Elitler Sınıfı - Cilt 7.5 Bölüm 12 - Ryuuen’in 800 Milyon Biriktirme Taktiği
Sonunda Noel arifesi geldi çattı. Ayın 24’ü ile 25’inde sevgilisi olan insanlar el ele, kol kola dolaşıp bu özel günü en güzel şekilde geçirmeye çalışacaklardır herhalde. Benim de mensubu olduğum “Yalnızlar Kulübü” üyeleri ise sağda solda boş boş dolaşacaklar veya Noel’i odalarında geçirecektir.
Sabah 7 gibi yurttan çıktım. Bugün iki kişiyle görüşmem gerekiyordu. Birini ben davet etmiştim öbürü de beni…
Dışarı çıktığımda etrafım normalden biraz daha farklıydı. Çimenlerin üstü beyazla kaplanmış ve her taraftan tuhaf beyaz noktalar bazen usulca ve ahenk içinde bazen de hızlıca yere düşüyordu
“Demek kar böyle bir şey…”
Doğanın gücünü her gördüğümde şaşırıyorum. Akşam hava durumuna baktığımda sabah 7 saatlerinde kar yağışı yok gözüküyordu. Fakat tipi şeklinde yağıyor maşallah.
Ayrıca karın etkisinden veya sabahın erken saatleri olmasından dolayı hava bir hayli soğuktu. Hatta yavaşça üşümeye başlayan vücudum hafif hafif titriyordu. Anlaşılan atkı ve eldiven giymenin vakti geldi de geçiyor.
“Çok soğuk ya.”
Günün erken saatleri olduğu için Keyaki AVM’nin önündeki bankta kimsecikler yoktu. Bankın üzerinde biriken karı elimle temizledikten sonra oturdum. Kar yağışı azaldığı sırada, beklediğim kişi geldi.
“Bu saatte, bu havada, birisi görüşmeye mi çağrılır?”
Bana seslenen kişi C sınıfının lideri, Ryuuen Kakeru idi. Pardon, eski lideri 🙂 Sert bakışlarını bana yöneltmiş, bir yanıt bekliyordu.
“Etrafta kimseciklerin olmadığı bu saatte görüşme talep etmeseydim, gelmezdin çünkü.”
“Beni, kendinle karıştırıyorsun. Buluşmanın bu saatte olması sadece senin işine geliyor.”
Ne yalan söyleyeyim Ryuen haklıydı. Sonuçta bu buluşmada kimliğinin ortaya çıkmasını istemeyen taraf bendim. Başkalarının beni Ryuen’le fısır fısır bir şeyler konuştuğumu görmesi, istediğim son şey olurdu herhalde. Yani gereksiz söylentilerden kaçınmak her zaman iyidir…. değil mi?
“Eee? Beni niye çağırdın, sadede gel?”
“Çok sevdiğim bir dostumla dedikodu yapasım geldi desem?”
“Ha ha. Sabahın köründe çok komiksin. “
Sanırım arkadaşın herhangi bir şakaya tahammülü yok. En azında hemen ana konuya girmek istemesi bende böyle bir intiba uyandırdı.
“Bu arada, dün seni gördüm. Hatta Ishizaki’gili de gördüm.”
Artık birlikte takılmıyor oluşları, Ryuen’in liderliği bıraktığının en büyük kanıtıydı. Düşük bir ihtimalle de olsa rol kesiyor olabilirler ama bu tür tiyatronun onlara ciddi bir fayda getireceğini sanmıyorum. O yüzden şimdilik Ryuen’in liderliği gerçekten bıraktığı varsayımı üzerinde hareket edeceğim.
“İstediğin gibi okuldan da ayrılamıyorum, mutlu musun şimdi?”
“Neye şaşırıyorum biliyor musun? Aldığın o mağlubiyete rağmen kendini odana kapatmayıp cesurca yeni bir başlangıç yapabiliyor olmana.”
“Canım ne isterse onu yaparım, kime ne ki? Yoksa beni görmek seni rahatsız mı ediyor? Ya da sürekli olarak benden intikam teşebbüsleri beklediğin için etrafta dolanmam seni ürpertiyor mu? Doğruyu söyle. “
Ryuuen bir ayağını oturduğum yere yakın bir yere atıp etraftaki karı temizledi. Ardından oturdu.
“Okuldan attırmadığıma pişman olurum falan sanıyorsun herhalde ama boş bir düşünce.. Mümkünse bu intikam merakın bitsin. Hem huzurlu bir okul hayatımız olsun hem de seninle uğraştırma beni.”
Ryuuen’in küçük oyunlarına ayak uydurmak…ancak beni yorardı. Onun ısrarcı saldırgan tavırlarından pek çok kişi etkilenip beyaz havlu atmış olabilirdi ama..
“Beni niye çağırdın o zaman? Vaktimi boşa harcıyorsun.”
Havadan sudan konuşmak bu çocuğa yaramıyor sanırım. İlla bir aksiyon illa bir entrika… Neyse boş muhabbeti fazla uzatırsam tepesi atıp gidebilir. Bunu olmasını engellemek için en kısa yoldan sadede geldim:
“Çatı katı olayında, eklemek istediğim bir şeyler var.”
“Eklemek derken?”
“Çatı katında bana meydan okuman hataydı, Ryuen. Ama bunu tek başına değil de kalabalık bir ekiple yapmaya çalışman kadar büyük bir hata değil. “
Ibuki, Ishizaki ve Albert’in de bizimle olması meseleyi biraz daha zorlaştırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Sonuçta pastadaki paydaş sayısı artıkça mağlubiyet sonucu yüzleşilmesi gereken bedel de aynı oranda artar.
Eğer tek başına olsaydı en kötü ihtimalle okulu terk eder ve beladan uzak dururdu. Ancak şimdi diğerleri de olaya bulaştığı için onlara zarar vermekle Ryuen’i tehdit edebilirim. Dışarıdan bakınca bencil bir diktatör gibi dursa da aslında kendi kabilesini önemseyen ilkel bir şeften pek fazla bir farkı yoktu. Zihniyet açısından da kullandığı yöntem açısından da…
“Sen insanları oyuna getirip hiçbir şey olmamış gibi davranan düzenbazın tekisin. Rakiplerini küçümseyişin, boş bakışların bile beni hayrete düşürüyor. Bu şerefsizlik sadece bende var sanıyordum ama senin eline su dökemem be.”
“Ben sadece gerçeği söylüyordum.”
“Ishizaki’gili kullanarak okuldan ayrılmama engel olan da sensin, değil mi? Harbi ne şerefsiz çıktın sen be! Ama bu numaraları yutup oyununa düşeceğimi filan ummuyorsun değil mi?”
“Oyun mu? Anlamadım ne için?”
“Salağa yatmasan! Beni diğer sınıfların üzerine salmaya çalışıyorsun. Aptal değilim ben.”
Beyefendi büyük resmi görebilmiş anlaşılan. Eğer kontrol edilebilirse Ryuen, oldukça faydalı bir piyon olabilir. Ayrıca onun diğer sınıflarla uğraşmasını sağlayamazsam gelip yine bize sataşmaya devam edecek gibi duruyor.
“Yani, sonuçta senin tek istediğin rakiplerini ezip geçmek değil mi? Sana bu fırsatı verirsem şikayetçi olmazsın diye umuyordum.”
“Şimdilik ezmek istediğim tek kişi sensin. Sınıfımı yükseltmek için A veya B ile mücadele etmekle ilgilenmiyorum.”
“Ne? Bir kere yenildin diye, tüm motivasyonunu kaybettim deme sakın?”
Bu sözlerimi duyan Ryuuen’in gözlerinden öfke okunuyordu.
“Hemen intikam alayım o zaman. Madem bunu istiyorsun!”
“Teşekkürler, ben almayayım.”
Bütün bu olanlardan sonra hala bana meydan okuması gerçekten tuhaftı. Kişinin yenildiğini kabul etmesi de önemli bir erdem olabiliyor bazen. Ama bu açıdan bakınca Ryuen’in İbuki’den pek bir farkı yokmuş gibi duruyor.
Bu çocuk korku nedir bilmiyordu: Öğrettik.
Yine de bütün korku ve endişesine rağmen Ryuen, geri adım atmama konusunda kararlı gibi. Sonuçta o, bütün zorluklara inat dik durmasını ve sonuna kadar gitmesini bilen biri. Okuldan ayrılmaması da bunun en açık kanıtı zaten.
“Biz aramızdaki davayı çoktan kapattık. Çatı katından ilk ve son bahsedişim bu. Başka şeylerden konuşmaya ne dersin?”
“Bu sohbetin devam etmesini manasız buluyorum. Senin ağzından çıkabilecek hiçbir şeyin bana faydası olmayacağı kesin. Bana müsaade.”
Rahatsız oldu galiba, kalkmak için hareketlendi.
“Pek sayılmaz.”
Büyük ihtimalle ayrılmaya niyeti yoktu. Sadece beni hızlıca ana konuya çekmek için kalkıyor numarası yapmıştı. Yine de lafı daha fazla dolandırmamakta fayda var.
“Seninle okul sistemi üzerine konuşmak istemiştim. Sence de bu basit çatışmaların sürekli olarak devam etmesi çok saçma değil mi?”
Sabahtan beri bilmecevari sözlerime maruz kalan Ryuen, son sorum üzerine öfkeyle bağırdı:
“Basit çatışmalar mı?”
“D sınıfı, C’yi alt eder, ondan sonra B’yi, en son olarak da bölüm sonu canavarı A ile karşılaşır. Ardından mükemmel bir mucize gerçekleşir ve A sınıfına erişirler. Horikita’gil sevinçten havalara uçuşur falan. Bunlar klasik hayaller. Benim söylemek istediğim bu tarz işlere bulaşmamızın gerek olmadığı.”
Eğer basit bir shounen mangasında yaşıyor olsaydık en alttan başlayarak zirveye doğru aralarda power uplar alarak yükselirdik. Aslında buradan bakınca çok hoş bir senaryo ama gerçek hayatta bu tür şeylere yer yok.
Demek istediğim yükselmek için belli bir sıra takip etmek zorunda değiliz. Uygun koşulları oluşturabilirsek tek seferde bütün rakiplerimizi ezip bir daha inmemek üzere en tepeye çıkabiliriz..
“Aldığım birtakım duyumlara göre A sınıfı üçüncü dönem B’ye saldıracakmış. B’nin kaybetmesini izlerken uygun bir fırsatta A sınıfına birlikte arkadan saldırıp onları da yerle bir edebiliriz bence.”
Söylediklerimi duyan Ryuen, bir anda oturuşunu değiştirdi. Anlaşılan sohbetimiz sonunda Ryuen’in istediği ciddiliğe ulaşmıştı.
“Bu bilginin güvenilirliği…peki?”
“Kesin bir şey söylemek zor. %50 diyelim.”
Sakayanagi’nin blöf yapma ihtimalini de düşünmeliyim. Karakterini göz önünde bulundurduğumda 1/10 ama..
“Eğer kaynak sağlamsa, güzel bir şans. Ama hani siz B sınıfıyla iş birliği yapıyordunuz? Siz onların arkasından iş çevirirken B sınıfı yerle bir olacak. Ichinose’n, Sakayanagi’yi yeneceğini düşünmüyorsun herhalde.”
“Kimin yendiğini, yenildiği beni ilgilendirmiyor ki.”
“B’ye yardım etmeden bir köşede oturup izleyecek misin yani?”
“A sınıfı, Ichinose’i alt ederse, ne ala. Böyle bir durumda, D sınıfı çok çaba sarf etmeden A sınıfına yükselir. Dahası, Sakayanagi’nin, B sınıfını ezemese de birkaç kişiyi okuldan attırabilme ihtimali olduğunu düşünüyorum. Okuldan birisi atıldığında ne tür cezalarla karşı karşıya kaldığımızı da öğrenmiş oluruz. Fena mı?”
“Bu sözlerinle kendinle çeliştiğinin farkında mısın? Hani sen üst sınıflara yükselmeyi hedeflemiyordun? Ön planda olmak istemiyordun, ne ayak?”
“Aslında evet istemiyorum. Fakat çevremdeki olaylara gerektiği zaman müdahale etmezsem kabağın dönüp dolaşıp benim başımda patlama ihtimali var. Hem A’ya çıkmak için özel bir ilgimin olmadığı doğru ama bu, ayağıma kadar gelen böyle bir fırsatı tepeceğim anlamına gelmiyor. Sonuçta herkes rahat bir lise hayatını arzular değil mi? “
“Yani A ile B’nin dalaşmasına müdahale etmeyeceksin ve uygun bir fırsat kollayacaksın doğru mu anlamışım?”
“Halletmem gereken bir konu daha var. Sınıfımızdan birisi..”
Ryuuen kim olduğunu çok iyi biliyordu.
“Kikyo, ha? O kız sorunlu ya. Bu okulun sistemine göre, içten bir köstebeğin olması, insanın başına gelebilecek en kötü şey.”
Dürüst olmak gerekirse normal şartlarda dünyadaki bütün hainlerin gelip benim sınıfımda toplanmasını umursamazdım. Ama burada başımı ağrıtan başka bir sebep vardı: Kushida, Suzune’yi okuldan atmaya çalışıyordu.
Tabii ki de Suzune’nin başına gelecekleri önemsiyor değilim ancak çatı katındaki olaylar sonucunda abi Horikita’ya borçlandığım için en azından o mezun olana kadar Suzune’nin okuldan atılmasına göz yumamazdım. Sonuçta okul konseyi başkanı göz önüne alındığında Kushida, çok daha kolay bir rakipti.
Okul hayatımda temel önceliğim güç sahibi kişilerin karşısına mümkün mertebe az çıkarak üç yıl boyunca rahat bir “tatil” geçirmekten ibaret.
“Birkaç gün önce, Kikyo beni aradı. Ne zaman saldıracağımı sordu. O sıralar sana takık olduğum için ona cevap vermedim. Ama sürekli fırsat kolluyor. Suzune hedefinden hiç vazgeçmemiş. Çok ilginç birisi. “
“Çatı katında meydan okumak yerine direkt Kushida’yı kullanarak daha kesin sonuçlar elde edebilirdin? Neden böyle yapmadığını merak ediyorum açıkçası.”
“Hedefim D sınıfı veya Suzune olsaydı evet dediğin doğru fakat asıl amacımın sınıfının nasıl bir duruma düşeceğini umursamayan X olduğu için Kikyo işe yaramaz bir araçtan başka bir şey değildi.”
Ben de öyle düşünmüştüm. Ama Kushida’yı kullansaydı bir taşla iki kuş vurarak Ryuen’i hizaya getirirken onu da Horikita’yla -en azından abisi mezun olana kadar- uğraşamayacak hale sokabilirdim. Mevcut durumda ise Kushida’yı etkisizleştirmek için ekstra çaba harcamak zorunda kalacağım gibi duruyor. Ah benim tasalı başım!..
“Planın ne? Bu kız kanser gibi. Bir şekilde ilaç içip etkisini bastırırsın ama ameliyatla alınmadan asla kurtulamazsın. Hatta diğer organlara da bulaşır; herkesi hasta eder.”
“Ben çoktan karar verdim.”
“Hmm? Anlat bakalım o zaman, Ayanokouji. Kikyo’yu nasıl bastıracaksın?”
“Cevap vermeme gerek var mı?”
“Aklını okumamı filan beklemiyorsun değil mi?”
Eğlenircesine bir hali olan Ryuuen hafiften gülümsedi. Fakat çok geçmeden eski haline döndü. Büyük ihtimalle gülümsemek yüz kaslarında ağrılara sebep oluyordur.
Bu arada hava gittikçe soğuyor sanki. Daha fazla üşümek istemediğimden konuşmayı en kısa sürede sonlandırmalıydım.
“D sınıfı 3. dönemde C’ye yükselecek. Fakat çok geçmeden D sınıfına geri düşeceğiz. Neden dersen eğer— Çünkü Kushida Kikyo’yu okuldan attıracağım.”
“Kukuku. Kuhahaha!”
Acısını görmezden gelen Ryuuen kahkahayı patlattı.
“Ne kadar korkunç biri çıktın sen ya. Savaşı kazanmak için, mücadeleden vazgeçiyorsun yani. Sizin sınıfta basit bir fazlalıktan hatta ayak bağından ibaret bir sürü insan varken onu okuldan mı attıracaksın?”
Tabii, hiçbir şey göründüğü kadar kolay değil. Elimde onu okuldan attıracak delilim olmadığı sürece işim zordu. Fakat akışına bırakırsak ileriki sınavlarda başımıza dert olacaktı.
“Peki. Tam senlik bir tavır, Ayanokouji.”
“Şimdi ikna oldun mu? Sınıftaki çıbandan kurtulduktan sonra beraber üst sınıfları ezebiliriz. Haksız mıyım?”
“Kuku. Anti-Kikyo konuşman beni eğlendirdi, evet. Ancak, bu tatlı sözlerinle A sınıfına saldırmak ayrı bir olay. “
“Ben hala mümkün olduğunu düşünüyorum.”
“Başkasından yardım dilen. Ben zaten senin peşine düşmeye daha istekliyim.”
Bakışlarında bir canlılık sezinledim. Bahsettiği korkuyu öğrendikten sonra bile gözlerinin içi gülebiliyor demek. Göz göze geldik.
“Ayanokouji, aklınca beni manipüle etme niyetindesin ama benim sana bulaşma gibi bir düşüncem yok.”
“Demek öyle.”
Ön saflardan tamamen çekilme peşinde galiba. Ya da o da arkadan hamle yapacak… Kim bilir.
“Ryuuen, hani şu puan toplama fikrin var ya, hiç fena değil. Ama uygulanabilir de değil. Birkaç kişi üst sınıflara atlatılabilir ama tüm sınıfı A sınıfına yükseltmek deveye hendek atlatmaktan daha zor.”
“Ah şu İbuki! Döküldü değil mi her şeyi?”
“Sakin ol, reis. Döküldüğü yok. Sadece laf arasında 800 milyon puanın toplanıp toplanamayacağını sordu, o kadar.”
İbuki’nin böyle bir şeyi tek başına akıl etmesi pek mantıklı gelmemişti bana. 800 milyon puan muhabbetini çevresindeki birinden duyması çok daha ihtimal dahilindeydi. Etrafındaki kişileri göz önüne alırsak bu çılgın fikrin Ryuen’den çıkmış olması ulaşacağımız en muhtemel sonuçtu.
Sorun şu ki, 800 milyon puan biriktirmek makul bir istek değildi. Her ne kadar gözü kararmış biri olursa olsun Ryuen’in bile bunu biliyor olması gerekiyordu. Yüksek ihtimalle diktatör olurken olası itiraz sahiplerini susturmak için kullandığı basit bir yatıştırma taktiğinden ibaretti.
“Yoksa 800 milyon puan biriktiriyor numarası falan mı yapıyordun?”
“Niye? Ciddi ciddi o miktarı hedefliyor olamaz mıyım?”
“Şu ana kadar bu konuda attığın tek ciddi adım A sınıfını ada sınavında haraca bağlamaktı. O antlaşmayla bile aylık sadece 800 bin* puan alabiliyorsun hiç puan harcamasan bile istediğin rakama ancak bin ay sonra ulaşabileceksin. Sen de takdir edersin ki bu kadar beklemek gibi bir lüksünüz yok.”
(D.N. Ada sınavında A sınıfı ile ittifak karşılığı aylık kişi başı 20 bin puan transferi üzerine antlaşmışlardı. Her sınıf 40 kişi olduğu için 40*20.000= 800 bin)
“Ayanokouji. Çok zeki ve yeteneklisin ama kusursuz bir zekân yok ya da ne bileyim mükemmel bir insan değilsin.”
Ryuen bunları söylerken gözlerinde normal vakitlerde sürekli bulunan alaycılıktan eser yoktu. Yani, bu demek oluyor ki—800 milyon puan biriktirmenin gerçekten de bir yolu var.
“Tüm sınıfı A sınıfına yükseltmenin gizli bir yolu falan mı var yani, Ryuuen?”
“Bu okul 3 dönemden her dönem de 4 sınıfta oluşuyor. Her sınıfta 40 kişi olduğuna göre toplamda (kimsenin atılmadığını var sayarsak) 480 nüfuslu bir okuldan bahsediyoruz burada. Okuldaki herkesi aylık 100 bin puanlığına haraca bağladığını düşünsene. Toplamda 48 milyonluk gelir elde edersin. Haracı iki katına çıkar, aylık gelirin 100 milyona yükselir. 8 ay boyunca bu süreci sürdürebilirsen bütün sınıfı yükseltecek puanı elde edebilirsin.”
Ağam bizimle eğleniğğğ. Arkadaş bütün okulu haraca bağlamaktan bahsediyor. İlk başta dalga geçiyor sanmıştım ama bakışları oldukça ciddiydi. Sanırım herkesin arada sırada mantığı bir kenara bırakarak gerçekleşeceğine inandığı birtakım hayalleri var.
Yani söylediklerini yapması teknik olarak imkânsız. En başta mevzubahis 200 bincik(!) puanı öğrencilerin kendi isteğiyle vereceğini düşünmenin anlamı yok. O yüzden eğer milletten bu miktarı almak istiyorsa işini zor yoldan halletmesi gerekir. Ama burada 480 kişiden bahsediyoruz. Yani yaptığı zorbalıklar şöyle veya böyle okul idaresinin kulağına ulaşacaktır. Sonra ise topladığı bütün puanlara el konulmakla kalmayacak, bu işe karışan herkes en sert şekilde cezalandırılacak.
Bir mucizenin gerçekleşip bir şekilde okulun haberinin olmadığını düşünsek bile bu okulda özellikle alt sınıflarda 8 ay boyunca düzenli olarak 200 bin verebilecek babayiğit sayısı pek fazla değil. Demek istediğim Ryuen’in planını nereden tutsan elinde kalıyor..
Beyhude bir çaba olduğunu düşünsem de kafamı tekrar çalıştırdım.
Haraç işini bir kenara bırakıp sınıfın kendi puanlarını bir şekilde biriktirebileceğini düşünürsek: Okul başında her sınıfa biner puan veriliyor. Muazzam bir sınıf içi iş birliği ve bolca şans ile bu sınıf puanının muhafaza edildiğini varsayalım. Bu demek oluyor ki sınıftaki her bir kişi aylık 100 bin puan alacak. Bir sınıf 40 kişi olduğu için aylık 4 milyon ve yıllık 48 milyonluk bir gelir elde edilebilir en fazla. Hadi 50 milyon olsun.
Öncekinden çok daha muazzam bir sınıf içi iş birliği ve çok daha fazla şans ile bütün özel sınavlardan zaferle ayrıldıklarını ve bu sınavlardan totalde 10 milyon puan kazandıklarını düşünelim. Yıllık hasılatları 60 milyona çıkıyor böylece. Lisenin toplamda 3 yıl süreceği düşünülürse mezuniyet törenine ulaştığımızda toplam 180 (60*3) milyonluk bir servete sahip oluyorlar ki bu da arzu ettikleri seviyenin (800 milyon) sadece üçte biri…
(D.N. Bütün bu düzeltmelerden sonra kazandığım deneyimle Youtube’da TYT matematik kanalı açmaya karar verdim. Destek olacak arkadaşlar, kendilerini yorumlarda belli ederlerse sevinirim.)
Yok be reis, nereden bakarsan bak imkânsız…
“Bu hedefine ulaşman mümkün değil. Eşyanın tabiatına aykırı bir kere.”
Ryuuen’in kafasındaki stratejiyi ben anlamlandıramıyorum galiba.
“Düşünce tarzımız birbirine benzese de, farklılıklar oluyormuş demek ki. “
“Bunun düşünce tarzıyla alakası yok. Olsa olsa kurduğun hayallerin kurbanı filan olmuşsundur sen.”
“Ahh. En başlarda ben de bu planın başarı ihtimalinin 0 olduğunu düşünüyordum. Ama beklenmedik birtakım olaylar bana bu işin gerçekleşmesi için düşük de olsa bir şansın olduğunu gösterdi. Ben deyim %5 sen de %7. Evet düşük bir rakam ama 0 değil.”
Ya benim bilmediğim gizli ama çok etkili bir kozu var ya da buldu fırsatı bu işin yarını yokmuşçasına palavra sıkıyor.
Ben bunları düşünürken o, hızlıca konuyu değiştirdi.
“Ayanokouji… Kafanın üstünde niye kar var?”
Eliyle de işaret edince istemsizce kendime bir bakındım.
“Ahh, Karın vücuduma temas etmesini istemiştim sadece. Garip mi görünüyorum?”
Az önce kar yağışı varken kardan kaçınmak yerine hissetmek için beklemiştim. Kafamda küçük bir birikinti olmuş.
Kafamda, omuzlarımda kollarımda ve dizlerimde biriken karların erimeye başladığını fark ettim. Silkeleme ihtiyacı duymuyorum. Zaten birazdan eriyip gidecek.
Hem kara dokunmak da hoşuma gidiyor.
“Tam şerefsizsin, ha. İşin gücün eğlenmek.”
“Söylediklerimi duydun. Şimdi ortak çıkarlarımız hakkında konuşabiliriz.”
“Anlattıkların iş birliği için çok fazla hayali kalıyor. Sözlerinin arkasında kötü bir ihtimal sezinliyorum anlıyor musun? Sanki yarı yolda bırakıp gideceksin gibi. Birini arkadan bıçaklamayı düşünen birisiyle nasıl el ele verebilirim ki?”
“Madem endişen bu, o zaman kartlarını ona göre açacaksın. Karşı taraftan daha iyi hamleler yapman senin kendini kurtarmana yeter. Haksız mıyım, Ryuuen?”
İki arkadaş arası iş birliğinden bahsetmiyorum ki, ortak çıkarları olan insanların el sıkışmasından bahsediyorum. Bir nevi güçlü ve güzel bir iş birliği.
“Teklifini kabul etsem bile şimdilik elimden zemin hazırlamaktan başka bir şey gelmez.”
“Zemini hazırlamak derken?”
“Üçüncü dönemin içeriğine bağlı olarak, bizim C sınıfı, yani şu anki D sınıfı büyük ihtimalle Kaneda ve Hiyori önderliğinde yönetilecek. A sınıfına saldırmak isteyecekler ve C sınıfına dokunmayacaklardır. Yani, bu planın iyi oluğuna onları ikna edebilirim.”
Bir nevi, asıl karar Ryuuen değil de başkaları verecek… hmm.
“Fena fikir değil.”
Ryuuen çekilse de, Kaneda’gil bize saldırmak isteyebilir. Bu tehdit tam anlamıyla giderilmiş değil..
Dahası, Ishizaki ve Ibuki gibi kişiler benden hoşlanmıyor. Sınıflarını, bizim sınıfa karşı kışkırtabilirler..
“Zemini hazırlayan kişi olarak, az önceki meseleyi de dahil ederim. Ayrıca siz A sınıfına yükseldiğinizde, isteğimizi kabul edersen, ben de seni dinlerim. “
“Yani, Shiina’gili arkadan idare edeceksin, öyle mi?”
“Hayır. Liderliği bıraktım dedim ya.”
“Zemini kurarım diyerek…. Beni kazıklamaya çalışıyorsun gibime geliyor.”
Yani hiçbir şey yapmayıp günün sonunda “Ben denedim ama Kaneda ve Shiina’yı ikna edemedim” diyebilir değil mi? Açıkçası onun yerinden ben olsam direkt öyle yapardım herhalde. Sonuçta eskilerin de dediği gibi “En zahmetsiz yol en iyi yoldur.”
“Ben böyle ucuz numaralar yapar mıyım, Ayanokouji?”
Katsuragi ile anlaşma yapmış bir insan olarak Ryuuen, muhatabını nasıl yönlendireceğini biliyordu.
“Teklifini kabul ediyorum. Fakat sadece sözlü olarak. Yazılı istemiyorum.”
“Kuku. Perde arkası iş çeviren birinden bunu beklemiyorum zaten. Fakat eğer olur da sözünden dönersen, seni pişman edeceğime emin olabilirsin.”
Kozlarımızı paylaşırız dercesine tehditkâr bir söylemde bulundu.
“Bu arada, burada gizli bir anlaşma yapıyor olabilmeyi mümkün kılan sensin, Ryuuen.”
Az önce söylediği stratejisinin başarısını, %0’dan %5’e çıkarabilecek yetenek ve şansa sahip tek kişi, Ryuuen’di.
“Şansımız Kaneda’gilin vereceği karara bağlı.”
Kısaca, ‘ben sofrayı kurarım, masada olanları yiyip yememek onlara kalmış’ demeye getirdi. Eski lider pozisyonu bu tarz bir sözü vererek kullanacaktı. Ona yakışır bir tavır.
“Anlaştık o zaman.”
Ryuuen’in elini sıkmak için harekete geçtim. Ryuuen kolay kolay kandırılabilecek, kontrol altına alınabilecek birisi değildi. Bana engel olmasını önlemek bile işime gelirdi. Tabii her zaman dört gözümü de açık tutmalıyım ki bir sorun patlak vermesin.
“Söyleyeceklerin bu kadar mıydı? Sanki birisiyle görüştürmekten bahsetmiştin. 9.sınıflar arasında görüşmeme değecek birisi var mı ondan şüpheliyim ama.”
“Doğru. 9’lar arasında böyle birisi yok.”
“Nasıl yani?”
“Birazdan gelir.”
Düzenleyen: Tasi Bey