Elitler Sınıfı - Cilt 18 - Bölüm 11 - Sabah
Cilt 18 – Bölüm 11 – Sabah
9 KASIM SALI
Bu sabah okula giderken asansörde Horikita ile karşılaştım.
Kısa bir selamlaşmanın ardından yurttan birlikte çıktık.
” Duydun mu? Kültür festivalinden bir gün önce üçüncü sınıf öğrencileri tıpkı gerçek festivalde olduğu gibi bir prova yapacaklarmış.”
“Evet, birinci ve ikinci sınıfları da davet ettiklerini duydum.”
Bu bilgi dün gece okulun ilan panosuna, sanki tüm sınıfları bilgilendirmek için asılmıştı. Bilginin kaynağı öğrenci konseyi başkanı Miyabi Nagumo’ydu. Nagumo geçen hafta öğrenci konseyinin çok da kötü olmayan bir öneride bulunacağını söylerken muhtemelen bunu kastediyordu.
Katılım şeklini biz seçecektik. Gerçek bir yemek servisi ya da sadece bir maket olabilir. Bu sadece ertesi günkü festival için son ayarlamaları yapmanın bir yolu.
“Öğrenci konseyi şimdiden birçok sınıftan katılım mektupları aldı. Eminim şimdiye kadar stantlarını sessiz tutan sınıflar festivalden önce üçüncü bir tarafın değerlendirmesini duymak isteyeceklerdir.”
“Yani daha fazla sınıfın bu konuda güçlü bir isteklilik gösterdiğini söylüyorsunuz.”
“Bence 3-A’nın spor salonunu kiralaması ve sunumlarını diğer öğrencilere açması büyük bir etken oldu.”
Herkes performansını gizlemeden gösterebilecek ve gerçekten geri bildirim alabilecek. Ayrıca, bu süreçte ortaya çıkan geribildirimleri nasıl bünyemize kattığımız da okula kayıtlı tüm öğrenciler arasında sergilenecek. Bu festivali sadece başarılı kılmak ve bir yarışma olarak değil de, öğrenciliğin tadını çıkarmak isteyen belli sayıda öğrenciler de olmalı.
“Eminim öğrenci konseyinin tüm sarf malzemeleri ve diğer masrafları karşılama kararı da ek bir teşvik olmuştur.”
Sadece bir ön-festival düzenleyecek olsanız bile bunun bir maliyeti olacaktır.
Festival için sağlanandan ayrı bir bütçe oluşturulması gerekecektir ve fon kaynağı doğal olarak öğrencilerden toplanan özel puanlardı.
Bazı sınıfların prova için kendi ceplerinden ödeme yapmak zorunda kalmaları halinde etkinlikten vazgeçmeleri şaşırtıcı olmazdı, ancak öğrenci konseyi tam da bunun için vardı. Eğer öğrenci konseyi masrafları karşılarsa, reddetmeleri için hiçbir neden kalmayacaktı. Zaten onlara makbuz getirmeleri halinde öğrenci konseyinin bütçesinden geri ödeme yapacağını bildirmişlerdi. Elbette bir sınır yoktu ama her sınıf için on binlerce puanlık kota vardı.
“Biz de katılacağız, değil mi?”
“Elbette. Bütün okul hizmetçi kafe yapacağımızı biliyor. Bunu yapmaktan zarar gelmez.”
“Bu doğru. Ryuen-kun ve diğerlerinin başına gelenler de cabası.”
Horikita bana anlamlı bir bakış attı, ben de hafifçe başımı sallayarak cevap verdim.
“Bakalım bizim için ne hazırlamışlar.”
Ryuen’in konsepti nasıl geliştireceğini görmek için harika bir fırsattı.
“Kaybedeceğimizi düşünmüyor musun?”
“Bilmiyorum.”
“Kendinden oldukça emin görünüyorsun.”
“Kendime çok güveniyor değilim. Sadece elimden gelen her şeyi yapıyorum.”
“Bu doğru. Yine de, genelde kendini güvende hissetmez misin?”
Görünüşe göre, Horikita tamamen hazır olmasına rağmen kaybedebileceğinden endişe ediyor.
“Belki de kaybetmekten korkuyorumdur.”
Yenilgi sadece sınıf puanlarını kaybetmek anlamına gelmez. Ama sınıf puanı kazanamamak da bir o kadar kötü. A sınıfına ulaşma ivmesindeyken gerilemekten kaçınmayı istemek doğaldı.
“Belki geçen yıl bu kadar endişeli olmazdın.”
“O sadece aptallıktı. O zamanlar etrafımda hiçbir şey göremiyordum.”
Horikita şimdi ufkunu biraz daha genişletmeye başlamıştı. Bu yüzden kaybetmeyi düşünmeden edemiyordu.
“Bir sınıf lideri olarak, hem kazanma hem de kaybetme modellerine hazırlıklı olmak kötü bir şey değil. Ben sadece piyonlardan biriyim ve adece sorumsuzca açıklamalar yapıyorum.”
Horikita’nın eksikliği ve gücü bunu kolayca göz ardı edememesiydi. Sakayanagi veya Ryuen olsaydı, dinler ve görmezden gelirlerdi; Ichinose olsaydı, bunu önemli olan tek şeymiş gibi kabul ederdi.
Horikita’nın bu iki yönü de var.
“Biliyorum ama… Bazen.”
Horikita’nın sırtına avucumun içiyle hafifçe vurdum.
“Ne yapıyorsun?”
“Kazanmaya alışmak için henüz çok erken.”
“Öyle değil…”
Biraz kızgın görünüyordu ama aynı zamanda tam on ikiden vurduğumu da fark etti.
“Bu kibirli bir düşünceydi, kendi başıma iyi yaptığım bir şeyin sonucu değildi.”
Issız ada, oybirliği sınavı, bunlar sadece doğrudan yetkinlikle desteklenen zaferler değildi.
“Yani…?”
“Ne demek istiyorsun?”
“Söylediğin her şeyi ciddiye almamaya çalışıyorum ama son zamanlarda çok işbirliği yapıyorsun, bu daha da sinir bozucu. Bunu kafamda nasıl işleyeceğimi bilemiyorum.”
“O zaman, gelecekte seninle hiç işbirliği yapmayacağım.”
Hızla uzaklaşmaya çalıştım ama beni omuzlarımdan yakaladı.
“Olmaz.”
Kaçmaya çalıştım ama hemen yakalanıp geri getirildim.
“Okula gitmeden önce markete uğramak istiyorum, bana eşlik etmek ister misin?”
” Markete mi?”
“Okul festivalinden önceki gün için hazırlanıyorum ve bugünkü öğle tatilimi en iyi şekilde değerlendirmek istiyorum.”
“Olur tabii.”
Bir markette birkaç dakika geçirmek sorun olmazdı. Horikita’yı takip edip içeri girdim.
Orada eşyalarının parasını ödemek üzere olan Koenji ile karşılaştık. Elinde sadece iki şey vardı: bir şişe soya sütü ve beyaz et salatası. Öğle yemeği için çok hafif bir yemekti ama sabah molasında da yiyip yemeyeceğini merak ettim.
Koenji nadiren yemek yerken görüldüğünden, özel hayatı bizim için bir sır.
“Günaydın, Koenji-kun.”
Horikita ona seslendi, ancak eşyalarının parasını ödedikten sonra Koenji sadece hafifçe gülümsedi ve herhangi bir kelime alışverişinde bulunmadı.
“Koenji’nin kültür festivali için görevlendirilmeyen tek kişi olduğunu duydum.”
“Bana hiçbir şey yapmayacağını söyledi. Fikrini değiştiremeyeceğime eminim.”
Horikita da pek endişeli görünmüyordu ve hızlıca kasaya gidip yemeğini seçti. Plastik poşet teklifini reddedip her şeyi kendi çantasına tıkıştırdı.
“Sen birşey almayacak mısın?”
“Bir şeye ihtiyacım yok ayrıca bolca özel puanım yok.”
Kasım ayı cüzdanımı bir nebze kendine getirdi ama yakında paramı çekmeyi planlıyordum.
“Artık Kushida-san’a puan ödemiyorsun, değil mi?”
“Hayır, şimdiye kadar puan istemedi.”
“Senden puan isteseydi gerçekten öder miydin?”
“Benden puan alacağını mı düşünüyorsun?”
Horikita bana hoşnutsuzlukla cevap verdi ve mırıldandı: “Hayır, sanmıyorum. Onun geri dönüp bana musallat olmasını istemiyorum.”
Ne kadar çarpıtılmış olursa olsun, Kushida derin bir değişim geçirdi. Ve büyüme yönünde ilerlediğine inanmak zorundayım.
***
O gün okuldan sonra. Ichihashi, önünde oturan Horikita’ya biraz tereddütle yaklaştı.
“Um, Horikita-san… Bir dakikanı alabilir miyim?”
İchihashi, Horikita ile güçlü bağları olmadığı için onunla nadiren konuşur. Normalde, yaklaşan festival hakkında konuşacağı düşünülebilirdi.
Ancak, elindeki eşya farklı bir şeyi ima ediyordu.
“Nedir o?”
“Aslında senden bir iyilik isteyeceğim. Bugün öğrenci konseyi çalışman var, değil mi?”
“Evet. Biraz önce sınıfa da söylediğim gibi, öğrenci konseyinde yapmam gereken işler var. Festivalde size yardımcı olamam.”
“Evet, demek istediğim bu değildi. Lütfen bunu alır mısın…?”
Bu sözlerle birlikte bir mektup sundu. Zarfın ağzında bir kalp çıkartması vardı.
“Nedir bu?”
“Bu bir aşk mektubu…”
“Eh?”
Bir an için anlamadan şaşırması normal. Her ne kadar farklılıkların kabul gördüğü bir çağda yaşıyor olsak da, bir kızın başka bir kıza yazdığı aşk mektubunun karşı cinsle ilgili konular dışında başka açılardan da şaşırtıcı olması anlaşılabilir bir şey.
“Benden Horikita-san’a falan değil. Aslında arkadaşlarımdan biri bunu öğrenci konseyi başkanı Nagumo Miyabi’ye vermemi istedi.”
“Öğrenci konseyi başkanına mı? Ama bu şahsen vermen gereken bir şey değil mi?”
Hoşlandığınız birine duygularınızı itiraf edecekseniz, doğal olarak beklentiniz yüz yüze olmaktır.
“Benden bunu ona iletmemi istedi çünkü kendisi veremeyecek kadar gergin, ve benim de öğrenci konseyi başkanına şahsen verecek cesaretim yok…”
Nagumo, örneğin eski Öğrenci Konseyi Başkanı Horikita Manabu’dan daha sosyal bir insandı ama yine de son sınıf öğrencisi ve bu okulun temsilcisiydi.
Onunla hiç teması olmayan birinin ona yaklaşması oldukça zor olurdu. Öte yandan Horikita farklıydı. Günlük olarak öğrenci konseyi işleri hakkında konuştuklarını hayal etmek kolaydı.
“Durumu anlıyorum ama…”
“Lütfen. Uzun zamandır bununla mücadele ediyordu ve… sonunda bunu yapacak cesareti buldu.”
Bir yıl önceki Horikita olsaydı, bu isteği reddederdi.
Ama şimdi sınıf arkadaşlarıyla ilişki kurmak onun için önemli. Oybirliği sınavında kaybettiği güveni telafi etmek için bundan başka bir yol yoktu.
“Tamam. Bir şekilde bir açıklık bulup bulamayacağıma bakacağım ve senin için ona vereceğim. Tamam mı?”
“Uh, evet.”
Ichihashi cevap verdi ama biraz kaba görünüyordu.
“Bir sorun mu var?”
“Şey, bu aşk mektubuyla ilgili küçük bir sorun var.”
Horikita mektubu aldığında, ön ya da arka yüzünde herhangi bir isim yazmadığını fark etti. Bu, içeriğine bakana kadar gönderenin bilinmediği anlamına geliyordu.
“Bu mektubun kimden geldiği içinde yazıyor mu?”
“Bilmiyorum… Eğer normal bir şey olsaydı, yazacağını düşünürdüm. O kız, sadece ona hislerini anlatmaktan mutlu olsaydı, yazmayabilirdi.”
Başka bir değişle, ne mektubu gönderen ne de alan aşk mektubunu kimin gönderdiğini bilebilirdi.
“Bunu kabul etmek biraz zor. Tabii ki mektubu ona verdiğimde açıklayacağım ama dikkatli olmazsam benden gelen bir mektup sanabilir.”
Aslında kendisinden gelen bir mektup olmasına rağmen başkasından aldığını söylemesi Nagumo’nun mektubu bu şekilde alma ihtimalinin sıfır olduğu söylenemez.
“Peki o zaman, başka birine soramaz mısın? Öğrenci konseyinden tanıdığın bir çocuk gibi ya da… Hayır mı? Bugün bir şekilde vermeni istiyorum.”
“Bu söylediğin kadar kolay değil…”
Horikita endişelenmesine rağmen bir an düşündü ve başını salladı.
“Elimden geleni yapacağım ama ona verebileceğimin garantisi yok, tamam mı?”
“Kabul ettiğine sevindim. Eminim çok mutlu olacaktır.”
Horikita isteksiz de olsa aşk mektubunu Nagumo’ya vermeyi kabul etti.
Normalde mektubun kimden geldiğini sormak mantıklı olurdu ama Horikita ilgilenmedi ve sorgulamaya çalışmadı.
Çeviren:Erdb.