Emperor Of Solo Play - Bölüm 83 - Baheim Kabilesi (2)
Rüzgarlı ve sonsuz bir yoldu. Nehir yukarıya doğru takip edildiğinde karşınıza gölü önüne alan bir uçurum çıkıyordu. Uçurumdan aşağıya doğru dökülen nehir sağır edici bir ses çıkartıyordu. Şiddetli bir çığlık gibiydi.
İki oyuncu bu konuma ulaştığında birbirlerine döndüler.
Hyrkan konuşmak için ağzını açtı. Aynı zamanda Pitbul da cevap vermek için ağzını açtı. Ancak şelalenin sesi karşısında seslerinin hiç şansı yoktu.
Hyrkan ağzını kapatarak başını salladı sonrada hafifçe kol saatine tıklattı. Bunu gören Pitbul da anlayışla başını salladı.
İkisi de kol saatlerine tıklamaya başladı.
“ Şelalenin sesi son derece yüksek!”
“Burası Baekong şelaleleri mi?”
İkisi arasındaki konuşma nihayet başladı.
“Dua et doğru ya da öyle bir yere geldik yoksa buraya bir hiç için gelmiş olurduk. Her neyse 100 altınımı hazırla, daha sonra caymak isteyebilirsin.”
“Böyle bir yerde elflerle karşılaşabilirsem sana 100 altını bırak 1000 altın bile veririm.”
“Bir saniye bekle. Sözlerini kaydetmeme izin ver.
Arka plandaki inanılmaz manzaraya bakınca devam eden konuşmaları ortamın ambiansına yakışmıyordu. Konuşma çabucak sona ermişti. Yoğun sis yüzlerini okşamaya başladı.
‘Gerçekten bir çıkmaz yol.’
Baekong şelaleleri yarım daire şeklindeydi. Dahası çıkmaz yol tanımıyla da mükemmel bir şekilde uyuşuyordu.
Hyrkan ve Pitbul çıkmaz yolun karşısında dikiliyor suskunca şelaleye bakıyorlardı.
“Öyleyse şimdi elfin gelmesini mi bekliyoruz?”
Pitbul sessizliği bozan ilk kişiydi.
Hyrkan onu cevaplamadan cebinden 5 kemik parçası çıkarttı. Onları ileriye doğru fırlattı. Pitbul Hyrkan’ın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Aceleyle geriye baktığında Pitbul’un ifadesi de değişmişti.
Birisi onları fark etmek için kafasına hafifçe eğerek şelalenin sularına doğru bakmak zorundaydı. Pitbul hareket eden kütükler gibi gözüken 5 ağaç kabuğu yılanının yanı sıra 4 tane dev kancalı peygamber devesi gördü.
Bu mahluklar büyüklüklerinden dolayı hareket ettiklerinde çok fazla ses yapmalıydı. Ancak şelalenin sesi canavarların sesini bastırmıştı. Hyrkan ve Pitbul’un onları daha erken keşfedememesinin nedeni buydu.
Oldukça basitti. Canavarların mevcudiyetini fark etmemişlerdi
“Kemik zırhı.”
İskelet savaşçıları zırhla donatıldı. Eldivenleri, göğüs zırhları, dizlikleri ve hatta omuzlukları bile eksik değildi.
Beyaz zırhları iskelet savaşçılarını daha hacimli gösteriyordu. Aynı zamanda kafalarında birerde boynuz büyümüştü.
Delilik miğferini uyguladıktan sonra ağızlarını geniş ve agresifçe açtılar. Vahşi doğalarını tamamen ortaya çıkarıyorlardı. Vahşi iniltilerine cevap verirmiş gibi tuttukları kılıçları da mavi bir ışık yaymaya başladı.
Hyrkan saldırı emri verdi.
İskelet savaşçıları çabucak 5 kola ayrıldılar ve karşılarındaki canavarlara ayrım gözetmeden saldırdılar.
Tüm bunlar olurken, Hyrkan kesesinden bir mücevher çıkarttı. Bu mücevheri golem çağırmak için kullandı. Mücevher Hyrkan’ın elinde eleyerek zemine aktı
Koo koo koo!
Elinde çekiç tutan kaslı tek gözlü bir dev topraktan dışarıya çıktı.
Tepegöz.
Tepegözler son derece kavgacı bir doğaya sahipti ve golem de onun doğasını miras almıştı. Ortaya çıkalı çok olmamıştı ki golem hızlıca karşısındaki canavarların üzerine doğru koştu.
Koong, koong, koong!
6 metre uzunluğundaki devin hareketleri etrafı toz toprak içinde bırakmıştı.
Hoo-oohng, kwahng!
Dev çekici ile yere doğru abandı ve bir krater oluşturdu. Bir ağaç kabuğu yılanının vücudunun bir parçasına isabet etti ve onu kağıt gibi düzleştirdi.
Kyahhhh!
Elbette canavarların da eli armut toplamıyordu.
5 iskelet ve golem artı 9 canavar tamamen birbirlerine girmişti. Ortalık ana baba günü gibiydi.
Hyrkan ve Pitbul harekete geçtikten sonra burası onlar için sadece bir oyun alanıydı.
Kancalı peygamber devesi iskelet savaşçısını vurmak için pervasızca saldırıyordu. Hyrkan peygamber devesinin vücuduna tırmandı. Hançerini dış iskeletinin ince olduğu bir yere sapladı.
Pitbul, canavarlarla arasına güvenli bir mesafe koydu. Canavarları parçalamak için Hilal Kesiğini kullandı.
Daha 3 dakika olmadan 9 canavarın yarısından fazlası ölmüştü.
Bir anda sadece 2 tanesi kalmıştı.
“Şimdi kim kimi koparıyor kendi payının aa….”
O anda Hyrkan bağırdı.
“Birini hayatta bırak.”
Pitbul’un sesi daha hangisini hayatta bırakacağını bile anlamasına izin vermeden kancalı peygamber devesinin kafasıyla beraber sözünü kesti.
“Ne?”
Hyrkan Pitbul’un sorusunu şaşkınlıkla cevapladı.
“Durumu yeniden canlandırmalıyız.”
Hyrkan buna cevaben parmaklarını şıklattı. Agresif ve saldırı modundaki iskelet savaşçıları çabucak savunma duruşu aldı. Savunma moduna geçtiler. Bunu gören en sona kalmış olan ağaç kabuğu yılanı cesaret alarak kuyruğuyla onları kırbaçladı. Bir iskelet Savaşçısı vurularak uçarken parçalara ayrıldı.
Hyrkan’ın azalan manasına bakarken, dudakları seğirdi.
‘Cheh.’
Bu onu kötü bir ruh haline soktu ama başka seçeneği yoktu.
NPC Selene, elfin onu başı beladayken kurtardığını söylemişti. Bu durumda benzer bir senaryoyu yeniden canlandırmak zorundalardı.
“Tamam.”
Hyrkan Pitbul’un neden bahsettiğini anladı ve hançerini kınına soktu.
Hyrkan’ın çağrılan tüm iskeletleri parçalara dönüşürken Golem de toprağa geri döndü.
Kaos azaldı ve Ağaç Kabuğu Yılanı tek başına kaldı. Cüretkar hareketlerine devam etti.
Hyrkan ve Pitbul, saldırıdan kaçınmak için sırayla gittiler.
Ancak bu bir süre daha devam etti.
‘Zaten yaklaşık 3 dakika oldu.’
Aradan çok da kısa olmayan bir süre geçmişti ama herhangi bir değişiklik belirtisi görmediler. Hyrkan çevresine baktı ve biraz endişeli hissetmeye başladı.
‘Çıkması gerekiyor.’
Hyrkan’ın endişeli hissetmesinin bir nedeni vardı.
‘Bin altın bahis mevzu. Elfler dışarı çıkmak zorunda!’
Önemsiz bir sebepti.
O anda oldu.
Kyahh!
Ağaç Kabuğu Yılanı kaba bir ses çıkardı ve kuyruğu Pitbula çarptı. Pitbul sendelemeye başladı. Hyrkan bunu görünce istemsizce yüzünü buruşturdu.
‘Neden?’
Pitbul, Clapper Orman’ın en iyisiydi. Hyrkan’ın kabul ettiği bir gerçekti. Clapper Ormanının içindeyken savaş yeteneği, Hyrkan’dan çok daha iyiydi. Yine de bir Ağaç Kabuğu Yılanının basit bir kuyruk vuruşuyla mı vuruldu? Neredeyse imkansız görünüyordu.
Ancak oldu. Pitbul kuyruk tarafından vuruldu.
‘Ah.’
Saldırıyı yemlemişti.
Başı belada gibi görünsün diye bilerek vuruldu. Hyrkan kendi hatasını anladı.
‘Akıllı piç.’
Pitbul bir öncü sınıfıydı. Bu yüzden Savaşçı olarak İlerlemişti. Ne kadar iyi bir savunma teçhizatına sahip olursanız olun, bir canavarın saldırısının tüm ağırlığını kafa kafaya almak yine de külfetliydi.
Elbette ölmeyecekti.
Yine de, çok özel bir fetişi olmadığı sürece, hiçbir insan veya doğrusu oyuncu vurulmaktan hoşlanmazdı.
Pitbul’un fedakarlığı boşa değildi.
Pooh-hooh!
Şelalenin altında bulunan gölün içinde devasa kayalardan oluşan bir Golem belirdi.
Kaya Golemi hemen Ağaç Kabuğu Yılanına yönelirken Ağaç Kabuğu Yılanının gövdesini derinden delen bir okun sesi yankılandı. Bu ok, birçok okun ilkiydi.
Kyah, kyah!
Ağaç Kabuğu Yılanı mücadele etmeye başladı. Hyrkan ve Pitbul canavara bakarken gülümsediler.
‘Buraya yalnız gelseydim, Elf Kabilesi ile asla tanışamazdım.’
Pitbul ve Hyrkan başlarını salladılar.
Çok istedikleri Elfler önlerindeydi.
Derileri solgun yerine saf olarak tanımlanabilirdi. Derilerinde çok hafif bir yeşillik vardı, bir ferahlık hissi taşıyordu.
Özellikleri narindi. Sanki ince bir fırçanın ucuyla çizilmiş gibiydiler. Ancak, zayıf görünmüyorlardı. Sofistike bir havaları vardı.
İri gözleri zümrüt rengiydi ve yüksek burunları kibir hissi veriyordu. Yüzleri, yüksek burunlarına kıyasla küçüktü ve yüz hatlarının birleşik etkisi bir uzaklık hissi veriyordu. Solgun dudaklarında bir sanat eseri için çizilmiş gibi bir incelik vardı.
İnsan onları gördüğünde, unutulmaz güzelliklerine olan takdirini göstermeden edemiyordu. Üstelik Elfin yüzüne kozmetik uygulanmıştı. Görünüşü kuru bir hissin aksine insanın içini ferahlatıyordu.
Vücudundan narin bir yaprak kokusu yayılıyordu.
“Siz hayırdır beyler?”
Elfin ağzından saf bir ses çıktı. Ancak sesi akan şelalenin sesi tarafından baskılandı.
Bu yüzden Hyrkan ve Pitbul hiçbir şey söylemeden birbirlerine baktılar. Elf ne derse desin, Elfin ne dediğini duyma yetenekleri yoktu.
Tabii ki, neler olup bittiğini anlayınca ilk tepki veren Hyrkan oldu. Hyrkan, Elfin yüzüne baktı ve biraz ekşi bir surat takındı.
‘Güzel insanları gördüğümde bir şekilde temkinli hissediyorum.’
Hyrkan’ın güzelliklerden nefret ettiği söylenemezdi. Elbette, dünyada kimse güzel insanlardan nefret etmezdi. Garipti ama güvensizlik duygusu hayranlık duygusundan önce geliyordu. Güzellikleri işinin önüne koymazdı. Hyrkan’ın deneyimine göre, güzel kadınlarla normal bir karşılaşma yaşaması onun için nadirdi. Üstelik Hyrkan’a hayatındaki en kötü şeyi güzel bir kadın hediye etmişti.
Elf Irkının güzelliğinin Hyrkan’ın gardını yükseltmesinin nedeni buydu.
Öte yandan, Pitbul önündeki Elf’e dalgın bir yüzle bakıyordu. Uzun süre Elf’e bakmaya devam etti. Hyrkan dirseğiyle Pitbul’un yanını dürttü.
“Salyaların akıyor birader.”
“ha!”
Pitbul sonunda neler olduğunu anladı ve Elf’e doğru yürümeye başladı. Yüzünde hâlâ tuhaf bir ifade vardı, bu yüzden Elf şaşkınlıkla birkaç adım geriye gitti.
Gwahhhhhk!
Geriye doğru birkaç adım atarken, yayını hızla geri çekti. Yüklü bir ok yok gibi görünüyordu, ancak şeffaf bir şeyin ortaya çıkmakta olduğu söylenebilirdi.
“Elf stap, dont savaş!”
Hyrkan konuştu ve bu sözler Pitbul’u alarma geçirdi. Elf Pitbul’u bir kez daha uyardı.
“Lütfen bize kimliğini açıkla.”
Şelalenin sesi yüzünden onu hala duyamıyorlardı. Hyrkan neler olduğunu tahmin etmeye çalışırken Pitbul gözlerini devirdi. Ardındanda ağzını açtı.
“Ben Maceracı Islık Çalan Pitbul. Ben bir Maceracıyım… Bu mektubu kurtardığın çocuk gönderdi.”
Pitbul Selene’nin cebinde emniyete aldığı Mektubunu çıkarmaya çalıştı. İri bir insanın beceriksizce cebinden mektup çıkarmaya çalıştığını görmek komik bir manzaraydı.
Elf bir kez daha yayını geri çekti. Pitbul’un bir silah çıkardığını düşündü. Pitbul, iki elinin de silahsız olduğunu göstermek için korkuyla elini hızla çekti. Sonra kılıcını belinden çıkardı ve yere koydu. Daha sonra mektubu çıkarabildi. Mektubu da yere koydu ve iki elini kaldırarak geriye çekildi.
Hyrkan bu manzarayı görünce homurdandı.
‘Ne rp aşkıymış be film mi çeviriyonuz?’
Yerlilere karşı düşmanca bir niyeti olmadığını göstermek için kendilerini silahsızlandıran bir karakter, filmlerde sıkça görülen bir sahneydi. Ancak, oyun içinde böyle bir manzara görmeyi hiç beklemiyordu. Hyrkan kendini onlarla alay etmekten alıkoymak için çok uğraştı.
O anda Elf yayını Hyrkan’a doğrultmaya başladı. Basitçe bu, Hyrkan’ında Pitbul gibi geri adım atmasını istediği anlamına geliyordu. Hyrkan iki elini gökyüzüne doğru kaldırırken sinirli bir ifadeye sahipti. Burada işi daha da zorlaştırmaya gerek yoktu.
Hyrkan ve Pitbul yeterli bir mesafeye geri çekildiklerinde Elf biraz rahatladı ve mektubu aldı. Mektubu okumadan önce, mektubu burnuna götürdü ve kokladı.
“Demek o çocuktan bir görev aldınız.”
Elf mektubu okumadan önce içeriğini zaten fark etmişti. Uzun bir ıslık çaldı.
Gizlenen Elfler kendilerini birer ikişer göstermeye başladılar.
“Bizi gördüğünüze göre sizi öylece geri gönderemeyiz. Sizi köyümüze götüreceğiz.”
Bu sözler hala Hyrkan ve Pitbul tarafından duyulabilmiş değildi.
Yerine…
[“Selene’nin Mektubu” görevini tamamladın.]
[‘Elflerle Karşılaşan Kişi’ unvanını kazandın.]
Sistem duyurusu Hyrkan ve Pitbulu durumdan haberdar etti.
Beş Elf, Pitbul ve Hyrkan’ın etrafını sardı. Baekong Şelaleleri yakınlarında dolaşmaya devam ettiler.
Bu süre zarfında ikisi bir konuşma yaptı.
“Haklı değil miydim? Sana Baekong Şelalelerinde olduklarını söylemiştim. Hayatının hayali gerçekleştiğinden, sözünden geri dönemezsin. Bunun sonunda bana 1000 altınımı vermelisin.”
Hyrkan konuşurken, Pitbul hala çevredeki Elflere sersemlemiş bir ifadeyle bakıyordu. Bu, güzellik karşısında sersemlemek gibi basit bir durum değildi. Bir şey tarafından hipnotize edilmiş gibi görünüyordu.
Hyrkan, Pitbul’un ifadesine bakarken başını iki yana salladı.
‘O daha önce tanıdığım Pitbul gibi değil. O insanların kategorisine mi girdi?’
Islık Çalan Pitbul.
Dış görünüşünden dolayı Pitbul lakabını almıştı. Bununla beraber, lakabına uygun olarak, bir Pitbul’un inatçılığına sahipti.
Kararlıydı.
Heyecanını kaybetmeden savaşı sonuna kadar sürdürürdü. Savaş alanına girdiğinde asla pes etmeyen çevik bir av köpeği gibiydi. Ancak şu anki Pitbul, Pitbula hiç benzemiyordu. Evcil köpek bile değildi.
“Elfleri gerçekten bu kadar çok mu seviyorsun?”
Hyrkan sonunda soruyu sordu. Şimdiye kadar sormaktan kaçındığı bir soruydu. Bunu sormak için bir nedeni yoktu. Hyrkan diğer insanların tercihlerini umursamazdı.
Hyrkan bir takım arkadaşı bulmaktan çoktan vazgeçmişti. Sadece iki kategorisi vardı. Bir kişi kârlı veya kârsız kategorisine girebilirdi. Birisi Hyrkan’ı kâra götürebilirse, onun Elfler yerine Cüceleri tercih edip etmemesi umrunda değildi. Onların zevkini görmezden gelebilirdi. Orkları seven birini bile görmezden gelebilirdi. Birinin tercihi Trollere doğru kaçsa bile, uzun ve kabaca düşünmesi gerekecekti.
Hyrkan’ın sorusu üzerine Pitbul yavaşça ağzını açtı.
“Tabii ki. Onlardan gerçekten hoşlanıyorum. Bu oyunu oynamaya başlamamın ana nedenlerinden biri buydu.
“Sanırım güzel kadınlardan hoşlanıyorsun.”
“Hangi erkek güzel kadınlardan hoşlanmaz? Ancak, bu o kadar basit değil.”
“Başka bir sebebin var mı?”
“Fantezi türüne karşı büyük bir hayranlığım var.”
“Ne?”
Bir an düşündükten sonra Pitbul, Hyrkan’a daha önce kimseye söylemediği nedeni anlattı.
Hyrkan ona yardım ettiği için bu bir hediyeydi.
“Warlord bir oyun. Bu gerçeği inkar etmeyeceğim. Ancak piyasadaki tüm oyunlar arasında Fantezi dünyasına en yakın ayarı olanda o. Elflerle böyle bir dünyada tanışmak hayatımın en büyük hayaliydi. Bana göre Elfler, Fantezi türünü özetleyen bir semboldür.”
“Yani?”
“Artık Elflerle tanıştığıma göre, sanırım bu dünyanın tadını gerçekten çıkarabileceğim. Dahası, şimdi Warlord’u oynamak için her şeyimi verebilirim gibi geliyor.”
Pitbul sırıttı.
“Herkes bu oyunu bu nedenlerle oynamıyor mu?”
Bu sözler üzerine Hyrkan birini hatırladı.
‘O, meydan okumayı seven bir adam.’
Don Qiyote.
Şövalye rp’si için yaşayan bir meydan okuyucuydu.
O da aynı kumaştandı. O anda Hyrkan bunu kesinlikle biliyordu.
‘Pitbul’la takım arkadaşı olma ihtimalimiz yok.’
Pitbul’la yoldaş olamazdı. Hyrkan, bu oyunu zevkine oynayanlara kıyasla yelpazenin tamamen diğer tarafındaydı.
“Geldik.”
O anda Pitbul ve Hyrkan’ın önündeki bariyer kaldırıldı. Ardından Clapper Ormanının içindeki gizli Baheim kabilesi köyü ortaya çıktı. Palmiye Ağaçlarını birbirine bağlayan sayısız köprüler ve ağaçlardan sarkan evler vardı. Manzara Hyrkan’ın görüşünü doldurdu.
[‘Baheim Kabilesinin İlk Ziyaretçisi’ unvanını aldın.]
Unvan için yapılan duyuruyu anında duydu.
Hyrkan duyuruyu duyduğunda Pitbul’un omzunu sıvazladı.
“Pekala. Bu oyunu oynarken eğlenmelisin.”
Çok uzun zaman önce Pitbul’la takım arkadaşı olamayacağını fark etti. Eğer durum buysa, burada yollarını ayırmak zorunda kalacaklardı.
“Ne?”
Pitbul, Hyrkan’ın ani sözlerine şaşkın bir cevap verdi. Ancak Hyrkan, Pitbul’un sorusunu görmezden geldi ve yandan Elf’e doğru konuştu.
“Demirci Olf’un bir işi için buradayım. Beni bu yerden sorumlu olan kişiye götürürsen minnettar olurum.”
### Yazım hataları ve önerilerinizi belirtirseniz sevinirim ###