Elitler Sınıfı - Cilt 9 - Bölüm 10 - Açık Dövüş Talebi
Cilt 9 – Bölüm 10 – Açık Dövüş Talebi
“-—Ah, yoruldum yahu. Oturup uzun süre konuşmayalı epey çok olmuş, ha.”
Hikayesini bitirmesiyle, Kamuro kafasını kaldırıp ciddiyetle bana baktı.
“Uzun lafın kısası, elim uzun.”
“Hala mı?”
“Sakayanagi beni öyle çok çalıştırıyor ki vakit bulamadım daha.”
Durumdan hoşnut olmadığını ifade etse de, pek şikayetçi değildi. Sakayanagi ona güvenen tek kişi büyük ihtimalle. Kamuro da bu güvenden memnundu ve sırrı da ortaya çıkmıyordu.
Sakayanagi’nin, Kamuro’ya suç işleyecek vakit bırakmayacak işlerle uğraştırması da en doğru taktikti. Sakayanagi hem onu kullanmış oluyordu, hem de sınıf arkadaşının suç işlemesine engel oluyordu. Zaten Kamuro’nun sürekli hırsızlık yapması demek, fark edilmesini hızlandırırdı ancak.
Okulun dışında yapsa neyse de, kampüsün içinde hırsızlık yapıyormuş. Market birinci-ikinci de fark etmese bile 3.sefer de fark ederdi.
Gerçekler ortaya çıktığında da A sınıfı ciddi bir ceza alırdı.
“Eğitim kampından önce Sakayanagi dedi ki, senle Ichinose aynı sırrı paylaşıyormuşsunuz.”
Kamuro’nun az önceki hikayesine dayanarak, Ichinose’n de hırsızlık yaptığı ortaya çıkıyordu.
“Ben de bunun için anlatmıştım hikayemi.”
“Ee, bana geçmişini anlatarak neyi amaçlıyorsun peki?”
Duruma bağlı olarak, onu söylediklerinin doğruluk payını analiz edip yaptıklarını ortaya çıkarmak mümkündü. Sadece Kamuro’nun zararlı çıkacağı bu durumu bana niye anlatıyordu?
“Ne Sakayanagi’yi ne de Ichinose’i seviyorum. Fakat, dürüst olmak gerekirse, Ichinose’in hırsızlık yapmış olması beni şok etti. O kadar popüler birisi ki elini sallasa ellisi yani.. ne gerek vardı onun hırsızlık yapmasına anlayamadım. Tabii, bu benim için de geçerli ama….”
Kamuro kendi kendine güldü.
“Sakayanagi’yi durdur. Bunu yapabilirsin sen, değil mi?”
“Yani Ichinose’e yardım etmemi mi istiyorsun?”
“Evet. Ichinose’i ezecekler. Yani fiziksel olarak değil ama mental olarak çok ciddi yara alacak.”
“Demek öyle.”
Kamuro’nun sözlerinin doğru olup olmadığının kanıtlamanın yolu yoktu.
Market dijital stoklarıyla marketteki ürün stoğundaki farkı anlasa bile, sebebini çözmeleri zordu. Yanlış sayılmış olabilirdi. Zaten bir kereye mahsus bir durummuş.
Marketteki güvenlik kameralarını da talep etmek imkansız.. ne diyeceğim ki marketteki adamlara?
Tek yapabileceğim hamle, Kamuro’nun hırsızlık yaptığını okul yetkililerine ve market yönetimine bildirmek olurdu. Fakat, sırf onun sözlerine güvenip bu kadar ileri gitmek beni zora sokabilirdi.
…hadi söyledikleri doğru diyelim. Hırsızlık yapmış falan filan.. onun benden istediğini yerine getirme zorunluluğum yok ki.
Sakayanagi’den rahatsız olabilirdi, tamam ama tanımadığı birinden de yardım istenir mi? Neye güveniyor ki.
…bu tavırlarına anlam veremiyorum.
Etraflıca düşününce, Sakayanagi’nin talimatları üzerine üstüme geliyor diye düşünmek en mantıklısıydı : Ichinose’i araç olarak kullanıp benimle bizzat kafa kafaya bir savaş istiyordu.
“Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun?”
Ben uzun süre sessiz kalıp düşününce, Kamuro dayanamayıp sordu.
“Açıkçası söylediklerinin %100 doğru olduğuna inanmıyorum.”
Sözlerinden sonra hikayesine inanmıştım ama.. Kamuro’nun Sakayanagi ile olan derin bağından dolayı şuan inkar ediyorum.
“…O zaman kanıtlayayım mı?”
“Kanıtlayabilir misin ki?”
“Eh, evet.”
Cebinden öğrenci kimlik kartını çıkartıp bana uzattı.
“Burada bekle ve kapını kilitleme.”
Bu sözlerinden sonra Kamuro odadan çıktı.
Hırsız olduğunu kanıtlamak için, bir şeyler çalmaya mı gitti… yoksa ben mi kafamda uyduruyorum?
Bıraktığı karta bir süre baktım. Yaklaşık 10 dakika sonra, Kamuro odaya geldi. Üzerinde sakladığı şeyi çıkartıp bana gösterdi.
“Ya şimdi?…”
Uydurmuyormuşum, doğru tahmin etmişim.
“Ciklet falan alayım dedim ama en iyisi bira çalmak. Hem büyük hem de daha iyi.”
Ciklet falan olsaydı satın aldığını düşünmek mümkündü, hatta cebine koyup gelmiş diye düşünebilirdim bile. Ama gidip bira çalmış.. üst sınıflardan birinin öğrenci kartını alsa dahi, içki almasına asla izin vermezlerdi. Öğrencilere içki satışı yasaktı..
Okuldan üst kesimi, yani öğretmenleri, kullandığını düşünmek de mantıklı değil tabii. Marketten çaldığına şüphem kalmadı artık.
….güvenimi kazanmak için bira çalmak, ha?!
“Şimdi anladın mı?”
Kamuro birayı bir kenara koyacakken ben hemen elime aldım.
“Gerçek mi diye bir kontrol edeyim, sahte çıkmasın.”
“…Salak. O kadar niye uğraşayım, çalmak varken?”
Kamuro bir an tereddüt etse de elini bıraktı, birayı kaptım.
Şişe buz gibiydi, market dolabından yeni çıkmış olduğu belliydi. Üstündeki marka ve içindekiler yazısına göz gezdirdikçe, gerçek olduğuna inandım.
“Çok istiyorsan senin olsun.”
“Gerek yok.”
Şişenin odamda bulunması başıma iş açabilirdi. Kamuro şişeyi elimden alıp havada sallamaya başladı.
“Eee, inandın mı şimdi?”
“Bizzat canlı şahidin oldum, nasıl inanmayayım?”
“Güzel, güzel.”
“Peki, neden ben?”
“Bu okulda senden başka güvenebileceğim kimse yok ki. Farkında olman lazımdı.”
Kamuro için hazırladığım sıcak çikolata bardağını elime aldım. Bu saatten sonra bir yudum alacağını sanmam. Zaten 10 dakikadan fazla geçtiği için, soğumuştur.
“Benim bu işten bir çıkarım olmayacak ama.”
“Eh, öyle denebilir.”
Hafif tatmin olmuş bir yüz ifadesiyle, Kamuro ayağa kalktı.
“Sonuçları dört gözle bekliyorum.”
Kamuro tek taraflı yürüttüğü konuşmasına burada son verip odadan çıkmak için harekete geçti.
“Dur.”
“..ne?”
“Öğrenci kartını unuttun.”
Unuttuğunu fark edince eline alıp odadan çıktı. Başıma iş açacak şeylerden bahsedip durdu zaten.
…Ichinose’in şuanki durumunu görmezden gelmek doğru bir hamle miydi..?
“Bilemiyorum…. doğru mu… değil mi?”
Aksine, fırsattan yararlanmak gerekirdi.
Öğrenci kartımı alıp odadan çıktım, markete gidiyorum.
Yolda Manabu Horikita’dan telefon geldi. Yine beklenmedik bir olay daha.Davetsiz misafirim gittikten sonra kafam rahat eder diyordum ama nerde…
Bu telefon görüşmem anlamsız olmayacak ama.
“Seninle konuşmak istediğim birkaç konu var.”
Telefonu açar açmaz Manabu Horikita konuştu.
“Acil mi?”
“Belki iş işten çoktan geçmiştir.. kız kardeşim hakkında.”
“… kız kardeşin mi?”
Bu daha garip oldu. Manabu Horikita, ciddi bir durum olmadığı sürece, kız kardeşinin adını ağzına alacak birisi bile değil.
“Kikyou Kushida. Miyabi Nagumo ile iletişime geçmiş.”
“Öyle mi?”
Hem şaşırdım hem de Manabu Horikita’nın bu kadar hızlı bilgi sahibi olmasından dolayı etkilendim.
“Etrafın düşmanlarla çevrili sanıyordum. Meğer her yerde kulağın varmış. Kimden duydun?”
“Kiriyama söyledi. Nagumo ile olan bağım kampta bozuldu biliyorsun. Bir şeylerin peşinde olduğu da kesin. Ben de takipteyim.”
Başkan vekili Kiriyama, ha?
Sessiz kalınca, Manabu Horikita devam etti.
“Ona güvenemiyorsun değil mi?”
“Senin kadar iyi tanımıyorum Kiriyama’yı.”
“Tamamdır, zaten çok dikkatlisin.”
Eski konsey başkanı Manabu Horikita, herkese az da olsa güvenerek yaklaşıyordu. Karşı taraftan şüphelenene ya da ihanete uğrayana kadar onlara olan güveni % 100 oluyordu. Böyle bir tavrı benisemem mümkün değil.
“Ne olmuş peki?”
“Suzune Horikita’yı okuldan attırmak için yardım istemiş. Cesarete bak.”
“Strateji değiştirmesine ne sebep oldu acaba?”
Horikita ile olan iddiasında, Kushida ilerde ona karışmayacağına dair söz vermişti.
…bu durumda sözünü tutmayacağını da belirtmiş oldu.
Ryuuen ile el ele verip iş birliği yapmasından sonra, sıra Nagumo’ya gelmiş demek. Nagumo’nun eğitim kampındaki şovunu görünce, onun da harekete geçmesine şaşmamalı.
Kushida, Horikita’yı köşeye sıkıştırdığı zaman kendisini de aynı bataklığa sürüklediğinin farkındadır. Fakat kendini mecbur hissettiğine eminim. Bu yüzden böyle bir hamle yapmış olmalı.
Ryuuen ile el ele vermesini erken yapılmış bir hamle olarak görüyordum ama Nagumo’ya yanaşması hiç fena fikir değildi. Üst sınıflarla iş birliği yapması yararınaydı. Zaten gelecek yıl mezun olacakları için, onun için tehlike arz etmiyorlardı.
Tabii, bu düşüncelere sahip olabilmek için, öncelikle Nagumo’nun güvenilir birisi olması lazım….
“Nagumo’gil, Suzune’ye karşı cephe alacaklardır.”
“Ne yapmamı bekliyorsun? Benden onu korumamı istemiyorsun herhalde?”
“Suzune okuldan atılacak raddeye gelirse, bir zahmet kendi başının çaresine baksın. Asıl mesele…. Kushida, senin adını da vermiş.”
“Anladım…”
Nagumo bana olan merakını tam kesmişken, adımı duyar olmuş yani. Dikkatini çekmişimdir fazlasıyla.
Aradaki bağı kesip atmadığım sürece, kendimi sorunların içinde yüzerken bulacağım demektir.
“…Nagumo’nun Hashimoto ile bağı olma ihtimali yüzde kaç dersin?”
“Neden böyle bir soru soruyorsun?”
“Kampın başıyla sonunda Hashimoto’nun tavırlarındaki değişimi fark ettim. O sıralar emin olamamıştım ama sonradan fark ettim ki gerçekten bir değişim söz konusu. Son günlerde de karşılaşır olduk, farkı daha çok hissediyorum. Her şey daha çok şüphe ettiriyor. Hashimoto, kampta adımı falan mı duydu diye endişelenmeye başladım.”
Hashimoto’ya benden bahsedecek kişi sayısı az olduğu için, emin olmaya çalışıyordum.
“Düşündüğün gibi, kamptayken Nagumo, Hashimoto’ya senden bahsetti. Fakat Suzune’yi manipüle edenin sen olduğu sonucuna ulaşamamıştır.”
“Anladım.”
Demek gerçeği öğrenmek için kuyruk gibi peşime takılmış.
“Bunu sormam garip gelebilir ama….durum seni rahatsız ediyor mu?”
“Yok. Zaten erkenden öğrenseydim de işler bu noktaya yine gelirdi.”
“Haklısın galiba.”
Manabu Horikita mırıldanarak cevap verdi.
Sakayanagi’nin yandaşlarından birisi bana güvenmiyorsa, güvenmesin.
Bir hamle yapmadığım sürece, şüpheleri havada kalmaya devam edecekti. Bir strateji bulup üstüme gelmeye çalıştıklarında da Sakayanagi fark edip konu oracıkta kapanacaktır. Ryuuen ya da Nagumo ile başa çıkmaktan daha kolay bir durum.
Nagumo’nun artık şüphelenmek için sebepleri vardı. ‘Sinemada film izler gibi olaylara seyirci kalma’ taktiğini uygulamanın zamanı değildi artık.
“Ben sana bilgiyi verdim. Gerisi sana kalmış.”
“Sağ ol.”
Telefon kapandı.
Bu okulda, bu tarz bir bilgi çok önemliydi. Herkes, bir diğerinden üstün olmak için planlar yapıp duruyordu.
Manabu Horikita, benim güvenli bilgi kaynaklarından biriydi. Nagumo gibi girdiği kabın şeklini alan birisi olmaması ve bilgi ağının çok geniş olmamasına rağmen, doğruluk ve güvenilirliği yüksekti.
Problemi çözebilmek için, ilk hamleyi benim yapmam gerekiyordu artık.
✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩ ✩