Elitler Sınıfı - Cilt 14 - Bölüm 23 - Dağa Tırmanış
Cilt 14 – Bölüm 23 – Dağa Tırmanış
Sınavın altıncı günü.
Günün ilk belirlenen alanı B6’ya güneye kestirme bir yola saparak geçtik. Birinci olup erkenci bonusumu aldım. Ardından ikinci belirlenen alanımız olan yakınlardaki A5’e kısa bir yolculuk düzenledik. Ama maalesef, varış bonusu alabildik.
Saat 13.00’deki üçüncü alan, rastgele alandı: C3.
Oraya varmak için birkaç farklı yol var: İlki, B4 bölgesindeki dağlık alanın üzerinden geçmek. Haritaya bakınca pek anlaşılmasa da, dağa tırmanmak zorunda kalacağımızı düşünüyorum. Bu yol güzergahına daha güvenli bir alternatif ise, C4’e geçmeden önce şu anda bulunduğumuz yerden biraz daha doğuya hareket etmekti. Ve son olarak, D5 bölgesine kadar dağlık bölgenin etrafından dolanıp oradan kuzeye, nehir boyunca ilerlemek.
“Diğer grupların çoğu C4’den geçecek ya da aşağı inip dolambaçlı yoldan gidecek.”
“Bence de.”
A4 ve B4’ün yamaçlarından başarılı bir şekilde geçersek, erkenci bonusunu almayı garantileyebiliriz.
“Şuan iyi durumda olmadığını bilsem de, risk almak zorundayız.”
“A4 ve B4‘ten geçerek doğrudan ilerlemek mi istiyorsun, senpai?”
Nanase şimdiye kadar bir şekilde bana ayak uydurabilmişti. Bu sefer başarıp başaramayacağı belirsiz.
Anlaşılan, hiç tereddüt etmeden benimle birlikte ilerleme kararını çoktan vermiş.
….Ancak kısa bir süre sonra, şimdiye kadarki en büyük engelle karşı karşıya kaldı.
Şimdiye kadar sadece birkaç kez dik eğim ve yamaçtan geçmiştik. Bu seferki yamaçtan çok uçurum gibiydi.
İster sola ister sağa baksın, uçurum gözünün önünde duruyordu. Biraz daha kolay bir yoldan geçmek şuan için mümkün de değildi.
Önümüzde iki seçeneğimiz var: Dağa tırmanmak ya da geri dönüp başka bir yol bulmak.
“Ben… çıkabilirim!”
Kendini ikna ederken görünce, dayanıp dayanamayacağını görmek istedim.
Sırt çantasından bir kurdele çıkartıp tırmanmasını kolaylaştırmak adına uzun saçlarını bağladı.
“Ah…!”
Tırmanışa başladığı ilk anda, bastığı kayadan ayağı kaydı ve yere yuvarlandı.
“Offf ya..…!”
Tekrar ayağa kalkarken de yere sert bir şekilde poposunu sürttü. Neyse ki, düştüğünde çok yüksekte değildi. Eğer iki metreden daha yüksek olsaydı, bu kadar kolay kurtulamazdı.
Uçurum on metreye yakındı. Dürüst olmak gerekirse tırmanması zor durmuyor. Yine de Nanase’nin tek başına çıkması zor olacaktır.
“Sanırım benden bu kadar.”
Gerçekte, bu engel onun düşündüğünden daha zorluydu.
Son altı gündür bana ayak uydurmayı başarabilmişti ama buradan sonra tek başıma devam etmem gerekecek galiba.
“Y-yapabilirim!”
“Başarabilirsin evet de.. zirveye çıkmak için tüm enerjini tüketmene sebep olacaksa, hiç gerek yok. Dağı bu şekilde çıkmamızın tek sebebi zaman kazanmak. Herkes dağın etrafında dönmeyecektir, her saniye önemli.”
Burada dikilip konuşmak bile başlı başına zaman kaybıydı, Nanase de farkındadır.
“Şimdi üste çıkıyorum. Tırmanıp tırmanmamak senin kararın. Ama başına bir iş gelirse, sorumlusu sensin.”
Bu sözlerime karşılık öfkeli gözlerle baksa da, görmezden gelip arkamı dönüp tırmanmaya devam ettim.
Onu tanıdığım kadarıyla, burada alelacele bir karar vermeyecektir. Mantıklı davranacaktır. O yüzden arkamı dönüp ona bakmayı planlamıyorum.
Beklentimin aksine, yanıma yaklaşmasıyla kafamı çevirip ona baktım.
“Ne yapıyorsun?”
“Lütfen… bana aldırma. Kendi irademle seni takip ediyorum, Ayanokōji-senpai…!”
Bu sözlerinin ardından korkusuzca kayaya tutunarak tırmanmaya çalıştı.
Fakat birkaç günlüğün yorgunluğu üzerinde olduğu için, kolları tutmakta zorlanıyordu. Kayayı tutmasıyla ellerinin titremesi bir oldu.
“Dikkatli olmazsan, diskalifiyeden daha fazlasıyla baş etmek zorunda kalacaksın.”
Onu uyarmama rağmen, aldırış etmedi. Peşimden gelmeye devam ediyor.
Arkamdan bu kadar çok gelme isteğinin sebebi ne acaba?
Amacı, bana yük olarak az da olsa geri planda tutmaksa başarıyor.
Geriye doğru sağlam adımlar atarak aşağı inip ona elimi uzattım.
“Elimi tut.”
“O-olmaz, senpai. Sana yük olmayacağımı söylemiştim. Kendi isteğimle seninle yolculuk yapıyorum… lütfen beni boş ver. Sen önden git.”
“Yukarı çıksam, sen yaralansan kötü olur. Aşağıdan bana yalvarsaydın belki böyle hareket etmezdim. Ama burada yardım etme kararı veren benim. Sen endişelenme asıl.”
“Ama…!”
“Boşa çenemizi niye yoruyoruz?”
Tekrar boşa vakit kaybetmeyelim diye ben söylendikten sonra, elini hareket ettirdi. Daha fazla söze hacet yok, malum.
“…peki.”
Biraz sinirlense de, elimi tuttu. Şuan potansiyelini tam olarak kullanacak enerjiye sahip değildi. Tabii, gücü yerinde olsaydı bile, dağa tırmanabilir miydi bilemiyorum.
“Senpai…daha önce dağa çıkmış mıydın, böyle bir deneyimin var mı?”
“Yok, ilk kez deneyimliyorum.”
Bu sınav, insana denemediği şeyleri denettiriyordu. Bu tarz şartlar altındayken, çıktığım yerden inip birisine yardım eli uzatmamın da riskleri yok değil tabii.
“Öyle mi…”
Eliyle nereyi tutması gerektiğini gösterdim.
Etkili olmasa da, dağa tırmanmayı başardık.
Ama bitiş çizgisine henüz ulaşmış değiliz. Uçurumdan yaklaşık 10 dakikada çıktık. Dinlenmeden yürümeye devam ettim. Yukarı çıkmaya yardım ettiğime göre, yolu da kendisi bulsun artık.
Çok geçmeden arkamda belirerek, iradesinin sarsılmadığını gösterdi.
İlerlemeye devam ettikçe, onu sahibinin peşinden ayrılmayan sadık köpeklere benzetmeden edemedim.
Kısa bir süre sonra, C3’e ayak bastık. Gayet fazla zaman aldığını düşünsem de, rakiplerimizden buraya benden önce ulaşan olmadığı için erkenci bonusunu kaptım.
“Ç-çok şükür…!”
Çabalarına rağmen, 2.olmayı başaramasa da derin bir oh çekti, Nanase.
Bir sonraki alanın açıklamasına daha var. Ona eşlik edip dinleneyim bari.
Dağın zirvesinde esen rüzgar ferahlatıcıydı.
“Birkaç gündür çok sakindi hava ama bugün rüzgarlı, ha?”
Şimdiye kadar hava açık ve güneşliydi. Bugünse, gökyüzünü bulutlar kaplamıştı.
“Okula girer girmez, bir anda kendini ıssız bir adada bulmak garip hissettirmiştir.”
“Evet. Ama bu okulun da cazibesi bu bence.”
Nanase zoraki gülümsedi.
“Senpai, zevk alıyor musun? Bu okuldan yani?”
“Galiba evet. Baş ağrısına sebep olan işler çıksa da, aksini düşüneceğim bir durum olmadı.”
Çoğu zaman okul aynı gibi gelse de, arada bir farklılaşıyordu.
Burada geçirdiğim zamanımdan keyif alıyor, anın tadını çıkartıyorum. Arada bir günlük hayatımda değişiklikler oluyordu.
“Henüz mezuniyete çok var gibi ama zaman göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor. Ben de kalan zamanı iyi değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.”
“…mezuniyet…”
“Efendim?”
“O-oh, yok, yok bir şey.”
Nanase’nin tavırlarında garip bir şey fark ettim. Birkaç gündür tanıdığım gibi değildi.
Ama çok anlık kısa bir değişim olduğu için, kendi hüsnü kuruntum olabilir diye düşünmeden edemedim.
Aklında bir şey varsa şayet, zamanı geldiğinde bana söyleyecektir.
✩ ✩ ✩ ✩