Elitler Sınıfı - Cilt 12 - Bölüm 26 - Dost Kazığı
Cilt 12 – Bölüm 26 – Dost Kazığı
Aynı gün, 10/D sınıfından iki kız yan yana yürüyordu…
Ben Karuizawa Kei, arkadaşım Satō Maya-san ile birlikteyim. İkimiz sürekli birlikte takılırdık. Yani, birkaç ay öncesine kadar. Son zamanlarda birbirimizi daha az görür olduk. Kavgalı ya da küs değiliz.
Kendimi suçlu hissetmeye başlamamın sonucu olarak, onunla iletişim kurmaktan kendimi alıkoyuyordum.
“Aniden aradığım için özür dilerim, Karuizawa-san.”
“Ne demek, hiç sorun değil. Ben de seninle takılmak istiyordum, Satō-san. Neyse. Uzun zamandır böyle birlikte takılmamıştık, demi?”
“Aynen ya, uzun zaman oldu. Okulun ilk aylarında hep birlikte takılırdık.”
“Peki, ne yapalım? Öğle yemeği için biraz erken sayılır, sanki?”
Onun biraz önüne geçip başımı hafifçe eğerek bugün ne yapalım diye sordum.
Saat 11:00 falandı.
Bugün sabahın erken saatlerinde, Satō-san arayıp Keyaki Avm’de birlikte dolaşmak isteyip istemediğimi sordu.
Avm girişine daha gelmemişken, alelacele cevap verdi.
“Uhm.”
“Hmm?”
“Peki… şu tarafa gitmeye ne dersin?”
Satō-san, alışveriş merkezinden tamamen farklı bir yönü, okul binalarına giden yolu işaret etti.
“Okula mı? Okuldan bir işin mi var? Haftasonu okula üniformasız gidemeyiz ama?”
“Okul binasına gidelim diye değil de…Şey… biraz yalnız görüşelim istiyorum.”
Tam olarak ne söylemeye çalıştığını anlamayıp kaşlarımı çattım.
Aslında bu görüşmenin neyle ilgili olacağına dair şüphelerim yok değildi. Ama kendimi bu konu olmadığına dair ikna edip kafamdan o fikri çıkarttım.
Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi rol yapmaya devam ettim.
“Satō-san, iyi misin canım? Böyle şeyler söylemek sana yakışmıyor. Garipsiyorum. Neyin var?”
“… Sadece seninle biraz dertleşmek istiyorum diyelim..?”
Bu konunun nereye varacağına dair içimi kötü bir his kapladı. Fakat şua onu reddedemem ki.
Hafifçe başımı gülümseyerek salladım, avm yolundan çıkıp okul yoluna doğru ilerledik.
Etrafta insanların olmadığı bir yere geçtik. Kimsenin konuşmamıza kulak misafiri olamayacağı bir yere.
“Hadi dök içini. Konuşalım. Biz arkadaşız, değil mi?”
Sözlerim nazik sayılmazdı. Aksine üzücü ve kırıcıydı.
Bunu bile bile, söylemek zorundaydım.
Ben, 10/D kızlarının lideriyim.
İnsanların duygularına pek itimat etmeyen bencil, benmerkezci, bir insanım.
Eğer bu duruşumu bozarsam, şimdiye kadar koruduğum imajım bozulacaktır.
Satō-san’ın aklındaki Karuizawa Kei de böyle biridir.
Bu yüzden onunla konuşma şeklimden rahatsız olmadığı gibi, sinirlenmiyordu da.
Kendince cevaplar bulurdu. Karuizawa Kei olarak, onun ağzından çıkanı pek ciddiye almayacak bir kızım; Ne derse desin, sadece bir kulağından girip öbür kulağından çıkacak birisiyim.
Hatta sırf bu çizdiğim imajın, onu tatmin edeceğini umuyordum.
Sırf bu tavırlarım ve kişiliğim yüzünden, bu konuya girmeyip arkadaşlığımızı bozmaktan çekineceğini düşünüyordum.
Fakat— Satō-san konuyu eşelemek istiyormuş.
“Karuizawa-san… Hirata-kun’dan neden ayrıldın?”
“Eh? Söylemiştim ama?”
Sorusu Kiyotaka ile doğrudan ilgili olmasa da, kalbimin küt küt atmasına yetti.
Şimdiye kadarki deneyimlerimden dolayı, hislerimi yüzüme yansıtmamayı başarmıştım.
“Yani, evet bana söyledin ama… asıl sebebi o değil gibi geliyor.”
“Öyle mi? Eh, o zaman boşa soruyorsun. Dur bir saniye? Yoksa sen….Hirata-kun’la çıkmak istediğin için mi soruyorsun?”
Kiyotaka’ya olan sevgisini yitirdiğini, ondan vazgeçtiğini söylemesini umarak…sordum.
Farklı bir açıdan girerek, konuyu Kiyotaka’ya çekmeye çalışıyordum. Fakat öyle bir cevap verdi ki bir anda donakaldım.
“Yani demek istediğim, Hirata-kun’dan ayrılma sebebin, aklında başka birisi olduğu içindi?”
Ah, demek o da farkında her şeyin… Kiyotaka’ya aşık olduğumu ve onunla ilişkimin değiştiğini fark etmiş.
“N-ne? “Pardon, anlayamadım?”
Bugüne kadar, her zamanki halimi korudum.
Er ya da geç, Kiyotaka ile olan ilişkimin ortaya çıkacağı gün gelecek. Şuan sır olarak sakladığımız için, bu sorularına kaçamak cevaplar verip suçlamalarından uzak durmak zorundayım.
Gündeme ne getirirse getirsin, hazırlıklı olarak ilerleyip konunun çığırından çıkmasına izin vermeyeceğim.
Ya da en azından öyle yapmayı düşünüyorum diyelim.
“… Karuizawa-san… Ayanokōji-kun’la çıkıyor musun yoksa?”
“Eh…?”
Beklenmedik bir darbe aldım. Bu ani saldırıya cevap vermeye vaktim dahi olmadı.
Başka birisi olsaydı karşımda, çok kolay bir şekilde tav olurdu. Fakat Satō-san, bu ani tereddüdümü hemen farklı yorumlamıştır.
Hatta aklımdan, kalbimden, geçeni anladı desem abartmış olmam.
Eğer ondan hoşlanıp hoşlanmadığımı sorsaydı, kesinlikle örtbas edebilir; konuyu değiştirebilirdim.
Ama sorusu ani ve derin oldu.
“… Yani, doğru tahmin ettim?”
“Eh…? Hayır, hayır, dur! Böyle nasıl düşünürsün!?”
Tabii ki, inkar ettim. Bir anlamı olup olmadığına bakılmaksızın, inkar ettim.
Maalesef, şu an itiraf etmem mümkün değil.
“Benimle, nasıl yani, neden…”
Gözlerindeki bakışı görünce, yutkunamadım.
Ağlamak üzere olan gözlerindeki öfkeyi gördüm.
Haklıydı da. Kiyotaka’yla sevgili olmak için benden yardım istemiş, bana güvenmişti.
Bense, ona yardım ettim. Hem de Kiyotaka’dan etkilendiğim gerçeğini saklayarak. Onun yerinde ben olsaydım yaşananlardan sonra, Kiyotaka’yla çıktığı için ona tokat atardım.
Şu saatten sonra, ne söylesem bir değeri olmayacak. Haklı olduğundan emindi.
“Onunla aramı yapman için yardımını istediğimde, ondan hoşlanıyor muydun? Yoksa daha önceden mi ondan hoşlanmaya başlamıştın?”
“Hayır, hayır, dur! Ben…”
Artık Satō-san’ın sorularıyla yüzleşmek zorundayım.
“Ben… Matsushita-san’gille de konuştum. Onlara Hirata-kun’dan ayrılma sebebinin Ayanokōji-kun’dan hoşlandığın için olduğunu söyledim. Bu düşüncem, tahminden öte değil mi.. Hatta emin olduğum için sana bu konuyu soruyorum.”
Matsushita-san’ın Kiyotaka ile olan ilişkimden şüphe ettiğini duymuştum.
Artık kaçacak bir delik, sığınacak bir yalanım kalmadı.
“Lütfen bana gerçeği söyle. yoksa… Artık seninle arkadaş olabileceğimizi sanmıyorum..”
Sözlerinde yoğun duygular vardı.
Arkadaş olarak kalalım diye elinden geleni yapıyordu.
“Şey…..”
Gözlerindeki o ciddi ve üzgün bakışlara, artık katlanamıyorum.
Nereden başlayacağımı da bilmiyorum.
Bu saatten sonra saklamaya çalışmakta kendimi kandırmak olur.
Ona her şeyi anlatarak, Ona içimi dökerek, özür dileyebilirim.
“Ben… Dediğin gibi. Ayano ile çıkıyorum… Pardon, Kiyotaka ile sevgiliyiz.” [Ç.N: Füze atan Kei.]
Satō-san bunu duyunca güçlü durdu.
Kiyotaka’ya açılıp reddedilmesine rağmen, ona karşı hala hisleri vardı.
Aynı kişiden hoşlandığımız için, ne hissettiğini anlayabiliyorum.
“Ona Kiyotaka diyorsun, ha?”
Onun soğuk bakışlarından kaçıp bu konu kapansın isterdim ama yapamadım.
“Bahar tatilinin sonunda çıkmaya başladık. Uzun zaman olmadı.”
“Daha çok ne zamandan beridir hoşlanmaya başladığını bilmek istiyorum.”
“… Tam olarak ne zaman olduğundan emin değilim. Ama şunu söyleyebilirim ki, sen benden yardım istediğin zaman, Kiyotaka’dan etkileniyordum. Onu karşı cinsten birisi olarak görüyordum daha doğrusu.”
“Anladım….”
Cevabımdan hoşnut değildi.
“Kızgınsın, değil mi?”
Bir dakika öncesine kadar bakışlarını gözlerime dikmişti. Şimdiyse bana bakmıyor bile.
“Ne bekliyordun ki? Ona olan duygularımı bile bile, arkamdan iş çevirip onunla sevgili olmuşsun.”
Ona verebileceğim bir cevabım yok.
“O beni reddettiği için… sana kızmaya hakkım da yok, biliyorum. Ama…”
Ilık bir bahar esintisi yavaşça yüzüme değdi derken… çıkan hafif sesten, sol yanağıma hafif bir tokat attığını fark ettim.
“Şimdi ödeştik… oldu mu, Karuizawa-san?”
Bana tokat atmasını beklemiyordum.
Benim tavırlarımı affedemiyordur.
“Bir kez daha vurmak ister misin, için rahatlasın?”
Sağ yanağımı da ona feda etmek istiyorum.
Şuan sol yanağıma attığı hafif tokattan kat kat fazlasını kalbinde hissettiğine eminim.
“Hayır, şey…daha fazlasına cesaretim yok.. Sana vurduğum için de özür dilerim.”
“Hayır, hayır. Asıl özür dilemesi gereken benim. Seninle aynı kişiye aşık olduk ve…”
“Elimizde olan bir durum değil. Ayanokōji-kun çok havalı ve Hirata-kun’dan çok daha yakışıklı birisi.”
Bir anda refleks olarak Satō-san’a kollarımı açıp sıkıca sarılırken buldum kendimi.
“Ne? dur, Karuizawa-san ne yapıyorsun!?”
“… Çok özür dilerim!”
“Sorun değil… gerçekten…”
Pişmanlığım ve içimi kaplayan mutluluk hissiyle, ona sarıldım.
İki arkadaşın, aynı kişiye aşık olması zordur. Onun cazibesini ikimiz de derinden anlayabiliyorduk.
Kimin kazanıp kimin kaybettiğine karar vermenin zamanı değildi.
Onun cazibesine abayı yakanların artacağını düşünüyorum.
Tek yapmam gereken, kaybetmemek için savaşmak olacak.
Kız arkadaşı olarak sönük kalırsam, beni yerimden ederler.
Satō-san da rakiplerimden biri olabilir.
“Birlikte çay içelim mi?”
Hala ona sarılıyorum, henüz kollarımı ondan ayırmadım. Satō-san, ani isteğimi kabul ederek başını salladı.
★ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ★