Elitler Sınıfı - Cilt 15 - Bölüm 21 - Baş Belası
Cilt 15 – Bölüm 21 – Baş Belası
Sınavın son günü.
Saat sabah 10:00’u geçmişti.
Ben, Horikita Suzune, I4 ve I3 arasındaki sınır boyunca kuzeye gidiyorum, rotam I2. Bu özel sınavın son gününde kalan tüm gücümü kullanmak üzereyim.
Neyse ki, dün gece saat 12:00’ye kadar 10/D’den son 10’a düşen hiçbir grup çıkmadı. Okuldan atılma ihtimali yüksek olan son 5 grubun hepsi 11.sınıftan oluşuyordu.
Henüz rahatlamanın sırası değil, maalesef. Gün bitmeden o 5 grup diğer gruplarla birleşirse, puanları yükselerek üst sıralamalara çıkabilirler. En kötü senaryoda, son ondaki grupların hepsinin üst sıralardaki gruplarla birleşmesiyle, bir anda sıralama değişebilir.
Tablette, belirlenen bölgem I7 idi. Gittiğim I2’nin tam tersi bir noktada. Bunun nedeni, belirlenen alanımı görmezden geliyor olmam.
Neden böyle bir şey yapıyorum peki? Cevabı, sağ elimde tuttuğum bir kağıtta yazıyordu. Katlanmış bir şekilde bu sabah uyandığımda çadırımda bulduğum kağıt..
Kağıtta rastgele “Öğlen” “K.A” “Okuldan atılacak” ve “I2” yazılıydı.
Bu kelimeleri ilk gördüğümde aklıma iki şey geldi:
Birincisi, yazan kişinin o kadar güzel bir el yazısı vardı ki, model almalıyım dedim.
İkincisi, kağıt ve kalem herkese dağıtılan şeyler değildi….
“Bu kağıt ve kalem için kaç puana ihtiyaç var acaba…”
Issız ada sınav kılavuzunda vardı diye anımsıyorum, gereksiz olduğunu düşünerek fiyatına bakmamıştım. Tabletinizin pili bittiyse veya aniden arızalanırsa o zaman, not tutmak mantıklı olabilirdi. Oysa, birisi not defteri ve kalem satın alıp bana bu gizli mesajı göndermişti.
“Hayır, buna şifreli demeye bin şahit lazım.”
I2, ıssız adadaki bir alana atıfta bulunurken öğle de zamanı işaret ediyordu. Bu notu göndermek için son gün seçildiğine göre, bugün kast ediliyordu. Ama orada ne olacak? Basit bir şaka olabilir mi? Ama kalan iki kelime aklımı karıştırıyor.
“Okuldan atılacak” ve “K.A”
Bu ikisine bir dikkat edelim.
Diğer öğrenciler bu notu görmüş olsalardı, anlam veremezlerdi.
Mesajı okur okumaz anlamını çözdüm. Ayanokouji Kiyotaka’nın baş harfleri.
“Eğer bu mesajı bir bütün olarak düşünürsek bugün öğlen, I2’de Ayanokouji okuldan atılacak….”
Bunun bir şaka olduğunu düşündüm, hatta belirlenen alan saat 7.00’de açıklandığında bunu görmezden gelip yoluma bakacaktım. Ama Ayanokouji-kun’un GPS sinyalinin E3’te olması beni biraz endişelendirdi.
Hatta zaman geçtikçe, I2’ye daha da yaklaştı. Belki de bir şakadan daha fazlasıydı.
İçime dert olunca, GPS aramasını kullanmaya karar verdim. Eğer bu gps yapmama iten bir çeşit tuzaksa, tuzağa düştüm gitti.
Sonuç olarak, Ayanokouji-kun F3’ten G3’e geçti. I2’ye giderse…
Bu önsezi içimi kemirirken, doğrulamak adına kuzeye doğru yola çıktım.
Maalesef, başında bir ödül var. Böyle bir ihtimali göz ardı edemem. Birisi bana ipucu vermiş olabilir.
Öğleden önce olduğu için, hala biraz zamanım var ve nereye gittiğini bilmiyorum.
Belki basit bir tesadüf bile olabilirdi. Belki de çoktan başka bir yere gitmiştir.
GPS aramasını kullanma dürtüsüyle baş etmeye çalıştım, direndim. Puanımla ilk %50’ye girebilecekken, varış bonuslarından ve görevlerden vazgeçiyordum. Bir de gps kullanarak geriye düşme riskimi daha fazla arttıramam. Zaman israfını tercih ediyorum diyelim.
“Ah! Sonunda yetiştim! Bekle, Horikita!”
Görüş açım genişledi, nehir manzarası yavaş yavaş beliriyorken, arkamdan birisi seslendi.
“Neden buradasın?”
Ibuki ortaya çıktı, nefes nefese bana bakıyor.
Tesadüf değildir. Muhtemelen GPS kullanmıştır.
“Puan… puanını göster.”
“Ne? Neyden bahsediyorsun?”
Aniden ortaya çıkıp bir de rakibi olan benden puanımı göstermemi istiyor. Ne garip bir tavır.
“Sana yenilmeyeceğim demedim mi?”
İşaret parmağını gözüme sokacak kadar yakınlaştırıp sağa sola salladı elini.
“Şimdi neyin puanına bakacaksın? Sınav henüz bitmedi.”
“Sınav bittikten sonra kimse okulun tüm puanları yayınlayıp yayınlayacağını bilmiyor?”
“Olabilir. Önemli olan sadece ilk on ve son on sonuçta.”
Öğrencilerin tüm grupların sıralamalarını görebileceklerinin garantisi yoktu, evet.
Tabii ki, herkese açıklama ihtimalleri de yok değil.
“Şimdi teyit edeyim işte, göster.”
Son gün kazananın kim olduğuna, kimin daha fazla puanı olduğuna, bizzat bakmak istiyordu.
“Bu çok aptalca, inanamıyorum sana… Buraya özellikle geldin değil mi? Kaç kez GPS araması kullandın?”
“… 3 kez. Hemen yakınımda olduğun için fırsat bu fırsat dedim.”
Mesafe ne kadar uzaksa, görüşmek istediğiniz kişiyle buluşmak o kadar zordu.
Ibuki bana ulaşmak için GPS aramasını 3 kez kullanmış demek.
“Ah canım, yazık olmuş.”
“Sempatine ihtiyacım yok, puanını söyle yeter. Benim 131 puanım var!”
“Ben daha güçlüyüm” der gibi, Ibuki zorla bana puanını söyledi.
“Bana hiç düşünmeden söylediğin için teşekkürler. Ama bana gerçek puanını söylediğini ben nerden bilebilirim.”
“Öyle mi? O zaman puanıma bak işte?”
Tabletini sırt çantasından çıkarmak üzere olan Ibuki’yi durdurdum.
“İkincisi, gerçek puanını göstersen bile, sana puanımı söylemeyeceğim.”
“Ha? O da ne demek oluyor? O piçle aynı şeyi mi söylüyorsun?”
O derken…? Biraz endişelenmiş olsam da, devam ettim. (galiba ayanokouji’den bahsediyordu.)
“İkimiz de 10.sınıfız. Bilgi sızdırmak istemiyorum. Şu anda son 10 grupta olduğumu sanmıyorum. Ancak, sıralamalar son ana kadar değişebilir. “
Son günde bile, Ibuki-san’ın bilgileriyle kandırılma olasılığım var.
Risk bununla sınırlı da değil.
“Anladım ben. Puanımı duyduktan sonra korktun demi? Kaybediyorsun çünkü?”
“Kazansam da kaybetsem de, sana cevap vermeyeceğim.”
Ona herhangi bir bilgi vermeyeceğimi defalarca söylesem de, Ibuki rahatça bilgi vermişti.
“O zaman kabul et, hadi? Beni geçemediğini kabul et.”
“Peki. Tamam. Hadi, sınavına dön.”
Bununla tatmin olacaksa, Ibuki’ye ayak uyayım da peşimi bıraksın yahu.
“… Çok sinir bozucusun. Hadi, puanını göster!”
“Yenilgiyi kabul ettim, tatmin olmadın mı?”
“Gerçek puanını görmek istiyorum. Seni ne kadar büyük bir farkla yendiğimi bilmek istiyorum.”
“Ne kadar sıkıcısın…”
“Benim için önemli.”
“Özür ama acelem var.”
“Kaçıyor musun yoksa?”
“Kendi belirlenen alanıma gitmek için acele ediyorum. Kaçmak ne demek.”
Aceleyle I2’ye koşmaya başladım.
Kaçtığımı düşünerek Ibuki arkadan takip etti.
“Kuzeyde belirlenen alanın mı var? Yoksa sadece beni mi kovalıyorsun?”
“Şu anda bilmek istediğim tek şey senin puanın. Öğrenince, kendi belirlenen alanıma gideceğim.”
Beni takip etme konusunda fazla kararlıydı.
Kendimi kapana kısılmış hissetmek kötüymüş..
Zaten bir kağıt parçası tarafından adanın öbür ucuna yönlendirilmişim…
Zaman kaybetmek istemiyorum.
“… tamam, sen kazandın.”
“Ah, itiraf ediyorsun ha? Sonunda kaybettiğini itiraf ediyorsun?”
“Hayır, demek istediğim senin ısrarına dayanamadım. Puanım 145. Buraya bizzat gelmene rağmen, benim kazanmam çok yazık oldu.”
Gizli olması gereken bilgiyi açığa çıkardım.
Bu yüzden sen kazandın diyerek belirttim.
“Beni yendin yani? Eğer kazandıysan, bana kanıt göster, kanıt.”
Tabii ki olay buraya gelecekti. Ama duracak değilim.
Onun güvende olduğundan emin olmak için, en kısa zamanda I2’ye gitmem lazım.
“—-Bekle.”
En etkili yöntem bu olsa gerek… Hayır, doğru seçim olduğunu sanmıyorum.
Sınavın son gününde Ibuki’ye puanımı göstermemin ne faydası olacak ki?
Hem de her dakikanın değerli olduğu bugünde.
Sırt çantamı yere indirip içinden tabletime uzandım.
Ibuki puanımı görmek için ciddiyetle bekliyordu.
Tam tableti çıkardım, güç düğmesine basmak üzereydim ki, Ibuki ve ben gözümüzün önündeki beliren yoğunluğunu hissettiğimiz anda kafamızı kaldırdık.
“Buldum seni.”
Masum bir sesti, oyun arkadaşlarıyla tanışanın bir çocuğa ait gibiydi.
“Merhaba, Horikita-senpai!”
Bir anda ortaya çıkan kız öğrenciyi gören Ibuki, hoşnutsuzluğunu dile getirdi.
“Sen de kimsin?”
“9/A‘nın Amasawa Ichika’sı.”
Tesadüfen burada ortaya çıkması mümkün olsa da, garipti. Tabletimi tutarak Amasawa’ya bir göz attım.
9’ların ödül meselesini ve kağıttaki yazıları düşünürsek—- o olabilir mi?
“Bana aldırmayın, işinize bakın, tamam mı?”
“Olmaz. Burada kişisel bir meseleden bahsediyoruz.”
Amasawa’ya puanımı göstermeyeceğimi belirtince, Ibuki anlayış gösterdi. Böyle bir durumda, tabletimden puanımı göstermemin, aramızdaki kazananı belirleyecek zaman olmadığı belliydi.
Kibarca gitmesini istedim ama Amasawa kımıldamadı bile.
Ibuki dayanamayıp:
“Canımızı sıkıyorsun, baş belası.”
“Sudo-senpai iyi değil mi, Horikita-senpai.”
“Huh? Beni duymazdan mı geldi?”
Amasawa’nın Ibuki’nin sorusunu duymamış olması imkansızdı. Evet duymazdan gelmişti.
Sırt çantasını yere koydu ve omuzlarını açarak gerindi. Yakın zamanda gidecek gibi durmuyor.
“…Yardımın için teşekkürler, minnettarım.”
Özür dilemeye hiç niyeti olmadan hafifçe gülümsedi.
Ayanokouji-kun’a davranış şekli ve yaptıkları için benden özür dilemeye gerek olmadığını mı hissediyor acaba?
Yoksa yaptığı şey için kendini kötü hissetmediği için mi böyle davranıyor?
“Sana canımızı sıkıyorsun demedim mi? Bizim işimiz var, git burdan.”
“İş mi? Ibuki-senpai yanına izinsiz gelmedi mi?”
“Sorun yok.”
Sanki az önceki konuşmamızı duymuş gibiydi. Belki de duymuştur.
“Baş belası, git buradan.“
Ibuki’nin ses tonu sertleşti.
Böyle devam ederse, Ibuki harekete geçebilir.
Tehdit edildikten sonra bile Amasawa güldü, zevk alıyor gibiydi.
“Amacın ne, Amasawa-san?”
Dikkatimi Ibuki’den uzaklaştırıp Amasawa’ya çevirdim. Ben zaman kaybetmek istemedikçe, başıma çorap örülüyordu.
“Peki.”
Ibuki sabırsızlansa da, beni bekledi.
“Sana bir soru sormak istiyordum. Nereye gidiyorsun, Horikita-senpai?”
“Şu anda, Ibuki-san ile sohbet ediyorum, onunla işim bittiğinde hemen F3’e koşacağım.”
Yalan söyledim. Kendi belirlenen alanıma gitmekten vazgeçmiştim. Ancak, Amasawa’ya söylemenin bir anlamı yoktu.
9’larla bir olup onu okuldan attırmak için iş birliği yapıyordu.
Ayanokouji-kun hakkında gereksiz bir şey söylememek en iyisiydi. Pozitif düşünsem de, kısa süre sonra işe yaramadığını fark ettim.
“Yalan söylemeyi sana yakıştıramadım, Horikita-senpai! Belirlenen alanın bu yönde bile değil, demi?”
“Ne demek istiyorsun? Garip yöntemler kullanarak beni tuzağa düşürmeye mi çalışıyorsun?
“Yanlış yönlendirmek işe yaramaz ama. Gitmen gereken yer I7, değil mi?”
Amasawa’nın tereddütsüz söylediği belirlenen alan, doğruydu.
Bir tesadüften ötesi olduğu kesindi.
İfadesine bakılırsa, en başından beri benim peşimdeydi?
“Biz 10.sınıflar olarak kendimize has bir şekilde mücadele veriyoruz. Her şeyi sana söylememi beklemeyecektin.“
Ve ekledim:
“Ayanokouji-kun’a komplo kurmaya çalışan insanlara karşı dikkatli olmam, doğal değil mi?”
Konuyu burada sorunsuz bir şekilde değiştirmek gerekiyordu.
9’lar rakibimiz olduğu için çekingen davranmaya gerek yoktu.
“Demek olay bu. Olabilir.”
Bu sözlerimin, bir kulağından girip öbüründen çıktığını hissetsem de..
Tutumundan bir çıkarımda bulunduğunu anladım.
“Nereye gideceksin, Horikita-senpai? I2‘ye, değil mi?”
Maalesef, sohbet daha kötü bir yönde akmaya başladı.
“Bir şeylerin farkındasın demek, ha. Ama bu sabah olanlar yüzünden I2’ye gitmeye karar verdim. Çok dikkatlisin, değil mi?”
Konumumu gözlemlemek için GPS aramasını kullansa bile, böyle bir bilgiye erişmesi imkansızdı.
Durum buysa, bugün aldığım kağıt parçasının Amasawa ile bir ilgisi olmalı.
Ibuki buradayken, bu konuda soru sormakta tereddüt ediyordum.
“Ne zaman susacaksınız, sorması ayıp?”
İçim içimi yemeye başlamıştı.
Bu sohbet böyle devam ederse, Amasawa’ya cevap verirken Ibuki’den daha sabırsız biri olup çıkacağım.
“Ibuki-san.”
Tabletimi açıp Ibuki’ye puanımı göstermek için zihinsel olarak kendimi hazırladım. Puanım ve üç üye ekle kısmı gözükecek olsa da, artık bir zararı olmayacağını düşünerek ona gösterdim.
Zaten onun için, grubun maksimum üye sayısını arttırmanın bir önemi yoktu.
Skoru gördüğü anda, Ibuki diline tıklattı. Kafasını kaşıyıp ürkütücü bakışlar attı.
“Ah, doğru mu? Kötü oldu bu.”
Son iki haftaki çabalarına acımasız bir tepki vermiş oldu. Ibuki’nin çok çalıştığını düşünüyorum.
Öğrenme yeteneği düşük olan birisi için bu sonuç aslında takdire şayan bir sonuçtu.
“Şimdi için rahatladıysa, belirlenen bölgene git. Bugün alacağın puanla büyük bir sıçrama elde edebilirsin.”
“Evet, ama… Belirlenen bölgeye gitmeyeceğini mi ima ettin az önce, anlayamadım?”
Amasawa’nın söylediklerine kulak kabartmış olacak ki, sordu.
“Ibuki, al sana büyük fırsat. Şu anda puan toplayamayacağım bir durumdayım.”
Açıklamaya bile gerek yoktu. Ama hem sözlerimle hem de gözlerimle ona bunu anlattım.
“Kazanan ve kaybeden bu ıssız ada sınavının sonunda belli olacak. Şimdi ara veriyorum diyorsan, güzel bir ivme yakalayabilirim.”
Ibuki bir saniye dondu kaldı. Sonra kabullenip arkasını döndü. Ibuki ile yollarımızı sonunda ayırdık.
Tabletimi sırt çantama geri koyarken Amasawa’ya nasıl tepki vereyim diye düşündüm.
“Şimdi I2’ye gidiyorum, ne olmuş?”
“Neden I2 gibi alakasız bir bölgeye gidiyorsun? Orada görev bile yok. Bu özel sınavda orada ne işin olabilir?”
“Nedenini bilmediğini söyleme bana?”
“Ne demek istiyorsun?”
“Salağa yatmasan. Bu kağıt parçasını ben uyurken çadırıma koymaktaki amacın ne?”
Küçük katlanmış kağıdı sol elimin başparmağı ile işaret parmağımın arasında tutarak ona uzattım.
“… Kâğıt? Bana mı?”
Aptala yatması sinir bozucuydu. Kağıt artık işime yaramıyordu. Asıl sahibi olduğunu düşünerek ona verdim.
Amasawa kağıdı alıp okumaya başladı.
“Birkaç düzensiz kelime yazılmış.. “Öğlen” “K.A” “Okuldan atılma” “I2” Hmmm.“
Bir kez daha okuduktan sonra gözlerini kapattı.
“Bu nedir ya … bu kadar basit oyunlar oynamayı nasıl severler…”
“Oyunlar derken? Beni ve Ayanokouji-kun’u ne tür bir işe dahil etmeye çalışıyorsunuz?”
“Bunu, bilmiyordum. Çünkü ben de senin gibi seyircilerden biriyim.”
“Beni mi kandırıyorsun? Karşıma çıkman bunu yazdığının en iyi kanıtı.”
Amasawa zoraki bir gülümsemeyle kağıdı yırtmaya başladı. 7 ya da 8 kez yırttıktan sonra, parçaları havaya savurdu.
“Bu 4 kelimeye bakınca, nasıl bir duygu beliriyor aklında?”
“Ayanokouji okuldan atılabilir. Anlamak zor değil.”
“Peki-—-“
Sesi, benimkinden daha net çıkıyordu.
Her neyse. Onunla tekrar kelime oyunları oynayacak değilim. Zamanım yok. Sırt çantamı takıp ona doğru yürüdüm.
“Hayal kırıklığına uğradım. Belli ki Ayanokouji-senpai hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Aynı sınıfta olduğun için onun ortağı gibi davranıyorsun.”
Onun yakınındayken, Amasawa bu sözleri mırıldandı.
“Ayanokouji-senpai’nin durumunu hiç bilmiyorsun, değil mi Horikita-senpai?”
Söylediklerine kulak kabartarak duraksadım.
“Yani, onu benden daha iyi tanıdığını mı söylüyorsun?”
Ona baktığımda ciddileşip gözlerimin içine baktı, kendini beğenmiş bir şekilde gülümsedi.
“Evet. Ayanokouji-senpai’yi çok iyi tanırım. Neden bu kadar yakışıklı, bu kadar zeki… ve herkesten çok daha güçlü…“
Okula yeni başlayan bir 9.sınıf öğrencisinin Ayanokouji’yi bu kadar iyi tanıyacağını sanmıyordum.
Belki de birbirlerini liseden önce tanıyorlardır?
Kushida ve benim aynı ortaokuldan gelmemiz gibi? Amasawa devam etti:
“Peki, sen ne biliyorsun, Horikita-senpai?”
Ben ne mi biliyorum..
Bu okulda, o….Ayanokouji benim ilk arkadaşım. Evet, arkadaşım diyebilirim ona.
Sıralarımız yan yana olduğu için çok konuşuyorduk.
İlk başta, onun sıradan bir öğrenci olduğunu düşünmüştüm, ama aslında düşündüğümden çok daha zekiydi.
Abim onun yeteneklerini hemen fark etti, dövüş yeteneği de iyiydi.
Ama kampüste sakin bir hayat yaşamak istediği için, bu yanlarını gizliyordu.
Onun gücünü çok az insan biliyordu. Diğerleri, onunla ilgili çok az bilgiye sahipti.
“Evet, doğru. Muhtemelen onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Bunu inkar edemem.”
Ayanokouji-kun’u tekrar düşününce, bu sonuca varmam doğaldı. Belki Amasawa bunun farkındadır.
Yenilgi ilanı olarak yorumlanabilecek bu sözleri duyan Amasawa mutlu bir şekilde gülümsedi.
“Ama … “
“Ama ne?”
Ama önemli olan bu değildi.
Şu anda onun hakkında ne kadar çok şey bildiğimin bir önemi olmadığını düşündüm.
“Şu andan mezuniyete kadar, sınıf arkadaşım olarak onu daha iyi anlamaya devam etmek istiyorum… Bir arkadaşı olarak, senin bildiğinden daha fazla tanımak istiyorum.”
Artık yalanlardan arınmış dileğim buydu.
Bana defalarca yardımı dokunmuştu.
Sınıfın vazgeçilmez bir üyesi, onsuz yapamayacağımız önemli bir yoldaştı.
Şu anda başı dertteyse, ona koşmak için pek çok nedenim vardı.
Bu yüzden kendi belirlenen alanımdan vazgeçip I2’ye koşacaktım. Şimdi böyle konuşunca, ne yapmam gerektiğini bir kez daha anladım.
Doğru bir karar almışım.
Beyhude bir endişe olması içimi rahatlatırdı ancak.
“Ona yardımcı olabileceğine inanıyor musun, Horikita-senpai.”
“Belki şu anda yeterince güçlü değilim, ama başı beladaysa ona yardım etmek istiyorum.”
İlk başta zaman kaybı olarak gördüğüm bu konuşmadan, galiba bir anlam çıkarmanın zamanı gelmişti.
Bana bunu fark ettirdiği için ona teşekkür etmeliyim.
Tam uzaklaşmak üzereyken, Amasawa sağ elini uzatıp bana engel oldu.
Kafamı çevirip ona baktığımda, az önceki gülümsemesinin yerini sert ve öldürecekmiş gibi bakan bir katilin bakışları almıştı.
“Sohbetimizden bir çıkarımda bulundum. I2’de bir şeyler olacağı kesin. Yoksa beni burada durdurmak için bu kadar uğraşmazdın.”
Burada daha fazla zaman kaybedemem.
“Nereye gidiyorsun?”
“Anlamıyor musun? Ayanokouji-kun’a yardım etmek için I2’ye gidiyorum.”
Az önce de söylediğim gibi, başı beladayken ona yardım edebilecek birisi olmak istiyorum.
“Benimle dalga geçme, Ayanokouji-senpai’nin senin gibi birinin yardımına nasıl ihtiyacı olabilir?”
Sanki az önceki sözlerime karşılık bu cevabı verdi.
“Haklısın, en azından şimdilik.”
“Yani gelecekte farklı olacağını mı söylüyorsun?”
Başını sallayıp ona baktım.
“Son bir şey daha. I2’ye gitmemi istemediğini öğrendim. Bu da demek oluyor ki, notu yazan sen değildin.”
Sağ elini tekrar uzattı, kenarından geçtim ama bu sefer de Amasawa önüme geçti.
“Oraya gitmene izin veremem, Horikita-senpai.”
“Beni ne kadar durdurmaya çalıştıkça, o kadar çok I2’ye gitme ihtiyacı duyuyorum. Ses tonuna bakarsak, Ayanoukoji şu anda zor durumda, haksız mıyım?”
Durum hakkında pek bir şey bilmesem de, şu anda Ayanokouji-kun’un başı dertte olduğu çok açıktı.
“Beni geçebileceğini mi sanıyorsun?”
“Evet, seni geçebilirim.”
Önümdeki engeli zorla aşmak zorunda kalsam bile, evet.
“Eh~ Azmine hayran kaldım. Sadece sırt çantanı indirene kadar bekleyeceğim.”
Başka bir deyişle, beni güç kullanarak alt edecekti.
Basit, sözlü bir tehdit değildi.
Teklifine karşı gelmeyerek, yavaşça sırt çantamı ayaklarımın altına koydum.
“Biraz bilgi vereyim. Dövüş sanatları tecrübem var.”
“Biliyorum.”
“… Ayaklı gazete gibisin demek.”
Sadece Ayanokouji’yi değil, aynı zamanda beni de tanıyordu.
“Ben de bilgi vereyim o zaman. Ben süper güçlüyümdür. Unutma bunu, senpai.”
Öfkesini üzerime saldığı andan itibaren, sıradan bir öğrenci olmadığına şahit olmuştum.
Yalan söylemediği belliydi.
Issız ada sınavından dolayı yorgun düşüyorduk. Amasawa da farksız değildir.
Fiziksel olarak eşit sayılırız. Kolayca yenilmeyeceğimi düşünüyorum.
Yavaş yavaş duruşumu değiştirdim, Amasawa’nın hareketlerini izledim. Pozisyon almak yerine tuhaf bakışlar atıyordu.
“Ayanokouji-senpai ile görüşmek istediğini söyledin madem, seninle biraz oynayayım.”
Amasawa sol ayağını hızla yerden çekerek öne atıldı.
“Ha?!”
Tetikte olduğum için, hemen tehlikeyi sezip arkaya doğru atıldım. Öne uzattığı kolunda güç yoktu, belki de beni yakalamak istemiştir.
İlk darbeden kaçınmam gerekiyor diye düşünürken, bi anda yakamdan tuttuğunu gördüm.
“İmkansız…”
Ben mırıldanırken, görüş açımın daralıp bir daire içinde döndüğünü hissettim.
Sırtımdaki acıyı hissettikten sonra, beni yakamdan tutup çevirerek yere serdiğini anladım.
“İmkansız olan neymiş, senpai?”
“Kgh-!”
O kadar canım yandı ki, nefes vermek bile zulüm gibi geliyordu.
“Hayır, bu ağır oldu. Hafiften al. Tamam, tamam. Ayağa kalkman için, biraz zaman tanıyorum. Hadi, ayağa kalk~“
Amasawa yüzünde şeytani bir sırıtışla bana tepeden baktı.
Bu durumun ne kadar aşağılayıcı olduğunu açıklamama gerek yoktur…
Amasawa’nın son derece güçlü olduğunu anlamak için onunla bir karşılaşmam yetti.
Güç farkı olsa bile, ikimiz de kız olduğumuz için küçük bir fark olur diye düşünüyordum.
Sıkı çalışma, dirayet, çeviklik, şans… onu yenmek için bunlara ihtiyaç vardı.
Ama muhtemelen bunları düşünerek saflık ediyordum.
Sırtımdaki hasar hafif değildi, sıradan birini hastanelik edecek kadar güçlü idi.
Neyse ki, toprak zeminden dolayı şanslıydım. Ama iyileşmem zaman alacak.
Eğer rakibim üstün olduğu için gurur duyuyorsa, o zaman bunu kullanmam lazım. Her adımda 30 saniyede falan ayağa kalkmalıyım.
“Seni beklerim ben senpai, merak etme. Böyle 5-10 dakika ara verebilirsin, sorun değil.”
“Ayanokouji-kun’a gitmemi engellemediğin sürece, benim için de sorun yok.”
“Dövüşmekten vazgeçmek en iyisi, değil mi? En azından senin için yani, Horikita-senpai.”
Haklıydı. Şimdiye kadar sorunsuz devam eden ıssız ada sınavının son aşamasında dövüşmek, sınavdan çekilmek gibi bir şeydi. Hatta belki okuldan bile atılırım.
“….Hadi.”
Sırtımdaki ağrı azalınca, bir kez daha mücadele etmek için gardımı aldım.
Bu da önceki girişimimin aynısıydı.
Dövüş sanatları konusunda tecrübem var ama dövüşte pek iyi değilimdir. Sadece öğrendiklerimle hareket edebilir, gücümü bu şekilde açığa çıkarabilirdim.
Amasawa’nın hareketlerinin hızı şaşırtıcıydı. Judoda iyiyse, az biraz karşı koyabilirim. Bir keresinde karate öğretmenim, bana bir erkek kızı yakalayıp aşağı iterse ne yapmam gerekeni öğretmişti.
Hatırladığım kadarıyla hareketleri uyguladım.
Tehlikeli olsa da, karşımdaki kişi Amasawa. Endişelenecek bir durum yok.
Benden daha küçük olduğu gerçeğinden sıyrılıp ustaca dövüşmem lazım.
“Yahahahah!”
Amasawa’nın yüzünü değil, ayaklarındaki ve omuzlarındaki ince hareketlerini inceledim. Bu tavrımdan keyif alarak yüksek sesle güldü.
“Uhuh, anladım, Horikita-senpai, nasıl hissettiğini çözdüm. Ama~?!”
Onunla kelime oyunu oynayacak halim yoktu. Şimdi, onun hareketlerini görmek için tüm dikkatimi vermem gerekiyordu.
Saldırısından ve sonraki ağrıdan, sağ ayağıyla başa çıkmayı başardığımı fark ettim, ancak yüksek hızla bana yaklaşan sol ayağı karnımın hemen yukarısına çarptı.
“Ah…!”
Acıdan gözümden yaş geliyordu, beni tekmesiyle yere savurdu.
Kendimi savunacak zamanım olmadan, tekrar tekmelendim. İki üç kere yuvarlandım.
Bana ne olduğunu anladığım halde kafam karışıyor, idrak edemiyordum.
“Judo kullandığımı sandın, değil mi? Çok safsın.”
“Huff, hu….huuu….!”
Sağ kaburgama bastırıp gözlerimi kapattım. Acı o kadar şiddetliydi ki, kalbim yerinden çıkacak sandım.
Buna benzer bir acıyı ikinci kez hissediyordum. Housen-kun ile olan olaydan beri…
Ve daha yeni sayılırdı.
Sürekli benzer şeyler yaşayacaksam eğer, kendime olan güvenimi kaybederim..
“Bu yılki 9‘lar, hiç sevimli değiller..“
“Yani diyorsun ki, geçen seneki Horikita-senpai benim aksime sevimli biriydi?”
Kaba olsa da fikrimi dile getirdim. Farklı kişiliklere sahip olmamıza rağmen, onun sevimsizliği benimkiyle karşılaştırılabilirdi.
Ayağa kalkmaya çalıştım ama bacağımı hareket ettirdiğimde ani bir kopma hissi geldi.
Vücudumun yere çarpması ve tekmeler yüzünden dayanıklılığım epey kesilmişti, güçten düşmüştüm.
“Sen kimsin? Ayanokouji-kun’u tanıyor gibisin…”
Kesin olan bir şey varsa, Amasawa’nın da onun gibi inanılmaz bir gücü olduğuydu.
Abimle dövüştüğünde ve Housen-kun’a karşı geldiğinde, Ayanokouji-kun bize gerçek gücünü göstermişti.
“Sana bunları nasıl anlatmamı beklersin, senpai?”
“Doğru ya, bana dürüstçe cevap verecek birine benzemiyorsun.”
Dövüşü geciktirmek için bana zaman tanımaya istekli olması, iyi bir haberdi.
Amacı Ayanokoouji’ye giden yolumu kesmekti. Ne kadar zaman sürdüğü önemli değildi. İlerlemek için sırtımdaki acının ve ağrının biraz geçmesini beklemek zorundaydım ben de.
“Nasıl desem? Tam bir hayal kırıklığısın. Düşündüğüm kadar iyi değilmişsin, Horikita-senpai. Bu yüzden Ayanokouji-senpai yardımını istememiştir.”
Amasawa gözleriyle direkt kalbimin içine bakıyormuş gibi bir izlenim veriyordu.
“Ona yardım etmek istediğini söyledin ama aslında Ayanokouij-senpai’nin sana neden güvenmediğini öğreneceksin.”
“… Belki de öyledir.”
“Az önce dediğim gibi, Horikita-senpai. Ayanokouji-senpai’nin güvenebileceği biri değilsin.”
“Olabilir. Ama bunu senin ağzından değil, onun ağzından duymalıyım.”
“Ne demek istediğimi anlıyor musun?”
Ajitasyonunu saklamayıp bana doğru yürüdü.
“Kushida-senpai bile daha zeki.”
“Kushida-san mı? Neden onun adı geçti şimdi?”
“Ayağa kalk, Horikita-senpai. Artık seninle konuşmak istemiyorum. Sinirim bozuluyor. Bu iş bitsin artık.”
Ayaklarımın üzerinde durabilmem için bana zaman vererek tolerans gösteriyordu.
Ama sonuna kadar mücadeleden vazgeçemem. Tolerans gösterse de, sadece ayağa kalkabileyim diyeydi. Bu mücadeleden vazgeçmem mümkün değil.
Ayağa kalkıp Amasawa’nın saldırılarını net bir şekilde görmeye odakladım.
Tekrar söylüyorum, yapabileceğim tek şey buydu. Başka şansım yoktu.
“Pekala!”
Amasawa tempolu bir şekilde üzerime geliyor. Savunma mı yapmalı? Darbeden kaçınmalı mı?
İkisi de işe yaramazdı.
Boom!
Bir yumruğun sesi kulaklarımda çınladı.
Ama acı hissetmiyordum. Önümde görüş açımı engelleyen bir figür belirdi.
“Sen, neden….”
Bir öğrenci bana yönelen yumruğu tuttu ve yüzünü dönmeden konuştu. Bu figürün sahibi, az önce giden Ibuki’ye aitti.
“Ahah…. Buna kavga mı diyorsun?”
“İyi yakaladın~ Beni bu beklenmedik girişle ürküttün.”
Durumu henüz anlamamıştım, vücudum hala hareket edemiyordu ve Ibuki
kafasını çevirip bana baktı.
“Seni yenen ben olmalıyım. Tanımadığım bir çömeze yenilmeni istemiyorum.”
Bu sözlerinin ardından Amasawa’nin yumruğunu serbest bıraktı. Amasawa birkaç adım atarak geri çekildi.
“Ben Amasawa Ichika. Lütfen adımı hatırla, Ibuki-senpai.”
“Kötü bir hafızam var. Hatırlamamı istiyorsan, beni biraz etkile. Tamam mı?”
“Ahaha, şimdi ilginçleşti bu karşılaşmamız.”
“Onunla eğleneyim, sen de istediğin yere git.”
“Sen neyden bahsediyorsun? Bu özel sınavda beni yenmek için çok çalıştın, değil mi?”
“Belirlenen alana gitmekten vazgeçmedin mi? Benim kazanmamın bir anlamı kalmıyor, böyle yapınca.“
[Bunun için mi geri döndün?] Demek istedim ama yutkunmakla kaldım.
“İnanılmaz derecede güçlü. Daha sonra pişman olursan karışmam?”
“Ne? Kaybedeceğimi mi söylüyorsun?”
“O zorlu bir rakip diyorum.”
“Ibuki-senpai’ye yenileceğimi hiç sanmıyorum.”
“…huh? Harika, dövüşelim o zaman?”
Uyarım geri teperek Ibuki’nin fitilini ateşlemiş oldum.
“Amasawa’yı yendin diyelim ve acil durum alarmı çaldı. Sınavdan çekilmek zorunda kalacaksın. Hatta okuldan atılabilirsin.”
“Senin durumun da aynı, değil mi?”
“Ah? Evet, öyle.”
“Daha güçlü olduğuma inancım tam.”
Bu sözleriyle birlikte eliyle gitmemi işaret etti.
“Kim dövüşecek? Acele edin, karar verin artık~~”
“Ben dövüşeceğim.”
“Yürek falan mı yedin kahvaltıda? Halin kalmamış, ezmiş seni? Geri çekil.”
“Bu benimle onun arasında. Seni ilgilendirmez.”
“Rakibinin ne kadar güçlü olduğundan bahsettikten sonra böyle konuşmana ne demeli? Kafanı bir yere falan mı çarptın?”
“Şey-—-“
Hayır, Ibuki’yi böyle içi boş sözlerle ikna edemem. Ama bu riski almasına da izin veremem.
Ibuki’nin omzundan tutup onu geri dönmeye zorladım.
“Bu da ne!”
“Biraz düşündüm de.. Bana kalırsa, onu yenemezsin.”
“Şakayı kes. Daha el bile kaldırmadım.”
“Gerçek bu. Ben başaramamışken, sen hiç kazanamazsın.”
Zaten kızgın, biraz daha gaza getirmeliyim.
“O zaman kanıtla, hemen şimdi, hadi….”
Sol elimi Ibuki’ye uzattım.
“Ne için uzatıyorsun kolunu?”
“Kaybetmek istemiyorsan, bana azminizi göster. Benimle grup ol. Eğer birimizin başına bir şey gelir, geri çekilmek zorunda kalırsa, grup olarak devam edebiliriz. Okuldan atılmayı etkili bir şekilde önlemenin tek yolu bu.”
“Dalga mı geçiyorsun? Neden senin gibi biriyle grup olayım ki?”
“Az önce ne dediğimi duymadın mı? Anlaşalım diyorum. Anlamıyorsan, boşa nefesini tüketme burda. Uzaklaş, git.”
“Çok sinir bozucusun…”
“Madem kavgama dahil olacaksın, sana güvenmek isterim. İstemiyorsan, tercih senin.”
“Ne biçim bir şey bu ya. Bir çömez yüzünden okuldan atılman hiç eğlenceli olmaz, biliyorsun, değil mi.”
Düşüncelerimiz birbirine zıt olsa da, saatlerimizi üst üste koyduk.
Grubun oluşumunu tamamlamak için 10 saniyeye ihtiyaç vardı.
Amasawa istese engel olabilirdi ama harekete geçme belirtisi dahi göstermedi.
Amasawa bizden tarafa üstün olan o gibi bakıyor, zevk alarak izliyordu.
“Kötü bir strateji değil. Ayrı iki öğrenci bir grup oluşturursa, içlerinden birine bir şey oldu diyelim, diğeri sayesinde sınavdan paçayı sıyırırlar..”
Amasawa sessizce mesafesini koruyarak bize arkasını döndü.
Bu 2’ye 1 durumu, tehlike sinyalleri vermiyordu ona.
Biraz uzaklaştıktan sonra, arkasını dönüp durdu.
“Ama bir şeyi atlıyorsun, Horikita-senpai.”
“Atlamak derken? Tam olarak ne demek istiyorsun?”
“Bir kişinin çekilmesini doğal karşılayarak, birinizi haşat etmeme olanak sağlıyorsun.”
Daha önce hiç görmediğim bir gülümsemeyle bakıyordu, saf kötülüğün gülümsemesi.
“Seni kızdırdık, değil mi? Harika ha?”
Ibuki rakibin gücünü doğrudan hissetse de, mutlu davrandı.
O anda, grup oluşumunun tamamlandığına dair bildirim geldi.
“Peki~~ önce hanginizi ezeyim~?”
Tek nefeste yanımıza koşan Amasawa heyecanlandı.
Herhangi bir pozisyona girmeden üzerimize doğru elini uzatarak koştu.
“Hahahah! Hahahahhahaha!!”
Yüzünde insani olamayacak kadar çarpık, şeytani bir gülümseme vardı.
Ben miyim hedefi? Yoksa Ibuki mi?
Onun bakış açısına göre, sorun çıkartan kişi bendim. Hedef alınan ben olmalıyım.
“Hadi, Ibuki! Sen sola git!”
“Bana emir verme!”
Ibuki sola doğru ilerlediği halde, söylendi.
Amasawa’nın hedefinin kim olduğunu doğrulamak için sağa geçtim.
Bize doğru koşan Amasawa’nın hiç oyun oynamaya niyeti yoktu.
Son saniyede karar vermeme izin vermeyecek mi…?
Net bir şekilde görebiliyordum.
Her iki taraf da harekete geçince, mesafe anında kapatıldı.
Benim yumruklarım ve Ibuki’ler uyumlu olmayacağı için, saldırılar doğal olarak farklılık gösteriyordu.
Kolayca karşılık vermesi imkansız olacaktır derken…. Amasawa sanki antrenmandaymış gibi kolayca kaçınıverdi.
Art arda saldırılarımı en iyi şekilde devam ettirdik.
“Tamam, biraz mola verelim.”
Sürekli gelen saldırılarımıza karşılık olarak Amasawa bizi durdurdu.
“Neler oluyor, bu çömeze….!”
“Cidden…”
Birlikte durduk, nefes nefeseydik. Önümüzdeki Amasawa’ya baktık. Geçici olarak birlikte saldırmamıza ve 2’ye 1 idi.
Normal şartlar altında, zorluk çeken o olması gerekirken, zorlanan biz olmuştuk.
Standartları aşan bir varlıktı.
Keskin bir kılıç gibi bizi doğru hedef alıyordu. Kafamıza eseni yaparsak şayet, olan bize olurdu.
“Ibuki, dikkatli ol.”
“Sen kendini düşün!”
Baskıya dayanamayan Ibuki, tekmeleme yeteneğini maksimuma çıkarmak için vücudunu öne attı. Sanki bu anı bekliyormuş gibi Amasawa, karşı koymak için koluyla tekmesini tutup onu yakaladı.
“Ah…!”
“Sana dur demedim mi?”
O anda, bu dövüş sırasında tarif edilemez bir huzursuzluk hissettim. Açık ara bir fark..
Amasawa bu dövüşü bir oyun olarak mı görüyordu..?
Şu anda minimal hareketler kullanarak mücadele ediyor gibiydi.
Benimle bire bir dövüşürken de aynıydı. Ya sadece iyileşmemi beklemediyse?
Bunu doğru cevap olarak değerlendiremiyordum. O gücüyle ikimizi de kolayca bastırabilirken…. Denemek istediğim bir strateji ortaya çıktı.
Ama önce bu durumdan kurtulmamız şart.
“Ha!”
Sol yumruğumu Amasawa’nın tarafına doğru salladım. Kolayca kaçındı, tıpkı Ibuki’nin saldırıları gibi.
“Tamam, baştan başlayalım.”
Amasawa hafif bir gülümsemeyle bize bakıp bir kez daha uzaklaştı.
“Sen de benim gibi değil misin?”
“Ben senin gibi değilim, bu şekilde sonuçlanacağını bilerek devam ettim… Stratejimi yeniden değerlendirmek için.”
“Bahaneye bak, ne kadar eziksin.”
Şu anki durumumu gören herkes ,benim için aynı şeyi söylerdi.
“Madem bana inanmıyorsun, sana söyleyeyim.”
Amasawa geri çekild. Ben de yalnız hareket etmesini engellemek için Ibuki’nin kolundan tuttum.
“Ne yapıyorsun?”
“Artık aynı gruptan olduğumuza göre, talimatlarıma uy. Bu kadarını yapabilirsin, değil mi?”
“Ne? Tabii ki, hayır.”
“Eğer ortak hareket etmezsek, bir anlamı kalmıyor ki. Amasawa-san’ın ne kadar güçlü olduğunu gördün. Ne sen ne de ben onu tek başımıza yenemeyiz.”
“Olsun. Yine de talimatlarına uymayacağım.”
Düşünüyorum da…
Ibuki ile başa etmenin en iyi yolu ne acaba?
Ayanokouji-kun burada olsaydı… benim yerimde olsaydı, ne yapardı?
İyi geçinemeyen ikimizi, ortak çalışmaya nasıl iterim?
“Ibuki-san.”
“Sana hayır demedim mi?”
“İlişkimizin su ve petrol gibi olduğunu biliyorum. Her ne kadar geçen yılki ıssız ada sınavında yaşadığımız anlaşmazlık nedeniyle bu hale dönse de, hayran olduğum bir yanın var.”
Evet, şimdi tereddüt etmeden yapmam gereken buydu.
“Dövüş anlayışın benimkiyle benzer. Hayır, hatta sen benden biraz daha iyisin.”
“Çok ani oldu. Yani kaybettiğini kabul ediyorsun, öyle mi?”
“Ama dövüş tarzın bire bir dövüşler için uygun. Bense ikiye bir mücadelelere daha aşinayım. İşbirliği demek kulağına hoş gelmiyorsa, gücünü kullanmama izin ver diyorum o zaman.”
Söylediklerimi dinledikten sonra, bir an için Ibuki bana baktı..
“Dövüş konusunda benimle eşitsin ya da daha güçlüsün, tamam ama hepsi bu. Diğer alanlarda aynı seviyede değiliz ki. Akademik başarın kötü, sınıfına liderlik edemezsin ve insanlarla işbirliği yapamıyorsun. Kaba olmak istemem ama kendine rakibim olarak görmen biraz narsistlik gibi geliyor bana.”
Her ne kadar sözlerim onu kızdırsa da, devam etmek zorundayım.
“Senin de kendini değiştirmenin zamanı geldi, haksız mıyım? Mio Ibuki-san.”
“… Bütün bunlar ne içindi?”
“Böyle tek başına dövüşmeye devam edersen, okuldan atılma riskiyle burun buruna geleceksin.”
“Önemli değil, başa gelen çekilir.”
“Yani, bana kaybettiğin kesinleşecek.. emin misin?”
“Ha?”
“Yarı yolda okuldan atılırsan, rakibim nasıl olacaksın ki? Beni tehdit edebilecek güce sahip olmalısın, bunun içinde sonuna kadar mücadele etmen gerekiyor.”
“Arghh, tamam, tamam! Sus artık. Sana sadece burada kulak veriyorum, tamam mı? Yeter demi?”
“Güzel.”
“Peki, ne yapmalıyım?”
“Daha önce olduğu gibi, Amasawa-san’a aynı anda saldırıyoruz. Ancak, ona vurmak ikincil öneme sahip. Onun saldırılarından kaçmanı, yakalanmamaya dikkat etmeni ve saldırmaya devam etmeni istiyorum.”
“Ona vurmak ikincil bir öneme sahip derken? Bunun neye faydası olacak?”
“Tahminim doğruysa… Bu bizim kazanma şansımız olacak. Sana işaret verdiğimde, tüm gücünle saldır.”
Ibuki tam olarak anlamadı ama yine de yerini almak için hazırlandı.
“Toplantı saati, bitti mi? Hadi ikinci tura başlayalım?”
Aynı anda hareket ederek hem soldan hem de sağdan Amasawa’ya doğru yöneldik.
Yakalanmamak için ona çok yaklaşmak yasaktı.
Yumruğumu uzatmak için zamana dikkat ettim..
Tabii Amasawa karşılık vermezse, direkt ona salıdırmış olacağız. Sürekli saldırılarla başa çıkabilmek için enerji tüketmek zorunda kalacak.
Acele etmedim, sakin kaldım. Tehlikeyi sezince aramıza mesafe koydum.
Yalnız olsaydım, kaçamazdım. Ancak, şimdi dikkati iki yöne bölündüğü için, bu dövüş tarzı işe yarıyordu.
Henüz değil.
Nefesim kesilmeden önce, daha hızlı, daha hızlı—!
Sürekli saldırılarımız nedeniyle Amasawa’nın hareketleri yavaşlamaya başladı.
Hala gülümsüyor olmasına rağmen, daha hızlı nefes alıp veriyordu.
“—Şimdi!!”
Bu mükemmel şansı kaçırmamak için tüm gücümle sağ yumruğumu Amasawa’ya doğru salladım.
Şimdiye kadar tek eliyle ataklarımı kolayca durdururken, şimdi savunmacı bir tutum sergiliyordu..
Yumruğum doğrudan vücuduna gelmesine engellenmesine rağmen, arkasından hareket eden Ibuki’nin yumruğu, Amasawa’nın yüzüne çarptı.
İlk kez bir darbe alan Amasawa’nın vücudu titremeye başladı.
“Ah! Ah!”
Biraz çömelip savunmasız karnına bir yumruk attım. Amasawa derin bir nefes vererek yere düştü.
Hemen kollarına bastırarak onu hareketsiz hale getirdim.
“Ah… gerçekten işe yaradı…”
“Hah, hah…. Heheh, Amasawa…. Güçlüsün, kabul. Ama dayanıklılığın kötüymüş.”
Onu bu şaşırtan zayıflığından yakalayıp avantajımıza çevirdim.
“Ahhhhh, foyam ortaya mı çıktı? Fiziğim aslında zayıf.”
Durum tersine dönmüş olmasına rağmen, gülümseyerek dilini dışarı çıkardı. Amasawa’nın kıyafetlerine bakarken gözlerime inanamadım. Kıyafetinden vücudunu az çok görebilme şansım oldu ve..
Üniformasını zorla göbeğinin üstüne çekiverdim.
“Bu ne?”
Kötü bir yara vardı. Okkalı bir dayak yediği belli eden bir yara.
Benim az önce karnına vurduğumdan farklı bir yaraydı. Kavga başlamadan önce meydana geldiği belliydi.
“Sizinle dövüşmeden önce, kavga ettim de.”
Normalde acı içinde kıvranması, yürüyüşünün bile etkilenmesi gerekirdi.
Böyle bir darbe aldığı halde, ikimizden de daha güçlüydü. Dayanma gücü fazla iyiydi.
Başından beri, çöküşün eşiğinde mücadele veriyordu bir nevi.
Benden daha fazla iyileşmek için zamana ihtiyacı olan bir durumda dövüşüyordu. Bu gerçek benim başımı döndürdü.
Amasawa’nın en zinde haliyle dövüşüp onu bu denli yaralayabilen biri. Erkekler arasında aklıma sadece Housen-kun geliyordu.
“Buna kimin sebep olduğunu bilmek ister misin? Housen-kun mi dersin?”
Housen-kun’un güçlü olduğuna şüphe yoktu.
Gerçekçi olmayan bir güce sahip olan Amasawa’ya karşı bile avantaj elde edebilirdi.
Ancak, Amasawa’nın kişiliğini anlamak zor değildi. O dürüstçe cevap vermezdi.
Bana kabul edeceğim tek bir ikna edici cevap sundu.
Eğer durum buysa— Amasawa’yı yenebilecek başka biri daha var demektir?
Okuldaki her öğrenciyi düşünsem dahi aklıma biri gelmedi.
Yamada olsaydı…. Hayır, Amasawa ile dövüşmesinin ona hiçbir faydası olmazdı.
“Kusura bakma ama sana inanmıyorum. Kim yaptı?”
“Cevap vermeyeceğim maalesef….. Ah!”
Şok yüzünden dikkatsiz olduğumu görünce, hemen kaçıp kendisini kurtardı.
“Oi, kendine gel.“
“… Evet, çok dikkatsizlik ettim.”
Tek şansımız olmasına rağmen, Amasawa’nın kaçmasına izin verdim.
“Harika, Başa döndük.”
Rakibimiz yaralı olmasına rağmen, durum yine tersine döndü.
Onu tekrar alt edebilir miyim… Dürüst olmak gerekirse, kendime güvenmiyorum.
Ama tek çaremiz bu.
Ve ne düşündüğünü bilmiyorum ama sırt çantasının başına geçip tabletini çıkardı.
“Her şey bitmiş. İlginç ama, biraz zaman alacak.”
“Neyden bahsediyorsun?”
“O işte. Eğer geçmek istiyorsanız, geçin gidin~ ~ “
Bu sözlerinin ardından Amasawa, az öncesine kadar koruduğu yolu göstererek geçmemize izin verdi.
Ben tuzak mı diye düşünürken, Amasawa buradan gitmeye hazırlanıyordu.
“Nereye gidiyorsun?”
“Nereye mi? Belirlenen alanıma galiba. Malum, özel sınav devam ediyor.”
Eğer zaman kazanmak için çabaladıysa, gidip Ayanokouji-kun’un durumunu bizzat görmeliyim–
“Bu arada, artık Ayanokouji-senpai’nin peşinden gitmene gerek kalmadı.”
“… Neden?”
“Her şey bitti. Yalan söylediğimi düşünüyorsan, durma git, kendin gör.”
“Ayanokouji-kun‘a ne oldu?”
Bu soruyu duyan Amasawa gözlerini hafifçe kapattı.
“Neden gidip bizzat görmüyorsun? Ama o zamana kadar pişman olman için çok geç olabilir.”
Amasawa gerçekten geri çekiliyordu. Ayanoukoji yaralanmış olabilir mi..?
“Ne yapacaksın? Ayanokouji’nin peşinden mi gideceksin? Bu yüzden Amasawa ile kavga ettin, değil mi?”
“Evet, gideceğim.”
Buraya kadar geldikten sonra, durumu gözlerimle görmeden geri dönmek olmaz.
“O zaman ben de geliyorum.”
“Neden?”
“Düşünüyorum da, eğer Ayanokouji tehlikedeyse… onunla alay etmenin tam sırası.“
“Sen ne kadar kötü birisin böyle.”
Aceleyle sırt çantalarımızı takıp I2’ye doğru koştuk.
✩ ✩ ✩