Elitler Sınıfı - Cilt 12 - Bölüm 27 - Uzlaşma Öncesi
Cilt 12 – Bölüm 27 – Uzlaşma Öncesi
Pazar akşamı. Saat 20:30’a yaklaşıyordu; Belirlenen gün nihayet gelmişti.
Yaklaşan görüşmemiz, 9/D ile bu sınava ortaklaşa girip girmeyeceğimizi belirleyecek.
Daha doğrusu, aldığımız kararı kesinleştirmemiz gerekiyor.
9/D ile 10/D hariç, diğer sınıflardaki öğrencilerin çoğunluğu zaten partnerlik işini çoktan halletmişti.
Bu görüşmeden istediğimiz sonucu elde edemezsek, ceza almamak adına büyük tavizler vermek zorunda kalacağız.
Horikita ile beraber, yanımızda olmak için ısrar eden Sudō ile birlikte buluştuk.
Muhtemelen gelme isteğinde; Horikita ile birlikte olma arzusundan olsa da, Hōsen’e karşı temkinli olması da etkilidir. Hōsen, sohbetin gidişatına bağlı olarak kızlara bile el kaldıracak birisiydi. Sudō büyük ihtimalle, onu korumak istemiştir. Tabii ki Horikita, varlığının gerekmediğini söyleyerek onu reddetti. Sudō ise, geri adım atmayı reddetti.
Epey yalvarmasına rağmen, Horikita bir kez olsun geri adım atmadı. Bu görüşmemizin çok ciddi olacağını belirtip Sudō’nun görüşmede yanlış bir şey yaparak işleri bozabileceğini vurgulayarak onu arka planda tutmak istedi. Bense, Sudō’yu yanımızda görelim diye onun için olaya müdahale ettim.
Malum işler kötüye giderse, yerime Sudō’yu devreye sokabilirim. Sudō’nun, Hōsen’i kontrol altında tutacak gücü olduğunu düşünüyorum. En sonunda Horikita, tartışmayı bölmemek ve tehdit etmemek şartıyla bize katılmasına izin verdi.
“Hey…”
İkisiyle buluşmak için yurdun lobisine erkenden indiğimde Sudō’nun kanepelerden birinde oturmuş beklediğini gördüm.
Bana enerjik ve mutlu bir şekilde gülümsedi.
Galiba, az önce söylediğimi düzeltmeliyim:
Sadece Horikita ile birlikte olma arzusundan değil. Onunla olmayı çok istediğinden bizimle geliyor.
“Sınava çalışıyor musun?”
“Tabii ki. Eh, ahbap. Bu sefer en az 250 puan alacağım.”
Akademik başarısı E dersek, 250’den fazla puan alırsa, onun adına çok büyük bir başarı olur.
Gelecek ayki uygulama güncellemesinde, Akademik başarısı C’ye kadar çıkabilir.
Bu arada, boşa sallamıyor. Bu özgüvenini destekleyecek kadar çok çalışıyor.
Artık nadiren derse geç kalıyor, dersler sırasındaki tutumu son derece ciddi ve özenli.
“Çok değiştin… Ders çalışmaktan zevk almaya da başlamışsın.”
“Zevk aldığım falan yok be. Ama şöyle söyleyeyim: soruları çözebilmek iyi hissettiriyor. Suzune övünce de, o kadar çok heyecanlanıyorum ki anlatamam! Sonsuza kadar soru çözebilirim gibi geliyor!”
Bu okula ilk başladığı zamanlardaki o sert ve nahoş tavrı yavaş yavaş yok olmaya başlamış. Öfkesini kontrol edememesi, vazgeçmesi zor bir alışkanlığı değildi. Fakat Suzune’un varlığıyla iradesi güçleniyordu.
Heyecanını kontrol altına alamayan Sudō ayağa kalkıp ve asansörün içindeki kameralara bakmaya gitti.
Ardından yerine tekrar oturup telefonuyla oynadıktan sonra, eliyle saçını düzeltti. Sonra tekrar ayağa kalktı.
İlk randevusuna çıkmak üzere olan genç bir çocuğu andırıyor şuan.
“Hey…”
Ona baktığımı fark eden Sudō, gözleriyle duvardaki kameraya bakarak sessizce bana fısıldadı.
“Suzune’ye bugün açılsam, kabul eder mi? Ne diyorsun?”
Bir anda yüzündeki heyecanlı hava gitti, sert ve ciddi bir tavır takındı.
Bu ciddiyetine karşılık, ona yarım yamalak bir cevap vererek soruyu geçiştiremezdim.
“Muhtemelen hayır.”
Cesaret kırıcı olabilir. Fakat bu ikiliye 3. bir taraf olarak objektif görüşümü dürüstçe belirttim.
Cevabımdan memnun kalmayacağından emindim, ama…
“Kabul etmez, demi?”
Sudō, cevabı içten içe bildiğini söylercesine, kabullendi.
“Suzune’nin aşka, romantizme meraklı olmadığını biliyorum. Ama sadece bundan da değil… Şu an beni çekici bulacak durumda değilim ben. Hoş olmayan tavırlarımdan dolayı kaç kez başına bela oldum…? Hatta sınıfa sorun yaşattım…? Şuan ona çekici gelmiyorumdur, hem de hiç.”
Sonuç olarak, Horikita ile şuan birlikte olamayacağına kanaat getirmiş.
“Artık çok çabalıyorum, sen de görüyorsundur? İnsanlara yük olduğum zamanları unutmayacağım ve önümüzdeki 2 yıl boyunca, güçlü yanlarımı geliştirip zayıf yanlarımı güçlendireceğim. Mezun olana kadar, sınıfa faydalı biri olacağım.”
“Öyle mi? Yapabilirsin.”
Sudō, eşsiz fiziksel yetenekleri sayesinde hızla değerli bir varlık haline geliyordu.
Yōsuke veya Kushida gibi sınıfın vazgeçilmezleri arasına girecek güce ve potansiyeline sahip.
Ayrıca kendine daha objektif bir şekilde bakacak kıvama da gelmiş.
Bu hızlı gelişimi karşısında, ona bir soru sormak istiyorum.
“Tüm çabanı buna harcayıp sınıfımızın en seçkin öğrencileri arasında girdin diyelim…. Horikita hala sana bakmıyor. O zaman ne yaparsın? Çabalamayı bırakır mısın?”
Tüm çabalarının boşa gittiğini fark eden insanların bir kısmı eski benliğine geri döner.
Sudō’nun da bu çabasının amacı Horikita olduğunu düşünürsek, onun için de geçerli olabilir.
“Tabii ki bırakırım. Lanet olsun, canıma bile kıymak isterim. Belki de birini eşek sudan gelene kadar döverim. Ama olay şu ki, oldu ki eski halime döndüm.. Suzune çok üzülür ve hayal kırıklığına uğrar.. değil mi? Derslerimi ara vermem, öfkelenmem ya da rayımdan çıkmam… çok kötü olur. Yok, kalsın ben almayayım. Düşününce daha kötü geliyor kulağa.”
Muhteşem bir cevap. Üstüne üstlük, niyetinden emin oldum. Tabii, en kötü senaryo yaşanana kadar söylediklerini teyit etmenin bir yolu yok.
İnsan kendisini ne kadar geliştirirse geliştirsin, bir yerde patlak verdi mi toplaması zor oluyor.
Fakat kendisine bu kadar güvendiği için, bu konuyu kafaya takmama gerek kalmadı demektir.
“Geliyor galiba.”
Horikita’nın kameradan asansöre bindiğini gördük. Sudō ayağa kalkıp asansöre sırtını döndü, derin nefes alarak kendini sakinleştirmek için radyo jimnastiği gösterisindeymişçesine gerilme hareketleri yaptı; kollarını uzatttı falan, huzursuz bir hali var.
[Ç.N: Radyo jimnastiği, müzikle sabah saatlerinde halkın yaptığı ısınma jimnastiği; toplu müzik eşliğinde açık havada jimnastik.]
Çok geçmeden, asansör zemin kata geldiğinde, Sudō hala nefes egzersizlerine devam ediyordu.
“Beklettiğim için özür. Sudō-kun ne yapıyor?”
“Derin nefes alıyor, gördüğün üzere.”
Horikita birkaç saniye merakla baktıktan sonra, her zamanki sert ifadesine bürünüverdi.
Belirlenen buluşma yerine yola çıktık. Yani, Keyaki avm’deki Karaoke bara. Her gün saat 22:00’ye kadar açık olduğu için, gece geç saatlere kadar takılmak için çok popüler bir mekan.
Söylemeye gerek bile yok ama Karaoke kampüsteki eğlence tesislerinden biriydi. Öncelikli kullanım amacı; stres atmak ve arkadaşlarla sohbet etmek olsa da, bu okulda hayati derecede önem taşıyan başka bir amacı daha var.
Gizliliğin üst seviyede olduğu bir özel bölge görevi görmesi. İnsanların gözünden uzak, önemli ve detaylı konuları konuşmak için ideal bir yer.
Ayrıca, kampüste insanlar tarafından fark edilmeden buluşmak için en uygun yer.
Tabii ki, gizlilik açısından yurt odalarını geçemez. Ancak, yurt odalarını herkes tercih etmiyor. Başkasının odasına girmek, bazen rahatsız edici olabiliyor.
Gelecek haftaki özel sınav hızla yaklaştığı için, bu saatte etrafta pek öğrenciye rastlayamadık.
Bu da, Hōsen ile gizli bir görüşme düzenlemek için, çok iyi bir zamanlama olduğunu gösteriyor.
“Hey… O veletle iş birliği yapabileceğimizi düşünüyor musunuz gerçekten?”
“Onlarla işbirliği yapabileceğimizi düşünmeseydim, en başından beri bu kadar zaman ve çaba harcamazdım.”
Haklı. Bugünkü görüşmeye gitmemizin temel sebebi de, bu iş birliğinin mümkün olmasından dolayıydı.
“Akademik başarısı yüksek olan öğrencilerin çoğunu Sakayanagi-san ve Ryūen-kun kaptı. Ichinose-san, başarısızlar için bir umut ışığına dönüştü. Şu saatten itibaren ancak taktik değiştirebiliriz: Puanla vererek ya da güven kazanarak oyuna dahil oluruz.”
“Doğru… Sakayanagi ve Ryūen’i puan olarak yenemeyiz ve güven söz konusu olduğunda Ichinose ile boy ölçüşemeyiz…”
“Aynen öyle. İşte bu yüzden, Hōsen-kun’un varlığı bizi hem krize sokuyor, hem de bir fırsat sağlıyor.”
Hōsen, A Sınıfı itibarına, cazibesine ya da sundukları puana aldanmadı.
Dahası, Ichinose’n dost canlısı teklifini de değerlendirmedi.
İşte tam da bu yüzden, D sınıfı olarak bir şansımız var.
“Onlara karşılık olarak bir bedel ödemeden, ne kadar çok kendi tarafımıza çekebiliriz ona bakacağız.”
“Evet. Zaman daraldıkça, tehlikeye düşenler bizler, 10.sınıflar olacağız. Pek çok öğrenci partnerlik işini çözdüğü için, dezavantaja düşmekten kurtulamayacağz.”
Hōsen’in bize sunduğu şartlara kulak asmazsak, partnerlerimiz rastgele belirlenecek. O ise, kendi sınıf arkadaşlarının da cezalandırılacağı gerçeğini asla umursamaz.
Horikita’nın onunla nasıl başa çıkacağını merak ediyorum.
★ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ★