Elitler Sınıfı - Cilt 0 - Bölüm 2: Hazırlıklar
Cilt 0 – Bölüm 1 – Hazırlıklar
Bir aylık, yeni doğmuş bir bebek.
Çocuğumu camın arkasından ilk kez gördüğümde, boş boş tavana bakıyordu.
Söylemem gerekirse o anda özel bir duygu hissetmedim.
Hissettiğim tek duygu üst düzey yetkilileri harekete geçirecek olan fırsatın vermiş olduğu rahatlamaydı. Neredeyse bir yıldır bu anı sabırsızlıkla bekliyordum.
“Sağlık kontrolü tamamlandı.”
“Herhangi bir sorun var mı?”
“Şu anda hiçbir sorun yok. DNA analizinin sonuçları eşleşti.”
Tüm testleri tamamlamış olan Tabuchi, aşağıdaki tabloya bakarak detaylı bir rapor veriyordu.
“Tamam.“
Hazırlık aşamasında bizi engelleyecek hiçbir sorun cıkmamalı.
Bu konu açıklığa kavuştuğuna göre herşey yolunda gözüküyor.
“Şimdi onunla doğrudan temasa geçmenizi sağlayabiliriz.”
“Gerek yok. Deneyi hemen başlatın, tıpkı diğer çocuklara yaptığınız gibi.”
Beyaz Oda projesi halihazırda dördüncü aşamada. Zaman kaybetmenin anlamı yoktu.
Talimatlarım doğrultusunda hareket eden çocuğuma bakmak için durdum.
Eğer onu Beyaz Oda’ya sokarsam, sanırım uzun bir süre onu göremeyeceğim. Öyle değil mi?
“Bekle biraz.”
Bizi ayıran camın arkasında duran oğluma doğru yöneldim.
Tam karşısında olduğum için, bu küçük hayatı bir kez daha kendime yakın hissediyordum.
Başını dik tutamıyordu, ben de elimi boynunun arkasına attım ve onu nazikçe kaldırdım.
“Ne de olsa sen Sensei’in oğlusun. Bundan sonra seni sıkı bir eğitim bekliyor, ama eminim ki harika sonuçlar elde edecek-“
“Ne diyorsun sen? Hemen çekim için hazırlan.”
“Anlayamadım..?”
Tabuchi sanki niyetimi anlamamış gibi afallamıştı.
“Kendi hayatımdan bile daha önemli olan çocuğumu Beyaz Oda’ya gönderiyorum. Bu kararlılığı ve gerilimi bir kamera ile resme yansıtın. Bir sonraki bağış kampanyası için önemli bir tanıtım malzemesi olacaktır.”
İlgilenmediği bir çocuğu veren bir ebeveyn mi yoksa çocuğunu elinde tutmak isteyen ancak gelecek için onu veren bir ebeveyn mi.
Galerinin gözünde hangisinin daha çok ilgi çekeceğini düşünmeme gerek bile yok.
“Ne…? Ah, tamam.”
Tabuchi aceleyle telefonunu çıkardı, ben çocuğumu tutarken fotoğrafımı ve videomu çekti.
Yaklaşık bir dakika süren bu çekimden sonra bebeği yere bıraktım.
“Götürün onu.”
“A-anlaşıldı efendim.”
Gözlerimi bebekten ayırdım ve yaklaşan olay için hazırlanmaya başladım.
“Her neyse, gerekli tüm hazırlıklar tamamlandı. Lütfen beni Sakayanagi’ye bağlayın.”
Siyaset dünyasına adım atalı yaklaşık 10 yıl olmuştu.
Dışarıdan bakıldığında, yüzümde bir gülümsemeyle çamurlu su içiyordum ama bu durum bugün sona eriyor.
Burada kendim için yeni bir hayata başlıyorum.
Kendi çocuğum da dahil olmak üzere elimden gelen her şeyi kullanır, feda ederim.
Mutlak otorite olarak hüküm süren Naoe Sensei bile bir basamaktan başka bir şey değil gözümde. O bir düşman; eninde sonunda aşmak ve ezmek zorunda kalacağım bir düşman.
“Hayatta kalmak istiyorsan, kendin için mücadele etmelisin, Kiyotaka.”
İster bebek olun ister yetişkin, sonuçta her şeyi kendiniz yapmak zorundasınız.
Çok kötü koşulların olabilir ama ne yazık ki benim için de durum aynı.
Eğer benim yanımda bir aile üyesi olarak yetişmiş olsaydın, daha fazla ihmal edilmiş olurdun. Bu açıdan iyi bir başlangıç yaptığını söyleyebilirim.
Artık çocuğumun olmadığı odada tek başıma duruyordum, gözlerim yavaşça kapattım.
Hayatın ne getireceğini asla bilemezsiniz. Hiçbir zaman kendi kanımdan bir çocuğum olacağını düşünmemiştim.
Bu dönüm noktası Naoe Sensei’nin altında çalışmaya başladıktan yaklaşık 4 yıl sonra gerçekleşti.
Doğru ya. Beyaz Oda projesinin varlığından o zaman haberdar olmuştum.
***
Bölüm 1 : Projenin Başlatılması
Geleneksel bir Japon restoranı, Sasagawa’da.
Ocak ayının ikinci yarısı, kar yok ama hava sıcaklığının sıfırın altında olduğu bir gün.
Soğuk havanın altında, bı saatten fazladır senseinin gelmesini bekliyorum.
“Hava soğuk, Ayanokouji-san… Naoe-sensei ne zaman geliyor…?”
Üçüncü kez şikayet eden Kamogawa, ısınmak için ellerinin içine nefes veriyordu.
“Her zaman böyledir. Naoe-sensei için, belirlenen zaman sadece formaliteden ibaret.”
“Bu, en kötü ihtimalle bir ya da iki saat geç kalacağı anlamına mı geliyor?”
Görünüşe göre, bu adamın hayal edebileceği en kötü senaryo buydu.
“Ne kadar safsın. Bugün buraya gelirse şanslıyız demektir. Çoğu zaman gelmez.”
“Ah, hayır… Gelmeme ihtimali olan birini daha ne kadar bekleyeceksin?”
“Sonsuza kadar. Ondan haber almadığım sürece, lokanta kapalı olsa bile bekleyeceğim.”
“Bu durumun sonunda beklemekten ölüyorsün, biliyorsun.”
Kendimi Naoe bölüğünün bir parçası olarak görebiliyorsan, onun için seve seve ölmelisin.
Gerçi Naoe-sensei birinin ölümünden asla endişe duymazdı.
Bizler aracı rolündeki görevliden başka bir şey değiliz.
Dahası, Naoe-sensei’yi Ryotei’de bekleyenler bu fikre pek hevesli değiller.
“Ama… Birinin zaman konusunda umursamaz olmasına müsaade edilmesi inanılmaz. Böyle
bir hata normalde insanları sinirlendirir.”
“Zaman konusunda umursamaz mı? Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?”
“Evet, yalan mı.”
“Geç gelmek bile Naoe-sensei’nin elinde bir silaha dönüşür. Miyamoto Musashi ve Ganryuujima adası hikayesindeki gibi.”
Elbette, normalde kimse böyle eski, işe yaramaz savaş stratejileri kullanmazdı.
Bu güç gösterisi tam da Naoe-sensei olduğu için kabul edilebilirdi.
“Açıkçası, toplantıdan geri çekilen insanların %80’i ağlayıp evlerine gitmekten başka bir şey
yapamıyor.”
Bu rakamlar, Naoe-sensei’ye karşı koyabilecek kimsenin olmadığının kanıtı.
Şu anki başbakan bile Naoe-sensei’den talimat almak zorunda.
Ne kadar bekletilirsem bekletileyim, Naoe-sensei’yi gülümseyerek karşılayacağım.
“Geri kalan %20… onlar kim?”
“Geri kalan %20’yi, yani aptalları sormanın ne faydası var?”
“Referans olarak…”
“Aptallar bekleyince sinirleniyor ve seslerini sertleştiriyorlar.”
“Sonra, sanki bana saldıracakmış gibi yaklaşıyorlar ve bunu talep ediyorlar: Beni daha ne kadar bekleteceksin? Çabuk, Naoe-sensei’yi ara” gibi şeyler.”
Yanımdaki Kamogawa Boğazını temizleyecekken, tükürüğünü yuttu.
Siyaset dünyasına katılalı henüz çok uzun zaman olmamış bu adam bile Naoe-sensei’ye
emir vermenin ne kadar korkunç bir şey olduğunu anlıyor.
Ancak her seferinde kararlı bir tutum sergiliyor ve her üyeye aynı şekilde davranıyorum.
“Naoe-sensei’nin hafife alınmasını istemiyorum. Seni dışarı atacağım.”
Başınızı eğecek ya da başka bir randevu isteyecek misiniz, yoksa gurur yapıp ikinci kez
yüzünüzü göstermeyecek misiniz?
Bu şartlar altında, insanların %80’i yine başlarını eğiyor.
İçlerinden küfrederken, öncelikleri yine de senseiyi görmek olur. Bu seçimi yaptıkları
noktada, Naoe-sensei ile sorunsuz bir ilişki yaşama şansları büyük ölçüde ortadan kalkar.
“Siz böyle arada kaldığınızda çok fazla sorun çıkıyor olmalı, Ayanokoji-san.”
“Hiçbir çabadan kaçınmamam gerektiğini biliyorum ama böyle durumlarda sadece bir, iki kez
darbe almadım. Hatta neredeyse bir kül tablası ya da golf sopasıyla öldürülüyordum.”
Naoe- sensei’ye ellerini süremedikleri sürece, bu hayal kırıklığı duygusunun benden başka
gideceği bir yer yok. Ancak, bana vurmak Naoe-sensei tarafından ödüllendirilmelerini
sağlayacak gibi de değil.
“Bu çok zor. Bu dört yıl boyunca hep böyle miydi, Ayanokoji-san?”
“Çok basit ama herkes bu işi yapamaz. Gerçekten her şeyini vermelisin.”
İşte tam da bu yüzden bu şans bana geldi, arkasında kimsesi olmayan, akademik başarısı
olmayan, zekası olmayan ve sosyal konumu olmayan birine.
Yine de bu adam çok cahil.
“Parlamento üyesi Kamogawa sana katı kuralları öğretmedi mi?”
Yanımda duran bu adam, en nefret ettiğim politikacı tiplerinden biri.
“Babam bu konuda bir şey söylemedi..”
Tipik ikinci nesil. Şımarık yetiştirilen ve sonsuza kadar siyaset dünyasında yaşamaya devam
eden sülükler.
O iğrenç bir sülük ama zengin ve ayrıcalıklı bir sosyal statüde doğduğu için seçilmiş biri oldu.
Naoe-senseiyi birkaç yıldır destekleyen babası Parlamento Üyesi Kamogawa Toshizou,
siyasette 30 yılı aşkın süredir görev yapan büyük bir emektardır. Elbette oğlunun alt
kademelerdeki ciddi deneyimleri yaşamasına izin vermeyecek.
O benim gibi kullanıp atılacak bir piyon değil, bu nedenle Naoe bölüğünün iskeletini
oluşturan parçalardan biri olarak değer görmeye devam edecek.
“Öğrendiğim şey, bir politikacı olarak susmanın ve Naoe- sensei ile birlikte hareket etmenin
en iyisi olduğuydu. Uzun süre parlamento üyesi olup istikrarlı bir gelire sahip olabileceğimi ve
bir gün oldukça iyi bir pozisyona gelebileceğimi öğrendim.”
Başarmak istediği şeyler olduğu için değil, sadece hayatını kazanmak için politikacı oldu.
İkinci nesil olsun ya da olmasın, böyle pek çok insan var.
Aptalca ve yozlaşmış bir düşünce ama yukarıdaki adamlar için, hoşnutsuzluk ve şikayet
etmeden oy alabilecekleri bir varlık, şükredilmesi gereken bir şey.
“Artık merdivenin en altından yukarıya doğru çıkmak ve rahat bir iş bulmak istiyorum!”
Kamogawa, bir yandan mırıldanırken bir yandan da gökyüzüne bakıyor.
“Ben de açım… Böyle soğuk bir günde ellerindeki tek şey sıcak sake ne güzel olurdu.”
“Yeter, Kamogawa. Kes sesini biraz.”
“Hadi ama, en azından sohbet etmek güzel. Sensei burada değil ya. Daha da önemlisi,
lütfen bana kendinden ve Naoe-sensei’den biraz daha bahset!”
“Kendimden mi?”
Söylentiler duyuyorum. Naoe-sensei’nin emrindeki çoğu kişinin hemen işe yaramaz hale
gelmesine rağmen, sana değer veriliyor ve senden başarılı olman bekleniyor. Gizli
yöntemlerinin ayrıntılarını bilmek istiyorum.”
Kamogawa, söylentileri yutuyor ve sanki başkalarından işittiği birinden bahsediyormuş gibi
konuşuyordu.
Şu anda onu yumruklayarak uzaklaştırma dürtüsü tarafından sıkıştırılıyorum, ancak bunun
bana kazandıracağı tek şey anlık bir rahatlama hissi olacak.
Dört yıl sonra bile yeni gelen biriymiş gibi muamele görüyorum. Bu durumu ana mesele
haline getirmek zorundayım.
“Sohbet etme zamanı bitti. Bunu aklından çıkar.”
“Ha?”
Taksiyi uzaktan belli belirsiz duyduktan sonra duruşumu düzelttim.
Kamogawa da bunun ne anlama geldiğini anladı, boğazını temizledi ve sırtını dikleştirdi.
Taksi yavaşça restoranın önüne park etti.
Hemen ardından siyah renkli bir Sedan da taksinin biraz gerisine park etti.
Bakmaya bile gerek kalmadan Naoe-sensei’nin korumaları oldukları anlaşılıyor.
Bakışlarımı hemen taksiye çevirdim, ancak kapı açılmadı ve Kamogawa merakla boynunu
eğdi.
Pencereden Naoe-sensei’nin figürünü görebiliyordu, bu yüzden koşmaya başlamak üzereydi,
ama hemen onu durdurdum.
“Ben yap diyene kadar, hiçbir şey yapma.”
“Ha? Ama…”
Taksinin arka koltuğunda, camdan içeriye bakarak görebildiğim kadarıyla, bir erkek ve bir
kadının birbirlerine yakın temasda olduklarını görebiliyorum.
Şimdi onları rahatsız edecek bir şey yaparsak, gereksiz yere azarlanmaktan korkuyorum.
Ancak Naoe-sensei’nin yanına bir kadın alması nadir görülen bir durumdur.
Gecenin bir yarısı bir taksinin içinde olsa da bir politikacı için dikkatsizce bir hareketti.Takside yaklaşık bir dakika süren sessizlikten sonra, taksinin arka koltuğunun kapısı nihayet açıldı.
“Görüşürüz, Sensei~”
Arkadaki genç kızın sesini duyduğumuz gibi, Kamogawa da nihayet olayı anladı.
Daha sonra Naoe-sensei kadınla bir süre sohbet ettikten sonra yavaşça taksiden indi.
Arkadaki Sedan’ın sürücü koltuğundan ince yapılı bir adam hızla indi.
Hiçbir şey söylemeden sessizce Naoe-sensei’nin yanında durdu.
Bu koruma daha önce görmediğim yeni bir yüz. Ama, bu konuda endişelenecek kadar boş
zamanım yok.
” teşekkür ederim, Naoe-sensei.”
“Ah,Teşekkür ederim!”
Kamogawa denen çirkin adamın bir adım önüne geçerek omzumla yüzünü kapattım.
O kadınla olan sahne yüzünden mi böyle afalladı, yoksa sadece Naoe-sensei’nin önünde
olduğu için mi?
İkincisi olsa bile, birincisi gibi görünmemesi gereken bir zamanda. bu herif tam eşşek.
Ama, bu gereksiz bir endişe olabilir.
Naoe-sensei, Kamogawa’ya bile bakmadan, keskin gözlerini sadece restorana dikmişti.
“Asama nerede?”
Giydiği takım elbise ve duruşu onu yaşlı bir adam olarak düşünmeyi zorlaştırıyor ve aynı
zamanda etrafındakilerin ondan bir gençlik hissi duymasını sağlıyordu.
“Sizi bekleme şerefine nail oldum efendim. Sizi alçakgönüllülükle ona götüreceğim.”
Gözlerimle arkamdaki gergin Kamogawa’ya taksi ücretini ödemesini işaret ettim ve
Naoe-sensei’ye restorana girmesi için yol gösterdim.
Perdenin altına girdiğimizde, sahibesinden baş aşçısına kadar herkes hızla kendini tanıttı ve
başlarını eğdi.
Naoe-sensei büyük bir aura takınarak ve ifadesini değiştirmeden ayakkabılarını çıkardı.Ahşap zemine basarak restoranın arka tarafındaki özel odaya yöneldi.
Naoe Jinnosuke.
İktidar partisi olan yurttaşlar Partisinde Ulaştırma Bakanı, Ekonomi Bakanı gibi birçok
pozisyonda deneyim sahibi olan Jinnosuke, halâ Genel Sekreter olarak görev yapmaktadır.
Her ne kadar genel sekreterlik makamı, başkan yardımcılığının bir adım gerisinde olsa da
cumhurbaşkanı, başbakandan bahsetmiyorum bile, önem açısından, sekreter açık ara en
önemli makamdır.
Partinin genel müdürüdür ve partinin gerçek gücünü elinde tutar.
Adam 68 yaşında ama hala mevcut görevinden emekli olacağına dair en ufak bir işaret bile
yok. Yaş sınırının olmadığı siyaset dünyasında, bedensel bir sorun olmadığı sürece, bu
adamın 10, hatta 20 yıl daha görevini sürdürebileceğini düşünüyorum.
“Asama-sensei, Naoe-sensei’yi buraya getirdim.”
Sürgülü kapının ardında Asama-sensei, Naoe-sensei’i karşılamak için oturmuş bekliyordu.
Naoe-sensei’yi görünce ayağa kalktı ve eğilebildiği kadar eğildi eğildi.
Asama Hisashi. 71 yaşında, Naoe-sensei’den 3 yaş büyük.
Halen Arazi, Altyapı, Ulaştırma ve Turizm Bakanlığı’nda bakan yardımcısı olarak görev
yapmakta ve Naoe bölüğünün önde gelen isimlerinden biridir.
Bana göre, Asama-sensei yukarıdaki bulutların bile başkanı.
Ancak Naoe-sensei buraya geldiğinde, anında efendiden köle mertebesine düştü. Bu, ikisi
arasında ne kadar güç farkı olduğunu bir bakışta gösteren düzenli olarak gerçekleşen bir
sahnedir.
“Ben de sizi bekliyordum, Naoe-sensei.”
“Seni beklettiğim için özür dilerim, Asama. İşle meşguldüm.”
“Ne kadar meşgul olduğunu biliyorum.”
Öyle bir eğildim ki neredeyse alnımı tatami minderine sürtecektim ve ikisinin konuşmasını
bozmamak için sürgülü kapıyı sessizce kapattım.
Bu açıdan bakıldığında, iki önemli siyasetçinin konuşmasının dinlenmesine izin
verilmeyecektir.
“Bu çok hızlı oldu Naoe-sensei, ama şu şey hakkında…”
Bizi sadece sürgülü bir kapı ayırıyor. Şeytan bana kulak misafiri olmamı ve faydalı bilgiler
toplamamı fısıldıyor. Bir böcek bile yerleştirebilirim.
Ancak bu dünya o kadar toz pembe değil.
Eğer herhangi bir komplo planlasaydım, bu şeytani eylem çabucak açığa çıkar ve siyasi
hayatım kısa kesilirdi.
Kalktım, mekânı terk ettim ve uzaktaki bir odaya geçtim.
Bize verilen özel odada Kamogawa secde eder gibi oturuyor ve yalnızca gözlerinin önündeki
sakeye odaklanıyordu.
“Seni beklettim, ha?”
“Hayır. Hadi hemen başlayalım.”
“Alkol içmeyin.”
“Ne? Ama bu lezzetli sake gözlerimin önünde duruyor. Bu marka nedir? Daha önce hiçbir
izakaya’da görmemiştim.”
“Onları uğurlarken alkol kokusu almalarını mı istiyorsun? Bu şey sadece dekorasyon için.
Ellerimizi dikkatsizce üzerine koyarak kazanacağımız hiçbir şey yok.”
“Ama…”
Göz kamaştıran birinci sınıf geleneksel bir Japon restoranı.
Yemekten önce içki içme arzusundan dolayı onu kınamaya niyetim yok. Doğrusu, eskiden
ben de pek çok kez günaha giriyordum.
Neyse ki o zamanlar benimle ilgilenen adamın alkole elini sürdüğü için önce azarlanıp sonra
da ortadan kaldırılma anına şahit oldum ki bu da şu anki irademi sağladı.
Gücü elinde tutanlar, altlarındaki insanları garnitür yaparak içiyorlar, sadece altlarındaki
parlamento üyelerine değil. Vatandaşlara da tepeden bakıyorlar.
Her zaman kendi koydukları kurallarla yönettikleri fetih arzularının yerine getirilmesiyle
sarhoş olurlar.
“Ayanokoji-sensei, aklımda bir şey var.”
Bu adam konuşmayı gerçekten seviyor.
“Neden hep dizlerinin üzerine oturuyorsun? Bu koltukta istediğin gibi oturabilirsin, değil mi?”
“Ben buna alışkınım. Naoe-sensei ve diğerlerinin önünde saatlerce dizlerimin üzerinde
rahatça oturmak zorundayım. Eğer normal zamanlarda buna alışmazsam, zamanı geldiğinde
başım belaya girecek.”
“Bacaklarımı kırsam da olur mu?”
“Gibi bir şey söylememe bile izin verilmiyor. Bacaklarım çürüyene kadar dizlerimin üzerinde
oturmaya devam etmekten başka seçeneğim yok.”
“Bu korkunç…”
Muhtemelen dizlerinin üzerinde oturma konusunda kendine güveni olmayan Kamogawa
aceleyle koltuğuna geri oturdu.
Küçük bir tabakta servis edilen bir yumurta-tofu yemeği bile tek bir ürün olarak sipariş
edildiğinde dört haneli rakamlara mal olabilir.
Ancak, minnettar görünmenin anlamı yok. Küçük tabağı elimle kabaca kavradım ve
çiğnemeden mideme indirdim.
“Vay canına, ne büyük israf!”
Kamogawa’nın benimle konuştuğu saçmalıkların çoğunu görmezden gelerek yemeye devam
ettim.
Ne kadar pahalı olduğu, ne kadar taze göründüğü ya da tabağın nereden geldiği beni
ilgilendirmiyor.
Sonunda hareket edebilmek için yeterli enerjiyi alabildiğim sürece, diğer şeylerin bir önemi
yok.
“Ben tuvalete gidiyorum.”
Kamogawa’ya hafifçe seslendim, yavaşça uyuşmuş ayaklarımın üzerinde kalktım ve odadan
çıktım.
Tuvaleti kullandıktan sonra Kamogawa’nın beni beklediği özel odaya dönmek üzereydim ki
takım elbiseli bir grup adam gördüm.
Aralarında, kalabalığın arasından göze çarpan tek bir adam vardı.
Ancak onu sadece bir anlığına gördüm ve koridorun ilerisindeki köşeyi dönerek gözden
kayboldu.
“Bu…”
Peşinden gidip kimliğini öğrenme dürtüsü beni sıkıştırdı ama burada kendimi dizginlemem
gerekiyor.
Ancak, bu figürün arkası kesinlikle Parlamento Üyesi Kijima’ya benziyordu.
Naoe-sensei, Isomaru-sensei veya Başbakan Miyako ile bağlantısı olmayan bu kişi,
Yurttaşlar Partisi’nin dördüncü gücüdür.
O kadar umut vaat ediyor ki, genç nesil arasında Başbakan’a en yakın kişi olarak bile
övülüyor.
Aynı anda aynı restoranda bulunmuş olamazlar.
Çünkü restoranın, programlarda bir çakışma yaratmamak için işleri özel olarak ayarlaması
alışılmış bir durumdur.
Naoe-sensei şimdiden gelecek dönemki seçimlere yönelik hamleler yapmaya başlamış
olabilir mi?
Çeviren: dk
Çeviri Notları…
*Parti sekreteri, Marksist-Leninist modele göre örgütlenmiş siyasi partilerde en yüksek
makam. Siyasi partinin hücre adı verilen örgütlere dayandığı leninist parti modelinde her hücrenin üst makamlar ile irtibatı sağlayan bir sekreteri bulunmaktadır. Hücrelerin bir araya gelmesi ile oluşan komiteler’in komite sekreteri, komitelerin temsilcilerinden oluşan kongrelerin yürütme kurulu olarak parti merkez komitesinin’de bir adet sekreteri vardır. Partinin en yüksek makamına denk gelen sekreterlik parti siyasasını belirlemek ve uygulamak, partiyi temsil etmek anlamına gelmektedir.
Ryotei: Geleneksel Japon Restoranı.
Ganryujima Adası ve Musashi Miyamoto: samuray döneminin en ünlü düellosu olan
Sasaki Kojiro ve Miyamoto Musashi arasındaki mücadelenin yapıldığı yer olarak dünyaca
ünlüdür. Musashi Miyamoto’nun geç gelmesine atıfta bulunuyor
Sake, Japonların pirinç ve tahıl tozundan yapılan ulusal içkisidir.
Izakaya, oturup eğlenip sake içilen bir mekan.