Elitler Sınıfı - Cilt 4 - Bölüm 1 - Part 1 - 2
Hirata’yı Karuizawa’yla bıraktıktan sonra, kimseye takılmadan odama geri dönmeye karar verdim. Odamın olduğu üçüncü kata asansöre binmek yerine merdivenle çıktım.
Odamın önüne geldiğimde etrafta su damlaları olduğunu fark ettim. Sadece kapımın önünde değil, tüm koridorda su damlaları vardı. Damlaları takip edince salına salına yürüyen şortu birisini gördüm. Üstü çıplaktı.
“E-efendim! Koridorda ıslak dolaşamazsınız!” durumu fark eden personellerden birisi elinde havlu ile koşarak geldi.
“Ha Ha Ha. Beni yakaladınız demek.” dedi.
“Evet, efendim. Bu sizi böyle 4. Yakalayışım. Geminin içine girmeden önce üzerinizi yıkamanız gerekiyor. B-bu tavırlarınız, diğer yolculara saygısızlık.” Benzeri bir şey söyledi personel.
Demek defalarca gördüğü için hazırlıklıydı, yanında havlu taşıyordu..
” Vücudumu silmemek benim en önemli prensiplerimden birisi.” Dedi Kouenji, vücudundan su damlaları akmaya devam ediyordu. Birden yürümeyi bırakıp “Kağıt kalem var mı?” diye sordu.
“Ha?.. not defterim ve bir kalemim var.” Dedi personel. Şaşkındı ama not defterini ve kalemini çıkardı.
“Bazen ünlü birisinin imzası on milyon dolardan daha fazla para eder, anlıyorsun değil mi?” dedi Kouenji.
“Yani…anlamadım?” diye cevap verdi personel.
not defterine bir şey karaladıktan sonra, defteri personele uzattı. Benden uzakta oldukları için ne yazdığını göremedim ama adını, ‘Kouenji Rokusuke’ yazmıştır diye düşünüyorum.
“N-ne, bu nedir?” diye sordu.
“Ne olduğu belli olmuyor mu? İmza. Böyle ucuz bir kağıda atılsa da öyle önemli bir imza ki, ilerde paha biçilemeyecek bir değeri olacak. Size hediye ediyorum. Çekinmeden alabilirsiniz.”
Kouenji’nin kötü birisi olmadığı tavırlarından anlaşılıyordu, ilerde işe yarayacağı umuduyla personele imzasını vererek minnettarlığını gösteriyordu. Ama tabii, personel için imza, kağıt israfı olabilirdi.
“Bana deliymişim gibi bakmayın, ileride Japonya’nın geleceğini ben kurtaracağım. Bu yardımınızın karşılığı olarak da, sizi daha büyük ve lüks bir gemide çalışmanız için işe alacağım. Öyle büyük bir gemi olacak ki, bu gemi yanında çok basit kalacak.” Kouenji büyük iddialarda bulunuyordu.
Bu konuşması bana titanik gemisini hatırlattı, ve tabii o acı kazayı.
Kouenji kendi sözlerinden tatmindi, gülmeye başlamıştı. Personel de umudunu yitirerek ıslak yerlere bakıyordu.
Bildiğim kadarıyla, sınıftan bazıları Kouenji’nin bu bencil tavırlarından dolayı onu görmezden geliyordu. Büyük ihtimalle bu personelin yaşadığı aşağılanmayı sınıftakiler pek çok kez yaşamıştır. Tabii Hirata ne olursa olsun, Kouenji’den vazgeçmez.. böyle birisi değil çünkü. Ama Kouenji, çok farklı birisi, onunla kim iletişime geçerse geçsin, sanki herkesi zehirliyor. Bu yaşananları görmezden gelip ikisinin yanından geçmeye karar verdim.
“Hey. Ayanokouji denen çocuk, sen değil misin? Ne tesadüf.” Kouenji aniden bana seslendi.
Bu ani seslenmesine şaşkındım, onlara doğru dönüp baktım. Personel Kouenji ‘nin dikkarinin bana dönmesinden gayet mutlu olmuştu. Gülümsüyordu.
Kouenji, besin zincirinin en üzerinde yer alan bir varlığa dönmüştü sanki, kendisinden sonra gelen her şeyi yiyecek bir kapasiteye sahipti.
“Bir isteğin mi var benden?” sakince sordum.
“Hayır, yok. Sınıf arkadaşım olduğun için seslendim. Bir de,, oda arkadaşıyız.”
Kouenji saçını yere doğru savurarak cevap verdi. Saçından düşen su damlaları hem yüzüme hem de formama sıçradı..
Kouenji’nin tüm odağı kendisi olduğu için, içine düştüğüm durumu fark etmedi haliyle.
“İzninizle.” Yaşanan tatsız durumu gören personel, daha fazla katlanmaya meyilli değildi, izin isteyip gitmeye kalktı.
Benim de en son isteğim Kouenji ile yalnız kalmak tabi..
“Kouenji ile ne hakkında konuşuyordunuz?” diye gönülsüzce sordum..
kaçma şansını elinden aldığım için personel çocuk hafif sinirlenmişti.. ama görevi burada çalışmak olduğu için cevap vermek zorundaydı.
“Islak olduğu için ona havlu getirmek istedim… size rahatsızlık verdim sanırım. Özür dilerim, efendim.” Dedikten sonra koşarak uzaklaştı.
“Demek peşimden benimle ilgilenmek için koşuyordu?” diye mırıldandı, Kouenji.
“E-evet, öyleymiş.” Diyerek hemen cevap verdim.
Kouenji’ye böyle kısaca cevap vererek konuyu kapatıp odama doğru ilerlemeyi başardım.
“Ne tesadüf ama.. Kouenji ile karşılaştım.”
rahatsız olduğum bir duruma düşmüştüm. Ancak böyle karşılaşmaları engellemek mümkün değildi, herkes bu gemide kalıyordu. Saçma sapan bir duruma maruz kalmamak için, odama sonra geçmeye karar verdim. Hirata ve Yukimura aynı odayı paylaşıyorum, belki birazdan dönerler. Sağa dönüp acil bir durumda kaçış noktalarını basit bir görselle anlatan panonun olduğu yere geçtim. Ardından ikinci kattaki koridorları dolaşmaya başladım. Buralar sakindi.
Ardından telefonum titredi. Çıkartıp baktığımda bir mail geldiğini gördüm.
Mail’de görüşme talebinden bulunuyordu birisi. Yapacak önemli bir işim yoktu, ben de onu görmeye gittim.
“Ooff… offfffff. ”
maili atan Sakura’ya yaklaştığımda, derin derin iç çekiyordu.
“Neyin var?” diye sordum.
“Aaa…A-Ayanokouji-kun?”
Sakura’yı korkuttum galiba. Panikle adımı söyleyip şaşkın şaşkın bakıyordu.
“Korkuttum herhalde, özür.”
“Y-yok. … gerildim biraz.”
benim gibi bir arkadaşıyla buluşurken bile bu kadar geriliyorsa… ne kadar zor yaşıyordur diye düşünmeden edemedim.
“Ayanokouji-kun, senin oda arkadaşların Hirata-kun, Yukimura-kun ve Kouenji-kun…dimi?” diye sordu.
“Evet. Ne oldu ki?”.
Böyle bir soru sorması şaşırtıcıydı.
“Umm…şeyy…birlikte kaldığım kişilerden rahatsız oluyorum da….”
Azındaki baklayı çıkardı. Sakura, oda arkadaşlarıyla iyi anlaşamıyordu demek.
Zaten sosyalleşme problemi yaşayan birisiydi. Bi de böyle endişeli hallerini görünce, durumun vahimliğini anlayabiliyordum.
“Onlarla iyi anlaşamayacağını düşündüğün için mi endişelisin?”
“Bilemiyorum. Bir yanım onlarla dost olmak istiyor bir yanım da yalnız takılmaya devam etmek.. umutsuz vakayım değil mi?”
Sesi kesilir gibi oluyordu.. kimlerle birlikte kaldığını bilmeden ona güzel tavsiye veremezdim.
“Peki, oda arakdaşların kimler?”
“… Shinohara-san, Ichihashi-san ve Maezono-san…” isimleri sayarken ses tonundan üzgün olduğu belli oluyordu.
Güçlü ve farklı karakterlere sahip kızları, Sakura ile aynı odayı paylaştırmışlar demek.
Shinohara, Karuizawa’nın en yakın arkadaşlarından birisi. Sevmediği insanlarla ve özellikle de erkeklerle sürekli kavga eden, başına buyruk bir karaktere sahipti.
Sakura’ya karşı bir düşmanlığı olduğunu sanmıyorum, ama arkadaş canlısı bir tavır da takınmayacaktır.
Ichihashi daha olgun olsa da bazen Shinohara gibi dik başlı olabiliyor.
Maezono’yu çok tanımıyorum, ama hatırladığım kadarıyla bende kötü bir izlenim bırakmıştı.
Sakura için bu durum, yılanlarla dolu bir mağarada mahsur kalmak gibi bir şey olsa gerek.
başını okşayıp onu biraz neşelendirmek isterdim.
“Ama neden benden yardım istiyorsun?” diye sordum.
“…Senden yardım istiyorum çünkü, Ayanokouji-kun…senden tavsiye alabileceğimi düşündüm…”
Bana epey güveniyor herhalde.. ama hemencecik özür diledi.
“Ö-özür dilerim, Ayanokouji-kun. Meşgüldün, ben de seni bana yardım etmen için zorluyorum.” Dedi.
“Sorun değil, tavsiye istemenden rahatsız olmadım. Ama sana yardım edebilecek yeteneğimin olduğundan şüpheliyim.”
Sakura’nın isimlerini saydığı kızları çok iyi tanımıyorum, ona yadımım dokunmayacaktır..
Cevabımı düşünürken, odanın kapısı açıldı.
“Aa. Ayanokouji-kun ve Sakura-san. Burada napıyorsunuz?”
Kushida Kikyou, misafir salonuna girip bize selam verdi. Sakura’nın az önceki umut dolu bakışları birden söndü, ortamdaki atmoser birden garip oluverdi.
Kushida, antisosyal Sakura’nın onun varlığını reddedip kendi içine kapandığnı fark etmeden, knuşmaya devam etti tabii.
“Tamam, sizi rahatsız etmeyeceğim. Ben de arkadaşlarımla buluşmaya gidiyordum zaten. ”
“B-ben de geri döneyim o zaman….” Dedi sessizce, Sakura.
Kushida, araya girmeden gideceğini söylemesine rağmen, Sakura ayağa kalkıp odasına doğru yola koyuldu bile.
“Özür dilerim. Herhalde kötü bir zamanda geldim? Size seslenmese miydim acaba?”
Kushida özür dilemeye çalışıyor durumu öğrenmek istiyordu.
Özür dilemesine gerek yoktu, sonuçta Sakura, antisosyal birisi. Onun yapısı bu..
“Neyse. Gemiye geçtiğimizden beri seninle konuşamadık, Kushida. Arkadaşlarınla çok zaman geçiriyorsun sonuçta.”
Kushida, sınıfın en popüler isimlerinden birisiydi. Sakura gibi birkaç antisosyal haricinde herkesle arkadaş olmayı başarmış, okulun başında söylediği iddiasını yerine getirmeye çalışıyordu.
“C sınıfı ile takılacağım bugün, sen de gelir misin, Ayanokouji-kun?”
“Hmm…ben de katılabilir miyim ki?” diye sordum.
“Gelecek misin?” şaşırmıştı..
Sabahtan belliydi bugünün kötü geçeceği diye geçirdim aklımdan..
Kushida şaşkındı..
Ben de davetini hemen reddetme ihtiyacı duydum.
“Şaka yapıyorum. Dışarı çıkmayı pek sevmem biliyorsun.”
“Hmm… Şaşırttın beni, Ayanokouji-kun. Komik birisin gerçekten.”
“G-gerçekten böyle mi düşünüyorsun?”
benim hakkımda böyle düşünmediğine adım gibi emindim.. Gerçek fikirleri, çok daha korkunçtur kesin.
“Bana müsaade o zaman.”
Sözlerini tamaladıktan sonra, ikimizin de telefonu titredi. Sessiz modda bile zil çalıyordu.
okulun tüm öğrencilere gönderdiği bir mesj olsa gerek..
“Ne acaba?” diye mırıldandı.
Okul başladığından beri çeşit çeşit şeyler öğrenmiştik. Ama ilk defa böyle bir bilgi alıyorduk. Mesaja bakarken, megafonla bir duyuru da başladı.
“Tüm öğrencilerin dikkatine, az önce telefonunuza bir mail gönderildi. Maillerinizi kontrol edip size verilen görevleri yerine getirin. Eğer mail gelmediyse, size en yakındaki tesis görevlileriyle iletişime geçin. Mail çok önemli bilgiler içermektedir, mutlaka okuyunuz. Tekrar ediyorum—” uyarıyı tekrar etmeye başladılar.
“…Az önce aldığımız mail herhalde?”.
“Herhalde.”
Herkesin telefonuna eş zamanlı mail gönderdiler demek…
Mailin içeriği şöyleydi:
“Birazdan özel bir sınav başlayacaktır. Sizin için özel olarak tasarlanan odalarda toplanın.
10 dakika içerisinde görüşme odasına gelmeyenler, cezalandırılacaktır. 2.kattaki, 204 numaralı odaya, saat 18:00’da bekleniyorsunuz. Size ayrılan sürenin bitmesine 20 dakika kalmıştır. Odaya girmeden önce ellerinizi yıkayıp telefonunuzu sessize alın veya telefonunuzu kapatın.”
Demek ‘özel bir sınav’ olacak. Anladığım kadarıyla yazılı veya spor alanında gerçekleştirilecek bir ısnav değil. Issız ada sınavı gibi, normal okullarda yapılmayan türden bir sınav olacak. Snavla ilgili hiçbir bilgi de verilmemiş.
Maildeki bilgi ile bir sonuca varmak imkansız ya. Yapılabilecek tek şey, gidip öğrenmek.
“Mailini görebilir miyim?” diye sordu Kushida.
Ona gösterdim. O da kendi mailini bana gösterdi.
temel cümleler dışında buluşma adresi ve zamanı farklıydı. Onunki 20.40’taydı, benimki ise, 18:00.
“Niye böyle garip bilgiler gönderdiler acaba?” diye söylendi.
“….hiçbir fikrim yok.”
Bundan iyi bir şey çıkmayacağı tek kesin bilgi idi.
Gemide bu kadar kısa zamanda bir sınav yapılacağı hiç aklıma gelemezdi. Hem de bize o kadar çok hak vermişken; tiyatro salonları, partiler, açık büfelerden sonra yani..
Bu gizemli sınavla ilgili belki fikir edinirim diye tekrar maili okudum. Ama hiçbir fikir edinemiyordum. Horikita’ya hemen mesaj attım. O da hemen cevap verdi.
“Okuldan sana da mail geldi mi?”
“Evet.”
“Toplantı saati, 18:00 . Seninki kaçta?”
“Benimki, 20:40’da. Saatleri farklı ayarlamışlar demek.”
“Demek 20:40, ha?”
Kushida’nınki ile aynıydı. Acaba kızlarla erkekleri iki gruba mı ayırdılar diye düşünmeden edemedim..
Ama böyle bir şey imkansızdı, çünkü sınavın 18:00’da başladığı yazıyordu mailde.
“Neden farklı saatler verilmiş merak ettim. Farklı gruplar arasında adeletsizlik oluşturacak.”
“Şuan bu konuda yorum yapamıyorum.”
Mesajlaşmaya devam ettik, Horikita ile.
“Konuşmak istediğim şeyler vardı ama vaktin yok. Malum senin toplantın daha önce başlıyor. Çıktıktan sonra bana da ne olduğunu anlatırsın.” Diye yazdı.
“Tamam.” Diye cevap yazdıktan sonra telefonumu kapattım.
“Ayanokouji-kun?”
Horikita ile sohbetimize odaklanmışken, Kushida bir sorun mu var diye meraklı gözlerle bakıyordu. Kushida’ya Horikita ile görüşme ayarlamamdan bahsetsem mi diye düşündüm. Ama uğraştırıcı bir iş olacaktı, hem de olayların gidişatını değerlendirip ona göre harekete geçmeye karar verdim. Yeterli bilgiyi edindikten sonra aksiyona geçmek en mantıklısıydı.
** *** **
Part 2
Okuldan gelen maildeki adrese, 2.kattaki 204 numaralı odaya, 5 dakika erken gittim. Koridorda herkes koşuşturmaca içinde, kendilerine verilen odalara gitmek için çabalıyordu, çoğunun yüzünü seçemedim bile.
“Diğer sınıflardan öğrenciler de var demek, ha?” diye mırıldandım.
Kapının önünde saatin dolmasını beklemeyi düşündüm önce. Ama belki içerde toplantıyı çoktan başlamış olabilirlerdi, hemen kapıya yöneldim. Kapıya birkaç kez vurduktan sonra, cevap geldi.
“Girin” diye.
İçeriye girebileceğime dair izin aldıktan sonra, kapıyı açıp içeriye adım attım.
A sınıfı rehber öğretmeni, Mashima-sensei bir koltukta oturuyordu. Yanında da iki erkek öğrenci vardı. Bizim sınıftan iki çocuktu.
“Ahh. Bizim gruptaki eksik kişi sensin demek, Ayanokouji-dono. Kopo!”.
Böyle bir iddia ve ne idüğü belirsiz birkaç sözle beni karşılayan kişi, Sotomura idi.
Sınıfımızın inek öğrencilerinden birisi olmakla birlikte, hem otaku hem de gereksiz bilgileri aklında tutan, boş konuşan birisiydi.
“Garip değil mi, Ayanokouji?”
Yukimura’nın yanına oturan Sonomura sordu bu soruyu. Bu ikilinin aralarının bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Acaba nasıl arkadaş oldular diye düşünmeden edemedim.
“Neyi bekliyorsunuz? Oturun. ”
Mashima-sensei beni uyardı. Yukimura’nın yanına oturdum.
Hemen yanımdaki boş duran oturak içime dert oldu ama..
Aynı sınıftan 4 kişiyi, diğer sınıf öğretmenlerinden biriyle denetlemeye karar vermişler herhalde.
“Bize katılacak olan bir kişi daha var, o gelsin başlayacağız.” Diye ekledi, Mashima-sensei.
Ses tonuna bakılırsa, bu kişinin gecikmesinin bize hiçbir zararı olmayacak. Zaten, herkes toplanınca sınavla ilgili bilgi vermesi de herkes için en adil olanı.
Bu yazılı sınav olsun, ıssız adadaki gibi bir sınav olsun, sınav sınavdır.
Bu sınavı, bu küçük odada yapacağız galiba? Hala mailden dolayı endişeliyim, ne oluyor anlayamadım, içime bir kurt düştü..
Belki de boş yere endişe ediyorumdur, hadi bakalım.
Son kişi de gelsin, aradığım cevapları bulacağım.
4. Kişi gelene kadar bir soru sormama gerek yok diye düşünüyorum şuan.
Beklemek sessizliği de beraberinde getirdi..
Toplantı zamanı nerdeyse gelmişti, sonuncu da gelse de cevapsız sorularımız cevap bulsa keşke..
Saat çalmaya başladı, ses odayı dolduruyordu. Mashima-sensei tam saate baktı ki kapıyı birisi tıklattı. Bende olduğu gibi, hoca seslendi ‘gir’ diye.
“Özür dilerim.”
Son üye de gruba katıldı, Karuizawa Kei idi gelen. Yanımdan geçip oturdu.
“Eeeh…herkes burdaymış?” Karuizawa sordu.
Ben de bu sorunun cevabını merak ediyorum.. Kendimi bir garip hissediyordum.
Sonomura etraflıca düşünmüyor, Yukimura ise garip bir tavırdaydı.
“Mailde dakik olmanız gerektiği yazıyordu. Geciktiniz.” Mashima-sensei azarladı Karuizawa’yı.
“Pardon.”
Karuizawa kısaca cevap verdi. Karuizawa, ne Mashima-sensei’nin sözlerinden ne de bizi görmekten memnundu. Karuizawa ile bir anlığına göz göze geldim. Ardından sandalyesini ileri çekip aramıza mesafe koydu. Arada nerdeyse 10cm’lik bir ara vardı, çok değildi.
Ama…
Bana yakın oturma fikrinden bile nefret ediyor oluşu? Beni strese sokuyordu..
“Sonomura, Yukimura, Ayanokouji ve Karuizawa. Özel sınavın içeriği hakkında size şimdi bilgi vereceğim.” Dedi, Mashima-sensei.
Maille alakalı bir şeyler olabileceğini düşünüyordum ama sınavın içeriğini de çok merak ettim.
Ama bu 4 öğrenci ve 1 öğretmen gruplaması… nasıl desem.. Uğraştırıcı bir şeyler çıkacak diye bir his var içimde.
“Bir dakika, bir dakika. Ben bu olayı çözemedim. Sınavı açıklamaktan kastınız nedir? Sınav çoktan bitmedi mi? Ya bu arkadaşlar neden burada? Ne oluyor ki.”
Karuizawa sorularıyla boğmaya başladı..
Bir beş dakika çenesini kapatamaz mıydı ya… Biz de ne oluyor öğrenseydik..
Bu kız kesin maili bile okumadan buraya gelmiştir..
” Şuan için soru almıyorum, önce sessiz olup dinleyin.” Mashima-sensei, Karuizawa’ya kapa çeneni der gibi bir haldeydi.
Şu dakikadan itibaren böyle sorulara cevap verme niyetinde olmaması gayet doğal aslında..
Zaten Mashima-sensei, soğuk ve sert birisi olduğuyla biliniyordu. Demek söylentiler doğruymuş. Ses tonu da hep kararlı ve düz. Konuşmasından, bir ipucu elde edebilmek, farklı anlamlar çıkarabilmek imkânsız.
“Bu sınavda, tüm birinci sınıf öğrencileri, burclara göre gruplara ayrıldılar ve her dörtlü grup, sizin gibi burca göre ayrılan insanlardan oluşuyor. Bu sınavın amacı da, sizlerin ‘düşünme yeteneğinizi’ değerlendirmek.” Diye giriş yaptı, Mashima-sensei.
Burçlara göre mi? Yani, birinci sınıflardan toplamda 12 grup var. D sınıfı 3 gruba ayrıldı, kalanlar da diğer gruplara dağıtıldı? Aklıma ilk gelen bunlar oldu.
Hem ‘düşünme yeteneği’ derken? Sözlük anlamından yola çıkarsam, düşünebilme yeteneğimizi test edecekler demektir ama..
” Düşünme yeteneği derken neyi kast ediyorsunuz?” diye Karuizawa yine başladı sorulara.
Refleks olarak sormuş olabilir, ama Mashima-sensei’yi dinlemeye niyeti yok gibi bir hali var..
“Sorularınıza yanıt vermeyeceğimi az önce söyledim.” Mashima-sensei ise azarlamaya devam etti.
Şimdi, Karuizawa durumun ciddiyetine vakıf olup sustu. Ben de ona dik dik baktım, halinden hiç memnun değildi.
Sessizliğimi koruyup dinlemeye devam ettim. Yukimura ve Sotomura da durumu ciddiye almış, hocaya dikkat kesilmişlerdi.
“Topluma uyum sağlayıp başarılı olmanız için, 3 alanda uzmanaşmanız gerekiyor: Harekete geçebilmeli, düşünebilmeli ve takım çalışması yapabilmelisiniz. Başarılı bir yetişkin olabilmenizin en gerekli şartları bu üçü. Issız ada sınavında, takım çalışması ağır basıyordu. Ama bu sınavınızda, düşünme yeteneğiniz ön planda olacak. Kritik düşünebilme yeteneğiniz, içinde bulunduğunuz durumu kavrama ve analiz edebilme yeteneğiniz ile, size verilen sorunu çözebilme yeteneğiniz ölçülecek. Hayal gücünüzü kullanabilmeniz ve çözüm odaklı yaklaşımınız, vb. yetenekleriniz, bu sınavda sizi kurtaracak.” Mashima-sensei sınavın püf noktalarını bize açıkladı.
Tabii, sınava dair ona sormak istediğim sorular var aklımda.
Sınavın detaylar açıklanmadığı gibi net de değil.
“Ayrıca, bu sınav burçlara göre 12 gruba ayrılacak ve bu şartlar altında gerçekleşecek.” diye devam etti.
Ardından “Sorusu olan var mı?” diye sordu.
“Ben hiçbir şey anlamadım. Daha net açıklar mısınız, 12 gruba ayrıldık anladım da ben niye bu çocuklarla birlikteyim? Hirata-kun nerde? Kızlar nerde? Sınavı anlamadım ben.” Karuizawa idi yine.
Tavrı biraz daha yumuşaktı, hocanın direkt yüzüne bakmadan konuştu. Karuizawa şikayetlerinde haklıydı da, sınavın konusu hala sır gibiydi, verilen bilgiler genel olmakla birlikte çok farklı anlamlar çıkarılabilirdi.
Eğer sınıfımız 3 gruba ayrılsaydı, şuan burada 4 değil, 12-15 kişi olmamız gerekirdi? Yoksa odalar küçük diye diğer gruplarla sonra mı görüşme yapılacak? Hmm, bu büyük ve lüks gemide kesin daha büyük odalar vardır.. Buna dayanarak çıkarımda bulunursm eğer, bu oda özel olarak seçilmiş demektir?..
Dahası, eğer burçlara göre ayrıldıysak, 12’den fazla grup var demektir?
“Birincisi, siz dördünüz aynı gruptan olarak sayılacaksınız sınav bitene kadar. Diğer odalarda, sizin gibi şuan açıklamaları dinleyen öğrenciler var. Hatta belki bazıları, sizin grubunuza dâhil olacak öğrenciler.” Mashima-sensei açıklamya devam etti.
Daha sonra bizim gruba dahil olacak kişiler mi? Şuan bu odada sadece dört kişiyiz ama..
Belki diğerleri de bizim gibi başka odalardadır…. Bu sınavın amacı, farklı gruptaki öğrencilerle iş birliği yapmak mı yani?
Mashima-sensei açıklama yapmaya devam ediyor, ben de açıklamalarına cevap bulmaya çalışıyorum.
“Madem böyle bir durum söz konusu, neden tüm üyelerle birlikte toplanıp açıklamayı dinlemiyoruz? Hem neden bu üç çocukla aynı gruptayım ki? Bu iğrenç çocuklarla niye takım olmak zorundayım ben? Açıkçası, ben bu durumdan hiç hoşlanmadım. Hirata-kun ile olmayı yeğlerim.” Karuizawa bencil isteklerini dile getirmeye devam etti yine.
Ama Yukimura’nın sabrı kalmadı ve bağırdı.
“Kapa çeneni de bi’ dinle be? Sınav çoktan başlamış anlaman kıt mı? Böyle saçmalamaya devam eder de senin yüzünden eksi puan alırsak… sorumluluğu alabilecek misin? Issız ada sınavında bile, sınıfı geriye çeken zayıf halkaydın. Sınıfı zor duruma sokmaktan vazgeç artık.” Diyerek Yukimura, Karuizawa’ya ağzının payını verdi.
“Ha? Sınıfı zor duruma ne zaman soktum ben? Beni sinirlendirme.” Karuizawa a atağa geçti.. Bu ikilinin kavgası sıktı artık..
“İkiniz de sakin olun. Yukimura, endişen yersiz sınav henüz başlamadı. Takımımıza kötü bir sonuç yansımayacak ve sınavda tavrınız değerlendirilmeyecek bu konuyu dert etmene gerek yok. ” hemen müdehale ettim duruma.
“Duydun mu? Şimdi kafana dank etti mi?” Karuizawa, Yukimura’ya gururlanarak baktı, sanki yarış kazandı ya.
Yukimura da Karuizawa’nın tarafını tuttuğum için üzüldü. Ama başka çarem yoktu..
“Karuizawa, senin de öğretmenlere karşı tavrını değiştirmen gerekiyor, değil mi? Böyle davranmaya devam etmen, akademik başarını etkileyecek.. Bunun da iyi sonuç getirmeyeceğinin farkındasındır umarım?”
Karuizawa’ya söylenmek zorunda kaldım. Bu sefer de, Yukimura bıyık altından gülmeye başladı. Mashima-sensei, bizi kavga eden ilk okul çocuklarını izler gibi izliyordu.
“Bakın arkadaşlar, bu grubu bozma, kişi değiştirme gibi bir şansınız yok. İyi puan almak istiyorsanız, yapmanız gereken tek şey birbirinizle iyi anlaşmak.” Mashima-sensei bizi azarladı..
“Off…bu ne ya. Ben bu çocuklarla yapamam. Hirata-kun’u istiyorum!” diye başladı yine şikayet etmeye Karuizawa.
“Üçümüz iyi bir iş birliği yapıp güçlerimizi bireştirip Hirata-dono kadar iyi bir takım olabiliriz senin için.” Dedi Sotomura.
“Ha? Saçmalamayın. Yüz taneniz bir araya gelse, Hirata-kun’un tırnağı olamazsınız.”
Bu kızın dediği hiçbir şey beni ilgilendirmiyor, ama böyle boş konuşması can sıkıcı. Bu kız, Hirata’yla yapışık bir yaşam sürüyor bundan olsa gerek bu tavrı..
“Hirata-kun’u arayıp birazdan konuşacağım.” Dedi Karuizawa.
Karuizawa iğrenir gibi bir tavırla bize bakıyordu. Bu kız, başımıza bela olacak kesin ya.
Yukimura da benimle aynı şeyi düşünmüştür kesin.
“Eğer daha fazla sorunuz yoksa ben açıklamalarıma devam edeceğim.” Mashima-sensei açıklamaya devam etmek istiyordu.
“Tabii. Bu konuda sorunum yok. Sorun, neden bu dörtlü açıklama dinliyor? Daha fazla öğrenci olacak demediniz mi? Neden herkesle birlikte değiliz? Bu bir kandırmaca, tacizse, size durmanızı tavsiye ediyorum.” Karuizawa ateş etmeye devam ediyordu. Susmadı bir türlü..
“Grubun sayısı hakkında endişelenecek bir durum yok. Ayrıca bu ne aciz ne de kandırmaca. Sadece bir sınıf değil gruplara ayrılan, tüm sınıflar gruplara ayrıldı. Bu durumu açıklayarak, kafa karışıklığını önlemek istedik.” Mashima-sensei açıkladı. Demek bu yüzden bu küçük gruplar oluşturuldu..
Diğerleri kavrayamadı olayı. Mashima-sensei’nin sözleri havada kaldı.
Ben de tam olarak anlamış sayılmazdım. Odadaki saatin tik tak sesleri odanın içini dolduruyordu.
“B-bir dakika. Yani diyorsunuz ki, diğer sınıflarla da takım olabilir miyiz? Söylediklerinizi anlamakta zorlanıyorum. Diğer sınıflar, bizim düşmanımız değil mi?” Karuizawa şaşkındı, konuyu anlamaya çalışıyordu.
“Karuizawa haklı, sensei. Şimdiye kadar hep diğer sınıflarla yarıştık. Bir anda sınıfımızdan kopup diğerleriyle iş birliği yapmamız çok kafa karıştırıcı ve zor olacak.”
Neler hissettiklerini anlıyordum ama biz öğrenciler olarak pek de seçme şansımız yok, kuralları okul koyuyor sonuçta..
“Böyle düşünmemelisin, Yukimura. Okul hayatınız daha yeni başladı. Sürekli yarışmayı değil, ileriye yönelik bir yaklaşımın olmalı. ” diye uyardı Mashima-sensei, Yukimura’yı.
“P-pardon.” Diye cevap verdi.
“Şuan ihtiyacınız olan şey, ‘anlamak’ değil, ‘düşünmek’. Sizin bağlı olduğunuz burç grubu, ‘Tavşan’. Bu da sizin gruptaki kişilerin adları. Odadan çıkmadan önce listeyi bana geri vermeniz gerekiyor, listedeki kişileri çekinmeden ezberleyin.” Mashima-sensei açıklamaları arttırdı.
Kart postal tarzı küçük bir kart verildi, dördümüz de inceledik isimleri. Grubun adı, ‘Tavşan’ ve diğer 14 öğrencinin adı yazılı idi. Mashima-sensei söylediği gibi, bizim dışımızda diğer öğrencilerin hepsi farklı sınıflardandı:
A Sınıfı: Takemoto Shigeru, Machida Kouji, Morishige Takuro
B Sınıfı: Ichinose Honami, Hamaguchi Tetsuya, Beppu Ryouta
C Sınıfı: Ibuki Mio, Manabe Shiho, Yabu Nanami, Yamashita Saki
D Sınıfı: Ayanokouji Kiyotaka, Karuizawa Kei, Sotomura Hideo, Yukimura Teruhiko
Grubumuzda olan öğrencilerin bir kısmını tanıyordum, B sınıfından Ichinose ile C sınıfından Ibuki vardı. Demek hepimiz aynı gruptayız. Sınavda bizden neler isterler kestiremiyorum tabii ama Karuizawa ile Yukimura’nın endişelerini şimdi daha iyi anladım. Sonuçta bu öğrencilerle şimdiye kadar hep yarış halindeydik.
Yan tarafımda oturan Karuizawa’ya baktım, kafası karışık görünüyordu. Ibuki ile aynı gruba düştüğü için kendini kötü hissediyordur belki ya.
“Endişelenmeyin. Şimdi aklınızdaki tüm sorulara cevap vereceğim. Açıklamalarımdan sonra anlayacağınızı düşünüyorum, yani öyle umuyorum. ”
Umuyorum diyor, ha? Acaba Karuizawa’nın anlayamacağını mı düşünüyor.. onca şikayetten sonra herhalde bu düşünceye kapıldı. Görevi gereği, açıklama yapmaya başladı.
“Bu sınavda öğrenciler, sınıflar arası farklılıklar göz önünde bulundurulmadan değerlendirilecek. Eğer siz de bunun bilincinde sınavınızı tamamlarsanız, sizin için işler çok daha kolay olacak. ” dedi.
“Farklılıklar göz önünde bulundurulmadan… derken?” diye sordu, Karuizawa.
“Biraz sus.. Sen böyle böldükçe açıklamalara konsantre olamıyorum, yeter artık. ” Yukimura sert bir tonla çıkıştı.
. “Şöyle, bu sınavda D sınıfına değil, Tavşan grubuna bağlısınız. Şuan sınavı geçip geçmemeniz sınıfınıza bağlı değil, ‘Tavşan grubunuza’ bağlı.”
Şuan tam olarak büyük resmi göremedim ama az çok anlamaya başladım sınavı.
“Bu sınavın sadece dört sonucu olacak. Ne az ne daha çoğu yok. Sınav kuralları, kağıtta yazılı. Bu odadan çıkarma yada fotoğrafını çekme gibi bi hakkınız yok. Kısacası, ezberlemekten başka çareniz yok. ” Mashima-sensei uyardı.
Buruşmuş bir kağıt koydu önümüze. Demek bizden önce de inceleyen öğrenciler vardı.
sınavın temel kuralları şöyle idi:
Özel Sınavın Kuralları ve Farklı Gruplar Hakkında
Sınavda, her gruptan seçilen bir ‘hedef öğrenci’ olacak. Kritik düşünme yeteneğinizi kullanarak, dört sınav sonucundan birine ulaşacaksınız.
-Sınavın başladığı gün, saat 0800’da, diğer gruplara ‘hedef öğrencinizi’ seçtğinize dair mail göndermek zorundasınız.
-Sınav, yarın öğlen 4 ile akşam 9 arası gerçekleşecek. (Öğrenciler, gün içinde istedikleri gibi hareket etmekte özgürler).
-Her gün günde iki kez olmak üzere, en az bir saat, bağlı olduğunuz grup ile bir araya gelip konuşmak zorundasınız.
-Bu grup toplantılarının konusunu, grup kendi belirleyecektir. (Karar sizin)
-Sınav sonunda, diğer gruplardaki ‘hedef öğrencileri’yi bulmak zorundasınız. Sınavın son günü, 21:30 ile 22:00 arasında mail atmak zorundasınız ve sadece bir cevap kabul edilecek.
-Cevaplar okul yönetimine, gruptan seçtiğiniz sadece bir kişinnin göndereceği mail ile kabul edilecek.
– “hedef” öğrenci, cevapları gönderemez.
-Sadece kendi grubunuzun hedef öğrenciyi, cevap olarak yazmak zorundasınız.
-Sınav sonuçları detaylı olarak aynı gün, 23.00’da öğrencilere mail yoluyla bildirilecek.
Tabii bu sınavda uymamız gereken temel kurallardı. Kullanmamızın yasak olduğu ürünlerin listesi ve diğer kural ve açıklamalar da kağıtta listelenmişti. Issız ada sınavında olduğundan daha çok kural vardı. Bu kurallara uyarak elde edebileceğimiz olası dört sonuç var, bunlar:
-Sonuç 1: “hedef öğrenciler” ve diğer grup üyeleri dâhil olmak üzere hepsi doğru tahmin edilirse, herkes kişisel puan kazanacak.
-Sonuç 2: Yanlış cevaplar ya da boş bırakılan cevaplar olursa, sadece “hedef öğrenci” 500,000 kişisel puan kazanacak.
Diğer kurallara göz atmadan önce, etrafa bakındım. Karuizawa ile Sotomura’nın sınavı anlamış gibi kafalarını salladıklarını fark ettim. Mashima-sensei ayakta tok bir ses tonuyla kuralları sesli olarak da dile getiriyordu.
“Şimdi birinci sonuç için örnek verelim. Yukimura, sen bu grubun ‘hedef öğrencisi’ oldun diyelim. Tavşan grubunun tek hedef öğrencisi sen olacaksın demektir. Hedef öğrenci seçimi bittikten sonra, diğer grup arkadaşlarınıza da bunu bildirirsin. Sınav günü, 21:30 ile 22:00 arası gruptaki herkes yönetime cevap olarak ‘Yukimura’ yazacak. Bu ilk sonuç, tüm gruba 500,000 kişisel puan kazandıracak. ‘Hedef öğrenci’ de grubunu bu başarıya doğru yönlendirdiği için 1 milyon kişisel puan kazanacak. ”
“1-1 milyon mu? Vaaay bee…”.
“Y-yani, herkes 500,000 puan kazanacak ve eğer ‘hedef öğrenci’ olursak daha fazla kazanacağız öyle miiii…”
Bu yüksek puanı herkes kazanmak isteyecektir.. Malum, bu “hedef öğrenci” epey karlı çıkacağını düşünürsek, herkes hedef olmak ister ama..
“Gelelim ikinci sonuca. Tavşan grubunuzun ‘hedef öğrenci’sinin kimliğini iyi saklayamaz da bu durumdan okul yönetimi haberdar olursa, sadece ‘hedef öğrenci’ 500,000 puan alacak, diğerlerine hiç puan verilmeyecek. ” Mashima-sensei açıklama yapmaya devam etti.
Sınavın yapısı çok garip geldi ya. Şimdi birinci ve ikinci olası sonuçlar arasında çok büyük bir fark yok. ‘hedef öğrenci’ her türlü kazançlı olacak. Şimdi, grup olarak değil de sınıf puanını korumak isteyenler varsa ancak o kişiler, 2.olası sonucu seçer, kişisel puandan vazgeçer. Ama kimse grubunu sabote edip kişsel puanından vazgeçmek istemeyecektir.
” ‘Hedef öğrenci’ pozisyonu herkesin isteyeceği tarzdan. Hatta, diğer üyelere karşı adil değil. Sonuç ne olursa olsun, en çok onlar kazançlı çıkacak!” Görülen o ki Karuizawa, hedef olmak istiyor, daha fazla puan elde edebilmek için.
Tabii ki onu aç gözlü olarak görmüyorum. Bu şartlar sadece grupta bir kişiye sağlanacak, çok normal herkesin hedef olmak istemesi. Ama şuanda karar vermek için erken. Olası diğer iki sonucu duymadık henüz. ‘Hedef öğrenci’ye verilecek bu ödüllerin arkasında kesinlikle gizli bir tuzak vardır ya.
“Sensei, 3.ve 4. Olası sonuç neler? Hala bu ikisini açıklamadınız bize.”
“İlk ikiyi anladınız mı peki? Kalanlarını açıklayayım o zaman. ”
“Evet.. anladık. Lütfen açıklamaya devam edin.”
“Diğer olası sonuçlar, siyah kağıtta yazıyor. Sayfayı şimdi çevirmeyin, biraz bekleyin. ”
Tam sayfayı çevirecektim bi’ duraksadım. Mashima-sensei, bize dik dik baktı. Açıklamaları okumaya başladığımız andan itibaren sınav başlamış olsa gerek..
“B-bir dakika, ben anlayamıyorum.”
Mashima-sensei, kurallara açıklık getirmesine rağmen, Karuizawa hala idrak edemiyordu. Sudou ve Ike kadar akademik başarısı kötü değildi ama malum anlamaya çabalamadığı için… Anlaması kıt galiba diye düşünmeden edemiyorum.
“Peki. Basitçe anlatacağım. Jinrou oyununu oynadınız mı daha önce?” Mashima-sensei sordu.
“Jinrou oyunu mu? Bir ara çok popülerdi, o zamanlar oynamıştım ben. ”
Hoca, oyunun adını söylediğinde boş bakışlar atmaktan kendimi alamadım.
“Yok artık, Ayanokouji-kun. Jinrou oyununu hiç duymadın mı? Şaka gibisin.” Dedi, Karuizawa.
Böyle düşünüyorsa yapabileceğim bir şey yok. “Oyun” kavramına aşina olmadığım gibi, ‘grupça oyun oynamışlığım’ da yok..
Karuizawa, anlayışlı gözlerle bakmaya başladı.Sanki acıyor gibiydi.
“Nasıl desem bilemedim.. Arkadaşının olmaması çok kötü herhalde?” dedikten sonra oyunu anlatmaya başladı.
“Bir arkadaş grubu bir araya gelerek ikiye ayrılırlar; Köylüler ve kurtlar olarak.
Grubun sona kalan kişisi kazanır. Anladın mı?” diye sordu, Karuizawa.
Hayırr! Hiç anlamadım. İçimden düşünüyordum. Bu kadar kısa bir açıklamayla nasıl anlayabilirim ki ya. Ardından Masshima-sensei daha detaylı anlatmaya başladı. Şöyle bir oyun olduğunu söyledi:
Bir Amerikalı bu oyunu bulmuş, adına da Jinrou koymuş. Oyuncu sayısında hiçbir kısıtlama yokmuş, ama oyunu oynayabilmek için, belli bir sayıda oyuncu olması gerekiyormuş.
Oyuncular; köylüler ve kurtlar olarak ikiye ayrılıyor ve her oyuncunun tek bir görevi var, bir kişi iki grupta da yer alamıyorlarmış. Farklı görevler ile oyunda yer alabilen oyuncular olabiliyormuş ama iki kategoriyi ve sonucu etkilemiyormuş.
Kurtlar, köylüler arasına karışıp onlardanmış gibi davranıyormuş. Geceleri, köylülerin arasına sızan kurtlar, köylüleri yiyebiliyormuş.
Köylüler, aralarındaki kurtları seçerek onları öldürmek zorundaymış. Böylece iki grupta, oyuncu sayılarını azaltarak oyunu kazanmaya çalışıyormuş. Son kalan kişinin grubuna göre, kazanan ve kaybeden belli oluyormuş.
Ama anlamadığım nokta şu, neden bu oyunu, bu sınava benzetiyor ki? Şuanki kurallar göre, “kurtlar” ve “köylüler” şuan birinci en iyi sonucu elde edebilmek için, iş birliği yapacak haldeyken? Ne kurtların ne de köylülerin bilmediği bir tuzak var bu işte.
“Tabii, sizin de bildiğiniz gibi, her grubun sadece ‘bir hedef öğrencisi’ olacak. ‘Hedef öğrenci’nin kimliği açığa çıkarsa, üçüncü ve dördüncü olası sonuçlar sizi bekliyor olacak.”
“Peki… arka sayfada yazıyor herhalde bunlar.. şimdi okuyabilir miyiz?”
Karuizawa sorduktan sonra, Mashima-sensei başını salladı. Biz de hemen sayfayı çevirdik.
Kalan 2 olası sonuçta, cevaplarımız, verilen saat dışında sınav süresi boyunca (24 saat) kabul edilecek,. Ama sınav bittikten yarım saat sonra cevaplar yanlış olursa, ceza alacağız.
-Sonuç 3: “Hedef” dışında, belirlenen saatten önce gruptan birisi cevapları doğru verirse eğer, cevabı veren kişinin sınıfı, 50 puan alacak, cevabı veren kişi de 500,000 puan alacak. ‘Hedefi’ açığa çıkan sınıflar, -50 puan ceza alacaklar ve sınav bu grup için burada bitecek.
Ama hedefin bağlı olduğu sınıftan bir öğrenci, cevapları doğru verirse, bir önce sonuç sayılmayacak ve sınav grup için devam ediyor olacak.
-Sonuc 4: Hedef” dışında, belirlenen saatten önce gruptan birisi cevapları yanlış verirse eğer, cevabı veren kişinin sınıfı, -50 puan alacak, hedef öğrenciyse 50,000 puan alacak. Eğer cevap yanlış olursa, grubun sınavı sona erdirilecek. Eğer hedefin bağlı olduğu sınıftan bir öğrenci, yanlış cevap verirse, cevabı geçersiz sayılıp kabul edilmeyecek.
Demek diğer sonuçlar daha detaylı. Birinci ve ikinci sonuç için, ‘hedefler’ gruplarındaki herkesle cevapları paylaşarak iş birliği yapacak.
Ama ‘ihanet’ ihtimalini katınca işin içine, sınavın seyri değişiyor ya.
Eğer ‘hedef’ kimliğini kendi grubuna açıklarsa, hainlerin kurbanı olacak. Birinci ve ikinci sonuçtan daha fazla seçenek var artık, kimse beklemek istemeyecektir.
Bu durumda da, “hedef” kendi grubunun puanını düşürmek için, grubunu sabote edebilme hakkına sahip. Tabii bu durum da ‘iş birliği’ yapamadığımız için, herkesin puanına mal olacak. Böylece cezalandırmış da olacaklar.
“Tabii ki, okul sizin özelinizi sınavda dahi koruacak. Sadece kişisel ve grup puanları yayınlanacak, hedef öğrencinin kimliği asla yayınlanmayacak. Tabii kendinizi saklamak istemiyorsanız, kazandığınız puanları yayınlama hakkına sahipsiniz. ” dedi, Mashima-sensei.
Şimdi anladım. ‘hedef’ kendisini saklayarak puanlarını güvence altına alabileceği gibi, gruptakilerle paylaşarak en iyi sonucu elde edebilmeyi de seçebilir.
Mesela, Yukimura hedef olsa, Sotomura veya Karuizawa’yı diğer öğrencilere hedef olarak gösterip onları yanlış yönlendirebiliriz.
Kısacası sonuç, gruptaki ‘iyi niyetli’ kesimin çokluğuna bağlı. Durum değerlendirmesi ile yanlış yönlendirmelere çok ihtiyacımız olacak.
Jinrou oyununa benzetmesini şimdi anladım. Ama ‘kurtların’ avantajlı olduğunu söylemek zor.
Sonuçta, ‘köylüler’ de kutları fark edince öldürme opsiyonun sahipler.
Hatta bu sınavda, köylüler arasında iç çatışmalar yaşanması kaçınılmaz.
Kafamda kuralları tekrarlamaya başladım. Burclara göre, 12 gruba ayrılmış, birinci sııf öğrencileri var. Her grup, tüm birinci sınıflardan öğrencileri barındırıyor.
Her grupta, birbiriyle iş birliğine zorlanan ‘arkadaşlar’ var.
Ortalama her grupta 14 öğrenci var, ve aralarından bir kişi ‘hedef’ olacak. Tabii hedefler de, kendilerinin sınavın cevabı olduğunun bilincinde olacaklar.
Yani, eğer ‘hedef’ gruba aktif bir şekilde katılmazsa bile, onların oyundaki kazancı garantiye alınmış durumda. Dahası, diğer üyeler ‘hedef’i belirleyemezlerse, hedef öğrenciler kendilerini yazabilecekler. Kısacası, böyle bir sınavın içindeyiz.
Şuan dört olası seçeneğimiz var:
-“hedef”’i gruptaki herkesle paylaşıp sınavı grup olarak bitirmek.
-Cevabı yanlış bulup grubun kaybetmesi ama ‘hedef’in kazançlı çıkması.
– Hedefin kimliğinin, bir hain tarafından ortaya çıkarılması.
-Hainin, hedefin kararına saygı duymaması.
Seçeneklerdeki tek fark, gruptaki öğrencilerin alacağı puan miktarı ile alakalı.
En iyi seçenek, ‘hedef’in gruptakilerle paylaşılması ve cevap süresinin beklenerek grubun 500,00 puan, hedefin de 1 milyon puan alması.
Ama bu sonuca ulaşmak çok riskli. İhanetle karşı karşıya kalabiliriz.
Malum öğrenciler, ödül olarak puan istedikleri için, ihanet etme ve ihanete uğrama çok olabilir.
Gruptan birinin hedefi yanlış belirlemesi, sadece hedef’in kazanmasına sebep olacak. Bu durumda da, herkes önce kendi grubundaki hedefi öğrenmeye öncelik verecektir.
Öğrencilerin çoğunun, il birliği yaparak risk almak yerine, kendi gruplarına ihanet edeceğini düşünüyorum. Ayrıca, ilk sonuca ulaşabilmek için, ‘hedef’’in liderlik etmesi gerekiyor, eğer sessiz kalır, gruba karışmazsa bu sonuca ulaşmak imkansız.
Her sonuçta da, hedef 500,000 puan kazanacak, garanti bir rol.
Hedef olmanında zorluğu şu ki, sessiz kalmak ve bu bilgiyi diğerleriyle paylaşmak, hedefin kendi seçimi olacak.
Duruma bağlı olarak, hedef olan öğrencinin kıskanılması veya tacize uğraması da söz konusu, bu avantajlı konumundan dolayı.
Gruptn bir veya daha fazla hainin çıkarak, hedf öğrenciyi açığa çıkartıp yönetime cevap gönderme süresini beklemeden cevabı gönderme ihtimali de var. Bu durumda, sınav grup için sonlandırılacak ve ihanet eden kişi, kendi sınıfı için 50 puan ile kişisel puan da kazanacaktır.
Yani, bir sınıfı sabote ederek hem kendine hem de sınıfına puan kazandırabilirler.
Çoğu öğrenci için, ideal bir ortam oluşacak.
Tabii bu dezavantajlı pozisyon bir grup için sıkıntılı. Bu sınavda, kritik düşünebilme çok önemli bir faktör. 12 grup var ve 12 farklı sonuç çıkacak. Sınavda olacaklara bağlı olarak, puanlar arasında büyük farklar olabilir. Eğer sınavda her şey bizim lehimize giderse, D sınıfı olarak A sınıfına yükselebilir, A sınıfı ise D sınıfına bile düşebilir.
Burada bunu başarabileceğimizden emin değilim ama böyle bir sınav için, bu ihtimalin olduğu kesin bilgi.
Belki de bu yüzden ıssız ada sınavından daha çok kural var.
“Kullanmanızın yasak olduğu eşyalar ve yapmanızın yasak olduğu hareketler listede var.Onları da ezberleyin.” Mashima-sensei bize tavsiyede bulundu.
Yasak hareketlere örnek olarak, öğrencilerin telefonlarını çalmak veya öğrencileri zorlayarak, zarar vererek hedef öğrencilerin kimliğini öğrenmek vb.
İzinsiz başkasının telefonundan cevapları yönetime göndermek en ağır cezaya sahip: okuldan atılma. Bu tarz yasaklar, ada sınavında yoktu.
Dahası, şüpheli hareketler fark edilince, okul öğrenciyi açığa alarak durumu araştıracak.
Kısacası, yasak hareketlerde bulunmak ve bu hareketleri yaptığı halde aksini iddia edenler için ‘okuldan atılma’ olasılığı hep var. Demek okul herkesi kameralarla izleyecek?
Sınavın başında, diğer gruptaki öğrencilerle iletişim kurmak da bir süre boyunca yasak olacakmış. Bu kuralı çiğnemek yine, ‘okuldan atılma’ya doğru gidiyor.
Bu kurallar ciddi olduğu için ezberimde tutmaya çalıştım.
“Yarın 13.00 ve 20.00 de grup toplantınız var. Grubunuzun toplanacağı odanın önünde grup adınız yazıyor olacak. Odaya girdikten sonra, tartışma için size verilen süre tamamlanmadan dışarı çıkamazsınız. Eğer acil bir durum yaşanırsa, sınıf öğretmeninizle iletişime geçmek zorundasınız. Odaya girmeden önce lavaboya gitmeyi unutmayın.” Diye ekledi Mashima-sensei.
“Odada kalmak zorundayız derken? Ne kadar süre kalmak zorundayız ki?”
“Açıklamalarda yazdığı gibi, günde iki kez olmak üzere toplantı süreniz bir saat. Gruptaki diğer öğrencileri kendinizi tanıtma zorunluluğunuz var. Bunun dışında içeride süreyi istediğiniz gibi değerlendirebilirsiniz. Süre dolunca, odadan çıkabilir ya da kalmaya devam edebilirsiniz.”
Sohbet içeriği içerdeki öğrencilere bağlı demek?
“Can sıkıcı olacak ama olsun en azından anladım.. Keşke daha eğlenceli bir test olsaydı ya.” Dedi, Karuizawa.
“Hedef öğrenci karar verildikten sonra, sebep ne olursa olsun okul değişikliği kabul etmeyecek. Maillerin kopyalanması, silinmesi veya değiştirilmesi kesinlikle yasak. Aklınızda bulunsun.”
Başka bir grubun yararı için, diğer grubun mailinin içeriğini değiştirmek yasak demek..
Yanisi, yönetim gruplardan gelebilecek mailler konusunda kesin bilgiye sahip.
“Oi, Ayanokouji. Hiç sesin çıkmadı. Anladın mı sınavın mantığını?”
Yukimura endişeli bir sesle soruyordu.
“Evet… anladım sayılır. Eğer aklıma bir şey takılırsa sana sorarım. ” dedim.
“Off ya, gruptaki herkes niye salak ben anlamadım ki?” Yukimura söylenmeye başladı.
Grubumuza odadan çıkın diye söylendiğinde hepimiz aynı anda ayağa kalkıp çıktık.
“Belki isteksiz olabilirsiniz ama madem böyle bir grup olarak bir araya geldik, takım olma yolunda bir adım atalım. ‘hedef’ yarın bildirilecek madem, biz de biraz oturup bilgilerimizden emin olalım?” diye öneride bulundu, Yukimura.
Ama Karuizawa söylediklerini görmezden geldi, telefonunu çıkartıp yanımızdan uzaklaşmaya başladı.
“Oi, Karuizawa. Dinliyor musun?” Yukimura, arkasından seslendi.
Bu umursamayışı etkileyiciydi.
“Alo…Hirata-kun? Bir soru sormak istiyorum, müsait misin?” Karuizawa, bizi şikayet edecekti herhalde. Arkasına bile bakmadan gitti.
“Off, bunlar gerçekten salak.” Yukimura yine söylendi..
İç çekişimi saklamadım ve odama doğru yönelmeye başladım. Gemi maceramız burada bitti demek diye düşünmeden edemiyordum.
“Başımız belada ya. Böyle bir gerizekalı ile takım olacağız.” Sotomura da çıkışmaya başladı.
Sotomura 2D dünyasına aşık birisi olarak, oradaki kızları çok sevse de, 3D Karuizawa onu iğrendiriyordu.
” Haklısın. Bize ayak bağı olacak kesin.”
“Belanın belası desem yeridir.” Ona katılmadan edemedim.
“Yarın içimizden birisi ‘hedef’ ilan edilirse, hemen birbirimize söylemeyelim. Bulunduğumz yerde kimler olur bilemeyiz. Yerin kulağı var. Daha güvenli bir yer seçip orada konuşalım.”
Güzel fikirdi, çok büyük bir gemi, etrafta birisinin bizi dinleyip dinlemediğinden emin olmak zor.
” Karuizawa giti ama yarın için plan yapmak isterim. Lütfen biraz daha kalın konuşalım.” Dedi, Yukimura.
“Özür dilerim ama ben sizin beklentilerinizi karşılayamam. Love Love Alive animesini izlemek için odama dönmem gerekiyor. Afedersiniz.” Sotomura bu sözlerden sonra Ninja gibi uçup gözden kayboldu.
Yukimura sinirle başını bir sağa bir sola salladı, sanki çoktan bizim gruptan vazgeçmiş gibiydi.
Bu iş de bittiğine göre, Horikita’ya haber vereyim bari ben de. Onun grubu da bizim grup gibi aynı bilgileri aldı mı acaba. Horiktia’dan da yeterli bilgiyi edinirsem, strateji kurmaya başlayabilirim demektir.
Ç.N: kuralları anlamakta çok zorlandım. Belki tam aktaramadığım kısımlar olabilir, bu konuları da araştırmak adına göz attım devamına. Bu sebeple uzun zaman aldı *
Ç.N: kuralları anlamakta çok zorlandım. Belki tam aktaramadığım kısımlar olabilir, bu konuları da araştırmak adına göz attım devamına. Bu sebeple uzun zaman aldı *