Elitler Sınıfı - Cilt 12 - Bölüm 19 - Eşit Şartlar
Cilt 12 – Bölüm 19 – Eşit Şartlar
Perşembe gününe geldik, hafta sonu hızla yaklaşıyor. Ders bitimi Horikita ile beraber kütüphaneye geçiyoruz.
Nanase ile konuşmamıza göre, 9/D sınıfından öğrencilerle beraber burada bir görüşme ayarlayacağız.
Horikita ile beraber kütüphane yolunda, özel sınavı konuşmaya başladık.
“ÖYD programının son güncellemesine bakabildin mi?”
“17 partner daha belirlenmiş. Toplamda 73 eşleşme var.”
Öğrencilerin partnerlik seçimleri şaşırtıcı değildi. Şaşırtıcı olan sadece 9/D sınıfından 2 öğrencinin partnerlik eşleşmesi yapmasıydı.
Sınıfın sessizliği bozulmuş diyebiliriz. Küçük bir kıpırdanma söz konusu.
“Hafiften sinirlerim bozuldu. Hōsen-kun’un durumu gözlemleyeceğini sanmıştım. Bugün öğlen molasında 9/D’den öğerencilerle iletişim kurmaya çalıştım. Fakat o iki kişinin hangi öğrenciler olduğunu bilmediklerini söyleyerek konuyu kapattılar.”
“Ya gerçekten bilmiyorlardır ya da ortada bir hınzırlık dönüyordur.”
Bilgi sızdırmamalarına dair uyarılmış ya da puan teklifiyle ağızları kapatılmış olabilir.
“Olabilir. Neyse, en azından Nanase-san ile görüşeceğiz. Ona sorabiliriz bence.”
Horikita, Nanase ile karşılaşmış olsa da, oturup konuşmuşlukları yoktu.
Nanase adındaki kız, Hōsen’in yanındayken de iletişim kurması daha kolay bir izlenim çiziyordu.
Ben de onunla konuşmamdan, dürüst birisi olduğunu hissettim. Bana Ichinose’i hatırlatan, açık ve dürüst bir kişiliğe sahip.
Kütüphanenin önüne gelip içeri adım attık.
“Ooo, kimleri görüyorum. Kütüphaneye nadir misafirlerimiz de geliyormuş.”
Bizi selamlayan kişi Nanase değildi, 10/C’den Shiina Hiyori idi.
Bir kitap kurdundan beklendiği gibi, okul biter bitmez soluğu burada almış.
“Biraz gürültü yapabiliriz. 9’lardan bazı öğrencilerle görüşeceğiz de.”
“Anladım. Eh, odanın en uç noktasındaki masa işinizi görür o zaman. Hem kütüphanede çok sesiniz duyulmaz, hem de konuşmak için iyi bir yer. Birisi de yaklaşırsa, hemen fark edersiniz.”
Hiyori’nin bize sunduğu teklife uyduk.
“C sınıfında işler nasıl, iyi gidiyor mu?”
“Evet. Uğraşıp duruyorlar.”
Sınıflarımız rakip olduğu için, sınıfının iç meselelerinden bahsetmesi zordu.
Hiyori ile basit selamlaşmadan sonra, odanın ucundaki masaya geçerek Nanase’yi beklemeye koyulduk. Hiyori’den yana hafif endişeli olsam da, Horikita’nın ardından gittim.
“Nanase-san’ı geçiyorum. 9/D ile bağ kurmaya çalışacağız ya. Hōsen-kun gelecek mi acaba.”
“Haklısın. Gelip gelmemesi, bu görüşmeyi etkileyecek.”
Görüşmeye kısıtlama koymadığımız için, Hōsen’in gelip gelmeyeceğini bilmiyoruz. Belki de zorlu şartlarda, uzlaşmaya gitmek zorunda kalırız.
“Görüşme başlamadan önce, bir sorum var. Ders çalışıyor musun?”
“Eh, sayılır. Ne oldu ki?”
“Hangi derste yarışacağımızı ben seçeceğim için, ders çalışmaya zamanın oldu mu diye merak ettim.”
“Niye soruyorsun ki? Yoksa rakibine acıyor musun?”
“Yok, öyle demek istemedim. Sana avantaj sağlayamam. Kazanmak zorunda olduğum bir sınav bu.”
Böyle dese de, ders çalışıp çalışmadığımı merak ediyordu. Kısaca, ‘çalışamadım, özel sınavla ilgileniyorum malum’ deyip iddiamızdan vazgeçerim diye bir bahane uydurmamdan yana endişeliydi.
“Asıl bu soruyu benim sormam lazım. Tüm dikkatini 9/D’ye verdin.”
“Ben derslerime her zaman öncelik veriyorum. Sorun olmaz.”
Demek günlük çalışmalarından yana umutlu.
“Merak etme, kaybeden taraf ben olmayacağım.”
“Öyle olsa iyi olur ama…”
Aramızdaki iddiayı ciddiye almadığımı düşünerek bana güvenemiyordu.
Bu konuyla ilgili ona sormak istediğim bir şey daha var. Horikita’nın uğraşması gereken bir sürü konu var. Kafası dolu. Sınıfı organize etmek için çalışması bir yana, kendisi için ders çalışıyor, sınıftakilere de ders vermek zorunda kalıyordu. Sınav gününe kadar bu tempoyu koruyabileceğinden emin değilim.
Tam ona bu konuyu sormak üzereyken, Nanase kütüphaneye yalnız geldi. İkimizi fark eder etmez, başını eğdi. Hōsen ilk görüşmemize gelmeyecek galiba.
“Beklettiğim için özür dilerim, Senpai.”
“Biz de daha yeni geldik.”
Horikita, Nanase’nin masanın diğer tarafındaki koltuğa oturması için el işareti yaparken, selamlaştılar. Görüşme şimdi başlıyor.
“Kendimi yeniden tanıtayım… Benim adım, Horikita Suzune. Bugün bu görüşme için bize zaman ayırdığın için teşekkür ederim.”
“Ben- Pardon… Adım, Nanase Tsubasa. Teşekküre layık bir şey yapmış sayılmam. Aksine, ikinize de teşekkür eden, ben olmalıyım.” [Ç.N: Nanase’nin burada ‘ben’ demek için kullandığı ‘Boku’ (Erkeklerin kullandığı), bundan sonra ise hep ben derken ‘Watashi’ (kadınların kullandığı) kullanıyor. Önemli bir detay.]
İkisi de D sınıfı öğrencisi olarak, en dipten başlamıştı.
Nanase’nin kibarca yaklaşımı ve cevabından dolayı, Horikita hemen sadede girdi.
“Biraz garip gelebilir ama sana bir şey sorabilir miyim?”
“Tabii ki.”
“Önce, 9/D’nin politikasının ön şart olarak duymak isterim. Bugün sınıfınızdan 2 kişinin partnerliği kesinleşti. Geriye kalan 38 öğrencinin partneri yok. Sen de onlardan birisin, değil mi, Nanase-san?”
Hōsen mi yoksa başka bir 9/D sınıfı öğrencisi mi bilemiyoruz ama birinin, sınıfa talimatlar verdiği açıktı.
“Haklısın. Bunu sorgularsınız diye düşünmüştüm. Bugün Kajiwara-kun’a da aynı soruyu sordun, değil mi?”
Kajiwara, 9/D’deki öğrencilerden birinin adıydı. Demek Nanase, Horikita’nın öğlen molasında kendi sınıfından öğrencilerle iletişime geçtiğini öğrenmiş. Bu duruma bağlı olarak, Nanase’nin daha sınavın ilk günü Shiratori’gil ile olan konuşmamızdan da haberdar olduğunu varsayıyorum.
“Çok şaşkınım şuan. Anlaşılan sınıf içi iletişim, tartışma ve bilgi ağı konularında çok hızlı ve atiksiniz.”
“Çoğu arkadaşım, Hōsen-kun’un emirleri doğrultusunda harekete ediyor.”
Nanase, muğlak, belli olmayan bir cevap vermek yerine, Hōsen’in sınıfın lideri, yetkilisi, olduğunu reddetmedi, doğruladı.
“Saldırgan tutumu yüzünden mi….? Hayır… Bence bu kadar basit bir iş değil bu. Bir bit yeniği söz konusu. Ne yaptı peki, sınıfı bu kadar kısa sürede kontrol altına alacak?”
Nanase, cevap vermeden önce kısa bir süre düşündü.
“Kusura bakmayın ama size sınıfımızla ilgili bilgi veremem. Hōsen-kun’un sınıfı bir tutmak için kurduğu bir strateji. Stratejisinin ne kadar doğru olduğunu bilemesem de, sınıfımıza ait bir bilgiyi yabancılarla paylaşarak, ihanet edemem.”
“Oh, peki. Doğru diyorsun, bu konuda konuşmana gerek yok.”
Horikita’nın sözlerine cevaben, Nanase hoşnut bir ifade ile başını hafifçe eğdi. Onun senpaisi olmamız, bize her şeyi anlatabileceği anlamına gelmiyordu. Tıpkı dün benimle yaptığı konuşmada kendisini rahatça ifade ettiği gibi, Nanase sınıfına kendisini adamış bir öğrenciden beklenen netliğe sahip.
“O zaman konumuza dönelim, bakalım. Dün sizin sınıftan 2 kişinin partner seçimi yaptığı gibi, sınıfımızın; 9/D sınıfıyla işbirliği yapıp yapamayacağını öğrenmek istiyorum.”
“Shiratori-kun’dan duyduğunuz üzere, sınıfımızın kapıları size her zaman açık. Bize sabit bir kişisel puan teklifi sunduğunuz sürece, hiç tereddüt etmeden sınıflar arası ortaklığı kabul edeceğiz.”
Shiratori’gil ile olan konuşmamız, Hōsen’e dahi ulaşmış demek.
Bu konuşmadan da, söz konusu iki 9/D öğrencisinin, yüksek bir meblağ karşılığında partnerlik sağladığını düşünüyorum.
“Ama bugünkü konumuz, kişisel puanlarla anlaşmaktan tamamen farklı.”
“Evet. Ayanokōji-senpai’den duyduğum kadarıyla, sınıflarımızdaki akademik başarısı düşük öğrencilere çare olmaya dayalı bir işbirliği istiyorsunuz, değil mi?”
“Evet. Bu durumu bilmene rağmen, buraya gelmiş olman bu konuda anlaşabileceğimiz anlamına geliyor. Haksız mıyım?”
“Evet—-en azından ben öyle düşünmek istiyorum.”
Bu sözleriyle beraber, Nanase’nin yüz ifadesi değişti, yüzü soluverdi.
“Hōsen-kun’un düşünce tarzı tamamen bireysel bencilliğine dayanıyor ve bunu da sınıfa empoze etmeye çalışıyor. Bu gidişle, akademik başarısı düşük olan öğrenciler partner bulamayıp daha başarısız hale gelecekler ve geri plana itilecekler. Üç aylık harçlıklarından olmaları çok büyük bir sorun olmasa da, kendilerine partner dahi bulamayanlara ‘ezik’ diye etiket yapıştırılacak. Eh, belki korktuğum kadar büyük bir soruna dönüşmeyebilir…. Fakat, beni asıl korkutan durum; bu bencil bireysel zihniyetini asla bir kenara bırakmayarak sınıfımızın birliğine engel olması.”
Nanase’nin söylediklerini duyduktan sonra Horikita, 9/D sınıfına ilerde yaşanabilecek durumlara karşı tahminlerini dile getirdi.
“Böyle düşünmekte haklısın. Eğer hiç kimse sınıfı için elini taşın altına koymazsa, bir bütün olarak sınıfça hareket etmek istemezse, bu başlayan bireysel savaşlarınız doğal olarak hızlanacaktır. Zayıf öğrencilerse, çaresizlikten dolayı kendilerine yetmeye çalışıp daha çok bireyselliğe yöneleceklerdir. Ve bu durum yaygınlaşıp, genel bir olgu haline gelince de, birisi ortak iş yapalım dese bile kimse tınlamaz, umursamaz. Sınıf birliği gerektiren bir sınavla karşılaştığınızda, elinizden hiçbir şey gelmez.”
İşte tam da bu nedenden dolayı Nanase, Horikita ile görüşmeye tek başına dahi gelmeye hazırdı. İstekli olduğunu görebiliyordunuz.
“Hōsen-kun’dan korkmuyor musun, Nanase-san?”
“Evet, korkmuyorum.”
Tereddüt etmeden, net bir cevap verdi. Ve bu sözlerinin ardından, Nanase bu görüşme başladığından bu yana ilk kez kafasını bana çevirip bakışlarını bana kilitledi. Gözlerinde daha önce, iki kez gördüğüm o bakışın aynısı vardı.
Dünkü sohbetimizi hatırladım, ‘Şiddete asla boyun eğmeyeceğim’ demişti. Kimliği hakkında endişelerim olsa da, Nanase 9/D sınıfını bizim tarafımıza çekebilecek, iki sınıfın ortak iş yapmasına aracı olacak tek kişi olabilir.
Tesadüfen karşılaşarak tanışmış olsaydık, ona minnettar kalabilirdim.
“O zaman, sana daha ayrıntılı bir soru sorayım. Şu anda 9/D sınıfında kaç öğrenci partner bulmakta zorlanıyor? Akademik başarısını dikkate almadan, tahmini olarak kaç kişinin zorlandığına dair olabildiğince net bir cevap vermeni istiyorum.”
ÖYD uygulaması hangi öğrencilerin partneri olup olmadığını gösterse de, öğrencilerin partner bulup bulamayacağı konusunda net bir bilgi vermiyordu.
Bunu öğrenmek için, sınıfla bizzat ilgilenen birine sormaktan başka seçeneğiniz yoktu.
“Şuan için, yaklaşık onbeş öğrencinin kendi başına bir partner bulmakta zorlanacağını düşünüyorum.”
“Onbeş kişi demek.. tahmin ettiğimden daha fazla çıktı.”
10/D sınıfından da partner seçimi yapmayan çok öğrenci vardı.
Doğru bir şekilde anlaşma yaptığımız sürece, sınıflarımızın ortak çalışması için uzlaşabiliriz.
“Nanase-san, Eğer sen de istersen, sen ve sınıfınla bir anlaşma yapabiliriz.”
“Anlaşma diyorsunuz..?”
“Akademik başarılarının ne olduğuna bakmaksızın, beraber 15li partnerler belirleyerek bu işi kısa sürede halledebiliriz. Tabii, işin içinde kişisel puan olmayacak. Yardıma ihtiyacı olan öğrencilere yardım eli uzattığımız işbirliğine dayalı bir anlaşma.”
Başka bir deyişle, karşılıklı ayrıcalık sunacağımız bir ilişkiye dayalı anlaşma.
Karşılıklı yardımlaşma olacağı için, kişisel puan ve duyguların dahil olmayacağı bir anlaşma.
Böyle bir anlaşma ile, okuldan atılma riski azaltılır.
Ancak, işlerin bu kadar basit olmayacağını, hem Horikita hem de Nanase pekala farkındaydı.
“Bu, anlaşma için ilk adım olarak görülebilir. Ancak Horikita-senpai, sizin sınıfındaki akademik başarısı E olan kişileri, bizimkilerin okuldan atılmaya engel olmasının garantisi olmadığını siz de biliyorsunuz. Sınıfımda partner bulmakta zorlanan öğrencilerin çoğunluğu akademik başarısı C veya D olanlar.”
Örneğin, onların bizimle eşleştirmek isteyecekleri kişilerin akademik başarısı C + ise, bizim sınıfımızdan akademik başarısı E olan birisiyle eşleştirmek, okuldan atılma riskini azaltmaz; arttırır. Bizim için dezavantajların çok daha ağır olacağı anlamına geliyor bu.
“Ben de bu sebeple, bu konuya engel olmak için elinden geleni yapmanı istiyorum.”
“Evet, ne demek istediğinin farkındayım. Fakat kolayca bir anlaşmaya varacağımızı sanmıyorum.”
Nanase, inkar etmeden düşüncelerini söyledi.
“Hōsen-kun, size ücretsiz yardım etmemize asla izin vermez. Hele de şu saatten sonra.”
10/A sınıfı, okul başladığından beri yüksek sınıf puanı korumayı başararak çok fazla miktarda puan biriktirmiştir. 10/C ise, geçen dönemin sonuna doğru Ryūen’in paçasını kurtarmak için, Katsuragi sayesinde A Sınıfı ile olan anlaşması biriktirdikleri toplu puanı harcamışlardı. 10/C’den öğrencilerin, az çok birikmiş puanı vardır diye düşünüyorum.
İki sınıfın masaya bu kadar çok puan yatırarak iddialı tavırlarını göz önüne alırsak, 9.sınıfların kendilerini pahalıya satmak istemelerini doğal karşılıyorsunuz.
Hōsen’in planının, bu sınavın üstesinden gelmek için koyduğu politikanın, doğru ve karlı olduğunu söylemek mümkün.
Fakat, diğer sınıflardan daha fazla puan isteyerek 9/D’nin, işleri yokuşa sürdüğü gerçekti.
Bu partner bulmadaki zorlanmalarının en büyük belirgin kanıtı, 9/D sınıfından partnerliği belirlenmiş öğrenci sayısının azlığıydı.
“Sınıfındaki herkesin yararına olmasına rağmen mi? Onun için de kötü bir durum değil.”
Bu planının dezavantajı, bir partner bulamayan öğrencilerin, her ay alacakları harçlıktan, kişisel puanlardan, 3 ay mahrum kalmaları olacak. Büyük ihtimalle bu konuya dikkat çekmek istedi, Horikita.
“Ne demeye çalıştığını anlıyorum, Horikita-senpai. Şimdiye kadar vurguladığınız noktaları destekliyorum da.”
Nanase, Horikita’nın teklifinden etkilenmiş gibiydi.
Fakat….
“Ama… Hala Hōsen-kun’un buna izin vereceğini sanmıyorum.”
Kısa bir sessizlik çökünce, Ne düşündüğünü az çok tahmin ederek, lafa girdim.
“Emin olduğum tek şey, Hōsen’in sadece kendisi için puan toplamadığı.”
“Bu da ne demek, anlayamadım?”
“Başta Hōsen’in partnerlik için çok yüksek puan talep ettiğini düşünüyordum, puanlara kendisi el koymak istiyor sanmıştım. Fakat amacı bu olsaydı, akademik başarısı düşük olan arkadaşları için partnerlik arayışına girer, önce onları aradan çıkartırdı. En kötü ihtimalli senaryoda, öğrencilere elde edecekleri puanları kendisine vermesi şartıyla, onlara partner bulacağına dair bir teklif sunar diyordum.”
“Doğru bir tahmin… Üç aylık kişisel puandan olmak, herkesin kolayca kabullenebileceği bir durum değil. Sınavda başarısız kalmaktansa, puanların yarısını Hōsen-kun’a verip kendimi kurtarmayı tercih ederdim.”
Şimdiye kadarki hareketlerine ve Nanase ile yaptığı konuşmalarda edindiğim bilgiye göre, bu konu burada da kapanmıyor.
“Tıpkı Ayanokōji-senpai’nin tahmin ettiği gibi. Hōsen-kun, sınıf arkadaşlarımızdan puan talep dahi etmedi.”
Sınıfı kontrol ediyor, kurallar dayatıyordu.
Birisi koyduğu kuralları çiğnediğinde, Hōsen ve tayfası tarafından, dışlanıyorlardır.
Bu nedenle, Hōsen’in izni olmadan partnerlik arayışına girmemişlerdir. Kısaca, cesaret edemezler.
9/D öğrencileri, İchinose’in düzenlediği tanışma toplantısına gelmemeyi seçtiler, çünkü katılsalar da bir şeyin değişmeyeceğinin farkındalardı.
“Sınıfındaki akademik başarısı yüksek olan birkaç öğrenciyi ikna edip ortak bir şeyler yapamaz mısın, peki?”
Horikita, kendi sınıfı için böyle bir cümle kuruyordu. İki sınıf arasındaki, karşılıklı işbirliği odaklı.
10.sınıfların aksine, 9.sınıf öğrencilerinin sınıflarına ve arkadaşlarına duygusal bir bağlılığı yoktu.
Daha okul yeni başlamıştı, bir iki hafta içinde aralarında bu kadar derin bir bağ kurmaları zordu.
“Birkaç kişiyle görüşmeme rağmen, düşüneceğini bile söyleyen çıkmadı.”
“Yani, kişisel puan karşılığı şart mı diyorsun?”
“Birkaç kişiye ihtiyacımız olsaydı, puan kullanarak bir anlaşma yapamaz mıydık?”
Horikita’ya sorarak bir konuyu netleştirmek istedim. Eğer amacımız 10/C ve 10/A gibi, bu sınavda 1.lik olsaydı, başarılı öğrencileri yanımıza çekmek için yüklü kişisel puana ihtiyacımız olurdu. Fakat bizim hedefimiz, okuldan arkadaşlarımızın atılmasını önlemek olduğu için, birkaç öğrenciye muhtaç kalarak; az bir ödeme yapıp bu işi kapatabilirdik.
“Evet… Eğer başka seçeneğimiz kalmazsa, böyle yapacağız. Ancak özel puanlarla kurulan ilişkiler, ilerde de özel puanlarla halledilerek çözülür. Benim istediğim ilişki, bundan daha fazlası.”
Bana cevap verdikten sonra, Horikita dönüp Nanase’nin gözlerinin içine baktı.
“Ne demek istiyorsun, Horikita-senpai?”
“Şu an, 9. ve 10.sınıfların bu sınavda verdiği savaş çok farklı; ayrı kulvarlarda savaşıyoruz. 9.sınıflar okuldan atılmak gibi bir riskle karşı karşıya olmadığı için, avantajlı konumdasınız. Fakat, bu durum hep böyle devam etmeyecek. Er ya da geç, okuldan atılma riskiyle karşı karşıya kalacağınız günler gelecek. Puana dayalı ilişkiler kurmaktan öteye gidemediniz diyelim ve sınıfınızın puanı olmadığı ama iş birliğine muhtaç olduğunuz bir an geldiğinde, ne yapacaksınız? Bunu hiç düşündün mü?”
Bazı öğrenciler paçayı kurtarırken, bazıları bu işten kolayca sıyrılamayacaktır.
“İşte tam da bu sebepten dolayı, aramızda üstünlük, hiyerarşik bir bağ olmadan, eşit olarak sizinle bir bağ kurmak istiyoruz. Güvene dayalı bir bağ olmalı ki dönemlerimiz arası farkları gözetmeksizin birbirimize güvenelim.”
Bu sözleriyle Horikita, 9/D sınıfının başı derde girdiğinde, bize rahatça güvenip yardım istesinler, danışsınlar dedi. Bir nevi, Ichinose’n uyguladığı güven odaklı stratejiye benziyor.
Temel farkı ise, tüm 9.sınıflardan bağ kurmaya çalışmıyor, tek bir sınıfa odaklanıyordu.
Horikita herkese hitap etmeyi amaçlamıyordu. İş birliği çalışmalarımızı, 9/D ile sınırlandırıyordu.
Özel sınavın dördüncü gününe geldik çoktan. Daha fazla zamanımızı boşa harcayamayız.
Bu görüşmeyle Horikita, Nanase’ye niyetini net bir şekilde aktarabildi bence.
Fakat gergin yüz ifadesi değişmedi.
“Ne dediğini çok iyi anlıyorum ama sınıf arkadaşlarımın bu konuyu idrak edebileceğini sanmıyorum. 9.sınıfların çoğu, mümkün olduğunca çok kişisel puan biriktirmek istiyor. İşin içine puan konusu dahil olduğu için, puan olmadan partnerlik onlar için mantıklı gelmeyecektir.”
Bu bakış açılarını geliştirmeleri için, tek yapmamız gereken onlara okulun nasıl çalıştığını anlamaları için zaman vermek.
“Yani, şu an 9/D ile birlikte çalışmamızın önünde iki engel olduğunu söylüyorsun: Hōsen-kun’u ve puan isteyen başarılı öğrencileri ikna etmek. Tabii, 2.si diğer tüm sınıflar için geçerli olacaktır ama…”
Görünüşte, 9/D ile birlikte çalışmanın sağlayacağı faydalar, özellikle Hōsen gibi üstesinden gelinmesi gereken birçok engel nedeniyle, küçük görünüyordu. Ancak, gerçek farklıydı.
Horikita bu durumdan haberdar mı acaba?
“Hōsen-kun’la bu konuyu konuşayım, biraz zaman verirseniz.”
Horikita, Hōsen olmadan görüşmenin daha ileriye gidemeyeceğini idrak ederek talebini olumlu karşıladı.
“Haklısın… Bu konuyu kendi aramızda konuşarak, aramızdaki bağı kuramayız, evet.”
“Şu an, onunla görüşmeye hazırım, eğer senin içinde mahsuru yoksa, arayabilirsin onu.”
“Tamam, onu arayacağım.”
Nanase cep telefonunu cebinden çıkarıp masadan kalkarak kütüphanenin girişine doğru yürüdü.
“Hōsen-kun’un etkisi tahminimden daha büyükmüş.”
“Evet, öyleymiş.”
“9/D ile bu şekilde ortak bağ kurmaya çalışarak… bir hata yapmıyorum, değil mi?”
“Geleceğe yatırıma dayalı bir ilişki kurmak, fena bir fikir değil. Hatta bunun, ilerisi için şart olduğunu da gerçek. Sakayanagi ve Ryūen, itibarlarını ve puanlarını kullanarak yetenekli 9. sınıf öğrencileriyle güvene dayalı ilişkiler kurmaya çalışıyorlar. Ichinose’gilin, puanı olmadığı halde, 9.sınıfların çürüklerini toplayıp onları koruyarak, güven bağı kurmakla meşgul. Stratejin Ichinose’nkine benziyor ama tek bir sınıfla güven bağı kurmaya çalışıyorsun, değil mi? Stratejilerin hepsi, şekil ve boyut olarak farklı olsa da, amaç aynı. Şuan bu üçüyle rekabet edebilecek bir lider olma yolunda emin adımlarla ilerliyorsun.”
Horikita sözlerimi duyuca hafifçe başını salladı. Bunu söyleyerek, görüşmelerin sorunsuz bir şekilde devam ettirme kararını ona bıraktım.
Bir süre sonra, Nanase hafifçe başıyla bize işaret yaparak bizi çağırdığını fark ettik.
“Acaba bir sorun mu var?”
“Hadi yanına gidip öğrenelim.”
İkimiz de kütüphaneden çıkarak Nanase’nin yanına gittik.
“Kusura bakma, senpai. Uhm… Hōsen-kun telefonda şuan.”
Nanase, telefonunu Horikita’ya uzattı.
Horikita telefonu alıp hoparlör modunu açtı. Hōsen ile yüzleşme başlıyor.
“Beklettim galiba, buyur.”
[Yo. Ne demeye çalıştığınızı Nanase’den duydum.]
“Yüz yüze görüşüp daha detaylı konuşalım, ne dersin?”
[Gerek yok. Görüşsek de bir bok değişmeyecek. Hahahahaha!]
Hōsen büyük bir kahkaha patlattıktan sonra, konuştu.
“Yani… uzlaşmak için pazarlık yapmaya bile yanaşmıyorsun, öyle mi?”
[Aynen öyle. Seninle telefonda konuşmak bile istemedim, ama Nanase bir türlü konuyu kapatmama izin vermedi.]
“Hōsen-kun, bence Horikita-senpai’nin söyleyeceklerini dikkate almalıyız.”
[Sen sus lan. Kendini ne sanıyorsun, ha? Canına susamadıysan, sen bu konuya karışma ve sus.]
“Canıma susamadım. Ama lütfen, Horikita-senpai ile en azından bir kez olsun görüş.”
[Puan vermeyi düşünmüyorsanız, bir daha beni aramayın.]
Nanase tam bir şey söylemek için ağzını açtı ama Hōsen telefonu kapattı.
Hemen onu tekrar aramaya çalışsa da, telefonu açmadı. Birkaç kez daha aradı ama nafile. Cevap vermiyor.
“… Çok özür dilerim!”
Nanase kafasını olabildiğince aşağı indirerek ikimizden de özür diledi.
Nanaese, yanlış bir şey yapmadı ama..
“Başını kaldır, lütfen. Benim planım, Hōsen-kun’unkinden tamamen farklı. Bize böyle bir yardımda bulunduğun için sana çok minnettarım.”
“Şey…”
“Bugünlük bu konuyu kapatalım. Hōsen-kun’la görüşmek için bir çözüm düşüneceğiz biz. Bir şekilde bu konuyu hafta sonuna kadar çözmek istiyorum.”
Bu iş daha da uzarsa, Horikita odağını, dikkatini, farklı bir sınıfa kaydırmak zorunda kalacaktır. Bense, böyle bir yönelme yaşanmamasını umuyorum. Diğer sınıflardaki öğrencilerin çoğunun kapıldığını düşünürsek, kalan 3 sınıftan öğrenci toplamak için yoğun bir çaba harcamak şart.
“Bizden vaz geçmememize sevindim, Horikita-senpai. Ama…”
Nanase ağzından çıkmak üzere olan kelimeleri geri tuttu. Muhtemelen Hōsen ile eşit, işbirliğine dayalı bir ilişki kurmanın imkansız olduğunu söylemek istemiştir. Söylediği an, Horikita’nın pes edeceğini düşünerek vazgeçmiştir.
“En azından ne yapmak istediğimi anladı. Şimdilik bu kadarı yeter.”
Zamanın daralması ve sabrının taşmasına rağmen Horikita, bu meseleye son verirken Nanase’ye umut verici sözler söyledi.
Horikita, bu sözlerinin ardından beraber yurda dönmeyi teklif etti. Nanase ise kibarca reddetti. Galiba başka bir işi var.
Yarın tekrar kütüphanede görüşmek istediğini söyleyerek, yanımızdan ayrıldı.
Belki de Hōsen’le buluşmaya gitmiştir.
“Hadi gidelim. Bugün daha yapacak çok işim var.”
Tahminimce, Horikita odasına döndükten sonra, Sudō ve birkaç kişiye daha ders anlatacak gibi.
“Ah, bu arada. Kendine partner bulma konusunda ne durumdasın, anlatsana? Bu konunun icabına kendin mi bakacaksın yoksa bana mı devretmeyi planlıyorsun? Ona göre ben de plan yapayım. Değişiklikler yapmak zorunda kalabiliriz.”
Hōsen ile görüşüp bu iş birliğini kesinleştirirsek, bu uzlaşmada kaç kişinin yer alacağını belirlememiz gerekecek.
“Partnerim olmasını istediğim birisi var aklımda.”
“Yani, akademik başarısı iyi olan birini aramıyorsun da, özel birisini mi arıyorsun? Kim peki aklındaki?
“Şimdilik sır.”
“Sır mı…?” Benden saklamana gerek var mı sence?”
“Şuan yüzeysel birkaç tahminim var da ondan.”
“Gerçekten kim olduğunun bu kadar önemi var mı? Herkes bu konuda yardım almak için elinden geleni yaptı. Sanki bilmiyorsun? “
“Haklısın. Bugün daha net bir fikrim olur diye düşünmüştüm ben de. Neyse, artık. En geç bu hafta sonuna kadar kararımı vereceğim.”
“Madem böyle diyorsun.. Ama… Son dakika ağlayarak gelirsen sana yardımcı olamam, haberin olsun.”
“Peki. Ben de sana az önce bir soru soracaktım. Nasıl hissediyorsun?”
“… Benim için mi endişeleniyorsun?”
“Şuan iyi dayanıyorsun, maşallahın var ama… özel sınava daha çok var.”
Eğer bu işleri tamamlamadan önce enerjisi biterse, sınav günü performansını etkileyebilir.
Dün Amasawa’nın yemek testiyle uğraşmak için harcadığı efor ve zaman, bir de üstüne sınıftakilere ders vermek…
Yoruldukça yoruluyor, epey zorlanıyordu.
“Kendimi yıpratıyorum belki doğrudur. Ama şu an dinlenmenin yeri ve zamanı değil. Özel sınav bitene kadar yere yığılmak falan yok, iyiyim.”
Basit bir cesaret gösterisinden ziyade, bu tavrı daha çok sınıfı savaşa hazırlayan bir liderin düşünce tarzını benimsiyordu.
Yōsuke ve Kushida’nın yardımlarını esirgememelerinin dışında, Keisei ve Mii-chan gibi akademik başarıları yüksek öğrenciler de, bu sınavın başından beri Horikita’ya yardım etmeyi teklif ettiler. Bu nedenle Horikita, 9/D ile geleceğe dair bir yatırım planı kurmayı, bu işi yürütmeyi aklına koydu.
Liderinizin bocaladığını, ne yapacağını bilemediğini düşünün. Arkasında duran ekibi olarak siz de etkilenirsiniz.
Zamana karşı verdiğimiz bu yarışta, sınavın başından, sınıfımızın hamlelerini belirleyip sağlam adımlar atmak, önemliydi.