Youkoso Jitsuryoku, Cilt 4.5, Kısım 5, Part 6

                                                           

Havuzun kapanma saatine yakın, Ichinose daha kalabalıklaşmadan geri dönmeyi önerdi. Herkes aynı fikirdeydi, olur dediler.  Herkes hazırlık yaparken havuz kenarında bir yere saklanıp ziyaretçimi beklemeye başladım.

 “Ah, yoruldum…”

 Çok geçmeden, Karuizawa sırtıma hafif vurarak önümde belirdi.

 ” Sağ ol. Nasıl geçti?”

 “Dediğin gibiydi. İğrendim ya.”

 “Böyle söyleme. Gençlerin kanı hızlı akıyor de mesela.”

 Yanımda dikelmeye başlayan Karuizawa, etrafına bir bakındıktan sonra kusarmış gibi bir tavırdaydı, iğrendiğini belli etti.

“Ee, nasıldı? Epeydir havuza girmiyordun?”

 “Hiçç. Özel bir şey hissetmedim.…”                  

 Etrafa endişeli bakışlar atıyordu.

“Hirata-kun ile gerçekten sevgili olmasak da,  herkes onunlayım sanıyor. Seninle yalnız görürlerse, dedikodu çıkabilir.”

 “Gerçekten mi? Hirata kadar yakışıklı olsaydım, anlardım da.. dış görünüşüm o kadar iyi değil. Havuza eğlenmeye gelen öğrenci gruplarından birine benziyoruzdur anca.”

 Şuan yanlış anlaşılacak bir durumda değiliz. Ne akşam saati ne de yüzme salonunda yalnızız. Malum etraf kalabalık olduğu için, konuyu kapatmak çok daha kolay. Sevgii rolü yapan Hirata etrafta yok sanırım. Futbol kulübünde bayağı aktif olduğunu duymuştum, kulüptedir herhalde.

 “Yüzme yeleği giymemize izin veriliyormuş. Sen de görmüşsündür etrafta?”

 “Eh, evet. Ama çok pahalıymış? Öyle duydum?”

 “Ama ihtiyacım olan bir harcama.”

 Karuizawa elini uzattı, ben de tuttum. Elime sert bir şeyin dokunduğunu hissettim hemen.  Ama bu çilem bir saniyeden fazla sürmedi.

“Planın ne?”

 “Anlamadım?”

 “Niye diğerlerinden farklı takılıyorsun, neden gençliğinin tadını çıkarmıyorsun yani..”          

 Beklediğim soruya geliyoruz, demek.

 ” İlk nedenim, sınıfın artık dezavantaja düşmemesini engellemek. Küçük  bir mesele, ama sınıfın birbirine girmesini istemiyorum, bu yüzden de engel olmaya çalışıyorum.”                              

 Bu yüzden çağırdım onu da. Havuzun tadını da çıkarması, onu çağırma nedenlerimden birisiydi.

“Başka birisini çağırdın mı bugün?”

 “Şimdilik sadece ben varım. İki kişi vardı yanımda, onlar da kafalarını dağıtsın diye yalnız bıraktım.”                      

 “Güzel.”

 Havuzun etrafında yürümeye başladım, arkamdan geldi.

“Yani, hedefin A sınıfı mı?”

 “Senin hedefin değil mi?”

 “Hmm, Bilmem. Puanlara sahip olmak güzel. İyi bir iş bulmak da.. ama…”

 Elleri cebindeydi,  boşluğa bir tekme attı.

 “C sınıfındaki çocuklarla savaşmaya pek meraklı değilim, galiba.”

 Onlarla tekrar karşı karşıya gelecek, kötü anıları canlanacaktı. Kötü hissetmesi doğal.    

 “Seninle bir konuda konuşmak istiyorum.”

 “Konu nedir?”

 “Tekrar ne zaman bir sınava tabii tutuluruz bilmiyorum ama özel bir planım var, onun için hazırlık yapıyorum.”        

 “Hazırlık derken?”

Bir anda havuzun kenarında yürürken, daha Horikita’ya anlatmadığım kafamdaki planları cümleler içine dökebildim.

“Birini okuldan attırmak gibi.”

“——Ne?”

 Bir anlığına olduğu yerde donup kaldı. Belki de söylediğimi tam olarak idrak edemedi. Benim yürümeye devam ettiğimi görünce peşimden koştu.

“B-bekle, ne demek istedin şimdi?!”

 “Doğru duydun. Birini okuldan attırmaya zorlayacağım. Senin geçmişini bilen üç kızdan biris olabilir. Ya da başka birisi. Eğer mümkün olursa—”

 “mümkün olursa, k-kim?”

 “Bizim sınıfın gereksizlerinden birisini.”

 “Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Hem birini okuldan attırmak kolay mı.”

 “Öyle mi dersin? Aslında şuan elimde çok güzel bir koz var.”

Elimi yumruk yaptım, dikkatini çekmek için ona gösterdim.

“Bu ne anlama geliyor şimdi…?”

 “Duruma göre, tek hamleyle birisini yada birilerini okuldan attırabilirim, anlıyor musun?”

 “B-bir dakika, bir saniye. Bu raddeye ne zaman geldin ki? Onu kurtarmak için epey zaman harcamadın mı?”

 Okuldan atılma krizinden onu kurtardım evet. Ama o zamanlar A sınıfına ulaşma gibi bir ihtiyacım yoktu. Geçici olsa bile, elimden geen hazırlığı yapıyorum.  Daha önce Horikita’nın da dediği gibi, işe yaramaz azınlıktan kurtulmak gerek.

 “Sudou’yu kurtardıktan sonra, onun atılması için mi çalışacaksın şimdi de yani?”

 “Yok, Sudou’yu değil.  Sınıfın, onun gibi sporda iyi birisine ihtiyacı var.”

 Onun gibi spor yeteneği çok iyi olan, çok az öğrenci var bu okulda. Kouenji’nin yanında, Sudou da çok büyük gelecek vaat ediyor.

“Peki, sınıftan birisi atılırsa, sınıf puanımız nasıl etkilenecek…?”

 “Tabii bu durumu göz önünde bulundurunca, diğer sınıflardan birisini attırmak en iyi seçenek oluyor.”

 Böyle söyledim ancak sınıftan birisinin atılması, diğerlerinin aynı muameleye maruz kalmaktan korkarak daha çok çabalamalarına vesile olacaktır. Bu da bizim yine avantajımıza.

“Çok kötüsün, biliyorsun değil mi?”

 “Benden daha iyi biliyorsun beni?”

 “…Eh, maalesef.”

Onu tehdit ettim, hatta tavırlarımla taciz ederek ileri gittim. Benim hakkımda iyi düşünüyor olması imkânsız.

 “Hirata’ya danışmaya ne dersin?”

 “Bilmem. Hirata’ya tam anlamıyla güvenmiyorum şimdilik.”

 “Eh?”

 “Onu tanıyor musun yoksa?”

 “Ah, biraz. Kendimden bahsederken anlattı bir şeyler. Arkadaşı intihar etmişti. Değil mi?”      

 Evet. Bu hikayeyi anlattı bana. Sanki pişmandı, kendini suçluyordu.

 “Peki,  arkadaşının intiharı onu çok etkilemiş o da D sınıfına yerleştirilmiş, durum bu mu?”

 “Eh——?”

 “onun gibi popüler ve zeki birisi için, bizim sınıfa düşmesinin sebebi bu olamaz bence.”

Karuizawa gibi, okulda sürekli devamsızlık yapıp kötü notlar almış birisi olsaydı, sebebi bu diyebilirdim ama onunla ilgili böyle bir şey duymadım hiç. Hakkında bir bilgi dahi yok. Bu sebeple ona güvenemem.

 “Demek bu yüzden eski okulumla ilgili sorular sordun…”

 “Hirata’nın durumunu tespit etmek için. Birisinin travma yaşaması, onun D sınıfına yerleştirileceği anlamına gelmiyor, diyorsun.”            

 Karuizawa ile anlaştıktan sonra, onun güvenilebilir birisi olduğu konusunda emin oldum.  Sorun, Hirata’ydı. Onunla başa çıkması zor olacak. Gerçek mi yalan mı söyleyip söylemediğini öğrenmek için, onunlayken hep ihtiyatlı olmam gerekiyor.

 “Bana tek kelime etmeden, ağzımdan laf alıyorsun demek.”        

 “Hmm?”

 “Sen de normal değilsin. Senin de başına kesin bir şeyler geldi.”

 “Pek sayılmaz.”

 “Yalancı.”

 Yoktu.  Onun yaşadığı gibi aşağılanmadım, Hirata gibi, yakın bir arkadaşım intihar etmedi.

 ” Gözlerinden anlayabiliyorum. İnsanları tereddüt etmeden öldürürsün sen. İşte senin hakkındaki düşüncem bu.”

 “Ne vahşi düşünceler bunlar. Böyle dramatik bir şey yaşamadım ama.”

 Gerçekten başımdan bir şey geçmedi. O kadar az şey yaşadım ki… sadece “Saf Bembeyaz” bir yaşam.
Gözleriyle beni süzüyordu. Bir şeyler bekliyor gibiydi.    

 ‘Neyse—. Bununla ne yapacağız?’’

 Sorusuna cevap vermek amacıyla, yumruğumu daha çok sıktım.   Elimdeki plastik şey, kırıldı, parçalara ayrıldı.

 “N-ne?”

 Yakındaki çöp kutusuna doğru ilerledim, elimdeki plastik parçaları çöpe attım.

 “D sınıfından kimseyi okuldan attırmayacağım. Gruba dönmem lazım. Yardımların için teşekkürler.”

 “Güzel olabilirdi ama neyse…”

 “Geri dönelim o zaman.”

 Kapanış saati yaklaşıyor, öğrenciler soyunma odalarına akın ediyordu. 

Öğrencilerin ayrılışını izliyorduk. Çok geçmeden, havuzda sadece korumalar kaldı.

 “Daha gitmiyor musun?”

 “Cevabı biliyorsun, niye soruyorsun? Konu üstümü değiştirme olunca, bazı kriterlerim var.”

 Ses tonu sinirliydi. Ceketini omzuna attı, yarasını saklamak için. Bu sebeple de herkesle birlikte üstünü değiştirmedi. Haliyle de üstünü değiştirmeden de odasına dönemiyor. Tek seçeneği de, herkesin gitmesini beklemekti.

“bu mayo ile yüzebiliyorsun, dimi?”

 Yarası gözükse de sorun olmazdı, herhalde.

“Çok kötü gözüküyor, hayatta olmaz! Derslerde de giymek zorunda kalıyorum zaten. Bir de boş vakitlerimde giyip canımı niye sıkayım.”

 Kızların da kendince sıkıntıları var anlaşılan. Karuizawa gibi, kast sistemine maruz kalmaktan korkan birisinin, böyle bir mayoya ihtiyacı vardı..

“Yüzmeyi sever misin peki?”

 “Ha? Nefret ediyor değilim.”

Yüzebilir en azından.

 “Yüzmeye ne dersin? Korumalar dışında nerdeyse kimse yok. Onlar da etrafı temizlemekle meşgul.”

“Gerek yok…”

 “Hadi.”

 “Hayır… diyorum ya!”

 “Bu mayo ile görseler bile, kimse fark etmez.”

 “Problem bu değil. Sana niye mayomu göstermek zorundayım ki…?”

 Demek bunu sorun ediyormuş. O zaman, farklı bir tavırla yaklaşmam gerekecek.

 “Bu bir emir.”

 Ağzımdan çıkan sözleri duyduktan sonra, bana çok sert baktı.

“Gerçekten kötünün de kötüsüsün, senden nefret ediyorum!”

“Sen karar ver. İster itaat et, ister etme. hangisi?”

“……peki.”

Gönülsüzce itaat etti. Dudaklarını büzdü. Yüzme yeleğini çıkarıp şezlonga koydu. Ben de mayosuna baktım. Arkasını dönmüş duruyordu. Dönmeye niyeti yoktu.

“Belki de hayatımın sonuna kadar bu mayoyu giyerim…”

Beğendiyse bile iyi bir cümle kuramıyordu. Yarası belli olacak da insanlar soru soracak diye korkuyordu.  Ona yaklaşıp zorla kolundan tuttum.

“B-bekl, bekle!?”

Kolundan tutup onu suya ittim. Su sıçrıyordu etrafa.  Bir koruma sesi duymuş olacak ki elinde bir megafonla koşup geldi.

“Kapatıyoruz! Havuzdan çıkıp dağılın!”

“Off! Ne yapıyorsun!”

Suyun yüzüne sinirle çıktı, ben de elimi uzattım.

“Eğlencen bitti mi?”

“Havuza atılmanın eğlence olduğunu mu düşünüyorsun?”

Elimi tereddüt etmeden tuttu. Ardından da beni kendisine, yani havuza doğu çekti.. ben de direnmedim, beni çekmesine izin verdim.  Onun üzerine düşmemek için kendimi kenara attım. Bu düşüş, tüm korumaların dikkatini çekti. Etrafta koşuşan korumaları gören Karuizawa gülüyordu.  Suyun üzerine çıkışımı görünce beni tekrar suya doğru itti. Bu daha çocukça bir tavırdı. Ama en azından güldüğünü görmek rahatlatıcıydı. Değdi.


Bloğumuzu desteklemek için bizi takip edebilir, yorum yapabilirsiniz.

Keyifli okumalar~~