Karabasan - Bölüm 5
Ben bir korku filmi karakteri değilim tabi ki. Sadece kötü bir kabustu diyerek kendimi
avutup yatağıma geçip güzel bir uyku çekmedim.
Aslında gece hiç uyuyamadım. Daha doğrusu uyumadım.
Bu şeyi kafam tam olarak kavrayamıyordu. Sadece rüya olduğunu düşündüğümde
karşıma, ya boynundaki ağrı ve yara izi? Gibi sorular çıkıyordu.
Biraz düşündükten sonra bu sorulara yapabildiğim tek savunma uyur gezer olma
ihtimalim oldu.
Sadece uyur gezer olsam yine iyi olurdu tabi ki. Fakat her uykumda yürüdüğümde böyle
yaralanacaksam beni yatağıma bağlamamaları için hiçbir neden yoktu.
Ya o pencereye gittiğimde gördüğüm şeye ne demeli. Gerçekten bir karga olabilirdi belki
fakat bir karganın o kadar hızlı hareket edebileceğini sanmıyorum.
Kafamda bir sürü soru dolaşırken bir yandan da kendimi avutmak için kendimce beni
tatmin edemeyecek cevaplar uyduruyordum.
Bir de bütün bu kötü şeylerin arasında en kötü ihtimalde vardı tabi.
Bütün bunların gerçek olması.
%99’luk iyi bir ihtimal olduğunu düşünün fakat %1’likte çok kötü bir ihtimal. O olması
zor ihtimal her zaman sizi yiyip bitirir. Neredeyse imkansız gibidir fakat gerçekleşme
ihtimalinin olduğunu bilmek sizin büyük olasılığı unutmanızı sağlar.
Beni de o gece o gerçek olma olasılığı bütün ruhumu yiyip bitirdi.
Gecenin başlarında bu olayı unutmak için biraz kafa dağıtacak şeyler yapmayı
düşünmüştüm, örneğin YouTube’da takılmak gibi şeyler. Fakat sonrasında bu konu
hakkında birazcık araştırma yapmak istedim.
Bunun için herkesin uyumasını bekledim. Aslında sessiz ortamda araştırma yapmanın
daha iyi olacağını düşünmüştüm, hem annem neden gecenin bir yarısı bilgisayarı
açtığımı sormayacaktı. Fakat onların derin uykusu bana sanki tekrardan evde kimse
yokmuş hissini uyandırdı.
Herkes uyudu, ışıklarım kapalıydı. Bilgisayarın başına oturdum ve bilgisayarın açma
tuşuna bastım. (Kodumun windows açılış sesi karşı komşuya bile gitmiştir.)
Annemlerin bu sese uyanmadığını ümit ederek arama motorunu açtım.
Tuşlara basmadan önce biraz tereddüt etmiştim fakat sonrasında parmaklarım
klavyedeki harflere sırayla bastı.
Arama motoruna uyku felci yazdıktan sonra hemen altında bir sürü örnek arama
sonuçları çıktı.
“Uyku felci nedir?
Uyku felci neden olur?
Uyku felci ne kadar sürer? (Aslında bu başlık ilgimi çekmişti fakat tıklamadım.)
Uyku felci öldürür mü?”
Son çıkan sonuç belki aradığım soruydu fakat cevabı öğrenmek için oraya tıklamakta
epey bir zor geliyordu.
Çok kısa bir süre tereddüt ettikten sonra faremi en son çıkan sonuca götürdüm
ardından sert ve hızlı bir şekilde sonuca tıkladım.
Karşıma genellikle herkesçe kullanılan kaynaklardan birinin kısa bir şekilde yazılmış
yazısı çıktı.
“Stres ve kaygı gibi durumlarda daha sıkılıkla görülen uyku felci ölümcül değildir. Fakat
son zamanlarda çok fazla görünmeye başladıysa doktora görünmeniz daha iyi
olacaktır.”
Klasik bir siteden klasik bir yazıydı. Aslında bana kalırsa gerçekte buydu, hepsini
kafamda büyütmüştüm.
Bu yazıyı okuduktan sonra içim birazcık da olsun ferahlamıştı.
Normalde araştırmama burada son verip uyumaya gidecektim fakat o yazının sonunda
son bir cümle daha vardı.
“Uyku felci sizin nefesinizi daralttığı gibi o süreçte hareket etmenizi de engeller.”
Hareket etmenizi engeller.
Benim yaşadığım şey uyku felci değil miydi o zaman?
Adı üstünde uyku felci. Benim hareket etmem bile çok saçma.
O zaman bu kabustan başka bir şey değil miydi?
Bu anlamsızlıklar çoğaldıkça stresimde artmaya başladı. Nefes alışlarım hızlandı,
vücudumun neredeyse her yeri kaşınmaya başladı.
Bir yandan omzumun arkasını kaşırken diğer bir yandan biraz daha araştırma yapmak
için fareyle aşağı doğru inerekten konuyla alakalı siteleri inceliyordum.
Genellikle okul projeleri için herkesin kullandığı kaynak bilgi içeren siteler vardı. Geneli
ilk olarak uyku felcinin tanımını yaptıktan sonra konuyu bir şekilde uzatıp hiçbir şey
anlatmadan yazıyı bitiriyorlardı.
Daha fazla aşağı indikçe bir şeyler bulmaya olan inancım daha da azalıyordu.
Bütün sitelere teker teker baktığımdan dolayı normalde hızlı geçip gitsem gözden
kaçıracağım bir siteye girdim.
Bu site insanların çeşitli konular üzerine konuştuğu bir forumdu.
Kırmızı arka planın üzerinde beyaz yazılar adeta bir nehir gibi aşağı doğru akıyordu. Ne
kadar çok kişinin yazdığını öğrenmek için farenin tekerleğini aşağı doğru çevirdim fakat
aşağı inmedi.
Sanırsam konuyu açan kişi ve konunun altına cevap yazan 4 kişiden başka birisi bir şey
yazmamıştı.
Gözüm ilk olarak konuyu başlatan kişiye gitti.
Yazdığı şeyi okumadan önce kullandığı isme bakmak istedim fakat sitede kazandığı
puanlardan başka bir şey yazmıyordu. Diğer bütün kullanıcılarında öyleydi.
Sanırsam kullanıcılarına anonimlik sağlayan bir siteydi.
Ve bu diğer kişilerinde oldukça az puanlar vardı.
Bu puan işini bir kenara bırakaraktan konuyu açan kişinin yazdığı şeyleri okumaya
başladım.
“Oğlum yardım edin yoksa kafayı yiyeceğim! Son üç gündür rüyalarımda bir şey beni
kovalıyor. Kâbus nerede bitiyorsa ben sabahları orada uyanıyorum. Bunların hiçbirini
anlamlandıramıyorum. Gece yarıları normal bir bitkinlikten çok daha beter bir şekilde
uyanıyorum. Sonra hiçbir şey yokken nedense hemen kaçmam gerektiği hissine
kapılıyorum. İlk kez yaşadığımda normal bir kâbus zannetmiştim, ikincisinde ise
kendimi uyurgezer sandım. Hatta bu ikincisinden sonra kiliseye bile gittim, beni
kutsadılar ve benim için dua ettiler. Eve biraz daha rahatlamış şekilde gittim fakat
tekrardan gece yarısı uyandığımda tekrar o şeylerle karşılaştım. Ama bir şeyler ters gitti.
Normalde evin içinde iki kez ondan kaçtığım yerde duruyordu siyah gölge, sanki benim
oraya gideceğimi biliyormuş gibi. Anlayacağınız uyku uyuyamıyorum! Dün gece
uyumadım fakat gece yarısı cam seslerinden sanki biri pençeleriyle camı çiziyormuş
gibi sesler geldi. Bu olaylar yüzünden de uykusuzum, elimden geldiğince uyumamaya
çalışacağım fakat yine de uyuya kalacağımı biliyorum. Eğer böyle bir şey yaşadıysanız
lütfen benimle iletişime geçin. Lütfen…”
Yazdığı metin böyle bitiyordu.
Normalde dalga geçerek okuyacağım bir metini dehşet içinde okudum.
Birazdan uyursam aynı şeyler bir daha yaşayacaktım. Yani burada öyle yazıyordu.
Kullanıcıyla iletişime geçmeyi düşündüm. Hemen bu yazıyı attığı tarihe baktım, bugün
sabah 10.34’ü gösteriyordu.
Bu yazıyı bugün yazması benim için büyük bir şanstı. Hemen kullanıcının profiline gidip
mesaj at bölümüne tıkladım.
Önüme klasik bir mesajlaşma ekranı çıktı. Ne yazacağımı bilemediğim için “Hey,
Merhaba” yazdım.
Bu olaylardan sonra yazacak birini bekliyordur diye düşünmüştüm ama yarım saat
beklediysem bile mesajıma geri dönmedi.
Ben de tekrardan yazdığı yazıya geri döndüm. Fakat bu sefer atılan yorumlara
bakacaktım.
4 tane bir iki cümleyle yazılmış yorum vardı.
“Tanrı seni korusun kardeşim bunların hepsi kötü ruhlar, dualarım seninle.”
“Sakin ol lan. Sadece uyku felcidir (bu kelimeden sonra konuyla alakalı bir şey
yazacağını sanıp dikkatimi bu yoruma verdim) bu aralar çok stres yapıyorsundur büyük
ihtimalle.”
Aslında çokta haksız değildi sonuçta uyku felci çok fazla strese de bağlı olan bir şeydi.
Belki de ben de çok fazla stres yapıyorumdur.
“Aga sana gözükmüşler.”
Bu cevabın ciddi mi yoksa şaka mı olduğunu anlayamamıştım. Ama çok büyük ihtimalle
bir şakaydı o yüzden üstünde çok durmadım.
Sıra son cevaba gelmişti, aslında okumadan önce çok fazla bir şey bulma ümidim
yoktu.
“Merak etme. Seni koruyacak.”
Seni koruyacak…
Bu son cevap kafamın içinde yankılandı.
Koruyacak derken. Bana saldırmak istemiyor muydu?
Öldürüyordu ulan az daha beni!
Bir anlık sinirle az daha siteyi kapatıyordum fakat bir anda durdum.
Fareyi son cevabı yazan kullanıcının üzerine getirdim. Tek mesajlık bir puanı vardı. O
mesajda bu olmalıydı. Sanırsam O da benim gibi yeni girmişti siteye.
Mesaj at bölümüne tıkladım ve önüme geçen ki gibi bir ekran geldi.
Hiç beklemeden ve düşünmeden “Merhaba” Yazdım.
Aslında mesajıma geri döneceğine dair hiçbir ümidim yoktu fakat daha iki dakika
geçmeden geri dönüş yaptı.
Mesajı sadece “?” idi.
“Seni koruyacaklar derken ne demek istedin?”
“Bu onu ilgilendiren bir şeydi. Ayrıca sana anlatsam da inanmazsın.”
“Onun yaşadığı şeylerin birebir aynılarını ben de yaşadım. Lütfen, eğer bir şey biliyorsan
söyle.”
“Benim bir şey dememe gerek kalmadan her şeyi öğreneceksin zaten.”
“Bu da ne demek oluyor.”
Bu son mesajımdan sonra daha da mesajlarıma bakmadı.
“HEY CEVAP VERSENE, NEREYE GİTTİN.”
“Ne demek istediğini söylemeyecek misin?”
Hiçbirine cevap vermedi.
Belki yazar diye bilgisayar başında yarım saat daha bekledim fakat hiç yazmadı. Ben de
bilgisayarı kapatıp yatağıma geçtim.
Aslında yatağa uzanmak uykumu getireceğinden dolayı kötü bir fikir olabilirdi.
Ama üstümdeki yorgunluktan ötürü dayanamadım. Sadece bedenimi dinlendiririm diye
kendimi kandıraraktan yatağa uzandım.
Uyuya kalacağımı biliyordum.
Sanki bir pamuğun üzerindeymişim gibi hissettiren yatağımda uzanırken yavaş yavaş
gözlerim kapandı.
Gözlerimin kapandığını fark ediyordum ama karşı koyamadım. Bu sefer ağırlıklar göz
kapaklarıma çökmüş gibiydi.
Gözlerim tamamen kapandıktan sonra etraf daha koyu bir karanlığa gömüldü.
Uyuya kaldım.
…
Gözlerimi hızlı bir şekilde açtım. Yataktan fırlarcasına hızla kalktım.
Yine o şeylerden birini görmeyi beklerken. Günışığının odanın içine vurduğunu fark
ettim.
Gün ışıkları güneşten değil de sanki cennetten gelirmişçesine parlak ve güvenli
hissettiriyordu.
O şeylerle karşılaşmadığım için ve hemen sabah olduğu için çok mutluydum. Sanki
içimden bir yük kalkmıştı.
“Belki de ben fazla abartmışımdır” dedim kendi kendime.
Sonuçta stresli bir dönemden geçiyordum, böyle uyku felçlerinin artarda görülmesi
normaldi.
Rahatlamış bir biçimde elimi yüzümü yıkamak için lavaboya doğru giderken bir anda
aklıma dün gece forumda okuduğum yazı geldi. Aynı şeyleri yaşamıştık. Bu korkunç bir
tesadüf olabilir miydi?
Aslında bu konuda çok endişelenmedim çünkü gün içinde bir sürü tesadüf olabilirdi.
Örneğin saate bakmak istediğinizde saatin 2:22 veya 3:33 olması gibi. İnsanlar bu tür
şeylere denk geldikten sonra kendilerini özel hissederler, sanki başlarına büyülü mistik
bir şey gelecekmiş gibi.
Lavaboda yüzümü yıkarken acele ediyordum. Birazcık rahatlamıştım fakat bu olanların
aklımdan hemen silinmesi mümkün değildi, bundan dolayı birazcık paranoyak
davranıyordum. Sürekli aynadan arkamı kontrol etmem gibi. Kontrol ettiğimde de
kendimden başka hiçbir şeyi göremiyordum.
Her şey halledip mutfağa indiğimde annemin mutfakta yemek yaptığını gördüm. Benim
mutfağa girdiğimi fark etti.
“Günaydın Rumi.”
“Günaydın anne.”
Mutfağa girdiğimden beri tanıdık bir koku alıyordum fakat tam olarak anlayamıyordum.
Annem bana günaydın demek için döndüğünde ıhlamur kaynattığını gördüm.
“Ihlamur mu yapıyorsun?”
“Evet tatlım. Dün gece sen çok hasta gözükünce ben de biraz iyi hissetmen için bunu
yapayım dedim.”
“Ben iyiyim anne, sadece ufak bir grip.”
“Olsun, ne olur ne olmaz sen yine de dinlen.”
Daha bebekken havale geçirip ailemi hastaneden hastaneye koşturttuğumdan beri
annem en ufak hastalıkta hep daha dikkatli davranıyordu.
Kahvaltı yapmak için masaya oturdum. Önümde pirinç ve haşlanmış yumurta vardı,
ardından annem de açlıktan ölüp bittiğim için bir çırpıda bitireceğim kahvaltıya
ıhlamuru da ekledi.
Gerçekten de kahvaltıyı bir çırpıda bitirmiştim bu kadar aç olduğumu ben bile tahmin
edememiştim. Annem ise iştahlı olduğumu gördüğü için mutlu bir şekilde gülümseyerek
kahvaltısını yapıyordu.
Kahvaltının ortasında “Babam yine mi erkenden işe gitti?” Diye sordum.
Annem “Evet” dedi.
“İş yerinde acil bir toplantı için arayınca yemeğini yarım bırakıp evden hemencecik çıktı.
Evde telefonunu unuttuğunu hatırlayınca tekrar geri döndü adamcağız. Sonra da sen
uyandın.”
Bu bana birini hatırlattı…
Babamı son bir aydır çok sık göremiyordum. İş yerindeki görevleri oldukça yoğun bir
hale gelmeye başlamıştı.
Tabi benim de okuldaki ders yoğunluğum giderek artıyordu.
Okul.
Evet Okul.
…
Lan!
Okula geç kaldım!