Elitler Sınıfı - Cilt 14 - Bölüm 21 & 22 - Düşmanlık ve Dedikodular
Cilt 14 – Bölüm 21 – Düşmanlık
Açık Sularda Yüzme Görevi tamamlandı. Nanase birinciliği kaçırmasına rağmen, çabalarının karşılığını üçüncülük ile aldı.
Çok kısa bir süre içinde uzun ve yorucu bir mesafeyi yüzerek kat ettiğini düşünürsek, takdire şayan bir performans sergiledi diyebiliriz.
Döndüğünde çabaları için onu övecektim ama hoşnut görünmediği için, farklı bir yaklaşım benimsedim.
“Birinci olan kız, sınıf arkadaşım Onodera. Yüzmede son derece zorlu bir rakip. Kaybettiğin için üzülmene gerek yok bence.”
Rakibi olan Onodera yüzme kulübünün en başarılı üyesiydi. Nanase, gayet başarılı bir sonuç almıştı.
“Evet. Onodera-senpai çok başarılıydı. Ona bir şey diyemem de asıl endişelendiğim…”
Nanase bakışlarını birisine kilitledi.
Baktığı kişi, Kōenji’den başkası değildi.
Erkekler kategorisinde üstün bir başarı sergileyerek birinciliği alan, Koeunji.
“Başlangıç noktasına bizden daha hızlı gelip rekor sürede yüzme maçını kazandı.”
Okyanusa doğru zarif bir şekilde bakıyordu. Görebildiğim kadarıyla, nefes nefese bile kalmamıştı.
“O insanüstü birisi. Onun bu halini düşünerek zaman kaybetmeye değmez.”
Her ne kadar böyle söylesem de… sınıf arkadaşı olarak ben bile, bu özel sınavda şimdiye kadarki performanslarından dolayı, onun kafamdaki imajını iki ya da üç kez değiştirdim. Az önceki halat çekme görevi de onun üstün performansının örneklerinden biriydi.
Anlaşılmaz bir potansiyele sahip.
Eğer bu hali neler yapabileceğine dair ufak bir fikir edinmemizi sağlıyorsa, ona deha demek gerek.
Bu galibiyetinden 20 puan alan Kōenji, geçici olarak sıralamada birinciliğe yükseldi.
Ancak, bunun Nagumo’yu dezavantajlı duruma soktuğunu söyleyemem. Nagumo’nun, Kōenji’ye kıyasla ezici bir avantajla sahip olduğu gerçeği değişmedi.
İleride, Nagumo görevler aracılığıyla grubunun üye sayısını en üst üste çıkarır. Grubu altı üyeye ulaşınca, hızlandırılmış bir şekilde puan kazanmaya başlayacak, liderliği açık ara kapacaktır.
Kōenji ne kadar olağanüstü olursa olsun, yalnız bir kurt olarak hareket ediyordu. Kouenji, zirveye çıkmak için gerekli insan gücünden yoksun.
Kōenji’nin böyle bir gerilemeye karşı nasıl bir taktik geliştireceğini, aklına fikir gelse dahi uygulayıp uygulayamayacağını merak ediyorum.
Bu arada, bir sonraki belirlenen alan açıklanana kadar dinlenmeye karar verdik.
Tesis bünyesindeki ücretsiz içme suyundan bol bol faydalanarak susuzluğumuzu giderdik, sırtımızı yere yaslayıp hak ettiğimiz molanın tadını çıkardık.
Saat 13.00’te günün belirlenen üçüncü alanı bildirildi.
H9 bölgesinden B6 bölgesine doğru atlayan, haritanın bir ucundan diğerine giden rastgele alan.
Şimdiye kadar üst üste toplam beş alanı kaçırdığım için, bana pahalıya mal oldu.
Bu nedenle, bu yeni belirlenen alana mutlaka gitmem lazım.
“Senpai. Mesafe ulaşılabilir ama…”
Kendi tabletinde belirlenen alanı gören Nanase, bana umut dolu gözlerle baktı.
“Doğrudan ormandan geçmeye çalışırsak zor olacak. D8 ve C8’deki plajlardan geçerek ormana kısa yoldan dalıp B8‘deki plaja geçebiliriz. Daha sonra oradan kuzeye gidip B6’ya geçebiliriz.”
Onun cümlesini kendi düşüncelerimle tamamlayınca, başını sallayıp ayağa kalktı. Anlaşılan o da aynı rotayı düşünmüş.
“Neyse ki, hem su içtim hem de gücümü topladım. Şimdi sorunsuz hareket edebilirim diye düşünüyorum.”
Başlangıç notasından uzaklaşmaya isteksiz olsak da, bir kez daha ormana doğru yola çıktık.
İlk başta birçok öğrenci grubuna yolda rastlamamıza rağmen, ormana adım atar atmaz, yine yalnızlık hissiyle karşı karşıya kaldık.
Doğrudan güneşin yoğun ışınlarına maruz kaldığımız kumlu plajların aksine, ormanın sisli ve nemli havası, vücudumuzu adeta kemiriyordu.
“Daha yeni yola çıktık ama şimdiden susadım.”
“Başlangıç noktasında bolca su içtiğimiz için, içim rahat ama bu kadar rahat bir şekilde suyla buluştuğumuz için bu durumu özleyeceğim.”
İstediğimiz kadar su içtikten sonra tekrar su tasarrufu yapmaya zorlanmak daha kötü hissettiriyordu. Puan kazanmak öncelik olsa da, başlangıç noktası yakınlarında kalmaya çalışan grupların olması doğaldı.
“Başlangıç noktasında beklediğimden daha fazla grup çıktı. Bu kalabalığın nedeni adada 4-5 gün üst üste yaşamanın getirdiği stres ve zorluk olabilir mi? Ne düşünüyorsun, Senpai?”
“Bu da sebeplerden birisi ama tek sebep bu değildir. Bence en büyük etken son on grubun açıklanıyor olması.”
“… Öyle mi dersin? Okuldan atılma cezası sadece son beş grup için geçerli.. Kendi gruplarıyla son on grubu kıyaslıyorlarsa, sanırım bu onların rahatlamalarını sağlıyordur…”
Üçüncü günün sonuna kadar, her öğrencinin sıralamada üste çıkmak için çabaladığını düşünelim.
Bir ıssız adanın etrafında bize verilen görev ve hareket kuralını yerine getirip puan toplamak için debelenip durduk. Herkesin bu çabası, ‘okuldan atılma’ cezasından kurtulmak içindi.
Ancak dördüncü gün her şey değişti. Öğrenciler kazandıkları puanları alt sıralardakilerle karşılaştırmaya başladılar. Ada yaşamının ilk üç gününü temel alıp bir günde kaç puan kazanabileceklerine dair kaba veya keyfi tahminlerde bulunmuşlardır. Avantajlı durumda olup olmadıklarını da böylece ölçüp tartmışlardır.
“Ama son beşten 10 ila 20 puan önde olmanın hiçbir garantisi yok ki? Ben olsaydım, 30 ila 40 puanlık bir fark oluşturmak için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışırdım. Hem de sürekli.”
“Tabii ki, herkes bu şekilde yapması gerektiğinin farkındadır. Sonuçta, herkes her şeyini ortaya koyma azmiyle özel sınavda yarışıyordur. Ama gerçekler işin rengini değiştiriyor işte. Tıpkı şu anda bir bardak suya hasret kalıp az önceki içtiğimiz suyu tekrar içmek için can attığımız gibi, onlar da başlangıç noktasının nimetlerinden faydalandıktan sonra bocalıyorlar. “
“Anladım… ne dediğini galiba. Örneğin, önemli bir sınav öncesi bütün gece ders çalışmak adına sabahlamaya karar verdik diyelim. Ama bir anlığına gaflete düşüp kestirmek istedik. O şekerleme düşüncesi kafamızın içinde daha çok belirdikçe, bir anda kendimizi yorganın altında bulduk. Ve sabahlamak hayal olur…”
Konuşurken utanır gibi bir hali vardı. Sanki bu durumu yaşamış gibi anlatıyordu.
“Dördüncü günün başlangıcından bu yana, çoğu grubun hem yiyeceği hem de suyu tükenmeye başlamış, genel bir yorgunluk üstlerine çökmüştür. Başlangıç noktasına uğramanın bu sebeplerden olduğunu düşünebiliriz. Böyle rahat bir ortamda diğer grupların da ağırdan aldığını görürsen, en azından bir süreliğine kendin de kaçamak yapmak istersin.”
Kimsenin başlangıç noktası ve çevresinde mola veremediği bir durum olsaydı, uğrayan gruplar için buranın bir cazibesi kalmaz, yolculuklarına ara vermeden devam etmeyi seçerlerdi.
“Başlangıç noktasında ara verip dinlenmenin, grup üyelerinin ortak kararı olarak düşünüyordum. Tahminen böyle bir şey söylemişlerdir: ‘Şimdilik öndeyiz. Burada kalıp su ve güvenilir bölgenin tadını çıkaralım. Arada da kolay görevlere katılır, biraz yiyecek ve su aldıktan sonra, tekrar yola çıkarız.’ Muhtemelen bu fikre kapılmışlardır.”
Nanase ben konuşurken başını salladı, anlaşılan ikna olmuş.
Birkaç dakika sonra bana bir soru yöneltti.
“O zaman, kolay yolu seçmektense uzun yolu seçip kendi disiplinini sağlıyorsun. Anlatmak istediğin bu, değil mi?”
“Nanase, sıralamada önlerde olmak ve bu başarıyı sürdürmek istediğini söylemiştin, değil mi? Şuan yorgunlukla baş etmeye çalışıyorsun. Benden daha fazla fiziksel olarak zorlu görevlerde yer aldın.”
“E-evet. Çok çabalayacağımı söylediğim halde, ilk günkü formumdan düştüm. Yarın ya da ertesi gün, muhtemelen daha da yavaşlarım.”
Açıkça söylemese de vücudundaki aşınma ve yıpranma muhtemelen düşündüğümden daha şiddetliydi.
Görevlerde harcadığı enerji bir yana, son beş gündür beraber kim bilir kaç kilometre yol katettik?
“Dinlenmek önemli. Bazen sırf puan kazanmak için kendini fazlasıyla yoracağın zamanlar olacak ama mühim olan, nerede durup dinlenmen gerektiğini ve nerede ilerlemen gerektiğini bilmek. Ve öğrencilerin çoğunluğunun yaptığını, senin yapmaman gerektiğinin bilincinde olmalısın.”
Çoğunluğu dinlenmeyi seçtiği zamanda harekete geçip, harekete geçtikleri zamanda dinlenmek gibi.
“Birkaç gündür sınavı hafife aldığını düşünüyordum, Ayanokōji-senpai. Meğer sınavın ilk yarısında ön plana çıkmamak için kendini geri tutuyormuşsun.. doğru tahmin ediyorum, değil mi?”
“Haksız sayılmazsın. Önüme güzel bir fırsat çıksa kaçırmam tabii. Ancak yüksek rekabetin olduğu bir yarışmada kazanacağım puanda sınırlı.”
Şimdiye kadar katılsam kazanacağım görevler çoktu. Ama ben gidene kadar çoktan katılım dolmuş oluyordu.
“Uhm, sakıncası yoksa… planını söyleyebilir misin? Şimdiye kadar hep konuyu ya değiştirdin ya da farklı yönlendirdin, senpai.”
Az çok ona planımdan bahsettiğim için nedenini soruyordu. Normalde böyle şeyleri kimsenin dinlemesine izin vermezdim.
Konuyu kapatmak yerine neden ona birazcık bilgi verdim dersiniz?
Birkaç gün bu ıssız adada onunla zaman geçirince, nasıl birisi olduğunu daha iyi anladım.
Nanase Tsubasa adındaki öğrenci… Nasıl bir kişiliğe sahip? Mental olarak ne durumda?
Akademik ve fiziksel başarısı ortalamanın üzerinde olan, okulun başarılı öğrencilerinden biri. Şikayet dahi etmeden ona verilen talimatları yerine getiren biri olsa da, söz hakkına sahip olduğunu düşündüğü yerde fikrini tereddüt etmeden dile getiren birisi de.
Her şeyden önce, öz güvenli ve azmi kolay kırılan bir yapısı yok.
Bu durum,hem güçlü yanı, hem de zayıf yanı. Hatta birinin yaşamını böyle sürdürmesi de garip geliyordu. Tam da bu yüzden Hōsen gibi biriyle güçlerini birleştirmesine akıl sır erdiremiyorum.
Beyaz oda öğrencisi olarak beni okuldan mı attırmaya mı çalışıyor?
Yoksa arkasında başka bir sebep mi var?
Beraber yolculuk etme fikrini öne sürdüğünde, boşluğumu kollayıp beni ekarte edeceğini düşünmüştüm.
Hatta bu yüzden yolculuğumuz sırasında dikkatsiz ve rahat birisi gibi hareket ederek defalarca ona fırsat sundum.
Ormanın derinliklerinde bana saldırmayı seçseydi, etrafta şahit de olmazdı. Nanase, ona sunduğum hiçbir fırsatı değerlendirmedi.
Ike’n derdine ortak olup onu teselli etmekle kalmadı, Shinohara’gilin başı dertteyken onlara yardım eli uzattı. Yardıma ihtiyacı olan herkese yardım edip elinden geleni ardına koymadı.
“Kısaca söyleyeyim: bizim düşmanlığımız belli. Sadece bu sınavın doğası gereği seninle aramızda keskin bir düşmanlık yok. Beni okuldan attırmak için 20 milyonluk ödüllü sınava katıldığın için de seninle düşmanız.”
“…Evet. Sana tuzak kurduğum doğrudur, senpai.”
“Fakat şuana kadarki tavırların sayesinde seni düşman olarak göremiyorum.”
“Sana karşı düşmanca davranmış olmama rağmen mi…?”
“Tuhaf geliyor, değil mi? Bu konuyu bir kenara bırakırsak, sana stratejimi anlatmasam da az çok anlarsın diye düşünmüştüm.”
Bu sözlerime karşılık şaşırmış gibi davransa da, içten içe asıl niyetimi fark etmiştir.
Planlarıma dair genel bir fikre sahip olsa da, daha fazla bilgi edinmek adına salağa yatıyordu.
“Tabii, bu da benim şahsi fikrimdi.”
O an Nanase sessizleşti, tek kelime etmedi.
Bu konunun üzerine gidip ona baskı yapma niyetinde değilim. Aksine, ormanın derinliklerine olan yolculuğumuza sessiz sakin gitmek isterim.
Şuanlık önceliğim, belirlenen alana ulaşmak.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩
Cilt 14 – Bölüm 22 -Aşk Dedikodusu
“Offf~! Zar zor geldik bu son alana.”
Nefes nefese kalan Nanase yorgunluktan kendisini yere attı.
Günün sonuncu bölgesi B5, önceki alan olan B6’ye çok yakındı.
Nanase’ye bu kısa mesafe bile fazlasıyla zor gelmişti.
“Kendini kasıyorsun galiba.”
Başlangıç noktasından ayrıldığımızda iyiydi. Ardından yavaşlamaya başladı. Onu arkada bırakıp bir sonraki alana kendim gitmeyi bile düşünüyordum ama büyük bir azim ve irade göstererek peşimden gelmeyi başardı.
“Yüzmeye katılmak beni epey zorladı.”
O görev, kalan son direncini de tüketmesine neden olmuştur.
“Şansına bugünkü koşuşturmaca bitti. Dinlendikten sonra, biraz etrafa bakınıp kendimize güzel bir kamp alanı seçelim.”
Biraz dinlenip gücünü yeniden kazanmasını bekledim. Kendisini iyi hissedince, etrafta keşfe çıktık.
Çok geçmeden ormanda açık bir alanda bir grubun kamp yaptığını gördük. Akşam yemeği hazırlıyorlardı. Çadırlarının önünde de birkaç farklı mutfak malzemesi gözüme çarptı.
Açık alanda bizim için de boş yer olmasına rağmen, tanıdık olmayan bir grupla kamp yapmak tuhaf olabileceğinden, yanlarından geçmekle yetineceğiz— derken birisi bize seslendi.
“Yo!”
10/C sınıfından Hamaguchi Tetsuya adında bir çocuktu. Cevap amaçlı elimi kaldırmamla, Nanase’nin de hafifçe başıyla selamlaması bir oldu.
“Alelacele nereye gidiyorsunuz?”
“Belirlenen alanımıza ulaştık da okyanusa yakın bir yer arıyorduk.”
“Biraz yavaşlayıp buralarda mola vermeye ne dersiniz?”
Hamaguch ile en son geçen yılki ıssız ada ve gemi sınavında konuşmuştum. O zamanlar çok kısa görüşme süremiz olmuştu, ardından başka fırsat çıkmamıştı.
Aramızdaki bağa arkadaşlık diyemezdik…
…neden benimle konuşmaya çalıştığına anlam veremiyorum?
Uzun bir sessizliğe karşılık, özür dilercesine ekledi.
“İstemezseniz zorlayamam sizi, tabii.”
Nanase bana ayak uydurmakta zorlanıyordu.
Biraz olsun dinlenmesi adına teklifini reddetmedim.
“Eh, biraz mola verelim o zaman.”
“Gelin, kendinizi yabancı hissetmeyin.”
Hamaguchi kamp alanlarına, sanki odasına arkadaşlarını çağırıyormuş gibi bizi davet etti.
Bu kadar dost canlısı yaklaşımıyla, Ichinose’in sınıf arkadaşı olduğunu kanıtlıyordu.
Fakat dikkatimi çeken o değil, diğer 2 grup arkadaşıydı. Hamaguchi’nin bize seslenmesiyle, o ikisi de çadırın içinden çıkageldiler: Andō Sayo ve Minamikata Kozue.
Çadırdan çıkar çıkmaz bir bana bir birbirlerine bakıp fısıldaşıp durdular.
“Hamaguchi’nin davet sizi rahatsız ettiyse, biz müsaade isteyelim.”
Farklı sınıflardan öğrenciler olarak onları rahatsız ettiysek, buradan ayrılmak en doğru seçenekti.
En azından benim fikrim bu yöndeyken, Andō hemen söze girdi:
“Yok, yok. Yanlış anladınız. Bu konuda fısıldaşmıyorduk. Aslında biz de seninle konuşmak istiyorduk, Ayanokōji-kun. Eh yani, burada kamp kursanız çok seviniriz, demi Kozue?”
Bu sözleriyle beraber Minamikata da defalarca başını sallayarak onayladı.
“Madem herkes hemfikir, o zaman güzel bir hoş geldin partisi düzenleyelim!”
Bu sözleriyle beraber Hamaguchi çadırdan bir çanta kapıp geldi.
Ardından çantayı açıp içindeki konserve dolu yemekleri gösterdi.
“Epey fazlaymış.”
Çantadaki yiyecek sayısına bakarak bir grubun rahatça 1 hafta bu yemeklerle idare edebileceğini anladım.
“Şansımız yaver gitti, 50% daha fazla ek erzak alabileceğimiz kartımız vardı. Diğer gruplardan daha fazla yiyeceğimizin olmasının sebebi bu.”
Bu kadarını fark etsem de, etkilenmiş gibi yaptım. Üç kişilik bir grubun 15.000 para puanı olması gerekirken, Hamaguchi’gilin 22.500 para puanı vardı.
Mangal malzemeleri alıp envai çeşit et seçseler bile, bir sürü para puanları kalırdı. Tabii, bu tarz seçimler ağırlıktan dolayı yolculuğu zorlaştırır.
10/C sınıfının en büyük güçlü yanlarından birisi, öğrencilerinin bencilce davranmıyor olmasıydı.
Hamaguchi’gilin gereğinden fazla yiyecek alarak israf ettiğini ilk akla gelen düşüncedir. Fakat durumun böyle olmadığı kanaatindeyim.
Bu fazla yiyecek alımının, Ichinose’n fikri olduğunu düşünüyorum. Fazla erzak ve mutfak gereçleriyle beraber yolculuk etmek epey zordur. Fakat, bu sorun, bunları taşıyacak birisi varsa ortadan kalkar.
Ichinose mutfak gereçlerini sırayla arkadaşları arasında taşıtacak bir sistem oturtmuştur diye düşünüyorum.
Okul, yiyecek paylaşımını yasaklamamıştı. Bir nevi, bu üçlünün 10/C’nin mutfaktan sorumlu kişileri diye düşünebiliriz.
Hamaguchi çantasından şişleri çıkarttı.
“Çok ilginç bir strateji.”
Nanase de aynı düşüncelere sahip olacak ki kendi kendine mırıldandı.
“Böyle düşünmen doğal.”
“9.sınıflar olarak daha çok herkes kabuğuna çekilmiş durumda. Bu tarz bir şeye gönüllü olacak kişi iki elin parmağını geçmez bence.”
Tabii, böyle bir stratejide kendi içinde pek çok soruna gebeydi. Yiyecek ve gereçlere sahip çıkmak, korumak gibi mesela.
Bu süreçte, puan toplamakta gerileyebilirdiniz.
En kötü senaryoda, belirlenen alanlardan bir grup üyesi sayesinde paçayı kurtarsanız da, sınavın rekabetinin dışında kalmanız olasıydı. Yani, okuldan atılmanın eşiğine gelmek an meselesiydi.
“Yakiniku’ye ne dersiniz?”
“Eh, anlayamadım?”
“Size yemek ısmarlamamız lazım. Haksız mıyım, kızlar?”
Hamaguchi arkadaşlarına dönüp sorduğunda, ikisi de aynı anda başını sallayıp olur dediler.
Bu duruma karşılık;
“Bir saniye. Teklifiniz çok hoş ama bu kadar cömert teklifi kabul edemeyiz.”
“Evet. Erzağınızı bize harcamayın.”
Nanase ile bu güzel niyetlerinden dolayı minnettar olsak da, Hamaguchi bizi duymamış gibi yemeği hazırlamaya devam etti.
Erzaklarını farklı dönem ve farklı sınıflardan öğrencilere harcamak yerine, kendi sınıfında yardıma ihtiyacı olanlar için harcaması en doğal hakkıyken…. çok fazla iyi niyetli birisiymiş.
Bir saniye bile tereddüt etmeden Hamaguchi, çantanın içindeki küçük bir soğutucudan yiyeceği çıkarttı.
“Siz bunları kafanıza takmayın. Bugün görevden tap taze dana eti kaptık. Küçük buzlukta uzun süre saklayamayacağımıza göre, bugün yiyelim bitsin.”
Kesilmiş etleri alıp şişlere geçirdi.
Galiba, güzel bir ziyafet çekeceğiz.
Hatta rahat edelim diye böcek spreyi bile çıkartıp bize uzattılar.
“Bize…böyle nazikçe davranmanız size sorun çıkartmasın?”
“Oh, hiç çekinmeyin dedim ya. Lütfen.”
Sınıflarının yardımsever olduğunu biliyorum da… yine de neden ben? diye sormadan edemiyorum.
Bu kadar zahmete yoldan geçen her öğrenci için girmezler..
“Size neden seslendiğimi merak ediyor musunuz?”
“Bu kadar güzel bir sofrayı bize hazırladığınızı düşünürsek, kafalarda bu soru işareti çıkıyor, evet.”
Biraz doğru sözleri seçmek için bekledikten sonra Hamaguchi;
“Son günlerde adını sıkça duyar olduk, Ayanokōji- kun. Bu yüzden seninle konuşmak istiyorduk, değil mi arkadaşlar?”
“Evet.”
Minamikata ile Andō, Hamaguchi’nin açıklamasına bir ağızdan onay verdi.
“Pek anlayamadım?”
“Eh,… yani… şey…”
Andō gözlerini bana dikerek bir şeyler anlatmaya çalıştı. Sanki: ‘Neyden bahsettiğimizi biliyorsun ama?’ der gibiydi.
Neyden bahsettiklerini anlamadığımı belli edince, daha çok şaşırdılar.
“Eh? Ne yani? Hiç mi gelişme olmadı aranızda?”
“Yok artık! Ne arkadaş ne sevgili tam bu ikisinin arasındalar sanıyordum!”
“Aynen ya? Honami-chan’ın ağzından adı düşmek bilmiyor ki..”
“Öyle mi?”
“Bu konularda yorum yapmak bize düşmez biliyorum ama… neden aranızda olumlu bir gelişme yok?”
Kızların bu tarz konuları konuşmayı sevdiğini biliyordum da… kişinin yüzüne karşı çekinmeden konuştuklarını bilmiyordum… doğal bir durum mu acaba?
Nanase de konuya merak salmış olacak ki ortama kendisini kaptırarak meraklı bakışlarıyla bana bakıyordu.
“…tam olarak ne demeye getirdiğinizi anlamıyorum ama çıkacağımızı sanmıyorum.”
“Yok, yok, yok, yok olmaz! Bu da ne demek? Bak tekrar söylüyorum.Honami-chan’dan bahsediyoruz, farkındasın değil mi?”
“Okuldaki herkesi hesaba katamam ama 10.sınıfların %80-90’i Honami-chan’dan hoşlanıyor, değil mi?”
“Olabilir.”
Ichinose’n kızlar ve erkekler arasında popüler olduğu doğruydu. Fakat 90% abartılı bir yüzde.
Sudō, Horikita’yı; Ike, Shinohara’yı seviyordu. Ve bu sadece bizim sınıftan bilinen iki aşık.
“Farklı sınıflardasınız diye, aşkınızdan vazgeçmeyin! Sınıf veya dönem fark etmeksizin aşklarını yaşan bir sürü insan var.”
“Buradaki en önemli sorun, Ichinose’in bana hisleri olmaması değil mi?”
“Ooooo, çok mütevazisin? Okulun başında kızlar arasında yapılan listeden başlarda olduğunu unuttun mu, Ayanokōji-kun?”
Kushida’nin bir yıl önce benzer bir şeyler gevelediğini hatırladım. Söylediklerini önemsememiştim. Hatta düşünmeye değer bulmamıştım diyelim.
“Kızlar arasında epey popülermişsin, Ayanokōji-senpai.”
“Yok, değilim. Kızlardan bana böyle bir şey söyleyen olmadı.”
“Geerçekten mi~? Ah, o konu çabuk kapanmıştı, doğrudur.”
“Eh, boş verelim. Zaten birisini sevmek için o kişiyle yüz yüze konuşmak lazım, değil mi.. Ayanokōji-kun geçen yıl konuşmaya pek istekli birisi değildi.”
“Bana pek değişmiş gibi gelmiyor ama~!”
Yanı başımda dedikodumu yapmaktan hoşlanan bu iki kız, gülüştüler.
“Ayanokōji-senpai, geçen yıla nazaran değişti diyorsunuz yani?”
Nanase durumu gözlemledikten sonra soru sordu.
“Eh, nasıl desem….daha uysal birisi oldu?”
Cevabı veren az önce lavaboya gitmek için yanımızdan ayrılan Hamaguchi idi. Andō ve Minamikata ile daha önce konuşmamış olsam da, Hamaguchi ile gemi sınavında görüşme fırsatım olmuştu.
Geçen yıldan bu yana ne kadar çok değiştiğime dair net bir fikir verebilecek kişi oydu.
Bu arada, bu üçlünün okuldan atılmaktan yana endişesi yok gibi. Ne kadar puanları olduğunu bilemesem de, üst sıralarda yer almadıklarına eminim.
O zaman bu durumda…..
Yemeğimizi yedikten sonra, bu misafirperverliklerine ayak uydurup geceyi burda geçirmeye karar verdik.
✩ ✩ ✩ ✩