Elitler Sınıfı - Cilt 11.5 - Bölüm 24 - Dua
Cilt 11.5 – Bölüm 24 – Dua
Kei asık suratıyla odamda oturuyor.
Güzel giyinmesinden, dışarda görüşmesi olduğunu da anladım.
“Eee?”
Kei ben sessiz kalınca kaşlarını çattı.
Onu çağıran kişi olarak sessiz kalıyordum.
“Anlamadım?”
“Neyini anlamadın? Unuttuğun şeyi söylemek için çağırdın ya?”
“Eh, sen söyleyince hatırladım şimdi, doğru.”
“……”
“……”
Net olmayan, gelişi güzel cevaplarıma karşılık Kei’nin memnuniyetsizliği daha çok yüzüne yansıdı.
“Soruyorum işte, ne diyecektin, söyle?”
“Tamam, tamam. Aceleci olmayalım.”
“Akşam 7’de Keyaki avm’de arkadaşlarımla görüşeceğim. Hızlı olsan?”
“Daha zaman çok, hallederiz.”
“Sinirlerimi bozuyorsun ama. Saçmalayıp duruyorsun.”
Kei, normalden daha farklı davrandığım için şüphelenmeye başladı.
“…Neyse, ben de sana bir şey söyleyecektim.”
Ben sessiz kalınca, Kei şikayet etti.
“Ne söyleyecektin?”
Ne söylemek istediğine dair bir fikrim yok. Direkt sordum.
“Sato-san bizden şüphelenir oldu.”
Sato——bir süredir görüşmediğim ama benden hoşlandığını söyleyen sınıf arkadaşımız.
“Onu reddettiğim için benden nefret ediyor sanıyordum. Bu da ne demek oluyor?”
“Dolaylı yoldan Hirata-kun ile ayrılmamın sebebinin sen olup olmadığını sordu.”
Sato direkt olarak soramasa da, sözleriyle onu sorgulamış demek.
“Tabii ki yalanladım ama bana inandı mı bilmiyorum.”
“Demek öyle. Bana da benzer bir şey oldu.”
“Huh? Nasıl benzer bir şey oldu?”
“Matsushita da seninle olan ilişkimden şüpheleniyor. Özellikle de seninle çıkıp çıkmadığımı sorup ağzımı aradı.”
Birkaç gün önceki sohbetimden Kei’ye bahsedince, yüzü soldu.
“Eh? Ne? Yalan söylüyorsun demi? Ciddi misin yoksa?”
Ciddi olduğumu göstermek için başımı salladım sonra da tüm hikayeyi ona anlatmaya başladım.
Matsushita-san’nın da yeteneklerini sakladığından, gözlem yeteneğinin bizim ilişkimizi anlamasını sağladığından ve gerçek yeteneklerimle ilgili şüpheleri olduğundan bahsettim.
“Ne ? N-ne? Ya bir dur! Anlamakta zorlanıyorum.”
Elini alnına dayayıp başının ağrıdığını belli eden Kei, sitemini dile getirdi.
“İçim bir hoş oldu… sen ne diyorsun bu olanlara?”
Kei düşüncelerimi– pardon, bu konuya bir çözüm bulmamı istedi.
Onu odama çağırma sebeplerimden birisi olduğu için, dürüstçe cevap vereyim.
“Bence akışına bırakalım gitsin?”
“Ne? Saçmalama! Olmaz öyle şey! Aramızda hiçbir şey yokken, niye akışına bırakıyoruz!”
“Boşa dedikodu çıksın istemiyorsun yani? Matsushita dedikodumuzu yaptı diyelim, akışına bırakmayalım mı?”
“Huh? Bırakalım ağzı laf yapsın diyorsun yani… böyle şeylere niye göz yumalım? Ona gidip aramızda bir şey olmadığını söylemelisin. Insanların ağzı torba değil ki büzesin. Dedikodu çıkmasın.”
“Şuan Matsushita’yla gidip konuşmak anca ters etki yapar.”
“Başından beri böyle olacağını biliyordun değil mi… niye böyle bir şey yaptın?”
“Ne söylesem, durum değişmeyecekti. Sato da şüpheleniyor bizden, sen demedin mi? Matsushita ile Sato zaten arkadaşlar. Er ya da geç arkadaşının şüphelerini duyacaktı. Hatta, Sato’dan duyduktan sonra, beni sorguya çekmiş olma ihtimali daha yüksek.”
Arkadaşlarından durumu öğrendikten sonra, bu konu hakkında soru sorması doğal.
“….ola- olabilir… ama…”
Kei ile iletişim halinde olduğum için, bir kez yalanladım diyelim. Tekrar yan yana görüldüğümüzde, şüpheleri daha da güçlenecektir.
Yalan söylediğim ortaya çıkarsa, daha kötü sonuçlar doğurabilir.
Düşmanını yanına çekmek anca ilerde işe yarar.
Fakat, Kei’nin üzüldüğü konu bu değil gibi.
“…Hirata ile ayrılma sebebimin seninle çıkmak olduğunu söylemeleri…. bu tarz dedikodular sadece sınıfa yayılmaz, tüm okula yayılır… başımız çok ağrıyacak diyorum.”
“Niye ağrısın?”
“Böyle bir dedikodu çıkarsa….. beni etkiler demek istiyorum.”
Kei konuyu kapatmamaya direnerek, çaresizliğini dile getirdi.
“Anladın mı şimdi? Cinsiyete bakılmaksızın, adın başka biriyle çıkınca, insanlar sana şüpheyle yaklaşır; seninle konuşmaya bile çekinirler.”
Kei, konuya açıklık getirmek adına işaret parmağını havaya kaldırdı.
“Yani, senin kısmetini mi kapatıyorum, bunu mu demeye çalışıyorsun?”
“…Evet.”
Empati yaparsak şayet, ne demek istediği hemen anlaşılıyor.
Sudo’nun, Horikita’ya olan aşkı ortaya çıktıktan sonra, sınıftaki çocukların Horikita’ya olan yaklaşımı değişti. Böyle bir durumdan bahsediyor.
“Anlıyorsun demi? Dinliyor musun? Söylesene.”
Kei anlamadığımı düşünerek sordu.
“Sen… Shiina denen kızla samimi miydin?”
“Shiina derken? Ha, dur. Hiyori’den bahsediyorsun herhalde?”
“Hiyo….!?”
Adıyla seslendiğim birkaç kişiden biriydi.
Kei, Haruka ve Airi’ye de adıyla sesleniyorum.
Bunu da öğrenmiş oldu.
Kei başka sınıftan biriyle böyle bir yakınlığım olmasını beklemiyordu herhalde.
“Samimi sayılırız. Ikimiz de kitap okumayı seviyoruz. Neden sordun?”
Bu sözlerimden sonra, Kei’nin yüzü renk değiştirdi.
“Eh… demek ortak noktanız var, ha… kitap okumak…..hmm…hmmm. Benden epey uzak olan bir etkinlik.”
Kei ile Hiyori’nin farklı kişilikleri olduğu için, bu farktan haberdar.
“Yani?”
“…Yok, yok bir şey…off, yeter! Ne söyleyeceğimi unutturuyorsun vallahi!”
Kei öfkelenip kollarını havaya dikerek uzağa baktı.
Kısa sürede kendisini sakinleştirip hemen söze girdi.
“Benimle dedikodun çıkarsa, Shiina-san ile yakınlaşman zorlaşır değil mi?”
“Evet, olabilir.”
Bunu kabullenince, Kei ayağa kalktı.
“Neyse, umrumda değil. Kiminle yakınlaşmak istersen yakınlaş.”
Ardından arkasını döndü.
“Neyse, ben artık gideyim.… bu konuyu konuşmak istemiyorum….Keyaki avm’ye erken gitmek istiyorum. Diğer sınıflardan erkekler de gelebilir. Bu dedikodularla savaşmak için, güçlü ve motive olmam lazım. Sana ayıracak vaktim yok.”
“Motive olmak derken?”
“Hirata-kun ile ayrıldım ya, yeni birisini arıyorum diyorum. Ne olmuş?”
“Peki.”
“…Güzel!? Ben gidiyorum o zaman.”
Galiba biraz abarttım.
Ben de ayağa kalktım. Ke,i kapıya kadar uğurlayacağımı düşünmüş olacak ki:
“Gerek yok, ben giderim.”
Sert bir ses tonuyla reddetmesine rağmen, adıyla seslendim.
“Kei.”
“Ay ne var ya?”
“İstemiyorsan, boş ver.”
“Ne?”
Huzursuzca cevap verdikten sonra, ne diyeceğime kulak kesildi.
“Benimle çıkar mısın?”
“Eh?”
Kei kaşlarını çattı, ne demek istediğimi anlayamadı. Bana dönüp baktı, gözlerinde şüphe vardı.
“Ne demek istiyorsun? Nereye gideceksin ki?”
[Ç.N: Japoncada, dışarı çıkmak ile birlikte olmak anlamında kullanılan çıkmak fiili aynı anlamda kullanılıyormuş.]
Bir yere birlikte gidelim olarak anladığı için, böyle sordu galiba.
“Öyle demek istemedim. Benimle birlikte olmak ister misin diye soruyorum?”
“Ne… anlamadım… şimdi sen ne… demek istedin…”
Konuşmaya devam etmeme gerek bile yoktu. Bakışlarından kabul ettiğini anlayabiliyordum. Aramızdaki bu bakışlardan, duygularımızı birbirimize iletebiliyorduk.
“Ne, eh, ha, ehhhh!? Eğer şa…şakaysa, çok kötü olur ha…!?”
“Şaka değil.”
“A, ama! Az önce Shiina-san’dan hoşlandığını ima etmedin mi sen!”
“O şakaydı işte.”
“Ama- birkaç gündür-”
“Onun sebebi… eh, seni kıskandırabiliyor muyum diye biraz denemeler yaptım, Kei.”
Kei’yi kafeye çağırıp Hiyori ile olan sohbetimi görmesini sağladım.
Bu kadar ileri gitmeme gerek yoktu ama ona “aşk” konusunda deneyimli olmadığımı anlatmak istedim.
‘Eğer… eğer bu söylediğin yalansa, aramızdaki bağ biter. Beni yanlış yönlendiriyorsan, bu son şansın…. uyarımı anladın değil mi?”
Tüm kalbi şüpheyle titriyorken, bir anda evet ya da hayır diye cevap verebileceği bir soru değildi.
“Evet, şaka değil. Cevabını duymak istiyorum.”
“…b-b-b-b-b-böyle dedin ya, nasıl cevap vereceğim şimdi…?!”
“Az önce dediğim gibi. İstemiyorsan, boş ver; Görmezden gel beni. İstiyorsan da söyle.”
“Kim görmezden gelecekmiş! O-oof, neden peki?”
“Ne neden?”
“Yani, ben, uh…off… neden bugün neden, uh…”
Başta pek ne demek istediğini anlayamadım. Lakin son cümlesine net bir cevap verebilirim.
“Neden bugün diyorsun…… Hmmm, sana neden bugünün cevabını veremem ama açılmak için güzel bir sebebim var: Başkasının sevgilisi olmanı istemiyorum.”
“Yani, b-benden h-h-hoşlanıyorsun?”
Kei’nin sorularında, ağır duygular vardı, daha önce hiç kendisinden göremediğim.
Bir an, kendimi toparlayıp ona net bir cevap verme isteği duydum.
“Evet. Karuizawa Kei’den hoşlanıyorum.”
Hayattaki en önemli olaylar dizisinden birisi, sevdiğiniz kişiye açılmaktır.
Kendi duygularınızı karşı tarafa ilettiğiniz, içinizdeki aşkı sözlere döktüğünüz o an.
Kei’nin sorusuna, kalbimden gelen bir cevap verebildim mi…?
Birine açılmanın tek amacı, karşınızdaki insana duyduğunuz sevgidendir. Ona açılarak, sevdiğiniz kişiyi hayatınıza katmak için bir adım atarsınız.
”Cevabın?”
Elimdeki oku Kei’ye saplayarak ondan cevap bekledim.
Kei ise duygularıyla cebelleşiyor, kafasını başka yöne çevirerek bakışlarını kaçırıyordu.
“-E-eh, olur….. seninle çıkarım.”
“Bu söylediklerini sen de benden hoşlanıyorsun olarak algılıyorum o zaman?”
“İ-i-illa söylememi mi istiyorsun!?”
Kafasının karışmasını anlıyorum ama bu sözlerinden emin olmam gerekiyor.
Ondan anca net bir cevap duyarsam, aramızdaki ilişki değişebilir.
“Evet, söylemeni istiyorum.”
Onu zorladığım halde, Kei şaşırıp cevap veremedi.
“….”
Kimse dinlemiyor, aramızda bir anlaşmada yoktu.
Sadece ikimizin arasında geçen bir sohbetti. Ve ikimiz de karşılıklı olarak birbirimize yardım edeceğimize dair söz verdiğimiz bir durumdaydık.
“Cevap veremeyecek misin?”
Cevap veremezse, bir öneride bulunacağım ama…
“N-ne dur bir saniye. Benim şuan aklım başımda değil……!”
Kei ellerini açıp havaya kaldırdı, beni sakinleştirmeye, endişelerimi durdurmaya çalışıyor.
Sakince beklemeye karar verdim. Bir süre sonra Kei, kararlı bakışlarıyla bana baktı.
“…Eh, offf! Şey, nasıl diyeceksem artık…”
Kafasında bir cevaba ulaştığı halde, sözlere dökmekte zorlanıyordu.
Bu haliyle çok sevimliydi. Uzun süre ondan bir cevap beklemekten yana kendimi kötü hissetmedim.
“Ben…. de senden… yani, ben…”
Bu cesareti göstermek zordur ama Kei bakışlarını kaçırmadan, bana cümlesini tamamlamaya çalıştı.
Gözlerindeki kararlılığı görmemek mümkün değil.
Karuizawa Kei’nin gücü buydu. Kafasına bir şey koyarsa, mutlaka sonunu getirirdi.
“Hoş–hoşlanıyor…huh…offf…”
Kei’nin sesi titreyip arada bir kekelemesine rağmen, ses tonu yumuşak ve nazik bir hal alıyordu. Duygularını ifade etmekte direndi.
“Ben de…senden… hoşlanıyorum. Söylemek istemiyordum! Fakat söyledim! Söyledim işte, oldu mu!”
Neden sinirlendiğini anlamadım ama sonunda o da bana açıldı.
Kollarımı açıp Kei’ye sarıldım.
“D-dur ne!? Yoksa öp-öpecek misin!?”
Kei’nin tepkisi ‘ona senden hoşlanıyorum’ dediğimden daha fazlaydı.
Onu öpseydim bile Kei’nin karşı çıkacağını sanmıyorum ama şuan için gerek yok.
“Hayır, şimdilik öpmeyeceğim.”
“Ş-şimdilik demek…”
Bu sözlerinden sonra kesin kafasında onu öpüşüm canlanmıştır. Bu sahnenin canlanmasıyla da, bir anda donup kaldı.
Kei’ye sıkıca sarıldım.
Bu sarılmamız, aramızdaki ilişkinin seviye atladığının göstergesiydi.
“Sarılabilirim değil mi?”
“-Eh, sadece sarılacaksan….”
Kei’nin yüzünü göremesem de ruh halini anlayabiliyorum : Şuan kafası karışık, gergin ve aynı zamanda mutlu.
Yüzünde bu duyguların hepsini barındırması imkansızdı.
“Boyun mu uzamış senin?”
“Olabilir.”
Bu okula gelmeden önce boyum, 1.76cm idi. Bir yılda uzamış olabilirim.
Tabii, herkes için geçerli bu. Büyüme çağındayız.
Insanlar büyüyor.
Öğrenmeyi de seven varlıklarız.
İç güdüsel gerçekleşiyor çoğu şey.
Hani, bisiklete binmeyi öğrenmek ya da yüzmeyi öğrenmek gibi.
Çatal kaşık tutabilmek, yemek çubuklarını kullanmayı öğrenmek gibi.
Ben de Kei sayesinde aşık olmayı öğreniyorum.
Şimdiye kadar eğitimini almadığım bir konu bu.
Beyaz odada öğrenemeyeceğim bir tecrübe.
Ve sürekli öğrenen zihnimi ele geçiren bir içgüdü.
Dahası, Kei’yi seçmeminde önemli bir sebebi var. Bu aşk: Karuizawa Kei’nin gelişimi için şart.
Önümüzdeki yıl için, onunla bu ilişkim çok büyük önem taşıyacak.
Kei’nin hayata tutunma biçimi, parazit olarak yaşamı, bir gün son bulacak.
Bunun yaşanmasını engellemek için, bu adımı atmam gerekiyordu.
Ben-
Şuan… yüz ifadem nasıl acaba?
Gülüyor muyum?
Yoksa yüzümde başka bir ifade mi var?
Acaba, utanıyor muyum?
Yoksa, yüz ifadem de mi karışık?
Emin değilim.
Şuan ben… nasıl bir yüz ifadem olduğunu bilmiyorum.
-Aslında….
Biliyorum.
Şuanki halimi…
…tasvir edebiliyorum. Ne düşündüğümü, ne planladığımı da biliyorum.
Öğrenirken, insanlar keyif alırlar.
Ders çalışırken olsun, oyun oynarken olsun…
O süreçte keyif alırsın, mutlu olursun.
Aşk da öyle.
Hala aşk konusunu anlayamıyorum.
Romantik bir ilişki nasıldır, aile sevgisi nedir bilmiyorum.
Kadınlar ile erkekler arasındaki ilişkiyi anlamlandıramıyorum.
…utanma ve mutluluğu, bu tarz duyguları hala bilmiyorum.
Bu sorularıma gelecekte cevap bulacağımı biliyorum sadece.
Fakat hiçbir şey değişmeyecek : Öğreneceğim, büyüyeceğim ve ilerleyeceğim.
Kei, karşı cinsi öğrenme rehberim olacak.
Rehberimi bitirdiğimde- “amacına” ulaşmış olacak.
…ya da-
…beni farklı bir gelecek bekliyordur?
Belki onu asla bırakmam; ruh eşi olurum ona.
Bilemiyorum ne olur gelecekte.
Bir yanım böyle olsun isterken, bir yanım imkansızlığına dem vuruyor.
En iyisi, dua etmek.
Şuan dua ederken– benim için önemli birisini kollarımda tutuyor ve gülüyorum.
Genç bir öğrenci olarak, onun değerini bileceğime dair dualar ediyorum.
Nazikçe Kei’ye sarılmaya devam ederek, dua ediyorum.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩