Elitler Sınıfı - Cilt 15 - Bölüm 22 - Geleceğe Adım
Cilt 15 – Bölüm 22 – Geleceğe Adım
I2 sınırını geçtiğim halde saatimde, puan aldığıma dair bir işaret yoktu. Normalde, bir GPS hatası olduğundan şüphelenebilirdim ama bu sefer olası değildi.
Saatimin hatasını telafi etmek için bölgenin merkezine yaklaşmak zorunda kaldım.
Tabii ki son iki hafta içinde böyle bir durum yaşamamıştım ve muhtemelen ada I2’nin uç kısmı merkezine de yakındı. Ichinose bana gelmeseydi bile giderdim.
Kaçmama izin vermeyen yolda yavaşça yürüyorum.
On dakikadan az bir yürüyüşten sonra, derin orman yavaş yavaş ışığı emmeye başladı. Mavi okyanus ile masmavi gökyüzünün önümde uzandığını görebiliyordum.
Buraya kadar gelmeme rağmen, saatimde tık yoktu. Önümdeki küçük plajda dikelmiş bana bakan iki yetişkini gördüm.
Biri yakından tanıdığım adam, Müdür Vekili Tsukishiro. Sweatshirt giymesinden, bu ortama alakasız bir hali olduğu belliydi. Diğeri de Shiba-sensei, 9/D sınıf öğretmeni.
Garip bir ikili.
“Çok güçlü bir yaklaşım sergilemeye karar vermişsiniz, Müdür Vekili Tsukishiro.”
Sahile doğru yürürken ona seslendim.
“N‘apalım. Eldeki en iyi seçenek buydu.”
Geriye dönüp baktığımda bu özel sınavın 14 gününü net bir şekilde kafamdan geçirdim. Tsukishiro’nun ‘son’ tuzağının beni I2’ye çekmek olduğu kafanda beliriverdi. Ama dezavantajları da var, yok değil.
Bu kuzeydoğu bölgesinde belirlenen alan olmadığı için, buraya gelen başka öğrenci olmayacaktı. Belirlenen bölgeden ayrılıp görev için gitmem ya da Nanase gibi aynı tabloya sahip biriyle birlikte hareket etmem olasılıklar arasındaydı.
Bu şansa bağlı bir çok olay dizisi yaşanabilecekken, Tsukishiro bu son darbesini hazırlamıştı. Bu da demek oluyor ki, çok önceden buraya gelmem zaten ‘belirlenmiş’ti.
Nanase’nin bana yenilmesi ve yollarımızı ayırması. 11.sırayı hedef alarak üst sıralara çıkmayıp gizlenmek istemem. 9’ların saldırı zamanlaması ve detayları… her şeyin başından beri Tsukishiro’nun planladığını söyleyebiliriz.
“Peki, şimdi bana ne olacak?”
Görüş alanıma demirlenmiş, okyanusun dalgalarıyla sallanan motoru çalışan küçük tekne girdi.
Bu, her an gitmeye hazır olduğumuz anlamına geliyordu.
“Mümkünse talimatlarımıza uymanı ve bizimle gelmeni istiyoruz. Ayanokouji Kiyotaka’nın gönüllü olarak geri çekildiğini ilan ederek güzel bir son da vermiş oluruz.”
“Eminim hoşuna gidecektir. “diye ekledi.
“Gönüllü olarak gelir miyim, sizce?”
“Evet. Gönüllü olsaydın, ıssız adaya gelmezdin.”
“Shiba-sensei, sizinle okulda bir bağım olmadığı halde, Müdür vekili Tsukishiro’nun tarafındaymışsınız.”
Bizzat bir iletişime girmediği biriydi, belki de Amasawa’ya gözetmenlik yapıyordu. Artık bu gizlenme ihtiyacı ortadan kalkmış olacak ki, niyetini burada belli ediyor.
Kimsenin olmadığı kuzeydoğuda dikkatleri çekse de, Ichinose ve Nagumo da buralarda olabilir. Bu anlamda, bir kamuflaj olarak görev alacaktır.
Daha doğrusu, bizi gözetleyen kişinin Tsukishiro’nun tarafındaydı.
Gözle görülür tehlikeli bir şey giymiyordu..
“Silah ya da kesici bir alet kullanarak kontrolü ele almak mümkün olsa da, seni sağ salim geri götürmekle yükümlüyüm. Bana burada eşlik edecek tek şey, yumruklarım olacak.”
Kumlu plajda dikilen Tsukishiro korkusuzca gülümseyip ellerini hafifçe açtı. Son ana kadar direnmek için, Tsukishiro ile dövüşmek zorundayım.
Nanase’yle mücadelemin aksine, saldırılardan kaçınma yöntemim bu ikilide işe yaramayacaktır.
“Okuldan atılmaktan kurtulmanın tek yolu onu alt etmek olacak.”
“Evet.”
“Şiddetin kötü bir çözüm yolu olduğunu söylemek bana düşmez. Ama bu okulda bir öğrenciyim. Şiddet yasak. “
“Haklısın. Ancak, Ayanokouji-kun, Beyaz Oda‘nın başarılı bir örneğisin. Sınırlı kurallar dahilinde mücadele etmenin sana düşman kazandırmayacağı aşikar. Bu okuldakilerle yarışmanın aptalca olduğunu düşünmüyor musun zaten? Yoksa bu köyün muhtarı olmak sana zevk mi veriyor?“
“Evet dersem, o adamı hayal kırıklığına uğratacak bir evrim mi yoksa gerileme mi oluyor bu?”
“Hayır, hayır, olur mu öyle şey? Beyaz Oda’nın arzusu, önce Japonya’yı sonrasında dünyayı ele geçirmek. Eğer sen, başarılı örnek olarak bunu istiyorsan, devamı gelecektir. İlerde dünyayı da ele geçirip zevk alacaksın. “
Hikaye; küçük bir Japon enstitüsünden, dünyanın kontrolünü ele geçirmeye kadar uzanıyor, maşallah.
Biri bu fantezileri duysa, katıla katıla güler. Önümde duran Tsukishiro’nun, ağzından çıkanı kulağı duyuyor mu acaba? Görevini sadakatle ve tereddüt etmeden yapmaya çalışıyordur belki de.
“Doğruyu söylemek gerekirse, bu okulu başta fasa fiso olarak görmüştüm.”
“Eh, doğru. Senin için bu okul seviyesi, çocukken aldığın eğitimin seviyesinde.”
“Sadece müfredatla sınırlı, bir değerlendirmeden bahsediyorum. Sonunda nerede olmak istediğim ve bu okulda ne yapmak istediğim hakkında bir fikir sahibi olmaya başladım. Mezun olana kadar çok eğleneceğimi biliyorum ve Beyaz Oda’nın dışında bir sürü iyi insan var. “
Aslında, beyaz odanın asla yetiştiremeyeceği bir yetenek havuzu gibiydi burası.
“Bu lisenin öğrencilerini aşağılamak niyetinde değilim. Dediğin gibi, dünyada yetenekli insanlar çok. Bazen sporda, bazen akademik alanda başarılı olanlar var. Ancak önemli olan bu başarılar değil. Bizim dikkate aldığımız : Her alanda üstünlük sağlayabilen ve liderlik edebilecek insanlar. “
Müdür Vekili Tsukishiro, Shiba’ya hafif bir bakış attı.
“Nagumo-kun ve Ichinose-san’a ne oldu?”
“Nagumo hareket etmiyor. Ichinose çoktan uzaklaştı. Endişelenecek bir durum yok.”
Nagumo ve Ichinose’i durduracağımı hesaplamıştır.
“Bir de, planlanmamış durumlara Amasawa engel oluyor.”
Planlanmamış olaylar derken? Bu bölgenin etrafında belirlenen alan ya da görev yoktu. Ichinose ve Nagumo’dan başka birileri mi geliyordu?
Bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan öğrenciler belirirse bu durum, Tsukishiro’nun başına bela olurdu. Anlaşılan bu beklenmedik öğrencilere karşı, Amasawa devreye girmiş.
“Anlayacağı dilden konuştun onunla, değil mi?”
“Amasawa, Müdür Vekili Tsukishiro ile iş birliği yapmıyor galiba.”
“O tam olarak bir hain. Seni geri götürmek için görevlendirildiği halde, seni götürmeye niyetli değildi.”
Havadan sudan konuşmamızın sonuna geldiğimizi belli edercesine, Tsukishiro bir adım öne çıktı. Başkalarından bahsederek vakit kaybetmek istemiyordu. Aramızdaki mesafeyi yavaşça kapatmaya başladı.
Ama yine de birbirimizden 5-6 metre uzaktaydık.
Shiba-sensei kaçmama engel olmak adına arka tarafıma geçti.
“2‘ye 1 diye, adaletsizlik var demezsin herhalde. Malum, beyaz odanın en başarılı örneği sensin. Hatta bundan dolayı ben biraz gerginim. “
Tsukishiro avantajlıydı.
Teke tek bir mücadelede bile benimle aşık atabileceğine kendine güveniyorken, ikisine karşı tek başıma savaşmamı kasıtlı olarak seçtiğini hissedebiliyordum.
İşin içinde gurur yoktu, sağlam bir strateji vardı. Bakışlarımı kıyıda bekleyen gemiye kaydırdım.
Gördüğüm kadarıyla mürettebatın tek üyesi kaptan. Bu da demek oluyor ki, eğer o da dahi olursa, 3 kişiyle birden başa çıkmam gerekecek.
“Endişelenme. Sana karşı dövüşecek sadece benle Shiba. “
“Senin sözüne inanacak biri olmadığımı biliyorsun.“
Konuşmasından ve duruşundan eli boş gözükse de, gizli bir silah taşıyor olabilirdi.
Her ikisi de ajan seviyesinde bilinmeyen yeteneklere sahip iki yetişkin. Silah, takviye, ya da diğer belirsiz faktörleri göz önünde bulundurarak temkinli olmak zorundaydım.
Normalde aynı anda birden fazla eylem beyne zarar verir. Ama şuan zihinsel olarak kendimi bunaltacak durumda değilim.
Absürt ve dezavantajlı durumlarda savaşmak çocukluğumdan beri bana aşılanıyordu.
Hani insanlar nefes alıp verişlerini bilinçsiz olarak yapar ya, reflekstir. Benim için de aynı süreç bu tarz durumlar için geçerliydi.
“Kaybedeceğini bir an bile düşünmediğin özgüvenli bakışların var.”
“Böyle baktığıma emin misin?”
Yüz ifademe hiçbir şey yansıtmıyordum. Geleceğe açılan kapıyı aralamak için, burada mücadele etmem gerektiğinin bilincindeyim sadece.
Onlar ne olacak diye bekliyorlardı.
Normalde, ilk adımı atmaya meyilli olurdum, ama bu iyi bir fikir değil. Onlar öğrenci değil. Elini kaldıran tek kişi ben olursam, dövüşmek dışında da dezavantajlı konuma düşeceğim.
Avantajım olacağını bilsem de, ilk hamleyi yapan ben olamam.
Beyaz Oda ile ilgili eğitim politikası hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olan Tsukishiro durumu değerlendiriyordu.
“Hadi, hemen başlayalım, Shiba-sensei.“
Ona seslenince, iki yetişkin bana doğru yürümeye koyuldular. Her ikisi de acele etmeden Shōgi taşlarını koyuyormuş gibi mesafeyi kapatmaya başladılar. (Ç.N: Japon satrancı)
Shiba’nın varlığı ve ayak sesleri ben geriye dönünce kayboluverdi. Önümde yürüyen Tsukishiro ile benim aramdaki mesafe 7 adım, 6 adım, 5 adım, 4 adım ….
Shiba iki eliyle yüzümü arkadan tutmaya çalıştı. Ellerinden kurtulmak adına biraz eğildim. Yapacağı ilk şey arkadan gelmek olacak.
Tsukishiro kolunu uzatıp Shiba’nın yaptığı gibi beni tutmaya çalıştı. Kendimi kuma atıp biraz yuvarlandıktan sonra, ayağa kalkıp koşmak için çabaladım.
Deniz melteminde toz dansı başladı.
İki yetişkin beni kovalamak için acele etmediler. Onlar da, ben de temkinliydik. Somut hareketlerle hamlelerimi ölçmeye çalışıyorlardı. Ayaklarım kuma batıyor.
Ayakkabılarımı daha önce çıkarmalıydım.
Sıcak güneşin altında, ikisi tekrar açtıkları mesafeyi kapatmak için öne geçtiler. İkisinin yüzünü ve vücudunu gözlemleyerek, aynı hızda geriye doğru hareket ediyorum.
Sırtım okyanusa dönükken, yumuşak kumdan uzaklaşıp kendimi güvene alacağım.
“İyi bir fikir ama doğru çözüm olduğundan emin değilim, Ayanokouji-kun.”
Arkama geçemeyecekler ama kaçış yolumu daraltacaklardı.
Eğer daha aşağı inersem, dalgalar bacaklarıma çarpacak ve Tsukishiro ile Shiba o an bana saldıracaktır.
Kolunu uzatarak vücudumu tutmaya çalıştılar, darbeleriyle beni incitmek istemiyorlardı.
“Kaçmakta iyiymişsin.”
İkisi de çok hızlı hareket ettiği için, benim kaçış alanlarım daralıyordu. Deniz kıyısına çok yaklaşıp ayağıma su değince, hemen ayağa kalkıp kaçtım.
“Ne oldu? Sırtını denize vermekten vaz mı geçtin?”
Acele eden rakibinizi hata yapmaya kışkırtmak, zorlamak daha kolaydı. Shiba ve Tsukishiro kumu tekmeleyip bana doğru geliyorlardı.
Şimdi ikiye karşı bir mücadelede, eğer içlerinden biri beni yakalarsa, oyun biter.
Dört bir yandan uzanan kollara karşılık bir açık verirseniz, fişinizi çekerler.
Koşup mesafe açmaya çalıştım ama sürekli peşimden gelerek mesafe açmama izin vermiyorlar.
Böyle bir yerde koşmak sadece dayanıklılığımı tüketmeye devam edecektir. Sıcak ve kötü destek noktalarıyla direncimi kırıp beni alt etmeye çalıştıkları açıktı.
Bir seçim yapmak zorundaydım. Kaçış hamlemden vazgeçip vücudumu hazırladım. Sol ayağımla bir adım öne atıp kuma bastım ve hemen arkamdaki Shiba’ya saldırmak için aniden döndüm.
“Mwah !?”
Shiba, beklenmedik saldırıma karşılık şaşırıp gerildi.
Göğsünü hedef alan sol yumruğumu salladım. Tehlikeyi hisseden Shiba panik yapmadan geri çekilerek mesafesini korudu.
Bu, beni yakalamaktan çok benden kaçınmaya çalıştığına bir işareti.
“Eh, ikimize karşı mükemmel bir iş çıkarıyorsun, Ayanokouji-kun.”
İki taraftan da saldırdığım halde, savunmaya geçmişti.
“Ama insanın güçleri sınırlı, işte. Nefes alışların hızlanmadı mı, vakti gelmiştir?”
“Müdür Vekili Tsukishiro, zor bir rakip.”
“Benim işim inisiyatif alarak insanların yapmak istemediği işleri yapmak.”
Beni yakalayıp eve götürmeyi amaçlayan bir dövüş tarzı vardı.
Ama dayanma gücünü boşuna harcamıyordu. Şimdiye kadar edindiğim bilgi, Tsukishiro ve Shiba arasında hafif bir dövüşme tarzı farkı olduğuydu.
Tsukishiro’nun 4, Shiba’nın ise 6 puanı olduğu söyleniyor ve Shiba’nın daha iyi hareket ettiğini gözlerimle gördüm. Ama sezgilerim bana Tsukishiro’nun daha üstün olduğunu söylüyor.
Dikkatli olmam gereken denge 5’e 5 olmalı. (Ç.N: Bu 4-6 meselesi tahmin mi yoksa, birisi mi söyledi çeviride geçmiyor.)
Sahneyi Shiba’ya bırakmış gibi gözükse de aslında tam tersiydi. Bu onların dövüşme stili.
En az yetenekli olanla başlamak cazip olduğu için, Tsukishiro ön plana çıkarılsa da, yetenekleri daha üstündü.
Analizimi tamamladığımı fark ederse, Tsukishiro’nun savunmasının farklılaşacağını düşünüyorum.
Shiba’yı tek vuruşta al aşağı etmeliyim ki, aralarındaki üstünlüğü fark ettiğimi anlamasın.
Basit bir ifadeyle, bir atışta diğerine vurmak amacıyla bir atış yapılır. Karşı taraf henüz bana vurmayı düşünmedi, bu yüzden şimdi şans benden yana. Eğer şanslıysam tek taraflı hasar verebileceğim.
Shiba’yı etkisiz hale getirip Tsukishiro’yla bire bir ilgileneceğim.
Tam onu yakalayacakmışım gibi salladığım elimi yumruk yapıp savurdum.
Adımım tahmin edildi, hemen geri çekildi. Artık farklı bir yaklaşıma girmek zorundayım. Böyle saldırmaya devam edersem ikisi de beni yer. Ve ben, onları aşmak zorundayım.
Shiba arkamdayken saldırıya geçmem gerekiyordu. Ama beklenmedik bir şey oldu. Boynumda soğuk bir iz hissettim ve karşı saldırıyı kesmek zorunda kaldım.
Tsukishiro’dan kaçmak için kaç kez kaçamak hareketlerde bulunmam gerektiğini bilmiyorum.
Shiba’nın yumruğunun sesi, hafif bir gecikmeyle kulaklarıma kuru bir şekilde geldi.
Hızlı hareket etmeseydim, bir anda zarar gören taraf olabilirdim. Shiba’nın kol gücünün, benimkiyle aynı olduğuna da böylece emin oldum.
Ama daha fazla değil….
Tsukishiro’nun hareketlerine baktım, Shiba’nınkinden daha düşük olması gerekirken, ikisi de beklediğimden daha hızlıydı.
“Sen karmaşık bir insansın, Müdür Vekili Tsukishiro.”
Tam zamanında darbesinden kaçınıp yıllar sonra ilk kez bir dövüşte soğuk terler döktüm.
İçgüdülerime güvenmeseydim, ne yapardım bilemiyorum. Shiba’nın darbesiyle vurulmakla kalmayıp, Tsukishiro’nun saldırısıyla korumasız kalabilirdim.
Tsukishiro’nun 4 ve Shiba 6 olması, karşı tarafın verdiği yanlış bilgilerdi. Kasıtlı olarak yeteneklerini gizleyip uyarı seviyenizin üzerinde saldırılar düzenlemek için öne sürülmüşlerdi.
“Seni şimdi öldürürdüm ama tepki süren normal değil.”
Belki de, bu olasılığı göz ardı etmemek uygundur.
Tsukishiro’nun Shiba’dan daha düşük beceriye sahip olması doğal değil. Alarmda olarak limitlerimi yükseltmeme yardımcı olan tek şeyin bu olduğunu söyleyebilirim.
Hem temkinliler hem de riske girmeden saldırıyorlar. Ancak kendi lehlerine olacağını düşünürlerse risk almaktan çekinmezler.
Sanırım durum benim için biraz dezavantajlı.
Önce birini ezmeye çabalamak için, mükemmel bir zamanlama gerekiyor. Onlara düzgün bir saldırıda bulunmak için, epey uğraşmak şart.
“Analizin nasıl gidiyor? Ayanokouji-kun.“
Dövüş sadece iki dakika kadar sürdü. Zaten birkaç farklı taktik denememe rağmen, işe yaramıyordu.
“Sadece güçle basit bir çocuk kavgası olsaydı, kolay olurdu. Ancak biz yetişkinler, kirli yöntemlere bile başvururuz. Tek amacımız kaybetmemek olur, sen anlamazsın.”
Tsukishiro da düşüncelerimin %99’unu okudu. Tereddüt etmeden savaşmanın çok doğru bir yolu olsa da, rakibinize aklınızı okuma fırsatı vermemeniz önceliğiniz olmalıdır.
Çoğu insan aklınızı okutmamanın doğru bir fikir olduğunu düşünür. Ama gerçekten de böyle mi yapmalı dersiniz?
Şu anki durumda, keskin bir darbe eksik. Oyunda kalmak istiyorsam çok fazla risk almak zorundayım.
“Müdür Vekili Tsukishiro.“
Sessizliği bozan, o ana kadar çenesini kapalı tutan Shiba’ydı.Ona seslenmesinden hemen sonra, Tsukishiro garip bir değişiklik fark etmiş gibi duruşunu düzeltti..
Burada kimsenin beklemediğini bir durum söz konusuydu.
“Müdür Vekili ve bir sınıf öğretmeninin böyle ıssız bir kuytu köşede bir öğrenciyle ne yaptığını anlamaya çalışıyorum. Hmm; bu grubun amacı ne? Neyin peşindeler, cevabı merakla bekliyorum.”
İstenmeyen bir ziyaretçi.
“Eminim merak ediyorsundur….”
“O, 11/B‘den Kiryuuin Fuka.”
Neden burada? I2’yinbelirlenen bölge olarak gören tek kişinin ben olduğumu sanıyordum.
“Yolunu kaybetmişe benzemiyorsun. Senin için yapabileceğimiz bir şey var mı?”
Tutumunu değiştiren Tsukishiro, her zamanki tonuyla sordu.
“Aslında, bir süredir sizi şu arkadaki büyük ağacın arkasından izliyordum. Ama ikiye bir olunca, içim elvermedi. Ben de bir gelip el atayım dedim. “
Tabii ki, Tsukishiro ve Shiba’nın GPS sinyalini görmemesi imkansızdı.
“Merak ediyorsunuz herhalde neden burdayım diye? Kazara saatim arızalandı.”
Kiryuuin gülerek parçalanmış saatini gösterdi.
“Madem okuldan yetkililer burada. Ben de merakımı gidereyim, değil mi? Saatimin kırılması sadece puanlama işlevi devre dışı bırakıyordu, demi? Yani, istediğim yere gitmekte özgürüm.”
“Sorun yok. Zaten, saatlerin sürekli kırıldığı bir sınav.”
Tsukishiro bu ani misafirden rahatsız olmadı. Normalde bir öğrenci sizi bu tür durumlarda görürse geri çekilirdiniz. Ancak, Tsukishiro bugünün son şansı olduğunu bildiği için, geri adım atmıyordu.
Kiryuuin kara listeye adını yazdırmış oldu.
Önüme gelerek, Kiryuuin:
“Ayanokouji, hareketlerim gereksiz miydi dersin?”
Öğretmenler ve bir öğrenci arasındaki çarpık mücadeleye şahit olduktan sonra, gerisinin bir anlamı yoktu. Bir nevi, atı alan Üsküdar’ı geçti..
Bu olaydan en iyi şekilde yararlanmayı tercih ederim.
“Bundan sonra ne olacağına bağlı. Bana yardım eli uzatacağını varsayıyorum.“
“Tabii ki. Senpai olarak, kouhai’mi korumam doğaldır, değil mı? “
Bu sözlerinin ardından yan tarafıma geçerek güldü.
“Peki, buraya nasıl geldin?”
“Dün, 9.sınıf öğrencilerinden kaçmıştın. Merak edince, sana sormak istedim ama kaçarsın diye düşündüm. “
“Gezindiğin anlaşılmasın diye saatini kırma zahmetine girdin, yani.”
“Merakımı cezbettiğin için mutluyum ama. Sayende, çok ilginç bir olaya şahit oldum.” dedi.
Normalde her gün olan olay değil, tabii.
“Shiba-sensei, onunla ilgilenmene izin vereceğim.”
“Gördüğüm kadarıyla, Müdür Vekili ve Shiba-sensei’nin yetenekleri üst seviyede. Ne kadar yardımcı olabilirim bilmiyorum, ama çok beklentin olmasın.”
Kiryuuin mutlu bir şekilde ellerini yumruk yaparak dövüş pozisyonu aldı.
“Onu biraz tutsan, iyi olur.”
“Sana söyleyeyim. En azından bir iki dakika tutabilirim onu. Ama Ayanokouji, bana biraz şov yapman lazım?”
“Anlayamadım, ne şovu?”
“Yüzündeki o boş ifadeyle pek iyi görünmüyorsun. Yumruklarını savur, ortam şahlansın biraz.”
Böyle bir yerde böyle bir şey söyleyeceğini hiç düşünmezdim.
Kiryuuin’in garip baskısı altında, bir dövüş pozu alıverdim. Dizi ve filmlerdeki dövüş sahnesinde görebileceğiniz bir poz.
“Nasıl?”
“Huh, fena değilmişsin. Hadi yine iyisin, minimum standardı karşıladın. “
Gülümseyen Kiryuuin, bir kez daha dövüş pozu aldı.
“Hiç birini dövdün mü?”
“Ben bir hanımefendiyim. Sence dövmüş müyümdür? “
“Ciddi misin?”
“Merak etme, hep birinin yüzüne yumruk atmak istemişimdir. ”
Birbirimizden uzaklaşıp gardımızı aldık.
“Hadi bitirelim, Müdür Vekili.”
“Yani seni yenebilecek tek kişinin ben olduğuma karar verdin?”
Yüzünde her zamanki gülümsemesiyle Tsukishiro kendini hazırladı.
“Hadi bakalım. Birebirdeki marifetlerini görelim.“
Önümdeki rakibi düşmanımla eş tutuyorum. Aksi halde sürpriz bir sonum olabilir. Bir dakikadan kısa sürede bu işi halletmeliyim. Kiryuuin, Shiba’yı uzun süre tutamaz.
Tsukishiro bana doğru hücum etti. Tsukishiro’nun saldırısından darbe almadan kurtulup sol yumruğumla Tsukishiro’nun yanağına vurdum.
“!!!?”
Hafifçe ve hızlı bir şekilde sertçe vurmaya devam ettim. Her saldırının gücü hafifti çünkü sadece vurmaya konsantre oldum.
Ona defalarca vurduktan sonra, Tsukishiro’nun gülümsemesi kayboldu.
Hedefim burun direğiydi. Hafif hasar bile insan vücudunda belirli bir etkiye sebep oluyordu. Mesela:”gözyaşı”
İnsanlar burnuna darbe aldıklarında, gözyaşlarına boğulurlar. Gözyaşları acıdan daha çok akıp görüş mesafesini kaplardı. Yetişkin ya da çocuk, genç ya da yaşlı.. İnsan vücudunun mekanizması böyle çalışıyor.
Tsukishiro’nun görüşü kaybolurken, çenesine bir yumruk salladım. Gökyüzüne bakakalan Tsukishiro dilini ısırmış olacak ki, biraz kan fışkırdı.
“Ne kadar zaman geçtiğini merak ediyorum.“
Dudaklarından damlayan kanı silen Tsukishiro, öfkeyle gülümsedi.
“Kabul, liseli bir çocuk olduğunu düşünürsek, Sen tam bir başyapıtsın. “
Dövüştüğüm tüm rakipler arasında, Tsukishiro şüphesiz en iyilerden biriydi. Tsukishiro’nun bire bir mücadelede kazanabileceğine karar vermesi yeterliydi.
“İnsanlara sert davranılmasından hoşlanmam, ama çok eğleniyorum.”
Eğlenerek gülen Tsukishiro kendini tekrar saldırıya hazırladı. Ama hemen üzerime gelmek yerine yavaşça geri döndü.
Shiba’nın Kiryuuin’i yenmesi için ona zaman kazandırmaya çalışıyor olabilirdi. Sakince çok acele etmeden zafere giden yolu izlemeye çalışıyorum ben de. Tsukishiro bir anlığına ayağındaki kuma baktı.
Uzandım ve tüm gücümü sağ yumruğumu salladım.
“Muhteşem !”
Tsukishiro’nun vücuduna çarptım. Nerdeyse tüm gücümü vererek ona çarptım. Tsukishiro’nun gülümsemesi değişmedi. Duruşunu kaybederken, Tsukishiro sol eliyle yerden bir avuç kum alıp bana doğru fırlattı.
Sonra, diğer eliyle kumdaki deliğe daha da batırdı elini.
Sağ yumruğunu bana savursa da, doğru bir pozisyonu olmadığı için sadece savunma yapmakla kalıyordu. Sağ eliyle ilgilenmek yerine, önüne geçip Tsukishiro’nun sol kolunu çektim ve hareket etmesin diye hemen sağ kolunu tuttum.
“!!”
Tsukishiro’nun sağ koluna baktığında elinde bir şok tabancası olduğunu gördüm.
“Nasıl anladın?”
” Bir an bile vakit kaybedemeyeceğin bir mücadelede, ayaklarına baktın. Amacın kumla gözlerimi hedef almaksa, ayağına bakmana gerek yoktu. “
Sol eliyle kumu tutup bana fırlattığında bile dikkatim daha ötesindeydi.
“Ayrıca, benden darbe almak için kasten kendini ortaya koyman da bana biraz abartı geldi.”
İkimizin de kavganın gidişatını değiştirmemiz gerekiyordu, yeteneklerimiz birbirine eşti.
“Mümkün olsaydı, bu riski almak istemezdim. Sigorta olarak ayarlamıştım bunu. Ama yeteneklerin beni bunu kullanmaya itti.”
Sağ elini gevşetince, şok tabancası kuma düşüp saplandı.
“Peki şimdi ne olacak? Bana büyük zarar verdin–”
O an, Müdür Vekili Tsukishiro elini kaldırıp havaya sinyal gönderdi. Ardından küçük demirli teknenin pilotu elinde bir şeyle sahile inmek için hazırlandı. Galiba son kozları geliyor.
“Maalesef süreniz doldu, Müdür Vekili Tsukishiro.”
Aniden, pilot inişe hazırlanmayı bırakıp küçük teknenin motorunu çalıştırıp müdür vekilini geride bırakarak hızla hareket etmeye başladı.
Uzaklaşmasının nedeni, okyanustan bu tarafa gelen küçük tekne olabilir.
“Şaşırdım. Tekneye ne diye çağırdın? “
İhtiyacın olsa bile, okuldan yardım istemezsin. Okulun da bilmesini istemeyeceğine eminim. “
“Basit aslında. Küçük tekneye iyice bakman gerekiyor.”
Küçük tekneye dikkatli bakınca, Mashima-sensei ve Chabashira-sensei’yi görebiliyordunuz. Tsukishiro da böyle anladı.
“Birisi, 10/A ve 10/D sınıfından öğrencilerin I2’de tehlikede olduğunu ve bayıldığını bildirirse, ne olur dersin? Çok kolay gizlenebilecek bir şey değil. Kısa bir süre önce yaşanan bir olayda, mağdur öğrenciye yardım etmek için gelen yetkilerden birinin öğrencinin sınıf öğretmeni olduğunu fark ettim.”
Okulun, sınıf öğretmenlerinin öğrencilerini bir bakışta tanımalarından dolayı koydukları bir kuraldır.
10/A ve 10/D söz konusu olduğunda, istemeseler de o öğrencilerin sınıf öğretmenlerini devreye sokmak zorundalardı.
Acil bir durumsa, GPS’i tek tek kontrol etmek için zaman yoktu. Saatin bozuk olduğuna dair bilgiler varsa ya da GPS’ten yanıt gelmiyorsa, kontrol etmekle yükümlüydüler.
“Tüm öğrenciler GPS ile kontrol edilseydi, kurtarma ekibine ihtiyaç olur muydu?”
“Haritadan A ve D sınıfından birer öğrencinin saatlerindeki GPS çalışmıyor. Ciddi bir mesele.“
“En başından zaman kazanıp bu işi ortaya çıkartacaktın. Bu yüzden başta kaçmaya odaklandın, ne olacağını biliyordun. “
“Ichinose‘i tehdit etmeyecektiniz. Ya da işinizi baştan savma yapmayacaktınız.”
Sonuç olarak, Tsukishiro ben buraya gelmeden önce Sakayanagi’den yardım isteme fırsatı sundu.
“Benim pozisyonum pek değişmedi ama?”
Doğru mu yoksa yalan mı söylüyor emin değilim ama Tsukishiro güldü. Shiba, Tsukishiro’nun çoktan geri çekildiğini görünce elini hemen Kiryuuin’den çekti.
“Fuf… Ayanokouji-kun, paçayı sıyırdın. Ben de zaten daha fazla dayanamayacaktım.“
Kiryuun, vücudunu dinlendirmek için diz çöktü.
Shiba ve onun arasındaki kavgaya az çok göz ucuyla denk geldim. Shiba’yı iyi idare etti, tek yaptığı savunma olsa da, onu tutmayı başarmıştı.
Shiba’nın, takımının bariz üstünlüğüne güvenerek ona çok fazla baskı yapmadan onu eğlendirmeye çalışması harika.
Shiba bile kusursuz Tsukishiro’nun yanında savaşa katılsaydı, bu işin sonunun nasıl biteceğini bilemezdi. Sonunda tekne kıyıya yanaştı, Mashima-sensei ve Chabashira sensei sahile indi.
Sakayanagi’nin bana ödünç verdiği telsiz son ana kadar işe yaradı.
“Ben kazandım, kabul edip etmeyeceğini merak ediyorum.”
“Sanırım şu an için, kabullenmekten başka çarem yok.”
Hal böyle olsa da, Tsukishiro’yu başımdan def etmek için yeterli kozum olmayabilir.
Tek bir öğrencinin belirlenen alanını değiştirmesi bile, araştırılırsa gün yüzüne çıkacaktır.
“Puanın biraz endişe veriyordu ama bence güvendesin. Son beşe düştün mü diye merak ediyordum.“
“Sanırım güvendeyim.“
“O zaman boşa endişeleniyorum. Bu konuyu boş verelim.”
“Şimdilik diyelim. Umarım şiddete başvurarak bu güç numaralarını daha fazla yapmak zorunda kalmam. Tabii, bu okulun felsefesine aykırı olduğunu düşünmüyorum. Yönetmeliğe uygun bir güç testi ise, hoş karşılanır. “
Yüzünde bir gülümsemeyle Müdür Vekili Tsukishiro, Mashima-sensei ve Chabashira’nın tekneden inişine baktı.
“Size son bir soru sorayım, Müdür Vekili Tsukishiro. Gerçekten beni okuldan attırmaya çalıştınız mı? Bu sınavda zoraki pek çok güçlü kısıtlamalar vardı. Ancak ben sizin yerinizde olsaydım, daha güvenilir bir plan kurardım.”
Önümdeki adamın bunu düşünmeyecek kadar aptal olduğunu sanmıyorum.
“Beni gözünde abartıyorsun. Üstlerimin talimatları doğrultusunda seni okuldan almak için elimden geleni yaptım. Ama başaramadığım için, bu hale düştüm.”
Öğrendiğim bir şey varsa; o da Tsukishiro adındaki adamın henüz her şeyini ortaya koymadığı. Az önce söylediklerinde yalan ya da yanlış bir şey var mıydı bilmiyorum ama başka hedefleri olduğunu varsayıyorum?
“Amasawa-san’a bir mesaj iletmeni isteyebilir miyim?”
“Tabii.”
“Amasawa Ichika, emirlere uymadığın için diskalifiye edildin. Artık geri dönecek yerin yok. İster bu okulda kal, ister ayrıl. Artık tercih senin. “
Bu doğru mu? Yoksa yalan mı?
Tsukishiro’nun tavırlarından anlamlandıramıyorum.
Yenilgiyi kabul ettiği halde bile, hiç tereddüt etmeden hareket ediyor, sarsılmıyordu.
Amasawa gerçekten Beyaz Oda’dan ayrıldıysa, bu iş burada bitmez. Buna eminim.
Beyaz Oda meselesinin sonu olduğunu sanmıyorum. Bir bit yeniği var gibi geliyor, düşündürücü bir durum.
“Bakalım sonuna kadar nasıl savaşacaksın.”
Yavaşça ayağa kalkan Tsukishiro iki elini kaldırarak Mashima-sensei’gilin yanına yürüdü.
”Burada hiçbir şey yaşanmadı. Ayanokouji-kun ve ben biraz sohbet ettik. “
‘Sence bu kadarı yeter mi.”
“Yapacak bir şey yok, karar verildi. Öğretmenler bu konuda bir şey yapamaz. Hatta direnmediğim için şükretmelisiniz.”
Mashima-sensei’ye bakıp başını sallayıp sorun olmadığını belirttim.
“O zaman gidelim. Öğrenciler henüz özel sınavlarını bitirmediler.”
Yetişkinlerin gemiye doğru gittiğini gördükten sonra Kiryuuin’e çevirdim kafamı. Belki de Shiba’yla uğraşmaktan yorgun düşmüş olacak ki, kumsala bağdaş kurmuş okyanusu seyrediyordu.
“Aferin, Ayanokouji.”
“Yok, Kiryuuin-senpai. Asıl sen Shiba-sensei’ye karşı harikaydın.”
“Seni iş başında gördükten sonra bunu iltifat olarak bile kabul edemiyorum. Merak etme, senden kimseye bahsetmeyeceğim. Ama söyleyeceklerini duymak isterim. “
Kimsenin görmesini beklemiyordum ama gören kişinin Kiryuuin olmasına sevindim.
“Karmaşık bir ailevi mesele diyelim. Olay bundan ibaret.”
“Karmaşık bir ailevi mesele, ha. Başa çıkması kolay gibi gelmedi bana. “
Ayağa kalkıp üstündeki kumu hafifçe silkeyen Kiryuuin, ormana doğru yürümeye başladı. Kiryyuin ile I2’den ayrılıp I3’e geri döndüğümüzde Miyabi Nagumo artık orada değildi.
Ama onun yerine beklenmedik öğrencilerle karşılaştım. Beni görür görmez bana şaşırarak baktılar.
“Horikita, kimleri görüyorum böyle? Ibuki ile gezintiye çıkmışsın. Bugün güneş batıdan mı doğmuş?”
“…iyi misin?”
“Anlayamadım, iyi misin derken?”
“Eh, biriyle bir sorun yaşadığını düşünüyordum.”
Bu sefer Kiryuuin ile birbirimize bakıp neredeyse aynı anda sağa sola başımızı salladık.
“Olmadı mı? Yolda kimse de yok. Burada ne yapıyordun?”
“Çok yorucu iki hafta geçirdim. Tenha bir sahilde dinlenip okyanusu seyrediyordum.”
“Çok boş vaktin varmış. Kesin geçebilecek minimum puanı almışsındır. “
….Kiryuuin-senpai, neden? Bana dik dik baktı.
“Kaytaran öğrenciyi görünce, onu tutup sınava getirdim. Ona sonuna kadar gayretli ol dedim. “
Ardından Kiryuuin-senpai sırtıma hafifçe dokundu. Sonra da yürümeye başladı.
“Sınavdan sonra teknede görüşürüz.”
Horikita yanımda geçip bana fısıldayarak tekrar sordu.
“İyi olduğuna emin misin?”
“Ha?”
“Yani…. Az çok bilgim var. Küçük bir kağıt parçasıyla öğrendim.”
“Kağıt mı?”
“Boş ver. Önemli bir şey değil. Hala anlamadığım bir sürü şey var, o yüzden biraz araştırma yapayım, sonra konuşuruz. “
Merak ediyordum ama neden bahsettiğini bilmiyorum. I2’de olanlar üzerine konuşmayı uzatmak istemedim. Ona Tsukishiro’dan bahsedemem.
“Ibuki ile neden buraya geldiniz? Etrafta görev falan yoktu sanki? “
Ibuki bir şey söyleyecekti ama Horikita onu durdurdu.
“Ibuki bana meydan okuyunca, birbirimizin puanlarını kontrol ediyorduk.. GPS’in garip bir yerdeydi, ben de bir bakayım dedim. Beraberlik var diyebiliriz.”
“Ne diyorsun? Benim kazandığım ortada?”
“Hayır, hayır.”
“Seni 1 puanla yenersem, kazanırım.”
Emin değilim ama bu sınav sayesinde Horikita ve Ibuki arkadaş olmuşlar?
Bu arada kısa bir süre sonra, ıssız ada sınavı sona erecek.
✩ ✩ ✩