Elitler Sınıfı - Cilt 12 - Bölüm 13 & 14 - Nafile
Cilt 12 – Bölüm 13 – Nafile
“Günaydın, Horikita-san. Zamanın var mı, konuşalım?”
İlk dersten önceki molada Yōsuke, Horikita’nın sırasına gelerek ona seslendi.
Ben de oturduğum sıradan onları dinlemeye koyuldum.
“Dün pek çok kişiyle görüştüm ama nafile. Birkaç kişi dışında partnerliğe istekli olan çıkmadı.…”
Aynı futbol kulübünde olmalarına rağmen işler dilediği gibi gitmemiş demek.
Mevzu bahis kişi Yōsuke olsa da, yeni katılan 9.sınıfların ona bir anda ısınması zor olmuştur tabii.
“Senden puan istediler, demi?”
Yōsuke’nin hafifçe başını sallayarak cevap vermesine karşılık, Horikita devam etti:
“Kendilerini pahalıya satma fırsatları doğduğu için, kullanıyorlardır. ”
Kişisel puanlarla partner kapma işi tüm 9.sınıflar arasında yayılmış, tam tahmin ettiğim gibi.
“10/A’nın onlara teklifte bulunmasından sonra, 10/C’nin de benzer teklifte bulunduğunu söylediler. Sadece konuştuğum kişilerle değil, A sınıfının konuştuğu herkese C sınıfı da teklif sunmuş.”
“Zeki öğrenciler için kapışmaları normal.”
Horikita böyle olacağını içten içe biliyordu.
Fakat, Yōsuke farklı bir konuyu dile getirdi.
“C ve D başarıya sahip öğrencilerle de görüşmüşler. Onlara da yüksek puan teklifinde bulunduklarını işittim.”
“Yani, akademik başarısı yüksek olan öğrencilere öncelik vermiyorlar mı diyorsun?”
“Gözlemlediğim kadarıyla, evet.”
“Peki. Hatırladığın kişilerin adlarını bana söylemen mümkün mü?”
“Olur, tabii.”
Yōsuke, A sınıfının teklif sunduğu kişilerin adlarını söyledi. Horikita ise isimleri tek tek uygulamadan kontrol ederek, perde arkasında yatan işi çözmeye çalıştı.
Akademik başarısı düşük ola öğrencilerin, diğer alanlarda başarısı yüksekti. Mesela, fiziksel yetenek, uyum ve topluluk katkısı gibi.
“Anladım… beklediğim gibi, denebilir.”
“Kısa yolu seçmek yerine, uzun yolu seçiyorlar demek.”
- sınıflarla iletişime geçip ortaklaşa iş yapacağımız tek sınav bu olmayacaktır. Akademik başarı dışında, diğer yetenekler de önem taşıyacaktır.
Şuan akademik başarısı düşük olan öğrencilere bir can simidi uzatarak, ilerde lazım olduklarında kendi alanlarındaki uzmanlıkları sergilemelerini bekliyorlardır.
Harika taktik.
Böyle bir stratejiyi, Ryūen’in sınıfının yapması da güzel.
Yüksek akademik başarıyı hedeflemenin dışında, Sakayanagi’nin izinden gidiyor demek daha doğru olur.
“Keşke biz de böyle yapabilsek ama…”
“Çok zor olur, değil mi?”
Biz D sınıfıyız, Sakayanagi A sınıfı.
Bu okula yeni girenler bile, hangi sınıfın daha iyi olduğunu küçük bir gözlemle bile anlayabilirler.
Geleceklerini düşünerek, üstün tarafı seçmek istemeleri o kadar doğal bir tepki ki.
“Sağ ol. Peki, bu araştırmana devam etmeni istesem, olur mu?”
“Olur. Yeni bir şeyler öğrenirsem, haberdar ederim.”
Yōsuke, Horikita’ya nazik ve ılımlı bir tavırla gülümsedikten sonra sırasına geçti.
Çok geçmeden Horikita’dan mesaj aldım.
[Al bakalım.]
Demek onlara kulak misafiri olduğumu fark etmiş.
[Hirata-kun, güvenilir birisi değil mi?]
[Galiba.]
Horikita ile bir süre önce ters düşseler de, o köprünün altından çok sular aktı.
Sınıfı için 100%’ünü veren birisi, güvenilirdir.
Zekası ve sosyal becerisine diyecek sözüm olmasa da, en büyük güçlü yanı; güvenilirliği.
İnsanlarda, kendisine verilen her görevi layıkıyla yerine getireceğine dair bir izlenim bırakıyor.
Horikita’nın da hiç çekinmeden onunla rahatça konuşabilmesinin sebebi bu.
[D sınıfı olarak bir ayağımız çukurda. Zorlu bir yarıştayız.]
[Başka çaremiz yok maalesef. Başarılar.]
[Görevini yerine getirmen gerektiğinin farkındasın değil mi?]
[Nanase’yi mi kast ediyorsun?]
[Evet. Onunla acil iletişime geçebilir misin? Her an görüşmeye hazır olduğumuzu söyle.]
Işık hızında ilerlemek; Ağacı yaşken ezmek istiyordu.
İşlerimizi hızlandırmazsak, diğer sınıflar bizi ezip geçecek zaten.
[Eh, yarın hallederim. Önceliğimi bir halledeyim.]
[Tamam, olur.]
★ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ★
Cilt 12 – Bölüm 14 – Önsezi
Okul bittiği halde, Nanase’den dönüş alamadım.
Her şey hazır dese bile, Horikita ile harekete geçecek değildik. Önce halletmemiz gereken farklı bir konu vardı.
Hani şu, Amasawa ile ev yapımı yemek seansı var ya o. İyi yemek pişirdiğim sürece, onunla Sudō’nun partner olmasını sağlayacağız. Tabii, söylemesi kolay yapması zor bir iş.
Keyaki avm’ye görüşme zamanımızdan 10 dakika erken vardım. Etrafta Amasawa’yı göremedim.
Telefonumla oynamak yerine, durduğum yerden avm’ye girip çıkan öğrencileri seyre koyuldum.
9, 10 ve 11. sınıflardan öğrenciler avm’ye güle oynaya giriyor, sohbet ederek zaman geçiriyorlardı.
Şuan hava sıcaklığı, sabahkinden daha fazla. Akşam olunca, soğur ama. Hatta geceleyin daha çok soğur, ayaz eser.
Sözleştiğimiz zamana az bir zaman kala, Amasawa geldi.
“Harikasın~ Ayanokōji-senpai~”
Yanıma gelir gelmez kafasını defalarca sallayarak 32 diş sırıttı. Sanki bir şeylerden hoşnut gibi bir izlenimi vardı.
“Anlamadım?”
“Görüşeceğin kızdan önce gelmiş bekliyorsun. Hem de tek yaptığın beklemek, harikulade~”
Şaşırtıcı derecede algıları açık birisi. Ya da, tavırlarımı en ince ayrıntısına kadar, çok net bir şekilde algılıyor mu demeli?
‘Tek yaptığın şey beklemek, harikulade’ derken, telefonumla oynamayıp başka bir işle ilgilenmediğime dikkat çekiyor sanırım.
Çok kısa bir süre sonra, Amasawa’nın testine tabii tutulacağım. Kafamı çalıştırıp ellerimle ona yemek pişireceğim. Burada onu beklerken tariflere bakabilir, önlemler alabilirdim.
Son ana kadar gecemi gündüzüme katıp bu teste çalışabilirdim. Hatta Amasawa’nın koyduğu kurallara da karşı değil.
Fakat, telefonumla oynarsam, kendisine güvenmiyor imajı çizecektim.
Telefon açıp biriyle konuşmak da aynı şekilde bir etki yapardı. Talimat ya da tarif alıyormuşum gibi.
Kendime güveniyormuş gibi göstermek adına, özellikle göze batacak bir işe kalkışmadım. Amasawa farkında olmadan bunu onun bilinçaltına yerleştirmek istiyordum ama çoktan anlamış.
“Eh, Ayanokōji-senpai, hadi içeri girelim?”
Amasawa hemen lafa girdi.
“Yemeklik alacağız değil mi?”
“Oh, evvet. Onu da alacağız~ Bana yapacağın yemeğin malzemelerini alman şart. Puanın var, demi~ ?”
“Olması lazım.”
Açıkçası, cebimde çok puanım yok. Fakat benden küçük birisinin yanında bu gerçeği söylemeyeceğim.
“Harikaa! O zaman kendimi hiç tutmayayım~ Bir bakalım… bizim sınıftakiler tüm malzemeler burada demişti ama….. alışveriş arabaları nerde acaba~?”
Markete yönelmek yerine, Amasawa ‘Ev gereçleri’ bölümünde, günlük kullanıma uygun ev eşyaları satan bir mağazaya doğru ilerledi. Girişteki küçük mavi alışveriş sepetini de hemen eline aldı.
Az önce dediği ‘Onuı da alacağız~’ kafamın içinde yankılanıyor.
Ona özel bir yemek pişireceğim de, yemeklik malzeme dışında bir şeyler de mi almam gerekiyor?
Amasawa, mutfak gereçlerinin satıldığı bölümde durdu.
Bu bölüme gelince, okula ilk geldiğim zamanlar aklıma geldi. İhtiyacım olan ürünleri almak için birkaç kez bu mağazaya gelmiştim.
Sadece okuldaki öğrenciler için değil, kampüsteki çalışanlar ve okul görevlileri için de satış yapan bu mağazanın, bu bölümü epey büyüktü.
Çok büyük bir bölüm olunca, aradığımı bulmam epey zamanını almıştı.
Görünüşe bakılırsa, son uğradığım zamandan bu yana, yeni ürünler eklenmiş.
Belki Amasawa, özel bir malzeme falan arıyordur?
Soyma makineleri, rendeler, bıçaklar, küçük mutfak aletleri derken, etrafta bir sürü mutfak gereci vardı. Bu çeşitliliği göz önünde bulundurursak, ben de eksik malzemeler vardır.
Zahmet edip bana elimdeki ürünleri önceden ya da tam şuan sorabilirdi. Ya da en azından odamda hangileri var diye göz atabilirdi ama…
Bu kafamdaki soruları kendime saklayıp kontrolü Amasawa’ya bıraktım.
Bu mutfak gereçleriyle alakası olmayan başka bir konuyu gündeme getirdim.
“Kendin yemek pişirmişliğin var mı, Amasawa?”
“Ben mi? Ah, yok. Kendim yemek yapan birisi değilim. Daha çok yemek yaptırıp yiyenlerdenim. ”
Mağaza içindeki yürüyüşüne ara vermeden açıkladı.
Hiç duraksamadan aradığı yerin önüne gelip durdu. Bakışlarını benden alıp önünde durduğu raflara odaklandı.
Yaklaşık 10-15 saniye kadar kolları birbirine dolanmış bir halde düşüncelere daldı. Sanki içine bir şeyler sinmemiş gibiydi.
Ardından aklına takılan neyse netleştirip öz güvenle ‘Tamamdır~’ diye mırıldandı.
“Öncelikle, doğrama tahtasına ihtiyacımız var değil mi? Sonra da mutfak bıçağı? Kase, çırpma teli… ve tencere ve kepçe de lazım, huh~?”
Yüksek sesle söylerken, tek tek ürünleri seçip alışveriş sepetinin içine attı.
Son koyduğu büyük kaşığa benzeyen, kepçe olarak bilinen üründü.
“Bir saniye. Bunların nerdeyse hepsi odamda var.”
Içimdeki kötü hisle ona müdahale ettim fakat…
“Tahmin edebiliyorum, evet. Bana özel yemek pişireceğin için aldırıyorum bunları zaten.”
Bana bunları neden aldırıyormuş, pardon…?
Sepete koyduğu doğrama tahtası, odamdakinden daha kaliteli olmakla birlikte servi ağacından* yapılma, yaklaşık 4000 puanlık bir üründü. Hatta diğer eklediği ürünler de yüksek kaliteye sahipti. [Ç.N: hinoki cypress : Küt Yapraklı Yalancı Servi]
Henüz alışverişini tamamlamış gibi de değildi. Yeni bir rafın önüne geçip incelemesine devam etti.
Az önceki tavrından eser yoktu. Bir meyve bıçağını gözüne kestirip hiç tereddüt etmeden eline aldı.
“Başarılı bir ahçı için, küçük bir bıçak olmazsa olmazlardandır, değil mi senpai~?”
Sakin ve her zamanki haliyle konuşarak bıçağı sepetin içine attı.
Benim gibii meyve bıçaklarının küçük bıçak olarak değerlendirildiğini bile bilmeyen bir amatör için, o bıçak çok pahalıydı: Yaklaşık 3000 puan.
Seçtiği bıçağın yanında daha ucuz pek çok benzeri ürün varken, o bıçaklara bakmadı bile.
Anlayabildiğim kadarıyla, bıçağın bir kılıfının olup olmaması ya da ithal bir ürün olup olmamasına bağlı olarak fiyatında oynama oluyordu.
Fakat, seçtiği bıçağın çok pahalı olduğu gerçeği hala değişmiyor.
…başarılı şefler bu tarz mutfak bıçaklarının hakkını verebiliyor mu..?
“Sadece soruyorum ama ödemeyi kim yapacak…”
“Eh, tabii ki sen, Ayanokōji-senpai?”
Ödemeyi benim yapmam gerektiğini biliyordum da… nerdeyse 15,000 puanlık ürün aldı.
Acaba odamdaki ucuz ürünleri atıp bunları mı kullansam? Belki birinci sınıf mutfak gereçlerini kullanarak bu ödeyeceğim faturaya değer diye düşünürüm…?
“Ah, az önce dediğim gibi, bunları bana özel alıyoruz. Her gün kullanmak yok, anlaştık mı?”
“Şeytan mısın sen?”
Kendi cimri düşüncelerimi bir anlığına ağzımdan kaçırdım. Amasawa ise, az çok böyle diyeceğimi tahmin etmişti.
“İstersen, bu işi kapatalım, hiç olmamış sayalım senpai~?”
Elindeki alışveriş sepetini göstererek beni kışkırttı.
Zayıf noktamdan vurup reddedemeyeceğimi bilerek üzerime oynadı. Avcunun içinde olduğumun farkında.
15,000 puan, Sudō’nun başarılı bir öğrenciyle partner olabilmesi için ödenecek ucuz bir meblağ idi. Kaybımı görmezden gelip bir karar vermeliydim.
“Hayır. Şartlarını kabul ediyorum. Ne istersen al.”
“Sence kötü bir kız mıyım, senpai?”
“Öylesin diyemem.”
Amasawa gözlerini gözlerime dikip bir şey fark etmişçesine gülümsedi.
“O zaman her şey A- olmalı, Senpai.”
Kısacası, istediği her şeyi satın almak zorunda kalıyorum.
Ve tüm bu ürünleri, sadece ona yemek pişirirken kullanmam şartı var.
★ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ★