Solentra - Bölüm 15
Aynı gece Solentra’da sarayının içindeki bir odada:
Arthur masada sessizce oturuyordu.
Elindeki belgeleri bırakmış, sadece boşluğa bakıyordu.
“X… Onu anlamıyorum. Neden böyle bir şey yapıyor olabilir?”
Bel karşısında duruyordu. Gri gözleri masadaki küçük alevde parlıyordu. Hafifçe başını kaldırdı, Arthur’a baktı.
Sesi çok sakindi. Ama içinde bir yük taşıyordu:
“Herkesin bir hikâyesi var. Herkes isteyerek kendi yolunu çizemez.”
O sırada…
Karanlık bir oda. Duvarları nemli, yer yer taşları çatlamış, çatlaklardan sis sızıyordu. Ortada bir masa, üzerinde tozlanmış bir kolye. Zinciri kırık, ucu paslıydı.
Bir çift kızıl göz, karanlıkta parladı.
X sessizce kolyeye uzandı. Parmakları titriyordu. Sanki yıllardır bu ana dokunmamış gibiydi. Gözlerini kapattı.
Zihin… bulanıktı.
Ama hatıralar, kalbine bıçak gibi saplanıyordu.
Yerde yatarken çay döküldü. Cam kırıkları ayaklarına saplandı.
Bir kadın, yüksek sesle bağırıyordu:
“Yemek yoksa kendin bul! Zaten işe yaramazsın!” Bir adam sadece izliyordu. Ses çıkarmıyordu.
Ertesi sabah… çöp kutularından yemek toplarken yakalanmıştı. Bir adam onu durdurmuştu. Sert görünüyordu ama eline bir tabak uzatmıştı. İlk kez biri “Güçlü olursan, kimseye ihtiyacın olmaz.” demişti.
Ve o günden sonra her sabah aynı cümleyle uyanmıştı:
“Bugün daha güçlü olmalısın.”
Soğuk sokaklarda geçen yıllardan sonra, artık portallar açabiliyordu. Gücü sınır tanımıyordu. Ama hâlâ yalnızdı. Ne bir arkadaş… ne bir geçmiş…
Aradan geçen yıllar sonra, Ailesini bir gün merak etti. Görmeye gitmişti.
Polisler evin önünü çevirmişti.
“Burada ne olmuş?” diye fısıldadı.
Bir memur yanıtladı:
“Kahramanlar geç kalmış.”
X’in gözleri büyüdü.
“Bu… onların suçu değil mi?”
Koşarak uzaklaştı. Gözyaşları karanlığa karıştı. İçindeki her şey, o anda yandı.
Ustasına döndü. Öfkeyle bağırdı, çağırdı, eşyaları devirdi.
“Sen neden bana bu kadar güçlü olmayı öğrettin? Bu hayatı ben mi istedim?!”
Ustası sadece sessizce baktı. “Ben senin ailenim. İkimiz birbirimize yeteriz.”
Ama o söz, onu iyileştirmedi. X, çığlık atarak ustasına saldırdı. Ama tek bir çizik bile atamadı.
“Sen… sen de onlardan farklı değilsin!” Bir portal açtı. Kaçtı.
Ve ilk kez kontrolsüzce güç kullandı. Her yere zarar verdi. İnsanlar korktu. Kahramanlar onu çevirdi.
“Dur!” dediler. “Teslim ol!”
Ama içindeki yangın teslim olmadı.
“BUNLARIN HEPSİ SİZİN SUÇUNUZ!”
Bilincini kaybettiğinde, başka bir yerdeydi. Yalnızdı. Kanlar içindeydi.
Ve haberlerde tek bir cümle: “Kötü adamı kahramanlar durdurdu.” X başını cama yasladı. Gözlerini kıstı.
“Sormadılar bile… Neden? Hiç sormadılar…”
…
Taş odadaki kolyeye baktı.
Avuçlarında tuttu.
Titreyerek fısıldadı:
“Ben kötü biri olmadım. Sadece sustum. Ve kimse duymadı.”
Tam o anda…
Bir şey değişti.
Hava boşaldı.
Zemin titreşmedi ama… Sanki dünya nefesini tuttu. X başını çevirdi.
Kapı yoktu. Adım sesi de… Ama biri… oradaydı.
Görünmüyordu.
Konuşmuyordu. Ama X hissetti.
Varoluşu, boşluk gibiydi. Sessizliği bastırmıyor, büyütüyordu.
X (iç ses):
“O burada. Ne zaman geldiğini bile bilmiyorum… Ama burada.”
Kolyeyi yere bıraktı. Metal sesi… çıkmadı.
Sanki ses bile, bu varlığın yanında susmayı seçmişti.
Ve o… bir adım bile atmadan her şeyi kontrol etti.
O gece…
Hiçbir şey kıpırdamadı.
Çünkü rüzgâr bile… izin istemeden esemezdi.
<<Discord: @kerpetenes>>