Elitler Sınıfı - Cilt 18 - Bölüm 12 - Mektup
Cilt 18 – Bölüm 12 – Mektup
Beklenmedik istek yüzünden adımlarım biraz daha ağırlaştı.
“Neden mektubu kendisi ona vermiyor?”
Bunu kabul etmek bir hataydı. Bu olayla alakası olmayan ben nasıl böyle bir isteği kabul edebildim? Geri dönmeli ve Ichihashi-san’a bunu ona bizzat vermesini söylemeliyim.
“Yapılacak en doğru şey bu olurdu.”
Kaçma düşüncesi aklımdan geçtiğinde birden, liseye gitmeye karar veren kardeşime bir mektup vermeye çalıştığım zamanı hatırladım. Geçmişte bana karşı soğuk davrandığını fark etmediğim ve yakın olduğumuz eski günlere dönmeyi umutsuzca istediğim için aptallık etmiştim. Onunla yüz yüze konuşamazsam, duygularımı bir mektuba dökebileceğimi düşündüm. Ama elimdeki kalem kafamın içinde olduğu kadar rahat hareket etmiyordu. (ÇN: bilirim o hissi horikita kardeş..)
Günlerce düşündüm, tekrar tekrar yazdım ve sildim.
Duygularımı nasıl aktarabilirdim?
Kardeşimi nasıl mutlu edebilirdim?
Mektubu yazma eyleminin kendisiyle mücadele ettim. Ama sonunda.. Mektubu ona veremedim. Kardeşim bu okuldan ayrıldı ve artık onu ne görebiliyorum ne de iletişim kurabiliyorum.
“O mektuba ne olduğunu merak ediyorum…”
Hafızamı yokladığımda, mektubu kardeşimin masasının çekmecesine koyduğumu hatırladım.
“Ya kardeşim eve gider ve onu görürse?”
Koridorda durdum ve kalp atışlarımın aniden hızlandığını hissettim. Ağabeyim şimdi böyle bir mektup görse bana gülerdi.
“Bunu unutmalıyım.”
Şu anda gergin olsam bile, mektuptan kurtulup hiç olmamış gibi davranamam. Şimdi tek yapabileceğim kardeşimin onu bulmamış olmasını ummak.
Pencerenin dışından ağabeyimin sırtını hatırlayarak ellerimi birleştirmeye karar verdim.
“Bu doğru.”
Sevdiğin birine mektup yazmak kolay değildir. Hele bir de mektubu doğrudan ona vermeniz gerekiyorsa, işiniz daha da zorlaşıyor. Şu anda bile, kardeşime mektup yazıp yazamayacağım sorulsa, hemen bir cevap vermem zor olurdu.
Kim olduğunu ya da nereden geldiğini bilmiyorum ama hedefi Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo Miyabi. Onun çekingenliğini anlıyorum.
Bir şekilde ona vermek için bir bahane buldum ve öğrenci konseyi odasına vardım. Kapıyı açtığımda, Başkan Nagumo dışında tüm öğrenci konseyi üyeleri zaten oradaydı. Odada üç kişi vardı; birinci sınıf öğrencisi Yagami-kun, yine birinci sınıf öğrencisi Aga-kun ve üçüncü sınıf başkan yardımcısı Kiriyama-senpai.
Ancak, ihtiyacım olan şeyi herhangi bir çocuğun yapması mümkün değildi. Öğrenci konseyinin sorumluluğunda bile olmayan aşk mektuplarını dağıtma görevini onlara veremezdim.
Ancak… Yagami-kun’a nispeten yakındım. Onunla sık sık konuşurdum. Bir senpai olarak konumumdan faydalandığımı biliyordum ama bu mektuba sırtımı dönemezdim. Yagami-kun, Ichinose-san ile sohbet ediyordu.
Çantamdaki aşk mektubuna uzandım ve bu sıkıntılı konuyu bir an önce aradan çıkarmayı umdum. Ancak tam o sırada Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo odada belirdi.
“Toplantı hemen başlayacak. Yerlerinize oturun.”
Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo’nun sesi göründüğü kadar karanlık ve ağırdı. Havanın bir anda gerginleştiğini hissettim ve elimi tekrar çantama koydum.
Bu şartlar altında benden kendisine bir aşk mektubu vermemi istendiğini söylemem mümkün değildi.
“Ichinose, bildireceğin bir şey varsa söyle.”
“Evet. Görünüşe göre festivalden bir gün önce yapılacak provaya tüm sınıfların katılmasına karar verilmiş.”
“Neredeyse yarım günde mi karar verildi? Görünüşe göre öğrenci konseyi başkanının kararı doğruymuş. Ancak, karar öğrenci konseyi tarafından alındıysa, keşke bizi biraz daha erken bilgilendirseydiniz.” Başkan yardımcısı Kiriyama-senpai dikenli bir açıklama yaptı.
“Bu sadece bir fikir. Biraz daha erken başlamanın gençleri mutlu edeceğini düşündüm.”
Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo herhangi bir özür dilemeden cevap verdi.
Öğrenci konseyi toplantısından böyle bir sahne düzenli bir olay haline geliyordu.
Temel olarak, öğrenci konseyinin öncülük ettiği her şey Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo’nun bir fikriyle başlıyordu. Bazen toplantı sırasında yapılan bir yorumdan doğuyor, bazen de bizim haberimiz olmadan gerçekleşiyordu.
Sonra ani bir sessizlik oldu ve Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo kollarını kavuşturup gözlerini kapattı. Öfkesini bastırmaya çalıştığı belliydi.
“Sorun nedir, Nagumo-senpai…?”
“Dinle, garip bir söylenti duydum.”
“Söylenti…?”
“Kanıtlanmadı ama Kishi adında biri, bazı öğrencileri okuldan attırmak için çok para yatırdığımı söyledi.”
“Ne? Ne demek istiyorsun?”
Ichinose-san’ın karşılık vermesine şaşmamalı. Ben de Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo’nun söylediklerinin ne anlama geldiğini hemen anlayamadım.
“Bu saçmalığı sana kim söyledi?”
“Senin sınıfından biri, Kiriyama.”
Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo gözleri kapalı bir şekilde Başkan Yardımcısı Kiriyama’ya bu sözleri sarf etti.
“Benim sınıfımdan mı?”
“Bu sadece arkadaşlarımdan gelen bir söylenti, gerçi sizin de haberiniz olsaydı garip olmazdı.”
“Üzgünüm, bu benim için yeni bir haber. Birini okuldan attırmak için neden çok para yatıracağını anlamıyorum.”
Genellikle öğrenciler büyük miktarlarda parayı özellikle birisini “A” sınıfına geçirmek için kullanır. Eğer bahsettiği şey buysa, bunu anlamak benim için bile zor değil. Özellikle üçüncü sınıf öğrencileri için şansları çok düşüktü ve eğer Başkan Nagumo’nun sınıfına davet edilirlerse “A” sınıfına girmeleri neredeyse garantiydi. Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo’nun yakın ilişki içinde olduğu kişilere gizlice özel puanlar vererek kendi sınıfına geçme hakkı tanımış olması mümkün.
“Bu sadece bir söylenti. Ancak boş boş oturup bana yöneltilen suçlamaların tartışılmadan kalmasına izin vermeyeceğim.”
Gerçekten de öğrenci konseyi başkanı olarak bu tür söylentiler ona öyle ya da böyle zarar verebilirdi. Görünürde moralinin bozuk olması anlaşılabilir bir durum.
“Öğrenci konseyi bir süreliğine askıya alınacak.”
“Askıya mı?”
Ichinose-san, Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo’dan gelen bu beklenmedik teklif karşısında şaşırdı.
Öğrenci konseyi haftada bir kez bu şekilde toplanır ve çeşitli konuları tekrar tekrar tartışırdı. Bunun tek istisnası test dönemleri ve bazı özel sınavlardı. Normal okul yılı süresince toplantılara ara verilmesi alışılmadık bir durumdu.
“Kültür festivaliyle ilgili görüşmelerimiz de sona erdi. Herhangi bir sorun çıkmayacaktır.”
“Suçluları arayacak mısınız?”
“Elbette, onları iyice arayacağız. Bir sonraki toplantı festivalden sonra yapılacak.”
Daha sonra festivalden bir gün öncesini konuşmaya devam ettik ve kısa bir süre sonra ayrıldık. Yerimden kalktım ve Yagami-kun’a doğru yöneldim.
Yaklaştığımı hissetmiş olacak ki bakışlarını defterinden kaldırdı, elini durdurdu ve defterini kapattı. Öğrenci konseyinin sekreteri olduğu için kayıtları o tutuyordu. Diğer öğrenciler benden önce öğrenci konseyi odasından çıktılar, bunun için minnettarım.
Yalnız kaldığımızda ona seslenmeye karar verdim.
“Biraz konuşabilir miyiz?”
Yagami-kun biraz şaşırmış göründükten sonra bana döndü.
“Özür dilerim, hala yazmanın ortasında mıydın?”
“Hayır, yeni bitirdim endişelenme.”
Elini hafifçe kapalı defterin üzerine koydu ve bana gülümsedi.
“Bir sorun mu var Horikita-senpai?”
“Yagami-kun. Senden biraz mantıksız bir iyilik isteyebilir miyim?”
“Nedir o?”
“Bunu öğrenci konseyi başkanına vermeni istiyorum. Bu bir aşk mektubu.”
Aşk mektubunu çıkardım ve Yagami’ye verdim.
“Bugünlerde bu çok nadir. Çoğu zaman sohbet ya da telefon görüşmesi yoluyla yapılıyor gibi görünüyor…”
Yüzünde şaşkın bir ifadeyle mektubu aldığında aceleyle ekledim.
“Bil diye söylüyorum, benden değil.”
“Anlıyorum. Horikita-senpai’den bir aşk mektubu olduğunu sanmıştım. Yoksa ona öyle mi vermeliyim?”
“Hayır, öyle değil. Sınıfımdan bir kız bunu ona vermemi istedi.”
“Gönderenin adı yok. Kimin aşk mektubu bu? Ona haber veririm.”
“Bunu sana söyleyemem. Bilinmek istemiyor.”
“İsimsiz bir aşk mektubu…?”
“Öğrenci konseyinin bir üyesi olarak bunu iletmemi istedi, ama anonimlik meselesi var ve eğer ona verirsem, benden geldiğini düşünebilir, değil mi?”
“Bu oldukça mümkün. Dürüst olmak gerekirse, Horikita-senpai’nin yazmadığına dair hala biraz şüphem var.”
Yagami-kun biraz komik bir şekilde gülümsedi ama bana hiç komik gelmedi.
“Sadece şaka yapıyorum. Senpai’nin yüzündeki iğrenme ifadesine bakılırsa, doğru olmadığını anladım.”
Umarım öyledir.
“Aslında Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo gelmeden önce sana verseydim daha sorunsuz olurdu…”
“Bana verseydin bile, teslim edebileceğimi sanmıyorum. Mektup vermek için uygun bir ortam gibi görünmüyordu.”
“Evet, bu kaçınılmazdı.”
Bu şartlar altında kimse Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo ile konuşamazdı.
“Bunu senden istediğim için üzgünüm ama lütfen mümkün olan en kısa sürede teslim eder misin? Eminim bugün teslim edeceğimi düşünüyorlardır.”
“Bu durumda, yurdu daha sonra ziyaret edeceğim.” Yagami-kun aşk mektubuna dikkatle bakarken biraz şaşkın görünüyordu. “Bu gerçekten bir aşk mektubu mu?”
“Muhtemelen. Sanırım içine duygularını yazdığını söyledi ama emin olamıyorum.”
İçinde ne olduğunu görmek için mührü sıyıramadım.
“Bunu ona aşk mektubu olarak verseydim ve farklı bir şey çıksaydı, öğrenci konseyi başkanına saygısızlık olurdu.”
“Doğru.”
“Mektubu birinden aldığımı söyleyerek biraz belirsiz bir şekilde ifade edeceğim.”
“Evet, bu iyi bir fikir. Teşekkür ederim.”
Dürüstçe kabul ettiği için ona teşekkür ettim.
“Bu arada, günümüzde ve bu çağda bile, bir sekreterin el yazısı notlarla çalışması zor, değil mi?”
Günümüzde çalışmak için bilgisayar kullanmanın yanlış bir tarafı yok.
“Gelenek de önemli. Görünüşe göre bu okul kurulduğundan beri notlar dosyada tutuluyor. Eğer aniden dijitale geçersek, bu bir rahatsızlık hissi yaratacaktır.”
Yagami-kun arkasını döndü ve kitaplığa baktı. Öğrenci Konseyi’nin geçmişini anlatan pek çok kayıt olduğu kesindi. Öğrenci Konseyi dosyalarının yerini bir diskin alması çok da kötü olmazdı ama Yagami-kun iyi bir noktaya değindi. Belki de geleneğe değer veriyorsak tam da bunu sürdürmeliyiz.
“Öğrenciyken zorluklar yaşamanın daha iyi olduğunu da duydum. Kolay hayata erken alışırsan, daha sonra acı çekebilirsin.”
Yagami-kun lise birinci sınıf öğrencisi gibi değil, biraz olgun bir tepki gösterdi.
“Bu anlamda, bu aşk mektubu da benzer.”
Günümüzde cep telefonunu kullanarak duygularını itiraf etmenin alışılmadık bir durum olmadığı doğru. Ancak duygularını mektuplar aracılığıyla ifade etmenin belli bir anlamı olduğunu biliyorum.
“Yine de bugün Öğrenci Konseyi Başkanı Nagumo’nun ayıracak pek vakti yok gibiydi, değil mi?”
“Evet. Birisi öğrencileri okuldan atmak için çok para yatırdığını söyledi, değil mi? Hatırladığım kadarıyla… Adı neydi…”
Yagami-kun bir şey hatırlamış gibi defterini açtı ve bana gösterdi. Çevirdiğim ilk sayfa geçen yılın ortalarına aitti ve şu an üçüncü sınıfta olan bir öğrencinin ikinci sınıfta yazacağı bir şeye benziyordu. Sonra yazı tipi değişti ve en son notlara geçildi.
Bunu hemen fark ettim çünkü Yagami-kun tarafından yazılmış gibi görünen notlar, titizliğini gösteren mükemmel ve düzenli bir şekilde yazılmıştı. Yazı o kadar düzgündü ki el yazısı olduğuna inanmak zordu.
“İşte burada. Bu Kishi-senpai’nin bir söylenti yaymış olabileceğini söyledi. Kishi-senpai’nin hangi sınıfta olduğunu biliyor musun?”
Yagami-kun her zamanki gibi aynı ifadeyle bana toplantı kayıtlarını göstererek sordu. Ama beynim bir anda başka bir aleme çekildi.
Bu yazı… Neredeyse hafızamdan silinmek üzere olan o mektuba çok benziyorlardı.
Issız ada sınavı sırasında bana mektubu sunan kişi bu muydu? Heyecandan bulanıklaşmak üzere olan bakışlarımı tuttum ve bugünkü toplantının notlarına ulaştım. Yagami-kun’a daha geniş bir perspektiften baktım ve bana hala aynı gülümsemeyle baktığını gördüm.
Bu olamazdı… Ama… Hayır, olamaz.
Bir duygu kasırgasının ortasında, notlara bakıyormuş gibi yapmaya devam ederken düşünüyorum.
“Horikita-senpai?”
“Üzgünüm, bilmiyorum ama OAA’ya bakarsan hemen bulabilirsin.”
“Elbette. Hemen bakarım.”
“Üzgünüm, ama şimdi yapmam gereken bir şeyi hatırladım. Seni yalnız bırakayım.”
“Oh, gerçekten mi? Anladım.”
Gözlerimi ondan kaçırdım ve kaçacakmış gibi hızla döndüm.
“Peki o zaman, özür dilerim ama öğrenci konseyi başkanına yazacağım mektupla ilgilenmeni istiyorum.”
“Evet. Sıkı çalışmanız için teşekkürler, Horikita-senpai.”
O anda bana bakıyor, muhtemelen sorardım. İçimden bir ses bundan kaçınmam gerektiğini söylüyordu. Öğrenci konseyi odalarına açılan kapıdan çıktım ve yavaşça kapattım.
Tam kapanmak üzereyken, Yagami-kun’un kapının en ufak aralığından bana gülümsediğini gördüm. Sanki beni sınıyormuş gibi gülümseyerek bana bakıyordu.
Sanki “Fark ettin mi?” der gibi bana bakıyordu. Sanki beni kışkırtmaya çalışıyordu. Yoksa defteri açıp bana el yazısını gösterme zahmetine girmezdi.
Kapı çarparak kapandı.
El yazısının tesadüfen aynı olma ihtimalini inkâr edemezdim. O mektubu görmemin üzerinden belli bir zaman geçtiği için hafızam bulanıktı.
Yine de el yazısı, benzerliğin nedeninden emin olmamı sağlayacak kadar benzerdi. Bana o mektubu yazan kişinin o olduğunu varsayarsam… O zaman bu kişi uzun süredir yanımda duruyor ve umursamaz bir tavır sergiliyordu.
Aynı zamanda bu varsayım bana çok gerçekçi geldi.
Çeviren: Erdb.