Bilge Okuyucu - Bölüm 4 - Ücretli Servise Geçiş (4)
Kendimi gülmekten alamadım bir süre.
Dosyanın uzantısı txt idi..
Yazar bana hediye olarak….. Romanın kopyasını mi gönderdi gerçekten?
Aklıma bu sefer de içeriğinin farklı olabileceği düşüncesi geldi.
Ya dosyanın içinde farklı bir şeyler yazıyorsa?
[Yeni bir kişisel yetenek kazandınız.] [1]
[Kişisel yetenek aktive edildi.]
Dosyayı açtıktan sonra kulağıma bir ses geldi.
Dünya, ‘Hayatta Kalmanın Yolları’ romanına dönmüştü. Şaşıracak bir şey yoktu aslında ama yine de garipsiyordum. Bu dünyada her hayatta kalan insanın yetenekleri ve kişiye özel yetenekleri (ayrıcalıklı) vardı artık.
Mırıldanarak ‘Özel Yetenekler Penceresi’ni aktive etmeye çalıştım. Nasıl bir yetenek kazandığımı görmek istiyordum.
[ Özel Yetenekler Penceresini Açamazsınız.]
Ne… ? Kaç defa denediysem pencere açılmadı.
Saçmaydı. Daha önce Romanda böyle bir şey görmemiştim? Yetenekler penceresini açamadığım müddetçe bu dünyada hangi yeteneklerim var, nasıl dayanabilirim bilemezdim ki.
Kişinin kendi yeteneklerini ve düşmanının yeteneklerini bilmesi, kişiyi yenilmez yapar…
Ama ben şuan kendimi bile bilmiyordum, düşmanı nasıl çözümleyeyim. Off.
Bir süre boşluğa baktıktan sonra, vazgeçip hikayeyi okumaya karar verdim. Başlarda ne olduğunu anlamak şuan hayat memat meselesi oldu malum.
[Özel yeteneğiniz sayesinde, okuma hızınız arttırıldı.]
Nasıl bir yetenek kazandığımı bilmiyorum ama ilk senaryoyu(arc) 1 dakikada hızlıca gözden geçirebildim. Okuma hızımı arttırdı en azından bunu öğrenmiş oldum.
Başrolün nerede ‘harekete geçtiğini’ buldum.
「 3707 numaralı vagonda, arka kapının önüne toplanan insanlara baktı. .
Tek bir hatayı dahi yapamazdı, bunun imkanı yoktu. Amacına ulaşmak için, her yol mübahtı.
İnsanların korku dolu bakışlarını iliklerine kadar hissedebiliyordu. Ama onda zerre kadar suçluluk duygusu yoktu.
Hayatta her şey faniydi ve tüm kararlar anlıktı.
Acımasız bakışları vardı. Çok geçmeden parmaklarını oynattı ve çakmağı yaktı. İşte şimdi başlıyordu. 」
Tüm vücudum gerilmeye başladı. Aynı paragrafı defalarca okudum. Çünkü o… başka bir vagondaydı.
“…3707.”
Hemen hangi vagonda olduğumuzu kontrol ettim.
[3807].
Başrolün olduğu vagonda değildim. Birden ellerim titremeye başladı.
…bir şeyler düşünmek zorundaydım.
Peki bu vagondan kaç kişi sağ çıkmıştı?
「 Puslu camdan 3807 numaralı vagona baktı. Fakat çok geçti. Sadece 2 kişi kurtulmayı başarmıştı. 」
Yani sadece 2 kişi kurtulmuş?! Bu cümleyi okuyunca kimlerin sağ çıktığını hatırladım. .
Kafamı kaldırıp boş gözlerle Yoo Sangah’a baktım. Bu kadın ölebilirdi. Hatta ben de.
“Dokja, müdahale etmeli miyiz sence?”
Yoo Sangah parmağıyla işaret ediyordu.
Inilti sesleri geliyordu.
Yaşlı kadının önüne oturmuş genç bir adam söylenmeye başladı.
“Zaten b.k gibi hissediyorum! Bir de bu kadın inleyip duruyor! Sus da bi’ rahat edelim!?”
Metro kapısına yaslanan uniformalı genç çocuktu bu.
Saçlarını beyaza boyamış, sıska bir çocuktu. Adı, üniformasında yazıyordu.
Kim Namwoon.
Romandan tanıdığım bir isimdi.
「 Yalnızca Lee Hyunsung ve Kim Namwoon hayatta kalmayı başarmış…
Hiç sıkıntı değil. Zaten bu ikisine ihtiyacım vardı.」
“Sus demedim mi daha yeni?”
Sinirli Kim Namwoon, yaşlı kadının yakasına yapıştı. Kadın korkudan titremeye başladı.
Kim Namwoon bu sefer de tokat atmaya başladı.
Normal şartlarda birisi çıkar engel olurdu.
Ama kimse engel olmuyordu.
Çok geçmeden tokatların yerini yumruklar almaya başladı.
“Yardım… Ya-Yardım edin… ”
Yumruk sesleri duyuluyordu. Müdahale etmek isteyenler vardı, çekinmelerinden anlaşılıyordu.
Ilk öne çıkan kişi ise, Han Myungoh oldu. Şaşırtıcı.
“Genç çocuk, yaşlılara böyle davranılmaz…!”
Fakat aşağılayıcı bir ses tonuyla cevap aldı.
“Ölmek mi istiyorsunuz siz de?”
“…Ne?”
“Hala anlamadınız mı be?”
“Neyi kast ediyorsun?”
Kim Namwoon, Han Myungoh’a gülerek parmağıyla vagonun tavanını işaret etti.
“Görmüyor musunuz?”
Tavanda holografik görseller oynuyordu.
[B-bağışlayın canımı!]
[Aaaack!]
[Geber! Öl!]
Sadece metrodaki vagonlarda ya da az önce gördüğümüz lisede degildi bu katliamlar. Tüm ülkedeydi. Kim Namwoon konuşmaya devam etti.
“Hala mı anlamadınız? Ordunun kurtarmaya geleceği falan yok. Birileri ölecek, engel olmayacağız.”
“Ne- nas- nasıl yani…?”
“Öldürmek için birini seçmek zorundayız.”
Han Myungoh cevap veremedi. Donuk bir ifade vardı suratında. Büyük ihtimalle tüyleri diken diken oldu.
“Ne düşündüğünüzü anlıyorum, yaşamak için birbirimizi mi katledelim, katil mi olalım diyorsunuz. Ama şunu unutuyorsunuz. Bu bizim kontrolümüz dışında gelişen bir zorlama. Eğer öldürmezsek, öldürüleceğiz. Sırf yanlış olduğunu düşünüyorsunuz diye ölecek miyiz??”
“A-ama…”
“Tekrar düşünün. Bildiğiniz dünya yok artık.”
Han Myungoh’in omuzları titremeye başladı. Sadece o değil herkeste farklı bir algı oluşuyordu artık. Kim Namwoon, fitili ateşleyen kişi oldu sadece.
“Yeni Dünya: yeni düzen, yeni kurallar demektir.”
Kim Namwoon. Hayatta Kalmanın Yolları dünyasına en hızlı adapte olan kişiydi.
Kim Namwoon arkasını dönüp yumruklarina devam etti. Bu sefer onu kimse durdurmadı.. Lee Hyunsung dahi sesini çıkarmadı.
Lee Hyunsung elini sıkıyordu ama yapabileceği hiçbir şey yoktu.. Belki o da farklı bir yola başvurmaya karar vermişti. .
“Off… Öldürmek zormuş. Ne yapıyorsunuz? Arkada kalmak hoşunuza mı gidiyor?”
Kim Namwoon’un sözlerine herkes daha çok irkildi. Olaylara adapte olmak zordu ki öldürmek zorunda kalma fikrini yeni sindirmişlerdi.
「Ölüm gerçekleşmezse, ölen siz olacaksınız. 」
Herkesin bakışları değişiyor…
「Eğer yaşlı kadın ölmese, 5 dakika sonra siz öleceksiniz… 」
… İlkel çağlardaki insanların bakışlarını alıyordu.
“Evet. Bu pislik haklı. Eger bir şeyler yapmazsak, olan bize olacak.”
Bir adam, Kim Namwoon’a yardıma gelip kadına tekme attı. Yaşlı kadın bayıldı.
“Unuttunuz mu? Birisi ölmek zorunda!”
“Off lanet olsun….”
İkinci ve üçüncü… Derken insanlar dahil oldu.
Metroya bindiğinden beri olanları çeken, tahminimce üni öğrencisi olan çocuktan, olan bitenleri korkarak izleyenlerden, karşımdaki oturan çocuğun annesinden, Han Myungoh’a kadar….
Yaşlı kadını linç etmeye başladılar. .
“Öl. Öl artık!
Hapishanelerdeki linç girişimleri gibiydi. Herkes bir anda bir kişiye saldırıyor, ölümüne onu dövüyordu. Kişi ölünce, kimin öldürdüğü belli olmayacaktı.
Bense seyirci olarak izliyordum olan bitenleri.
Yaşlı kadının adını bile bilmiyorum. Orijinal senaryoda öldüğünü biliyordum yalnızca.
Yani… bu kişinin ölümünü izlemek günah sayılmazdı.
O sırada, Yoo Sangah ayağa kalktı.
“Seni öldürürler.”
Refleks olarak kolundan tuttum.
“Yerinden kalkma demiştim.”
Kolunu tutmamla titrediğini hissettim. . Yoo Sangah titremesine engel olmak için ellerini yumruk yapıyordu.
“Ama.. Ama…!”
“Yoo Sangah, şimdi onlara yaklaşırsan hedef sen olursun.”
Yoo Sangah’in gözleri korkuyla doldu…
“Yoo Sangah. Otur.”
Bu hikayedeki başrol Yoo Sangah değildi. Hikayeyi değiştiremezdi.
“Ama? Ben―”
“Sen bu seferlik söylediğimi yap. Bir daha sana karişmayacağım.”
Zorla onu yerine oturttuktan sonra, derin bir nefes alıp geriye yaslandım. Kollarımı havaya kaldırarak gerilen vücudumu biraz rahatlattım.
Aslında bu kadar erken dahil olmak aklımda yoktu.
“…Dokja?”
Ona cevap vermeden yaşlı kadına eziyet eden insanlara baktım.
Kim Namwoon’dan korktuğumdan ya da insanların vahşice linç etmelerine razı olduğumdan değil…
Doğru zamanın gelmesini bekliyordum harekete geçmek için.
Kwaang!
Şimdi.
“Ack! Ne?”
Bir patlama sesiyle metro sallandı.
Çığlık sesleri geldi. Bir önceki vagon kapısından duman kokuları bizim vagona gelmeye başladı.
‘O’ harekete geçmiş, planını uygulanmıştı.
Sağ ayağımla yere olabildiğince sert vurup yaşlı kadına bağırıp çağıran insanların yanından geçtim.
“Ne? Eeeeok!”
Kim Namwoon bana çarpip yere düştü.
İlk bakışta, yaşlı kadını kurtarıyor gibi bir izlenimim oluştu. Ama niyetim bu değildi.
Neredeydi? Etrafıma tekrar bakındım hızlıca.
Yaşlı kadın da patlama şiddetiyle yere yığılmıştı. Yakınında da bir çocuk ağlıyordu.
Metroya bindikten sonra elinde böcek yakalama kiti olan çocuktu. Hala kiti elinde tutuyordu.
“Bunu alıyorum, izninle.”
Böcek yakalama kitini çocuktan kaptım.
Kitin içine elimi attım ve elime bir çekirge denk geldi. Çıkartıp çocuğun eline verdim.
Ardından da kalabalığa dönüp seslendim.
“Herkes dursun. Yaşlı kadını öldürseniz bile hayatta kalmayacaksınız.”
Patlamadan sonra oluşan sessizlikten dolayı, sesim gayet net ve gür bir şekilde duyuldu.
Herkes dikkatini bana verdi.
“Hadi yaşlı kadını öldürdünüz diyelim. Sonra ne olacak sanıyorsunuz?”
Herkes yine şaşkın şaşkın bakmaya başladı. Anlatmaya devam ettim.
“Dokkebi’nin istediği ‘ilk cinayet’ gerçekleşecek sadece ve zaman kazanacağız. Sonra ne olacak dersiniz peki?”
“Ah…”
“Dokkebi’nin söylediğini unuttunuz mu? Herkes en az bir yaşayan varlık öldürmek zorunda. Yaşlı kadından sonra kimi öldüreceksiniz? Yanınızdaki insanı mi?”
İnsanlar artık korku dolu gözlerle bakıyor, herkesle arasına mesafe koyuyordu..
Herkes içten içe biliyordu ki, yaşlı kadın sadece bir başlangıçtı..
Kim Namwoon, işini zorlaştıran durumu fark etti.
“Haha, niye endişeleniyorsunuz ki? Sonra onu öldürün gitsin! Sıran için endişeleniyorsun anlaşılan!!”
Kim Namwoon’un boyle bir şey söyleyeceğini biliyordum. Basit bir el hareketiyle sözünü kestim.
“Böyle hayatımızla kumar oynamak dışında bir seçeneğimiz daha var. Katil olmamızı gerektirmeyen bir seçenek.”
“Ne?”
“Ne seçeneği?”
Kim Namwoon’un yüzü ekşirken, insanlar biraz umutlandı.
“Senaryoyu hatırlamıyor musunuz? Senaryo da ‘insan öldürme’ şartı yok.”
Herkes bir an söylediklerimin doğruluğunu düşündü.
[En az 1 canlı öldür.]
Senaryonun içinde ‘insan’ geçmiyordu. Yani insan öldürme şartı yoktu.
Yaşayan bir varlık öldür. Yani, herhangi bir canlıyı öldürebilirsin.
Birisi hemen elimdeki böcek yakalama kitini fark etti.
“Böcek! Böcekler!”
Çekirgeler kitin içinden zıplıyordu. Herkesin gözleri parıldamaya başladı.
Başımı sallayarak, “Aynen öyle, böcekler.”
Kitin içine elimi attım, şişko bir çekirgeyi elime aldım.
“O-onu bana ver! Hadi ver!”
“Sadece bir tane! Bir yeter!”
Bana yaklaşan çılgın kalabalığa önlem olarak birkaç adım geri attım. Az önceki linç girişimine ben de maruz kalacaktım yoksa.
Ama içimden gülümseme isteği doğuyordu. Böyle sıkıntılı bir anda bile neden zevk aldığımı tam anlayamıyorum.
“Böcek istiyor musunuz?”
Kiti havada salladım. Birkaç kişi önüme atladı.
“O zaman yakalayın!” diyerek kalabalığın ve yaşlı kadının tersi istikamete fırlattım.
Elimdeki çekirgeyi ezdim.
[ ‘İlk Görev’ tamamlandı!]
[Ödül olarak 100 puan kazandınız.]
“Manyak herif!”
Böcekler hızla etrafa dağılıp özgürlükleri için zıplamaya başladılar.
###########
[1] Attribute, ayrıcalık anlamına geliyor. Ancak yeri geldiğinde ‘kişiye ozel’ yeri geldiğinde ‘özel yetenek’ olarak çevirdim. Belki ileride ortak insanların kullanabildigi özellikler olarak karşımıza çıkabilir. Emin değilim.
DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞLERİNİZİ YORUM YAPARAK ÇEVİRMEN VE EDİTÖR ARKADAŞLARIMIZI CESARETLENDİRİNİZ 🙂