Arifureta Shokugyō – Cilt 1, Bölüm 8: Çaresizlik

Akan suyun sesi etrafı doldurmuştu. Soğuk bir esinti Hajime’nin yanağına sürtündü, vücudu içine kadar işleyen soğuk yüzünden titredi. Yüzü zonkluyor, beline sanki rüzgar esiyor gibiydi. Hajime kendine gelirken inledi.

Acıyı sadece kafasında değil tüm vücudunda hissediyordu. Hajime kaşlarını çattı ve iki koluyla üst vücudunu destekleyerek doğrulmaya çalıştı.

“Ow~ Vücudum… her yerim ağrıyor…*etrafa bakar* Burası… neresi? Neredeyim ben?”

Elini allak bullak olan kafasına koydu, ne olduğunu hatırlamaya çalışırken etrafı inceliyordu. Etrafı loştu ama yeşil ışık taşlarının sayesinde etrafını görebiliyordu. Hajime’nin gözlerinin önünde 5 metre genişliğinde bir yeraltı nehri vardı. Alt gövdesi nehrin içinde, üst gövdesi ise nehir kıyısındaki çıkıntılı kayaların arasındaydı.

“Doğru ya… köprü… yıkılmıştı…”

Sarhoş aklı sonunda yaşanan olayları hatırlamayı başardı. Böyle bir düşüşten sonra hâlâ hayatta olmasının tek sebebinin şans eseri olduğunu fark etti. Ayrıca düşüşü esnasında uçurum duvarı boyunca delikler görmüştü, dahası bu deliklerden zaman zaman su fışkırıyordu. Bu delikler bir dizi gayzere benziyordu. Hajime bu su jetine benzer gayzerlerin onu kaç defa duvardan duvara vurup yere indirdiğini bilmiyordu. Sonunda su kaydırağı benzeri bir yere düşmüş ve buraya kadar sürüklenmişti. Yaşıyor olması inanılmaz bir mucizeydi. Fakat tünele girdiğinde kafasını vurmuş ve bilincini kaybetmişti. Şimdi de her yeri deli gibi ağrıyordu.

“Her halükarda hâlâ hayattayım… Hapşu! Argh… Kaburgalarım ağrıyor ve ç-çok soğuk. İ-i-ilk olarak buradan çık-çıkmalıyım yoksa hiç iyi olmayacak.”

Bunca zamandır buz gibi yeraltı nehrinin içindeydi, bu yüzden soğuktan donuyordu ve çenesi zangır zangır titriyordu. Bu gidişle hipotermi olma ihtimali yüksekti, buna karşın kendisini bitkin haliyle nehirden zar zor çıkardı ve kontrolsüzce ıslak giysilerini kurutmak için soyundu. Sadece iç çamaşırlarıyla kaldı ve diğer giysilerinin suyunu sıktı. Sonrasında 【Dönüşüm】becerisini kullanarak yere bir büyülü çember kazımaya başladı.

“Uuu… buz gibi, bu şekilde odaklanmak çok zor.”

【Kıvılcım】 büyüsünü kullanmak istiyordu . Bu çocukların bile yapabileceği 10 cm’lik büyülü çembere ihtiyaç duyan bir büyüydü. Ancak Hajime’nin yanında büyülü taşların olmasını bırakın büyü uzmanlığı neredeyse sıfırdı. Bu yüzden büyüyü yapmanın tek yolu, büyük miktarda karmaşık büyülü formülle bir metreden daha büyük bir büyülü çember çizmekti.Yaklaşık on dakika sonra büyülü çemberi tamamladı ve büyü gücünü çembere boşaltarak büyüyü söylemeye başladı.

“Ateşi arıyorum,ışığın gücü, kendini ortaya çıkar, 【Kıvılcım】 …Uuu~ Bu kadar küçük bir ateş yakmak için neden böylesine abartılı büyülü sözler söylemek gerekiyor~ Çok utanç ve- HAPŞUU~ Ahhh~”

İç çekişleri son zamanlarda alışkanlık haline gelmişti, uçuruma düşmeden önce de iç çekiyordu. Tabii ki yaşadığı şartlar altında bunu yapması doğaldı. Bu arada giysilerini kuruması için yumruk büyüklüğündeki ateşin yanına koymuştu. Hızlıca kuruması için dualar ediyordu.

“Nerede olduğumu merak ediyorum… Derinlere düştüğüm kesin… Acaba geri dönebilir miyim ki?”

Ateşin yanında ısınırken yavaşça sakinleşti ama kalbi endişeyle dolmaya başladı. Gözyaşları gözlerinin kenarında oluştu, ağlayacağını hissediyordu. Şimdi ağlamaya başlarsa toparlanamayacağını fark etti ve gözyaşlarını koluyla silerek yanaklarını tokatladı.

“Hiçbir şey yapmadan öylece duramam, yüzeye dönmem gerek. Korkacak bir şey yok, her şey yoluna girecek.”[Ç.N: (・―・)]

Hajime’nin yüzü ateşe bakarken kendisini cesaretlendirdikten sonra kararlı bir hâle büründü.


Yirmi dakika kadar ısındıktan sonra kıyafetleri tamamen kurudu, sonrasında tekrardan giyindi ve yola koyuldu. Hajime kaçıncı kata düştüğünü bilmiyordu ama emin olduğu tek şey hâlâ zindanın içinde olduğuydu. Etrafta gizlenen büyülü canavarları görmek garip olmazdı. Hajime ilerde bir geçit gördü ve içeri çok, çok, çok dikkatli girdi.

Girdiği geçit daha çok bir mağara gibiydi. Alçak kare bir geçitten ziyade, geçidin farklı yerlerinden çıkan çıkıntılı kaya ve duvarlar vardı ve yol karmaşık bir şekilde kıvrılarak ilerliyordu. 20. kattaki son odaya benziyordu.Ancak boyutu karşılaştırılamazdı bile. Karmaşık geçit engellerle dolu olsa bile, yine de yaklaşık yirmi metre çapındaydı. Daha dar yerler bile on metre çapındaydı, bu yüzden oldukça büyüktü. Yürümek için uygun bir yol değildi ancak çok fazla saklanma yeri vardı. Hajime gizlice kayadan kayaya ilerleyerek yol alıyordu.

Hatrı sayılır bir mesafe katettikten sonra yorulmaya başladı. Nasıl ki bir mola vermeye karar verdiği anda nihayet yoldaki ilk çatala ulaştı. Devasa bir kavşaktı. Hajime bir kayanın arkasına saklanmış, hangi yoldan gitmesi gerektiğine karar vermeye çalışıyordu.

Fakat bunu düşündüğü anda göz ucuyla hareket eden bir şey gördü ve panikleyerek tamamen kayanın arkasına saklandı. Durumu gözlemlemek için başını çıkaran Hajime, dümdüz yolda ilerleyen bir tüy yumağı gördü.

 Uzun kulakları vardı ve dış görünüşü tıpkı tavşanlara benziyordu. Ancak orta büyüklükteki bir köpek kadar büyüktü ve arka bacaklarıda iyi gelişmişti. Ve en önemli nokta ise ‘’tavşanın’’ vücudunu saran kan damarlarına benzeyen kıpkırmızı çizgiler vardı. Çizgiler kocaman bir kalbin nabzı atar gibi hareket etti ve tavşanı çok iğrenç gösterdi.(Ç.N: Tavşanı takip et ve Harikalar Diyarı’nı bul :d)

Baktığı şey açıkça tehlikeli bir büyülü canavardı. Bu yüzden sola veya sağa gidip bu durumdan kaçınmanın en iyisi olacağını düşündü. Tavşanın pozisyonuna bakılırsa, sağ geçide doğru fark edilmeden gidebilirdi. Hajime nefesini tuttu ve en iyi fırsatı yakalamayı bekledi. Ardından tavşan Hajime’ye sırtını döndü ve yeri koklamaya başladı. Önemli an geldi çattı! Hajime bu riske girdi ve hamlesini yaptı.

Çok kısa bir sürede tavşan doğruldu ve bir sese tepki göstermiş gibi belirli bir bölgeye baktı. Kulaklarını dikerek bölgeyi taradı.

(Kahretsin! Be-beni fark etti mi acaba? Etmemiştir, değil mi?)

Hızlıca kayanın arkasına eğildi ve deli gibi atan kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Korku onu tamamen sarmıştı. Kalp atışlarının tavşan benzeri yaratığın keskin kulakları tarafından duyulacağından endişe duyarken her tarafından soğuk terler akıyordu.

Ancak tavşan başka bir sebepten dolayı temkinli davranıyordu.

“Auuuu!!”


Büyülü canavarın ulamasıyla birlikte, beyaz kürklü kurt benzeri bir büyülü canavar bir kayanın gölgesinden fırladı ve tavşana doğru sıçradı. Bu beyaz kurdun iki kuyruğu vardı ve büyük bir köpek kadardı. Tıpkı tavşan gibi kurtta da zonklayan kıpkırmızı çizgilerden vardı. Bu kurt kayanın arkasından aniden zıpladıktan sonra iki tane daha ikiz kuyruklu kurt ortaya çıktı ve tavşana saldırdı.

Hajime neler olduğuna bakmak için kayanın gölgesinden başını çıkardı. Olaya nasıl bakarsa baksın bu tavşan-chan’ı avlayan kurtların sahnesiydi. Kargaşa anında Hajime ayağa kalktı. Ancak…

“Kyu!”

Aynı anda sevimli bir çığlık(Hajime’ye göre) yükseldi, tavşan-chan havaya fırladı ve ikiz kuyruklu kurtlardan birine döner tekme atmak için kalın arka bacaklarını kullanarak havada döndü.

Bam!

Tekme normal bir tekmeden çıkmayacak bir ses çıkardı. Tavşan-chan iki kuyruklu kurdun kafasına temiz bir vuruş geçirdi, sonuç olarak…

Çatırdar!

Hiç de yüksek ve net olmayan bir sesle birlikte ikiz kuyruklu kurdun kafası garip bir açıyla büküldü.

Gördükleri karşısında Hajime’nin nefesi kesildi. Bu zamana kadar tavşan başaşağı dönünceye dek havada dönme hızını artırmak için döner tekmesindenki merkezkaç kuvvetini kullanmıştı. Tavşan havaya ayağını bastı ve yere dik açıyla bir meteor gibi inirken bir döner tekme daha attı.

Kırılır!

İkinci kurdun kafası, o hiçbir tepki veremeden un ufak oldu. Bu sırada başka bir ikiz kuyruklu kurt belirdi ve tavşan yere indiği anda üzerine atladı. Hajime bu sefer tavşanın yenileceğinden şüphe duymuyordu. Ancak tavşan break dansı yapar gibi ayaklarını abuda kaldırdı ve dönmeye başladı. Birden üstüne atlayan kurt hortum benzeri döner tekmeler yüzünden duvara yapıştı. Sıçramış domates sesine benzer sesle kurdun leşi ve kanı duvardan aşağı kaydı.

Son kurt hırıldarken kuyruğunu kabarttı. Sonuç olarak kuyruklarından elektrik akımı boşaldı. Bu hiç şüphesiz İkiz Kuyruklu Kurtların eşsiz büyüsüydü.

“Auuuuuu!!”

Uluma ile birlikte elektrik akımı her yeri paramparça etti. Ama tavşan-chan bu saldırılardan zikzak hareketleriyle görkemli bir şekilde kaçınıyordu. Nihayetinde elektrik büyüsü bittiği anda tavşan-chan arayı tek nefeste kapattı ve kurdun çenesine sağlam bir tekme attı. Tekme ikiz kuyruklu kurda taklalar attırdı ve yere bam diye düşmesine neden oldu. Boynundaki bağlar açıkça kopmuştu.

Tavşan-chan şunun gibiydi:

“Kyu!”

Bir zafer çığlığı mıydı? Kulaklarını havaya dikti ve ön ayaklarını da kaldırdı.

“… Benimle… dalga geçiyor olmalısın, annecim…”

Korkudan titreyen Hajime ancak yavan bir gülümseme ortaya çıkartabildi. Bu çok kötüydü, öğrencilere zor anlar yaşatan iskelet askerleri bu tavşanla karşılaştırıldığında oyuncak gibiydiler. Sadece saldırı gücüne göre karşılaştırısan bu tavşan Behemoth’tan bile daha güçlü olabilirdi.

Hajime fark edilirse kesinlikle öleceğini biliyordu, bu korku onun bilinçsizce geri adım atmasına yol açtı. Yanlış bir hareketti.

Pat!

Bu ses tüm mağarada yankılandı. Bir adım geri attığı sırada ayağı yakınlardaki bir çakıl taşına vurmuştu. Hajime’nin beyni nasıl böyle bir hata yaptığına dair dövünürken alnından soğuk terler akıttı. Tekmeci Tavşan, gürültünün kaynağını bulmak için kafasını yağlanmamış bir robot gibi yavaşça çevirdi ve Hajime hiç istemediği bir duruma girdi: Tavşanın onu fark ettiği duruma.

O esnada tavşan yakut benzeri gözlerini kıstı ve avı olan Hajime’ye kilitlendi. Hajime tıpkı bir yılanın bakışına takılmış kurbağa gibiydi. Acil durum sirenleri, ruhunun bütünü, vücudunun tamamı, beynindeki bütün sinirler ona kaçmasını söylüyordu ama sanki vücuduyla bağlantısı kopmuş gibi hareket edemiyordu.

Çok geçmeden sadece kafasını döndürmüş olan tavşan bütün vücudunu Hajime’ye doğru döndürdü ve bacaklarına güç verdi.

(GELİYOR! BİR ŞEYLER YAP! HAREKET ET! YOKSA…)

Hajime daha sonra ne olacağını içgüdüsel olarak tahmin edebiliyordu. Tekmeci tavşan bacaklarında topladığı gücü bir anda serbest bıraktı ve gülünç bir hızla fırlayıp arkasında ardıl görüntüler bıraktı.

Hajime bunu fark ettiğinde tüm gücüyle yana doğru sıçradı.

Kısa bir süre sonra Hajime’nin önceden bulunduğu yer top güllesine benzeyen Tekmeci Tavşan tarafından vuruldu. Zemin havaya uçtu ve ardında bir krater bıraktı. Hajime gümbürtüyle yerde yuvarlanıyordu duracağı zaman oturma pozisyonunda durabildi. Dehşete düşmüş soluk bir yüzle tavşanın açtığı kratere baktı.

Tekmeci Tavşan hızlıca doğruldu ve bir kez daha patlayıcı saldırısıyla saldırdı. Hajime alelacele dönüşüm becerisiyle taştan bir duvar ördü ama tavşanın tekmesi duvarı zahmetsizce parçaladı. Önündeki duvar parçalanan Hajime refleks olarak kollarını kaldırıp yüzünü korudu. Yüzünü ezmesi gereken saldırı engellendi ama tekrar yerde yuvarlanmasına neden oldu. Yuvarlanmayı kestiği sırada sol kolundan inanılmaz bir ağrı vücuduna yayılmaya başladı.

“AGHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHH!!”

Sol ön koluna baktığında sarktığını ve komik bir açıyla büküldüğünü gördü. Sol arka kolunu acı içinde tuttu. Görünüşe göre kemik tamamen kırılmıştı. Derin nefes alıp-veriyordu. Ağrı yüzünden can çekişen Hajime gözleriyle umutsuzca Tekmeci Tavşanı aradı. Şiddetli saldırılarından sonra Tekmeci Tavşan tasasız bir şekilde yavaş adımlarla Hajime’ye yaklaştı. Hajime, sanki Tekmeci Tavşanın ona tepeden bakar gibi gözlerinde alaycı bir ifade taşıdığını hissetti. Tamamen oyuncağa dönmüş gibiydi.

Hajime ona biçimsiz bir yüz ifadesiyle bakarken kalçası üzerinde geri çekildi. Çok geçmeden Tekmeci Tavşan Hajime’nin önünde durdu. Yerde sürünen solucandan başka hiçbir şey değilmiş gibi ona tepeden baktı. Sonrasında gösteriş yaparcasına bacağından birini kafasının üzerine kaldırdı.

(Burada… ölecek… miyim?)

Hajime umutsuzluk tarafından saldırıya uğramış, kendini kaybetmişti ve boş bir ifadeyle Tekmeci Tavşanın havadaki ayağına bakıyordu. Ve sonunda ölümcül vuruş tek bir savurmayla aşağı doğru indi. Hajime yaklaşmakta olan ölümden dolayı gözlerini sıkıca kapattı. Ölüm korkusu bütün vücudunu sarmıştı.

Ancak ne kadar zaman geçerse geçsin beklenen darbe hiç gelmemişti. Hajime gözlerini ürkekçe açtı ve tavşanın tekmesinin havada duran görüntüsüne baktı sadece birkaç santim kala durmuştu.

(Yoksa, hâlâ benimle oynamayı mı planlıyor? Yeter artık…)

Hajime umudunu kestiği anda garip bir şey farketti. Yakından baktığından tavşanın titrediğini gördü.

(N-ne? Neden titriyor… bir şeyden korkmuş görünüyor…)

Hayır, ‘’görünüyor’’ değil, zaten bir şeyden korkuyordu, bu bir gerçekti. Tekmeci Tavşan taş kesilmişti. Bunun nedeni Hajime sağ geçide doğru koşarken ortaya çıkan yeni büyülü canavar yüzündendi.

Kocaman bir büyülü canavardı. Yaklaşık iki metre uzunluğunda, sağlam vücudu beyaz kürkle kaplı bir canavar. Tıpkı Hajime’nin daha önce gördüğü canavarlardaki gibi bu canavarın vücudunda da zonklayan kıpkırmızı çizgiler vardı.  Benzetme olarak bu canavar pratikte bir ayıydı ancak ayaklarının sonuna kadar uzanan her birinde üç pençe bulunan uzun ve kalın kollara sahipti.

Pençeli Ayı, o bunu öğrenmeden yaklaşmıştı, Hajime ve Tekmeci Tavşana düşmanca bakıyordu.  Etraf sessizlikle sarıldı.

Hajime hiç olmadığı kadar kaskatı kesilmişti, tavşanın durumuda farklı değildi. Hayır, daha doğrusu bir santim bile hareket edemiyorlardı. Tıpkı Hajime’nin daha önce korkudan donması gibiydi. Tavşanda Pençeli Ayının bakışları tarafından dondurulmuştu.

“Grrr……”

Duruma sinirlenmeye başlayan Pençeli Ayı, hırlamaya başladı.

“——?!”

Tekmeci Tavşan sanki bir rüyadan uyanmış gibi birdenbire dönüp en hızlı şekilde kaçmadan önce bir anlığına titredi. Bir an öncesine kadar arka bacaklarını düşmanları ezmek için kullanmıştı ama şimdi kaçmak için kullanıyordu. Ancak başarısız bir girişim oldu.

Pençeli Ayı, boyutuyla uyuşmayan bir hız kullanarak keskin pençelerini savururken tekmeci tavşanın etrafını sardı. Zeki Tavşandan da beklenildiği gibi vücudunu bükerek saldırıdan kaçındı. Pençeli Ayının pençeleri sanki geçmişten geliyordu. Hajime bunu kendi gözleriyle doğrulamıştı, tavşanda tek bir çizik bile yoktu.

Ancak… Tekmeci Tavşanın vücudu yere indiğinde ikiye bölündü, fıskiye gibi kan fışkırdı ve iki ayrı parça olarak zıt yönlere düştü.

Hajime afalladı, gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Güçlü Tekmeci Tavşan karşı saldırı şansı bile bulamadan kolayca öldürülmüştü. Tekmeci tavşanın korkmasının ve kaçmaya başlmasının nedenini sonunda anlamıştı. Pençeli Ayı o kadar güçlüydü ki kuralları yok sayacak kadardı, Tekmeci Tavşan dövüş sanatları ustası düzeyinde becerilere sahip olsa bile yine de o canavara karşı ayakta duramazdı.

Pençeli Ayı, Tekmeci Tavşandan geriye kalanlara doğru acelesiz bir şekilde yaklaştı, cesedi parçalamak için pençelerini kullandı ve sonrasında mide kaldıracak bir sesle cesedi yemeye başladı.

Hajime bir santim bile yerinden hareket etmedi. Korku tarafından tüketilmişti. Dahası Pençeli Ayı tavşanı mideye indirirken bile Hajime’ye keskin gözleriyle bakıyordu. Bakışlar Hajime’yi etkilemişti.

Pençeli Ayı üç lokmada tavşanı mideye indirdi. Hajime’ye yönelince de hırladı. Canavarın gözleri her şeyi söylüyordu: ‘’Sıradaki sensin’’

Hajime avcının gözleriyle karşılaşınca pankilemeye başladı.

“UWAAAAAAAAAA——!!”

Anlamsızca çığlık atarken ayağa kalkıp Pençeli Ayının zıttına doğru koşmaya başladı, kırık sol kolunu tamamen unutmuştu. Tekmeci Tavşan kaçamadıysa o nasıl kaçacaktı ki? Rüzgarın uğultusuyla güçlü bir saldırı Hajime’yi solundan vurdu ve onu duvara fırlattı.

“Gah!”

Darbe akciğerlerindeki bütün havayı boşaltmıştı. Öksürük krizi geçirirken bir çatırtıyla duvardan kayıp düştü. Darbe görüşünü de bulanıklaştırmıştı, serseme döndü, Pençeli Ayının olduğu tarafa doğru baktı ve bir şey çiğnediğini gördü.

(N-ne çiğniyor!?)

Tekmeci Tavşanı çoktan mideye indirmişti. O zaman ne çiğniyordu? Üstelik Hajime’nin gözlerinin içine bakarak çiğniyordu. Çiğnediği şeyi gördüğünde ona tanıdık geldi.

Hajime bir sebepten daha hafif hissettiren sol koluna doğru başını çevirdi, anlaşılmaz derecede kafası karışmıştı. Daha açık olmak gerekirse sol kolunun olması gerektiği yerde…

“E-Eh?”

Hajime acı dolu bir ifadeyle kafasını eğdi. Beyninden her türlü düşünce geçiyordu.

(Bir dakika?! Ne!? Sol kolum neden yerinde değil? Neden bu kadar fazla kanıyor? Ne!? Kan durmayacak mı? Sol kolum nerede? Ne!? …)

Beyni ve kalbi durumu kabullenmek istemedi. Hâlâ ne olduğunu anlamamıştı. Fakat Hajime yarı bilinçsiz durumundan uyandı, keskin acı onu gerçekliğe döndürmüştü.

“A-A-AAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHHH——!!”

Hajime’nin çığlığı bütün zindanda yankılandı, sol dirseğinin altı tamamen kesilmişti. Bu Pençeli Ayının özgün büyüsü yüzündendi. Üç pençesi etrafına sarılı rüzgar bıçakları otuz santimetreye kadar uzar ve hedefini önceden keserdi. Bu göz önüne alındığında sadece bir kol kaybetmek bile şanslı sayılmak için bir nedendi. Ya Pençeli Ayı onunla oynuyordu ya da Hajime gerçekten şanslıydı. Vücudu Tekmeci Tavşan gibi ikiye ayrılsa garip olmazdı. Bu sırada Hajime kolunu acıyla tutuyordu, acı yüzünden kendini kaybetmişti resmen deliriyordu.

arifureta-shokugyo

(ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ACIYOR! ÇOK ACIYOR…)

Pençeli Ayı Hajime’nin kolunu çerezlik olarak yedikten sonra telaşsızca ona yaklaştı. Tekmeci Tavşan gibi küstah bir ifadesi yoktu, Hajime’yi yiyecekten başka bir şey olarak görmüyordu.

Pençeli Ayı sınırlarını zorlamak istercesine uzaktan Hajime’ye doğru pençe saldırısını yaptı. Belki de pençelerini kullanarak onu dilimlemek yerine bütün olarak yutmak istiyordu.

Hajime’nin suratı haddinden fazla acı yüzünden gözyaşı, sümük ve tükürükle kaplanmıştı, sağ elini duvara dönüşüm yapmak için koydu.

“A-AH… KHHH, DÖ-【DÖNÜŞÜM】!”

Bu istemsiz bir tepkiydi. Değersiz olarak yaftalanan, hiçbir büyüye eğilimi olmayan, tamamen ortalama istatistiklere sahip olan Hajime’nin sahip olduğu tek güç buydu. Normalde kılıçları, mızrakları ve zırhları işlemek için kullanılan bir büyüydü. Bu sınıftan herkes istisnasız bir sinerjist olurdu ve onların savaşta işe yaramaz olduğu düşünülürdü.

Hajime gibi dış dünyadan gelen birinin kullandığı yöntemler şövalyeleri şaşkına çevirmişti. Hajime, sınıf arkadaşlarına yardımcı olabilmek için gücünü nasıl kullanacağına dair birçok kez düşünmüştü. İşte tam da bu yüzden Hajime bilinçsizce ölümün eşiğinde olmanın korkusuyla bu durumdan kurtulmak için dönüşüm becerisiyle bir yol açmaya çalıştı.

50 cm yüksekliğinde, 120 cm genişliğinde ve 2 metre derinliğinde bir delik arkasındaki duvarda ortaya çıktı. Hajime yuvarlandı ve deliğe girdi.

Avının tam olarak gözlerinin önünden kaybolduğunu gören Pençeli Ayı ise öfkeye boğuldu.

“RAAARGHHHH!!”

Canavar eşsiz  büyüsünü kullanırken hilal benzeri pençelerini Hajime’nin girdiği deliğe doğru salladı. Duvar korkunç bir gürültü ile ayının güçlü pençeleri tarafından parçalandı.

“WUAHHHHHHHHHHHHH——! DÖNÜŞÜM! DÖNÜŞÜM! DÖNÜŞÜÜÜÜM! DÖNÜŞÜÜÜÜÜÜÜÜÜÜM! …”

Pençeli Ayının kükremesi ve yavaş yavaş yaklaşmakta olan ayının duvarları parçalama gürültüsüyle birlikte Hajime panikledi ve sürekli olarak daha derine gitmek için dönüşüm büyüsünü kullandı. Bu canavardan olabildiğince uzağa gitmek istiyordu. Arkasına bile bakmadan sadece tekrar ve tekrar dönüşüm büyüsünü yaparak zeminde sürünerek ilerliyordu. Sol kolundaki acı onu ikide bir dürtüyordu. Bağırıyor, ağlıyor ama hayatta kalma içgüdüsü ona elinde olan tek gücü kullanması için zorladığından ilerliyordu.

Hajime bu şekilde ne kadar ilerlemiş olduğunu bilmiyordu fakat bildiği tek şey artık o korkutucu sesleri duymadığıydı. Gerçekte o seslerden uzaklaşacak kadar ilerlememişti bile. Her bir dönüşümünün etki alanı yalnızca iki metreyi kapsıyordu(İlk günlerinden bu yana bu menzil iki katına çıkmıştı). Daha önemlisi sol kolundaki kanama çok ciddiydi, bu gidişle daha fazla dayanamayacaktı. Aslında Hajime’nin bilinci kan kaybı yüzünden neredeyse kapanmak üzereydi. Buna rağmen ilerlemeye ve mücadele etmeye devam ediyordu.

Ancak…

“Dönüşüm… Dönüşüm… Dönüşüm… Dönüşüm…”

Birkaç dönüşümden sonra ne kadar ‘’dönüşüm’’ derse desin önündeki duvar değişmeden kalıyor ve duvara kafa atıyordu. Büyü gücü, bedeni tükenmeden önce tükenmişti. Duvara bastırdığı el yorgun bir şekilde aşağı doğru kaydı.

Başı çapraşık hissetmeye başladı ve nasıl ki Hajime bilincini kaybetmeden önce nefesini tuttu. Ardından kendini döndürmek için gücünü son damlasına kadar kullandı. Amaçsızca havaya baktı fakat gördüğü tek şey karanlıkla çevrili bir battaniyeydi. Bu bölge yeşil ışık taşlarıyla aydınlatılmamıştı.

Hajime istemsizce geçmiş anılarından bazılarını hatırladı. Hayatı gözlerinin önünden film şeridi gibi geçti. Anaokulundan ilkokula, ortaokula ve ardından lise günlerine. Her türlü anı aklını sardı ve son anısı… Kaori ile ay ışığı altında aydınlatılan o odada geçirdiği zaman ve sözünü verdiğinde Kaori’nin yüzünde oluşan gülümseme…

Bu güzel anıyı hatırladıktan sonra Hajime’nin gözleri kararmaya başladı.

“Lütfen… biri…’’

 Sözlerini bitiremeden bilincini kaybetti. Bilincini kaybetmesinden hemen önce sanki birisi onun için gözyaşı döküyormuş gibi yanağına damlayan su damlacıklarını hissetti ve bu su damlacıkları yüzündeki gözyaşlarıyla birlikte karıştı.


herkese bol light novel’li günler !!!

Bir Önceki Bölümü Okuyun : Cilt 1, Bölüm 7: Zavallı Bir Kötü Niyet