Karımı Keşfedilmeden Öldürebilme İhtimalim - Bölüm -1- Masahiro'nun Bakış Açısı
### Marumaru’dan şarkı önerileri! ###
### https://music.youtube.com/watch?v=oAIRfT10BcE&feature=share
### https://music.youtube.com/watch?v=XqPBzmGDTgI&feature=share
### https://music.youtube.com/watch?v=x2nIVeI7dgg&feature=share ###
### Önbilgi;
Mata ne -> Yakında görüşürüz
Tadaima -> Evdeyim demek ###
‘0.061%’
Günüm akıllı gözlüğümden gelecek tahminini kontrol ederek başladı.
“Pekala, sanırım neredeyse böyle olmalı.”
Son zamanlarda, çıkan ihtimallerin %1’i geçtiğini görmemiştim.
‘Karımı keşfedilmeden öldürebilme ihtimalim.’
Bu üzerine gelecek tahminini yaptığım şeydi.
Bu özellik evdeki kişisel bilgisayarlar basit gelecek tahminleri yapabilmeye başladığından bu yana 15 yıldır piyasadaydı. Çeşitli kullanım alanları vardı ve ben dahil istisnasız herkes kullanırdı.
Karım ve ben sizin siyasi evlilik diyeceğiniz türdendik. Büyükbabamın şirketinin ön ayak olması ve karımın babasının daha doğrusu şimdiki kayınbabamın finansal destek önerisiyle, beraber bu siyasi evliliğin taslağını çizmişlerdi. Sıradan bir görünüşüm vardı ve yapabildiğim özel bir şey de yoktu. Sevgili karımın beni istemesinin nedeni oldukça basitti. Çünkü hayatımda hiç görmediğim bu kız beni fotoğrafımdan beğenmişti.
“Seni sevebileceğimi düşünemiyorum, ama benimle iyiysen sorun değil.”
Bunu ona söylediğimden bu yana 10 yılı geride bıraktık. Evliliğimiz sırasında kız arkadaşım falan varmış gibide değildi. Görünüşü de kötü değildi. Büyükbabamın şirketi iflastan kurtuldu ve gelecekteki başkanı ben olacaktım. Her küçük şey birbirini izliyordu. Dünyaya ve sağduyuya saygı duyanlar için bu olması gereken şeydi. Fakat ben öyle düşünmüyordum.
Belki de güçlü bir şekilde parayla satın alındığımı hissettiğim içindi, bir dereceye kadar ondan biraz nefret ediyordum.
Eğer istemeseydim, sadece başımı iki yana sallayabilirdim ama durum buna müsait bir durum değildi. Demek istediğim tamda büyükbabamın şirketi iflas etmenin eşiğinde ve iflastan kaçınmaya gittiği sırada gelmişti. Bir yanım dediğim dedik büyükbabama karşı olsada, güçlü bir sorumluluk duygusuyla hayatımı para ile değiştirmeye karar verdim. Büyükbabam bana hayatımın onun hayatını büyük bir borçtan kurtarmaya yettiğini bu yüzden bu evliliği ayarladığını söylemişti.
“Seni öldürebilirim ve sana miras kalan tüm parayı da kendime alabilirim. Yine de, benimle iyi misin?”
Düğünümüz bittiğinde, ona kayıtsızca tükürdüğüm sözlerdi. Kabul ederek gülümsemeden önce bir an için şaşırmış bir ifade takındı.
“Bu iyi. Sadece bunu yapamadan önce seni kendime aşık etmeliyim, değil mi?”
Meydan okuyan sözleri bir şekilde onu cesur bir savaşçı gibi göstererek gözlerimi bir anlığına sonuna kadar açmama neden oldu. Ve gün içinde de gözlüğüme ‘karımı keşfedilmeden öldürebilme ihtimalim’ yazmıştım.
Bu basit soruyu girdikten sonra, giyilebilir terminal çeşitli faktörleri de ekleyerek bunların kesin bir değerini hesapladı ve bir olasılık çıktısı verdi. İlk çıkan rakam ‘38,235’ oldu. Bu şaşırtıcı derecede yüksek sayı beni şokla dondurdu. 40’a çok yakın! Diye düşündüm ama sonra karımın ertesi gün başlayan bir geziye çıktığını hatırladım. Dahası, yalnız bir yolculuktu. Onu öldürmek ve hala yurtdışındaymış gibi göstermek mümkünmüş gibi görünüyordu.
“Kendimi seyahate çıkmışım gibi gösterip seni öldüreyim mi? Görünüşe göre neredeyse %40 ihtimalle başaracağım.”
“Anlıyorum, iyi şanslar. Dönüşte sana bir şey getirmemi ister misin?”
Onun küstah sözleri o kadar ilginçti ki kendimi şunu sorarken buldum: “Seni öldüremeyeceğimi mi düşünüyorsun?”
Sadece onun soğuk gözlerle: “Hayır, beni öldürürsen, bunun için yeterince çaba göstermediğimden olur” yanıtını vermesi içindi.
Onu uğurladım ve başka bir gelecek tahmini hesaplattım.
‘Karımı bugünden yarım yıl sonra sevme olasılığım.’
‘0.001%’
Kendi kendime başımı salladım. İlginç bir kadın olduğunu düşünsem bile, ona karşı pek iyi hisler beslemediğim bir gerçekti. Bunun sadece altı ay içinde değişeceğini düşünemezdim.
Birkaç gün sonra, döndüğünde bunu ona da söyledim. Tepkisini heyecanla bekliyordum ama o sadece, “Anlıyorum.” dedi. Dürüst olmak gerekirse, bu bir hayal kırıklığıydı.
Beni bir eş olarak seçti, bana karşı olumlu duygular beslemese bile benden nefret etmediğine emindim. Ama sanki hiç umursamıyormuş gibi tek kelimelik bir cevapla geçiştirmişti. Ağlamasını istediğimi söyleyemem ama en azından sinirli ifadesini görmek istedim.
“… Bundan sonra beni nasıl öldürmeyi planladığını sorabilir miyim?”
“Ne?”
“Gitmeden önce, ‘Kendimi seyahate çıkmışım gibi gösterip seni öldüreyim mi?’ demedin mi? Bütün zaman boyunca seni bekliyordum. Gelirsen, muhteşem bir balayı olacağından emindim.”
“Öldürülmek mi istiyorsun?”
“Mümkünse sevilmek istiyorum.”
Onun anlaşılmaz bir kadın olduğunu düşündüm. Onun önünde gözlüğümün düğmesini çevirdim ve olasılığı yeniden hesapladım.
‘Karımı keşfedilmeden öldürebilme ihtimalim.’
’12.253%’
Yani on da bir ihtimalle keşfedilmeyecektim. Bu oldukça büyük bir sayıydı.
Gecenin bir yarısı evde sadece ikimiz olduğu için beklediğim bir şeydi. Düşüncelerimi burada durdurdum.
“Şu anda %12 civarında. Sanırım şimdilik yapmayacağım. Seni şimdi öldürsem, o yolculuktan hiç geri dönmemiş gibi gösterir ve vücudunu yakınlardaki bir hendeğe bırakırdım. Bahse girerim senin bir vur-kaç olayının kurbanı olduğunu düşünürlerdi.”
“Bu durumda, yakındaki parkı tavsiye ederim. Orası şüpheli faaliyetlerle ünlü.”
“… Kafandan neler geçtiğini anlamıyorum.”
“Sadece beni sevmeni sağlamak için çok çaresizim.”
Ona tehditkâr gözlerimi çevirdiğimde hafif bir kahkaha attı ve hatıra diyerek bir kutu verdi.
“çöpe atarım.”
“Sana verdim, bu yüzden ona ne yaparsan yap umurumda değil.”
Bu isteğine tam anlamıyla cevap vermek için kutuyu alır almaz çöp kutusuna attım. Ve muzaffer bir şekilde yüzüne bakmak için döndüğümde, biraz pişmanlık hissettim. O kutuya bakarken kaşları hüzünle çatılmıştı. Gözlerine bakmak istemedim, bu yüzden aceleyle odama gittim.
Tabii ki evli olsakta odalarımız ayrıydı. Çünkü ona asla sarılmayacağımı düşünmüştüm ve onun da benim ona sarılmamı istemediğinden emindim.
Bu acımasız yaşam tarzı devam ederken yarım yıl daha geçti. Güne başlarken, daha yataktan çıkmadan akıllı gözlüğümden ‘karımı keşfedilmeden öldürebilme ihtimalim’ diye kontrol ederdim. Kalktıktan sonra da görünüşüme çeki düzen vererek oturma odasına giderdim.
“Bu sabah %15.”
“Aman tanrım, o zaman rahatlamış hissetmeli miyim?”
“Asla bilemezsin, kimse bilemez. Kahvene zehir katmış olabilirim.”
“Onu şimdi ellerimle kaynatırken mi?”
“Dün hazırlansaydım, mümkündü.”
“O halde bunu aklımda tutacağım. Ve işte senin için biraz kahve.”
“İçtenlikle teşekkür ederim.”
Elimde zehirli olmadığı belli olan o kahveyle birlikte yerime oturdum. Hazırladığı kahvaltıya kadar her zamanki rutinimizdi.
Aksi takdirde, doğru dürüst konuşamayacağımız günler oluyordu, ama az ya da çok bu konuda bir rahatlık hissetmeye başlamıştım. Müdahale etmeme politikası güzeldi. Keyfi olarak yaptığı kahvaltı ve öğle yemeği büyüleyiciydi. Ama bu aşktan farklı bir olguydu ve bana ‘Onu seviyor musun?’ diye sorulsaydı, cevap kesinlikle ‘hayır’ olurdu.
Böylece iki yıl geçti. Diğerlerinin, eşlerin çiftlerden ayrıldığı ve bir aile olmaya başladığı dönem olarak gördüğü dönemdi. Benimle dışarıya çıkmak istediğini söyledi.
“Valla ben gitmek istemiyorum. Bu kıç buradan kalkmaz!”
“Ama ben istiyorum. Haydi bugün akvaryuma gidelim!”
“Seni sevmiyorum. Olumlu bile hissetmiyorum ı-ığ.”
“Ama seni seviyorum.”
Ne yani, diye düşündüm. Bunca zaman sonra neden normal bir çift gibi anlaşabileceğimizi düşündü? Kızgınlığım sessizce ona bakmama neden oldu. Onun nazik gülümsemesini gördüm.
“Bununla iyi olduğundan emin misin? Bu şansın kayıp gitmesine izin vermeyi mi planlıyorsun?”
“Ne demek istiyorsun?”
“Davetimi kabul edersen, beni öldürebilirsin.”
“Sadece seni öldürmek istemiyorum. Seni keşfedilmeden öldürmek istiyorum. Yakalanırsam bir anlamı kalmaz.”
“Aynen öyle! Bugünün rakamlarını hatırlıyor musun?”
“5.7… inanmıyor musun?”
“Doğru, son zamanlarda düşmedi mi? Bununla iyi olduğundan emin misin? Benimle bir yerlere gidersen, bu sayı fırlayabilir! Kalabalığın içindeysek ve seni hiçbir şeye bağlamayan bir bıçağı sırtıma saplarsan yakalanmazsın. Ama bunun için önce kalabalığın içine girmeliyiz.”
“Seni öldürmekten bahsettiğimizde, kesinlikle iyi bir ruh halindesin.”
“Bugün için iyi bir ruh halinde olmak istiyorum. Sorun değil, sırtımı sana emanet edeceğim.”
“Bıçaklanmak için mi?”
“Ah, istersen bana sımsıkı sarıladabilirsin değil mi?”
Eğlenmiş gülüşünün cazibesine kapılarak bende bir gülümseme takındım. Sonunda muhalefetim yenildi ve ilk randevumuza çıktık. Evliliğimizin üçüncü yılına girmek üzereydik.
Bana sadece eğlendin mi eğlenmedin mi diye soracak olursanız, kesinlikle eğlendim. Uzun süre sonra akvaryuma ilk kez geliyordum ve yaşıma yakışmayan yüksek bir ruh hali içindeydim. Kalbimin sayıları kontrol edemeyecek kadar çalkalandığı bir gündü. Ona ilk defa teşekkür ettim. Gülümsüyordu.
Akşam çökerken eve döndük ve birlikte akşam yemeği yedik. Her zamankinden biraz daha abartılı olan ve en sevdiklerimden başka hiçbir yemeğin olmadığı masaya bakarken sonunda takvime göz atmayı akıl ettim.
“Benim doğum günüm mü?”
“Yani sonuçta unuttun. Tartışma olsun diye her yıl kutluyorduk.”
Geriye dönüp baktığımda, her zaman yılda bir kez en sevdiğim yemeklerin abartılı bir şekilde dizildiği bir gün olduğu hissine kapıldım. o sıralar bunun bir heves yapılmış olduğunu düşünerek dikkatli değildim ama o kadar ileri gitmiştim ki, o günlerin benim doğum günlerim olduğunu bile fark etmemiştim.
“teşekkür etmeyeceğim.”
“Daha önce ettin, bu kadarı yeterli.”
“Doğum günümü kutlamak gibi bir düşüncem yok.”
“Bunu canım istediği için yaptım, bu yüzden aldırmana gerek yok.”
“…”
“Doğduğun için teşekkür ederim.”
“Rica ederim.”
Geriye dönüp baktığımda, sadece utandığını anlayabiliyordum, ama o sırada telaşlıydım ve tek düşünebildiğim ‘bu kadın iyi mi?’ oldu.
Beklendiği gibi, tavrım değişmedi ve onunki de değişmedi.
Ama ayda bir, birlikte dışarı çıkıyorduk.
Bana göre onu öldürebilmem için, ona göre benimle dışarıya çıkmak için fırsattı.
Onu gerçekten öldürmek istiyor musun? Bunu sorarsanız, başından beri hiç diye cevaplamak zorunda kalırdım.
Onun hakkında pek iyi düşünmediğim doğruydu ve eğer ölürse, o zaman… Hiç düşünmedim gibi de değil ama onu öldürmek kadar yüksek riskli bir şey benim gibi bir korkak için bu kadar kolayca seçilebilecek bir seçenek değildi.
Evlendiğimiz günden bu yana makarası yapılan bir konu olarak ortaya çıkmıştı.
Bunu onunda çok iyi bildiğinden eminim. Hatta bunu sürekli konuşma başlatıcı olarak kullanırdı. İkimizde bunu zımnen kabul etmiştik ve ben de o konuşmalara bu bahaneyle katılırdım.
Neden öyleydi? Ne olduğu hakkında bir fikrim vardı ama çok düşünmedim. Demek istediğim, çok uzun zaman oldu.
O andan sonra iki yıl geçti ve evlilikteki beşinci yılımızdı.
“Bugün %2.564’tü. En kötüsü. Çok düşük.”
“Rahatladım, sorunsuz günlerim devam edecek gibi görünüyor.”
“Başından beri hiç değişmedi. Zaten sorunsuzluğun simgesi gibisin.”
“Her zaman böyle değil. Bugünün kahvaltısını çok pişirdim ve yandı.”
“Benimki normal görünüyor ama.”
“Senin için hızlıca bir tane daha yaptım. Şuraya bak, kömür gibi olmuş.”
Bunu söylerken kendi tabağını gösterdi ve acı bir şekilde gülümsedi. Onun tabağını alıp benimkiyle değiştirdim ve yemeye başladım.
“Emin misin? Tamamen kömürleşmiş. ”
“Asıl sen emin misin? Bakmadığın zamanlarda sana verdiğimi zehirlemiş olabilirim.”
“Senin koyduğun zehirse, denemek isterim.”
“O zaman devam et.”
“Yemek için teşekkürler.”
Her zamanki gibi kahvaltımı yaparken saate baktım. Saatin yanında tarihi gösteriyordu.
Zaten beş yıl olmuştu.
Dürüst olmak gerekirse, bu inadı bırakmanın zamanının geldiğini düşündüm.
O gözlerimin önünde kahvaltısını yaparken gelecekle ilgili bir tahmin yaptırdım. Gözlüğün merceğine yansıyan sayıları görünce bir iç çektim.
‘1.524%’
Düşündüğüm gibi. Düşüktü. Ona daha önce söylediğim şey 1 puan fazlasıydı. Uyandığımda ‘%1.564’tü. Bu arada, eklenen 1 puan sadece değersiz bir inat gösterisiydi.
Geçmişte, gelecek tahmin sistemi hakkında bilgili bir arkadaşımla; yaptığım tahminler ve eşler hakkında konuşmuştum. Çünkü yıllar geçtikçe azalan sayıları merak ediyordum.
Kesinlikle bir aptalsın, dedi ve iç çekti, ardından bana kapsamlı bir açıklama yaptı.
Ona göre, ‘karımı keşfedilmeden öldürebilme ihtimalim sorgusu, hesaplamalarına, bunu sorgulatan kişinin ‘karısını öldürme’ olasılığından başlayacaktı. Yani uzun yıllar boyunca düşen oran muhtemelen duygularında bir değişikliğe işaret ediyor, dedi.
Bu çok saçma. Bu düşünce aklımdan geçtikten sonra gelen histi, öyle olsa bile, bu kadar zaman sonra ne yapmamı bekliyorsunuz. Aramızdaki ilişki çok zorlaştı. Ona zalimce şeylerden başka bir şey söylemedikten sonra bile hep aynıydı ve yıldönümlerini görmezden geldikten sonra bile bana gösterdiği iyi muameleye katlandım.
Beş yıldı. Beş koca yıl.
Ona değer verdiğimi söylerken nasıl bir yüz takınmalıyım?
Ve sonunda, bundan sonra bile, onun duygularına katlanmaktan başka bir şey yapmamayı seçtim.
Bunu bir an önce bitirelim, bu inattan vazgeçmenin zamanı geldi. Seni sevip sevmediğime dair hiçbir fikrim yok ama sana değer verdiğime eminim. Sanırım ona söyleyeceğim şey bu.
Bugün onun doğum günüydü.
Kahvaltımı bitirdim ve her zaman yaptığım gibi işe gitmek için dışarı çıktım. Her zamanki gibi beni kapıda uğurladı. Ağzımı hafifçe açtım ve sanki kaybolacakmış gibi kısık bir ses çıkardım.
“Sonra görüşürüz.”
“… Evet. Güvenli bir şekilde geri dön.”
Gülümserken yüzü ağlamaklıydı, bu beni biraz mutlu etti ve tekrar ‘görüşürüz’ demeye çalıştım. Bunu öncekinden biraz daha net bir sesle söyledim ve gerçekten gözyaşlarına boğulacak gibi görünüyordu, bu yüzden aceleyle evden çıkarak ayrıldım.
Burası geri döneceğim yerdi. O sözleri daha önce söyleyemedim çünkü düşünmek istemiyordum. Şirkete giderken bu kadar sevinecekse daha önce söylemeliydim, diye düşündüm. Haydi baştan başlayalım.
Dürüstçe düşündüm. Eve giderken bir buket alacağım. Zaten bir pasta ayırttım. Daha önce hiç kutlamadığımız şeyleri kutlayalım. Ne tür bir hediye onu mutlu eder bilmiyorum, o yüzden birlikte bir tane alalım. Oradan başlayalım. Tercihlerini bile bilmiyordum. Benimkileri, onlar hakkında hiçbir şey söylemememe rağmen, mükemmel bir şekilde kavradığından; bu sadece utanç vericiydi. Ama artık onları öğreneceğim. Çok vaktimiz var. Biz evli bir çiftiz.
Ofiste geçirdiğim zamanın ne kadar uzun olduğunu ilk kez fark ettim.
İşten biraz erken ayrıldım ve hemen eve dönmeyi planladığım için yol üstünde bir çiçekçiye uğradım.
Hangi rengi sevdiğini bilmediğim için standart kırmızı gülleri seçtim ve onları buket yapmalarını istedim. Kaç tane istediğimi sordular, ben de rastgele yüz tane dedim ve büyük bir sayıydı. Dükkanda sadece 70 tane olduğunu söylediğinde satıcıya sorun olmadığını söyledim.
Buketi tezgahtan almak için eğildiğimde gözlüğüm düştü ve metalik bir ses çıkardı. Çarpma anından sonra sabahın tahminini kendi kendine ekrana getirdi.
’25.283%’
Gösterdiği sayılar gözlerimin kocaman açılmasına sebep oldu. Sayıların her saniye yenilendiğini gördüğümde gözlüğü aceleyle geri takmıştım.
’32.154%’
’38.259%’
’42.985%’
Sayılar her göz kırpmada yükseldi ve sonunda %50 eşiğini aştı.
‘Karımı keşfedilmeden öldürebilme ihtimalim : 52.385%’
Bunu gördüğüm an, bir düğmeye basılmış gibi koştum.
Bizim hakkımızda danıştığım arkadaşımın sözlerini hatırladım.
“Eşine değer veriyorsan ve bu duyguların üstüne ihtimal hâlâ %50’yi aşıyorsa, o zaman dikkatli ol. Çünkü nasıl hissettiğinden bağımsız olarak, ihtimaller üstü bir durum olduğu anlamına gelir.”
Ne demek istiyorsun? Sorduğumda, ne bileyim diyerek güldü.
İhtimaller üstü bir durum mu? Bu ne anlama geliyor? Ayaklarım beni eve sürüklerken düşündüm. Yüzü Zihnimde dolaşıyordu ve sırtımdan soğuk terler akıyordu.
Alışveriş caddesinden geçiyordum ve bir beyaz eşya dükkanının önünden geçerken duraksadım. Çünkü televizyonda yayınlanan haberlerde onun resmi vardı.
‘Trafik kazası, damperli kamyon, kritik durum’
Akan satırları zihnimde hızla sıraladım. Son darbe olarak, resmini bir kez daha gösterdiler. dizlerimin üzerine düştüm.
Sonrasını gerçekten hatırlamıyorum. Cep telefonumun tiz sesinin ardından kayınpederimin bir şeyler bağırdığını duydum ama bana ulaşmadı.
Uyuyordu. Ona bağlı birçok makinenin olduğu bir hastane yatağındaydı.
Gördüğüm bandajlar gözlerimi kaçırmak istememe neden oldu ama uyurken ki yüzünü ilk gördüğümde o kadar güzeldi ki ondan gözlerimi alamadım.
“Doğum günün kutlu olsun.”
Ağzımdan çıkan ilk kelimeler oldu.
“Her şey için üzgünüm.”
Ve bir sonraki bir özürdü.
Neyse ki odada sadece ikimiz vardık, ben de onun yanına oturdum ve tekrardan bir gelecek tahmini yaptım.
‘Karımı keşfedilmeden öldürebilme ihtimalim 99.274%’
Bahse girerim, diye düşündüm. Duygularım yoluma çıksa bile etrafımdaki sayısız düğmeden herhangi birine dokunsam kesinlikle ölecekti. Ve eğer bu hala keşfedilebiliyorsa, boğazına doğru yavaşça uzanan bir el onu bu dünyadan göndermek için kesinlikle yeterli olurdu.
Arkadaşım, “hesaplarına, bunu sorgulatan kişinin ‘karısını öldürebilme’ ihtimalinden yola çıkarak başlayacağını söylemişti.’ Tereddüt, tabiri caizse. İş öldürmeye geldiğinde, ayaklarımın tutulup tutulmayacağı.
Şu anki o, ben tereddüt bile edemeden önce ölebilecek bir varlıktı. Üflesem bile dünyayı terk-i diyar edebilirdi.
“Hey, bugünün olasılığı %0’dı. Bu sadece düşük olmak meselesi değil.”
Her zaman yaptığım gibi ona söyledim. Yani, olasılık %0’dı. Gözlüğümün camları ‘99.358’ gösterse bile yaşamasını istiyordum, yani olasılık %0’dı. Onu öldürmemin hiçbir yolu yoktu.
“Bugün için sana ateşkes sözü veriyorum. O yüzden sonsuza kadar orada uyuma, hadi öğle yemeği yiyelim ve parka gidelim. Daha önce hiç söylemedim ama yaptığın tatlı yumurtaları seviyorum. Yaptığın kızarmış tavuk da çok lezzetli. Tüm kalbini koyarak sessizce hazırladığın o öğle yemeklerini hep yemiştim. Bir kere bile teşekkür etmedim ama yine de nazikçe gülümsedin, bu yüzden böyle kalmasının sorun olmayacağına kendimi inandırdım.”
Yavaşça ısıtmak için soğuk yüzünü okşadım. Dua ettikten sonra, yüzü her zamanki pembe rengini aldı.
“Bugün ilk defa öğrendim. ‘Görüşürüz’ dememi istedin. Küçük gururum yüzünden, bunu asla söyleyemezdim, ama orası çoktan geri dönebileceğim tek ev olmuştu, çok uzun zaman önce. Seni ağlattım değil mi? Ben bakmadığımda ağlıyor muydun yoksa bu benim kibrim mi? Artık seni ağlatmayacağım. Bu doğru. Yemin ederim.”
Hıçkırırken kelimeler boğazıma takılmıştı. Burnumun derinliklerinden sancılı bir ağrı geldi ve yerçekimine dayanamayan gözyaşlarım aşağıya aktı.
“Gerçekten üzgünüm. Bunca zaman beklediğin için teşekkürler. Ve şimdi sesini duymak istiyorum.”
Elini beyaza dönecek kadar sıkı tuttum ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Sözlerimin düzgün çıkacağına inancım yoktu. Ama yine de söylemem gereken bir şey olduğunu biliyordum.
“Seni seviyorum. Geri dön Yuri…”
Düğünümüzün altıncı yıl dönümünü bir hastane odasında geçirdik.
Yıldönümümüz ve onun doğum günü yakındı, yani yatalak olalı neredeyse bir yıl olmuştu. Yuri genel olarak dünyanın gözünde bir bitki olmuştu. Onu tarif etmek için böyle iğrenç bir tabir kullanmak istemedim ama ne zaman durumunu açıklamak zorunda kalsam, mecburiyetten bunu kullanmak zorunda kaldım. Kelime dağarcığımı gerçekten cilalamam gerekiyor, o gün ona bunu söylediğimde her zamankinden daha büyük bir gülümsemesi olduğu hissine kapıldım.
Yuri’nin benim için her zaman yaptığı gibi, her gün odadaki çiçeklerle ilgilenir ve onunla önemsiz şeyler hakkında konuşurdum. Vücudunu silerdim, hava güzelse pencereyi açar, onunla birlikte güneşlenirdim. Astlarımdan birinden yemek yapmayı öğreniyordum ve uyandığında yediği ilk şeyin bu olması için çaresizce çabalıyordum.
“Hey Yuri, bugünün olasılığı yine %0’dı. Bugün de sorunsuz geçecek.”
’96.783%’
Bir yılda sadece %3 düşen sayılara bakınca biraz gülümsedim. Sorun değil, bekleyebilirim. Sonsuza kadar bekleyeceğim. Bu yüzden acele etme ve geri dön.
Birkaç gün önce doktor bana ‘yaşam desteğini kapatmak isteyip istemediğimi’ sormuştu. Görünüşe göre iyileşme umudu düşüktü. Sesimi yükselttim ve ona okkalı bir yumruk attım ama şimdi buna biraz pişmanım. O yüzden Yuri, gözlerini açtığında lütfen bana sinirlenme.
Yarım yıl sonra, kayınpederim pes etmişti.
Ama ben değil. Pes edeceğimi hissettiğimde hızlıca üstesinden geldim ve cevap vermeyen Yuri ile uzun uzun konuştum.
Ve bir yarım yıl daha, evliliğimizin yedinci yılı.
Konuştuğumda cevap vermeyen Yuri’ye baktığımda, beş yıl boyunca ona nasıl cevap vermediğimi düşündüm.
Böyle mi hissettirdi? Karşılık vermeyen benimle uğraşmak… Yuri’ye bu hiçlik duygusunu tattırdım mı?
Doğum günü olmasına rağmen gözlerim dolmuştu ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Yüzümden akan yaşları silmeden onunla konuştum.
“Doğum günün kutlu olsun. Geçen sefer alamadığım çiçekleri getirdim. Bu sefer gelmeye yüzüm var. Şaşırtıcı, değil mi? Uyandığında hediye almaya gidebiliriz. Yedi yıl oldu, ne istediğinin bir önemi yok. Ve ne isteyeceğin konusunda en ufak bir fikrim yok. Bir dahaki sefere bana ayrıntılı olarak anlatman gerekecek.”
“Hey, bugünün olasılığı da %0’dı. Neden hala yataktasın?”
’92.693’
“Hangi rengi seversin? Hobilerin neler?”
’85.696%’
“Ben yokken ne yaptın? Hangi çiçekleri seversin?”
’68.258%’
“Bir dahaki sefere bana çocukluk fotoğraflarını göster. Hangi liseye gittin?”
’51.258%’
Buraya kadar geldikten sonra şaşırdım. Sayıların düştüğünü fark etmemiştim. Sayılar düşmeye devam etti, giderek daha fazla düştü. Kalp atışlarım da ters orantılı olarak yükseldi.
’32.258%’
’20.258%’
’12.258%’
‘3.178%’
‘0.001%’
“Günaydın. Bugün de kesinlikle uyuyorsun.”
Oksijen maskesinin ardındaki düzgün şekilli dudakları sessizce gülümsedi. Hafifçe dalgalanan iri gözleri beni yansıtıyordu.
“Günaydın. Masahiro.”
Sesi çıkmadı, ama hareketli dudaklarını gördüğümde gözyaşlarına boğuldum.
Ve alışkanlığıma devam ediyordum.
‘0.061%’
Bugünün sonucu buydu.
Yataktan doğrulan Yuri’yi yanıma oturttum ve bugün bir kez daha ama bu sefer mutluluktan gözyaşlarına boğuldum.