Solentra - Bölüm 9
Tam o sırada…
Solentra tarafında başka bir hareketlenme vardı.
Arthur zırhını giymişti.
Bel omzuna pelerinini alıyordu.
Kaen zırhını sessizce takıyordu.
Luneth kılıcını — Vereth’i — beline bağlamıştı. Marn, rünlü şemsiyesini omzuna almıştı.
Hepsi… hazırdı.
Hiçbir emir yoktu.
Ama hepsi bir şey biliyordu.
Bu… sadece bir savaş değil.
Bir adım daha atmadan, geride kalanın kaybolacağı bir yolculuktu.
Arthur kapıyı açtı.
Arthur: “Vigeren… bizi bekliyor.” Hepsi birer birer saraydan çıktı.
Gün yeniden doğarken…
Solentra’nın batı kapısı sessizce açıldığında, tozlu yol çizgisi boyunca beş siluet belirdi.
Arthur, en öndeydi.
Sırtında ince ama zarif bir pelerin, gözleri ileri sabitlenmişti.
Yanında Bel yürüyordu. Yarası iyileşmişti ama zihni hâlâ savaş alanındaydı.
Kaen sessizdi, iki eli de kılıcının kabzasında birleşmişti.
Luneth ve Marn arkadaydı. Marn şemsiyesini sürüklüyordu, rünler yavaşça parlıyordu.
Vereth, Luneth’in sırtında çenesini yay gibi germiş, mırıldanıyordu:
Vereth: “Kan… hissediyorum… ama taze değil.” Marn: “Yeter be! Daha yoldayız!” Arthur içinden bir nefes verdi.
Bel, bir an başını eğip gökyüzüne baktı. Gökyüzü… bu sefer açık değildi.
Kısa sürede Vigeren’in sınırlarına vardılar.
Ama… şehir artık şehir değildi.
Yıkılmış binalar, dağılmış sokak taşları.
Toprakta karanlık izler vardı; sanki yaratıklar buraya sadece ayaklarıyla değil, lanetleriyle de basmıştı.
Ruh gibi sessiz bir hava vardı.
Karanlık Orman’dan gelen yaratıklar, geçit büyüsüyle şehrin ortasına inmişti.
Tam o anda… yer sarsıldı.
Karanlık bir yarık sokak taşlarını parçaladı. Yer altından üç siluet çıktı.
İlk yaratık, devasa bir gövdeye sahipti.
Varkhul
Boynuzları yukarı kıvrılmış, göğsünden kara buharlar çıkıyordu.
Gözleri parlamıyordu… yanıyordu.
Ağırdı. Ama her adımı zemini çatlatıyordu.
Yanında onun sağ eli olan Sketh — ince, kıvrak, neredeyse bir gölge kadar hızlı. Kolları uzun, tırnakları bıçak gibi.
Ve sol eli — Nerum, omzunda çürük sarmaşıklar taşıyor, gözleri bembeyazdı. Zihinle saldırdığı söylentiydi ama gören pek kalmamıştı.
İlk hamleyi Luneth yaptı. Vereth çığlık attı:
Vereth: “KAN!”
Kılıç bir çizgi gibi havayı yardı.
Ama… Sketh arkasında belirdi.
Bel son saniye Ruh kalkanını kullanarak saldırıyı savuşturmuştu. Bir pençe darbesiyle Luneth’i yere serdi. Göğsüne kara bir darbe inmişti.
Arthur:
“Pozisyon alın! Bu savaş, Solentra için!”
İlk hamle Luneth’ten geldi.
Vereth çığlık attı:
Vereth: “Eğlenceli olacak!”
Luneth kılıcı savurdu, Sketh’e doğru yıldırım gibi atıldı.
Ama Sketh… geride belirdi.
Luneth’in bacağına sert bir tekme, ardından sırtına bir darbe.
“Ghuh—!”
Luneth yere kapaklandı.
Marn hemen şemsiyesini çevirdi:
“Savunma Alanı: Gölge Perdesi!”
Ama tam şemsiye açıldığında, Nerum’un sarmaşıkları alttan fırladı.
BOOM!
Marn geriye savruldu.
Arthur:
“Marn! Luneth!”
Kaen öne atıldı, kalkanıyla Sketh’i savuşturdu.
Kılıcıyla birkaç hızlı kesik attı ama… Sketh kıkırdadı.
Yalnızca iz bırakmıştı.
Gövdesine hasar yoktu.
Bel mızrağını hazırlıyordu.
“Form: Ruh Mızrağı!”
Ruhlar bir araya geldi, ışık patlaması yarattı.
Nerum aniden Bel’e yöneldi.
Sarmaşıklar yerden fırladı.
Bel havaya sıçrayarak saldırıyı savuşturdu.
Havada dönerken çığlık atarak mızrağını savurdu:
Bel artık eskisinden güçlüydü ve bu gücü hissedebiliyordu.
Sketh’e hafif bir kesik attı.
Ama bu… sinirlendirdi sadece.
Sketh gözden kayboldu — Bir anda Bel’in arkasında belirdi! Tam boynuna saldıracaktı ki— Arthur araya girdi!
Kılıç ve pençe çarpıştı.
Kıvılcımlar saçıldı. Arthur dişlerini sıktı. “Onu rahat bırak!”
Ama bu sırada, Varkhul kükredi. Yerin altı çatladı.
“ROOOAAAAR!”
Ayakta kalanları savurdu.
Kaen kalkanını öne çekti ama geri uçtu. Arthur ve Bel yere düştü.
Sketh hemen Luneth’i tekrar hedef aldı.
Luneth kalkmaya çalışıyordu ama göğsünden bir pençe darbesiyle bayıldı.
Marn yerde, gözlüğü kırık. Önünü bile göremiyordu.
Bel nefes nefese: “Birlikte… sadece birlikte yenebiliriz.”
Arthur kan tükürdü. “Sen savun, ben bitireceğim!”
Bel ayağa kalktı.
Ruhlar yeniden etrafında döndü. “Yeni
Form… Ruh Zinciri!”
Ruhlar zincir hâlinde mızrağı sardı. Mızrak uzadı, büküldü, döndü — Sketh’e doğru fırladı!
Sketh kaçınamadı — omzundan isabet aldı.
Nerum hemen Bel’e saldırdı, zihnini baskılamaya çalıştı. Ama Bel kendini ruh halesiyle korudu.
Arthur bu sırada Varkhul’a doğru koşuyordu.
Bir sıçrayış —
Bir dönüş —
Kılıcını iki elle kavradı.
“BURAYA KADAAAAAAAAR!”
Ve tam göğüs kafesine indirdi.
Bir ışık patlaması… Bir uğultu… Varkhul çöktü.
Sketh ve Nerum, liderlerinin düştüğünü görünce kaçmak istedi… Ama Bel mızrağını savurdu, onların ayaklarını zincirle sabitledi.
Ve tam o anda — Vaizen geldi.
Gökyüzü sessiz. Savaş bitmişti.
Vaizen: “Ah… çok sıkıcı. Ben gelene kadar her şey bitmiş.”
Arthur döndü, hâlâ nefes nefeseydi. Vaizen mühürleri havaya fırlattı. Thalric onları tuttu.
Vaizen: “Ben bir şey yapmadım. Anlaşma bozuldu.”
Thalric bir şey demedi. Sadece başını salladı.
Vaizen döndü.
Elyndor hiçbir şey dememişti. O da döndü.
Arthur gruba döndü: “X burada değil… ama bir şey var. Portal.”
Kaen dizlerinin üzerinde doğruldu: “Gidelim.”
Hepsi birlikte yürüdü.
Ve merkezde…
Yalnızca kırık taşlar.
Ve üstüne kazınmış bir cümle:
<<Discord: @kerpetenes>>