunlarda iyi olduğunuzu, hangi oyunu oynasanız asla kaybetmeyeceğinizi düşünüp bana yazılı olarak vermenizi istiyorum. Takım ya da bireysel olarak başarılı olduğunuz oyunları yazabilirsiniz. Yeter ki iyi olduğunuz oyunları yazın.”
5 etkinlikten birisi, birebir bir etkinlik olmalıydı. Her sınıf, mutlaka kaybetmeyeceğine inandığı birebir bir maç/oyun seçerek kazanma şansını arttırmaya çalışacaktır.
Fakat kaybetme durumunda, sınıf bedelini ağır ödeyeceği için, seçecekleri kişiler üstün yetenekli öğrenciler olacaktır.
“Fakat, okul onay vermediği sürece, bizim etkinlikleri sıralamamızın anlamı yok? Yani onların standartlarını bilmiyoruz. Bizim işimiz zor olacak.”
Azınlığa hitap eden ya da adil olmayan etkinlikler, okul tarafından reddedilecek.
Fakat net bilgi olmadığı için, çoğu öğrencinin kafasında soru işareti oluşturuyor.
“Endişelenmeyin siz onu. Tüm fikirleri duyduktan sonra o kısmı düşünürüz. Şuan için aklınıza gelen her şeyi önerebilirsiniz.”
“Mesela karaoke ya da video oyunları olabilir mi. Her şey bunlara dahil mi?”
“Evet, dahil.”
Horikita tekrar aynı düşüncesini dile getirerek sınıfın idrak etmesi için çabaladı. Bu gidişattan hoşnutum bu arada.
Sınıftakilerin ne tür yetenekleri var öğrenmek için güzel bir başlangıç oldu.
“Peki ya, başarılı olduğumuz hiç oyun, etkinlik falan yoksa?”
Haruka, Horikita’ya bu soruyu soran kişi oldu.
“Kendinize çok güvenmiyorsanız, sorun değil. Güvenmediğiniz oyunları kullanmak bizi dezavantaja sürükler zaten.”
Olabildiğince çok çeşitli etkinliklerimiz olsun isterdim ama yeterince zamanımız yok gibi. Şimdilik Horikita’nın planı kulağa hoş geliyor. Biraz bekleyip neler oluyor, ne sonuçlar çıkıyor görebilirim.
Bu sözlerinden sonra, bugünlü toplantı bitti ve herkes eşyalarını toplamaya başladı.
Kōenji :“Bugünlü toplantıyı bu kadar erken bitirmek istediğine emin misin?”
“Bu kadar kısa olduğu için, bir sonrakine de katılırsın değil mi Kōenji-kun?”
“Bir kere katılacağım dedim ve ilk ve son kez katılıyorum.”
“…Fakat sana verdiğim görevi yerine getirmen gerekiyor. Etkinlik işini nasıl çözeceğiz yoksa. Sınav günü gelip çattığında ne yapacaksın hem?”
“Başarılı olduğum etkinliklerden mi bahsediyorsun?”
Bir eliyle yanağını kaşıyarak hınzırca gülümsedi.
“Bugünkü toplantıya katıldım diyebilmen için en azından bir şeyler üretebilmiş olman gerekir.. haksız mıyım?”
Horikita bugünkü görevi yerine getirmezse, 2.sine katılmak zorunda kalacağını dile getirdi. Kōenji ise sarsılmaz bir öz güvenle sırasından kalkıp;
“Benim başaramadığım tek bir iş, etkinlik, oyun bile yok. Ben bu dünyadaki en yetenekli insanım.”
“Kiminle yarışırsan yarış, hangi etkinlik olursa olsun, %100 kazanan ben olacağım mı diyorsun?”
Horikita sözlerini özenle seçip vurgulayarak onu kışkırtmaya yeltendi.
Büyük ihtimalle Kōenji’nin cevabını merak ediyordur.
“Anladım şimdi. Katılacağım etkinlikte elimden gelenin fazlasını yapıp yeneceğime dair söz vermemi istiyorsun, değil mi?”
“Evet. Söz verirsen, istediğini yapmakta özgürsün. Daha fazla toplantılara katılmak zorunda olmadığın gibi, isteklerimi de yerine getirmek zorunda olmayacaksın.”
“H-hey, Suzune.”
Sudō bu tehlikeli teklifine karşı çıksa da, Horikita onu görmezden gelip devam etti;
“Ama şunu söyleyeyim. Kaybedersen ya da katılmazsan etkinliğe, bundan sonra ağzından çıkacak her şeyden tereddüt edeceğim gibi, bütün sınıfın sana olan güveni sarsılacak. Bunun bilincinde ol. ”
Horikita’nın fikri fena değil ya. Bu teklifiyle Kōenji’yi gaza getirip onun tüm potansiyelini göstermesini istiyordu.
Kōenji akademik ve fiziksel yetenekleriyle çoğu öğrenciyi solda sıfır bırakır. Tek sorunu garip kişiliği. Şuanki teklifle onu baştan oyuna dahil ederek, sınav günkü aklına estiği gibi hareket etmesinin de önüne geçmiş olacak.
Asıl merak konusu, nasıl cevap vereceği. O ise sınıfın kapısına doğru yürümeye başladı. Kapının tam önüne gelince durdu.
“Bu konuyu burada kapatabiliriz. Bu tarz sözlerle beni gaza getireceğini falan düşünüyorsan yanılıyorsun. Bana rakip olacak tek bir deha dahi yok ve yenilmez birisiyim, evet. Ama bu yeteneklerimi sizin için kullanıp kullanmamak tamamen benim inisiyatifimde. Siz karar veremezsiniz. ”
Kısaca, Kōenji ‘hayırdır gardaş’ dedi. Sınıfın ona olan güveninin sarsılmasını bile umursamıyor; ne istersem onu yaparım diyordu.
Kōenji ardından arkasını dönüp sınıftan çıktı.
“…sıradan yöntemlerle bu çocuğu alt edemeyeceğiz galiba.”
“Bu çocuk… bizi hafife alıyor. Yenilmez bir deha-ymış mış!! Basketbolda karşıma çıksın da alayım paçasını aşağı!”
Sudō’nun sert tavırlarını anlayabiliyorum. Çok yetenekli olduğunu söylüyor ama ‘mükemmel insan, yenilmez birisi, eşi benzeri olmayan deha’ gibi söylemlerin doğru olmadığını düşünüyorum.
Mesela en basitinden, insanın aklına şöyle bir soru takılıyor: Kōenji ile Sudō, basketbolda karşı karşıya gelse, kim yener?
“Sınav günü biraz çaba harcarsa, iyi bir sonuç elde edebiliriz. Onu ikna edebildim mi bilemiyorum ama en azından denemeye değerdi?”
“Evet ama…”
Kōenji’nin yenildiğini düşünmek bile zor. O kadar çok havalı konuşuyor, kendisini övüyor ki — onun kaybettiğini düşünmek bile insana garip geliyor.
Sudō da bu inanılmaz öz güveninden dolayı, onun başarılı olacağını düşünüyordur..
“…ya hiç sınava bile gelmezse?”
“Bekleyip göreceğiz.”
Ciddiye alırsa, başarılı olacağız. Almazsa, hapı yuttuk demektir.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩