Bilge Okuyucu - Bölüm 10 – Başkahraman (5)
Bölüm 10 – Başkahraman (5)
☆☆☆☆☆☆
Çok gülünç bir manzaraydı. Genç bir çocuk, bir adamın boynuna yapışıp sarsıyordu.
Lee Hyunsung’un endişeli bir halde bu tarafa baktığını görebiliyordum.
Ben onu görebiliyordum ama o güvenli bölgede olduğu için -bariyerden dolayı- burayı göremiyordu.
“Ad.”
“Ne?”
“Adın ne diyorum?”
Başkahramana yaraşır bir umursamazlık, tam beklendiği gibi.
Onu kışkırtmak için doğru bir zaman değildi, maalesef…
“Kim Dokja.”
“Garip bir ad.”
“Herkes aynısını söylüyor.”
Yoo Jonghyuk’un karnıma vurduğu yumruk ile içim dışıma çıkmış gibi hissettim.
“…Ugh.”
Bıçak yarasından daha acı vericiydi.
“ Vücudun sertmiş. Puanların nasıl kullanıldığını öğrendin mi?”
“ben de senin için aynısını düşünüyordum…”
Bam.
Yine karnıma bir darbe aldım. Bu sefer kendime hakim olamayıp çığlık attım.
Bu çocuğun gücü en az Lv 15’dir.
Daha sadece bir ana senaryo geçmiş, bu alt senaryo henüz bitmemişti bile. Canavar olmak doğasında vardı sanki.
“Benimle aşık atmayı bırak. Sorularıma net cevap ver. Anlaşıldı mı?”
Cevap vermedim. Böyle bir şeyin olacağını düşünmüştüm aslında.
Ancak… bu düşündüğüm en kötü senaryonun vücut bulmuş haliydi.
Başlarda, Yoo Jonghyuk her karakterden daha ürkütücüydü.
-
- seferinden dolayı karakteri iyice pisleşmiş anlaşılan. Kendisini korumak için, prensiplerini bile yontan birisi oluvermiş.
Şuanki Yoo Jonghyuk….. amacına ulaşmak için asla tereddüt etmez.
“Cevap ver!?”
“…tamam.”
“Benimle saygılı konuş.”
“Ya hayır dersem?”
Bu sefer yumruğunu durdurmak için iki elimi de kullandım.
Sanki ellerimde kırık varmış gibi hissediyordum. Ama acının yerini çok geçmeden şok aldı. Yoo Jonghyuk’un gözleri fal taşı gibi açıldı, şaşkındı.
[Karakter ‘Yoo Jonghyuk’ sizden hoşlanmadı.]
Sırf başrol diye onun kum torbası olacak değildim. Harekete geçtim.
“Pardon ama Profesyonel Oyuncu Yoo Jonghyuk, sen benden gençsin. Senin saygılı konuşman gerekiyor.”
“…beni tanıyor musun?”
“Evet. Bir oyun firmasında çalışıyorum.”
Tabii ki yalan söylüyordum. Oyun firmasında çalışanlar bile tüm profesyonel oyuncuların adlarını bilmesi imkansızdı. Zaten birkaç saat öncesine kadar ‘Yoo Jonghyuk’ bir hikayede oyuncudan ibaretti.
“Çok ünlüsün. Bir zamanlar senin hayranındım.”
Ünlü olduğunu söyleyerek yalanımı güçlendiriyordum. Fakat ‘hayranı’ olduğum gerçekti.
Söylendim, nefret ettim, hayran kaldım hatta yeri geldi alkışladım..
Yoo Jonghyuk’a olan hayranlığım sayesinde, 3,000 den fazla bölüm okuyabilmiştim.
“Hayran, ha. Uzun süredir bu kelimeyi duymamıştım.”
Yoo Jonghyuk sanki geçmişini hatırlamış gibi hüzünlendi bir süre. Ardından,
“Saygısızlığını görmezden geliyorum şimdilik. Ancak bu, durumunu değiştirmedi.”
“O kadarını görebiliyorum.”
Ayaklarımı rahat hareket edip edemediğini kontrol ettim.
“Sadece bir sorum var.”
“Sor.”
“Metroda nasıl hayatta kaldın?”
Beklediğim bir soruydu.
“Cevabını alınca beni bırakacak mısın?”
“Önce bi anlat bakalım.”
Yalan söylüyordu. Onu avucumun içi gibi bilirim. HKY’nın tek okuyucusu bendim. (Ç.N: Hayatta Kalmanın Yolları kısaltması.)
Kafamın içinde türlü türlü senaryolar geçiyordu. Bu manyak regresörü ikna etmek için ne söyleyeceğim…?
[Karakter ‘Yoo Jonghyuk’a olan bilginiz artıyor.]
[Bu karakteri zaten oldukça iyi tanıyorsunuz.]
…Ha?
[‘Bilge Okuyucu’ özel yetenek kullanım şartları sağlanarak Lv 2’ye ulaşıldı!]
[Özel Yeteneğinizi Aktive Etmek İstiyor Musunuz?]
Aktivasyondan sonra, düşünceleri kafamın içinde dolup taşmaya başladı.
「 O vagonda sadece Lee Hyunsung ile Kim Namwoon’un hayatta kalması gerekiyordu. 」
「 Kim Namwoon öldü ve başkaları hayatta kaldı. 」
「 Nasıl başardılar? 」
「 Bu adam da kim? 」
「 Bilgi almalıyım. Bir sıkıntı varsa hemen… canını alacağım. 」
Ardı arkası kesilmeyen sorular ve düşünceler dizisi.
Şuan tam olarak kriz yaşıyor, beyni alarm veriyordu sanki.
Senaryonun bitmesine 5 dakika kalmış.
Hikayeyi anlatmaya başladım, olabildiğince kısa ve öz bir anlatımla.
‘Dokkaebi’nin ilk ortaya çıkışından senaryo bitene kadarki kısmı, özel yeteneklerim ve diğer önemli kısımları atlayarak, anlattım.
“…Senaryoyu böcek öldürerek mi tamamladın yani?”
“Şanslıydık.”
Yoo Jonghyuk şaşkınlığını gizleyemeyip ağzını açıp soru sorduğunu bile fark etmedi.
「 Gelecek tamamen değişti. 」
Şaşkındı. Orijinal senaryoda, Vagon 3807’deki insanlar kavgaya tutuşup birbirlerini öldürüyorlardı. Sadece Lee Hyunsung ile Kim Namwoon hayatta kalıyordu.
“Keskin gözlerin varmış. Vagonda böcek olduğunu nasıl anladın?”
Yoo Jonghyuk’un ölüme susamış bakışlarıyla karşı karşıyaydım.
「 Bu adam da mı regresör yoksa? 」
「Onu ortadan kaldırmam gerekebilir. 」
Bu çocuk da her sakallıyı dedesi sanıyor, off.
Neyse. Yanlış anlaması şaşırtmadı zaten beni. Hemen şüphesini dağıtmak için konuşmaya giriştim.
“Patlama sayesinde oldu.”
“Patlama mı?”
“Önümüzdeki vagonda bir patlama oldu, onun sayesinde fark ettim.”
Ön vagon deyince duraksadı.
“Kısaca anlat.”
“Patlama olunca, elinde böcek yakalama kiti olan çocuk yere düştü. Ben de hemen kiti aldım.”
“…şüpheli bir tesadüf olmuş.”
“Tesadüfler her zaman şüphelidir. İnanmıyorsan, güvenli bölgedekilere sorarsın. Ordaki küçük çocuk böcek kitinin sahibi.”
Oksu İstasyonunun güvenli bölgesinde yer alan insanlar bu tarafa doğru bakıyordu. Henüz senaryo tamamlanmadığı için, bize yaklaşma yada iletişim kurma şansları yoktu.
Yoo Jonghyuk o tarafa doğru uzunca baktı. Bakışları değişen Yoo Jonghyuk, farklı duygulara kapılmış, vagonda olanları hatırlıyor gibiydi. Benimde kafamın içinde hatırladıkları canlanıyordu.
「 Şimdi anladım. 」
「 Patlamadan dolayı demek.. 」
「Bu adam, regresör değil. 」
「O, geleceği değiştirmedi. Aksine geleceğin kendisi değişti…」
「 Hem de benim yüzümden. 」
Yoo Jonghyuk boş gözlerle patlamada ölen insanları izliyordu.
「 Diğer seferlerden farklı olarak.. onları öldürmeye başladığım için. 」
Bilge Okuyucu yeteneği sayesinde, Yoo Jonghyuk’un psikolojik durumu, acılarını dahi hissedebiliyordum.
“Soruların bitti mi?”
“…evet.”
“Bıraksan artık yakamı da beraber Oksu istasyonuna geçsek. Senaryonun bitmesine az kaldı.”
‘Niye seninle beraber gideyim?”
Başrol olmasının elbette… bir sebebi vardı.
“Haklısın, peki.”
Yoo Jonghyuk kadar dikkatli bir başrol görmemiştim daha önce.
「 Acemi birisi nasıl bu kadar sakin olabilir? 」
「Bu dünyaya bu kadar hızlı uyum sağlaması imkansız! 」
「Kim Namwoon’u öldürmüştür kesin. 」
「 Bana yarardan çok zarar getirecek gibi bir hali var. 」
Yoo Jonghyuk gözleri altın rengine çaldı.
Ne yaptığını hemen anladım. ‘onu’ kullanmaması garip olurdu zaten
Bilgili Gözler.
Yoo Jonghyuk’un en güçlü dedektör yeteneği.
Bilgili Gözler, hedef kişinin yetenek penceresinden gizli bilgilerine kadar her şeyi ortaya çıkartan SS dereceli özel yetenek.
Bunu kullandığına göre, kimliğimi gizleme şansım artık yoktu..
Bir yandan da belki artısı olur diye düşünmeden edemiyordum.
Hala ‘kişisel yeteneklerim’ ile ‘yeteneklerimi’ bilmiyorum.
Yoo Jonghyuk öğrenince ben de bu ‘dünyadaki beni’ tanıma fırsatı bulacağım.
Bu krizi de fırsata çevirip buradan kaçarım büyük ihtimalle.
[Özel yetenek ‘Dört Duvar’ aktive edildi !]
[Dört Duvar, dedektör yeteneği Bilgili Gözler’in kullanıldığını belirledi!]
Yoo Jonghyuk’un gözleri büyüdü, vücudu gerildi.
「…bu da ne? 」
Yoo Jonghyuk sağ gözünü kapatıp bana dik dik baktı.
“sen…..kimsin?”
Keşke ben de bilsem…
[Dört Duvar yeteneği, Bilgili Gözler’i engelledi!]
Bilgili Gözler’e karşı savunma yeteneğim olduğunu bilmiyordum. Kitap Ayracından sonra bir de bu Dört Duvar çıktı…
İşler şimdi karıştı! Yoo Jonghyuk şimdi hayatta inanmaz bana.
「 Burada öldürmeliyim onu ki ilerleyemesin. 」
Bilmediğine güvenmeyen birisiydi.
“Yoo Jonghyuk.”
O zaman hemen plan değişikliğine gideceğim ben de.
“Güvenilir bir partnere ihtiyacın var.”
“…Ne demek istiyorsun?”
“46. senaryoyu tek başına geçemeyeceğini sen de biliyorsun. Haksız mıyım?”
Yoo Jonghyuk gözlerini kısarak baktı.
“ Nerden öğrendin bunu? Yoksa sen―”
“Kim olduğumun önemi yok.”
Yoo Jonghyuk’un gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam ettim.
“Önemli olan, benim sana yardım edebileceğim..”
「 Regresör değil. Olsaydı, mutlaka haberim olurdu. 」
「 Peki ya kim…? 」
「 …Yoksa…? 」
Kartlarımı saklayamıyorsam o zaman elimden tek bir şey gelirdi. Yanlış yönlendirmek.
“Yoo Jonghyuk, senin bilmediğin geleceği ben biliyorum.”
[Karakter ‘Yoo Jonghyuk’, ‘Yalan Dedektör’ yeteneğini kullanıyor.]
[Yalan Dedektörü, sözlerinizin güvenilir olduğunu doğruladı.]
Yoo Jonghyuk’un göz bebekleri yavaşça büyüdü.
“…Nasıl?”
“Sence nasıl olabilir?”
「 İmkansız. Anna Croft dışında başka kâhin de mi varmış? Hem de koreli…? 」
Kâhin.
HKY’da, Geleceği görme yeteneğinin yanı sıra, ‘tüm dedektör yeteneklerini sıfırlama’ özelliğine sahip özel biriydi. Bu dünyada bu özel yeteneğe sahip tek bir kişi vardı, o da ‘kâhin’ di.
「 Sadece bir kâhin, Bilgili Gözlerimi karşı kendini savunabilir. 」
Cevap vermedim. Yoo Jonghyuk dilini ısırdı.
“Yoksa ‘Gelecek Aynası Yeteneğini’ mi kullanıyorsun?”
“Ona yakın bir yetenek bendeki.”
“Buraya geleceğimi biliyordun yani.”
“Evet.”
「 Demek öyle. Eğer kâhinse, her şey rayına oturuyor. 」
Şimdi akışı değiştirebilmiştim. Yoo Jonghyuk bocalıyor, ne karar vereceğini bilemiyordu. Bu son şansım.
“Yoo Jonghyuk, senin de bazı özel yeteneklerinin olduğunu biliyorum. Mesela, geleceği sen de biliyorsun?” diye konuşarak şansımı zorladım.
“…”
“….ama bu bilgilerin hiçbir zaman tam ve doğru bilgiler olmadı.”
Bir regresörün tek zayıf noktası buydu.
Gelecekle ilgili bilgilerini kullandıkları zaman gelecek değişirdi.
Tüm regresörler, bildikleri dünyadan, ‘bilmedikleri dünyaya’ geçiş yaparlardı.
“Partner olalım. Eksik parçaları ben tamamlayacağım.”
Şuanki Yoo Jonghyuk için, ‘kâhin’ bulup bulabileceği en iyi partnerdi.
Zaten şuanki halimle kâhinden farksızdım. Hikayenin tek okuyucusu olarak tüm gidişata hakim kişi bendim sonuçta.
[Senaryonun tamamlanmasına 1 dakika kaldı.]
Yoo Jonghyuk başını öne eğip düşünmeye başladı.
「 kâhin… yardımı dokunacaktır kesin. 」
[Senaryonun tamamlanması için 50 saniye kaldı.]
「….sadece 46.senaryoda değil.. sonrasında ‘Zerdüşt (차라투스트라)’ ile çıkacak savaşta da işe yarayabilir……. ama ona güvenebilir miyim? 」 [1]
[Senaryonun tamamlanması için 40 saniye kaldı.]
「 Partner, ha. 」
Ben gözlerimi saate dikmiş, endişeleniyorken Yoo Jonghyuk kafasını kaldırdı.
“Tamam, partnerim olmana izin veriyorum.”
[Aşırı kullanım, mental sağlığınızı etkiledi.]
[Özel Yetenek, Bilge okuyucu, kapatıldı.]
Sözlerinden dolayı rahatladığımdan dolayı mı yoksa aşırı yorgun düşmemden dolayı mı bilemiyorum… ama yetenek kendi kendine kapandı.
Şuan…Yoo Jonghyuk’un yüz ifadesini okumak, detaylandırılmamış bir felsefe kitabını anlamaya…benziyordu.
Yoo Jonghyuk ‘Çift Köprü’ye doğru hareket etmeye başladı. Tabii ki hala yakamdan tutarak beni götürüyordu!
En azından şimdilik istediğim gibi ilerliyordum. Bu lanet regresörü ikna etmiş, iyi bir pozisyon elde edebilmiştim.
Çift Köprüyü nerdeyse geçtik, güvenli bölgeye birkaç metre ilerimizdeydi ki Yoo Jonghyuk aniden durdu.
“Son bir sorum var.”
“Sor?”
“Eğer kâhinsen, geleceği biliyorsun demektir?”
Yoo Jonghyuk’un sakin bakışlarıyla göz göze geldiğimde, tüylerim diken diken oldu.
Testi henüz bitmemişti.
Yakamı daha çok sıktı.
“Keok.”
Eliyle beni biraz daha havaya kaldırıp birkaç adım attı.
Bacaklarıma soğuk rüzgar vurduğunda altımda Han Nehri olduğunu fark ettim.
Han nehrinin kokusuyla kan kokusu birbirine karışmış, ihtiyozorlar yemlerini avlamak için etrafta koşuşturuyorlardı.
“Söyle bakalım, yakanı bırakacak mıyım, bırakmayacak mıyım?”
Soğuk soğuk terlemeye başladım.
Düşünmeliyim.
Ne düşündüğünü duyamasam da, bu çocuğu herkesten iyi tanıyan bendim.
Gözlerimi kapatıp hikayedeki Yoo Jonghyuk’u düşündüm.
[Senaryonun tamamlanması için 20 saniye kaldı.]
Ardından bir sonuca vardım.
“Yoo Jonghyuk.”
Ne yapmam gerektiğini konusunda emindim artık.
Ne kadar düşünürsem düşüneyim, söz konusu olan kişi Yoo Jonghyuk olduğunda, sadece tek bir sonuç vardı.
Konuşurken Deniz Komutanının bulunduğum bölgeye gelişini izledim.
“Sana 2 şey söyleyeceğim.”
“…Ne?”
“Birincisi, ben senin astın değilim. Bana iyi davranmanı bekliyorum.”
“…”
“İkincisi, seninle iş birliği yapacağım ama sen de benimle iş birliği yapacağına söz vermek zorundasın.”
Yoo Jonghyuk başını eğdi.
“Cevabın ne, peki?”
Gülerek cevap verdim.
“Elini bırakıp kaybolacaksın, seni pislik.”
Ardından beni tutan güç kayboldu, bense yer çekimiyle düşmeye başladım.
Düşerken Yoo Jonghyuk’un yüzünü gördüm, sanki çok mutlu olmuş gibi gülümsüyordu.
“Kâhin olduğuna şüphem kalmadı.”
Pislik.
Düştüğüm noktada beni bekleyen, Deniz Komutanıydı.
Nehrin soğuk sularıyla buluşunca şoku azaltmak için gözlerimi kapattım.
Nefesimi tuttuğumda, sıcak ve kocaman bir karanlık beni yuttu.
[Senaryoyu tamamlamayı başaramadınız.]
…Kahretsin, son çaremi kullanmak zorunda kaldım.
☆☆☆ ☆☆☆ ☆☆☆ ☆☆☆ ☆☆☆ ☆☆☆
☆☆☆ ☆☆☆ ☆☆☆ ☆☆☆ ☆☆☆ ☆☆☆
[1] Zerdüşt (차라투스트라): Bu kelimenin korecesini de yazdım, çünkü İngilizcesinden hiçbir bilgi çıkmıyordu. Zerdüşt: bir din adamı. Ancak hikayede farklı kişilikte çıkabilir, o yüzden detaylı açıklama yazmıyorum.
[2] Not: Hayatta Kalmanın Yolları kısaltması olarak bundan sonra HKY yazacağım.
DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞLERİNİZİ YORUM YAPARAK ÇEVİRMEN VE EDİTÖR ARKADAŞLARIMIZI CESARETLENDİRİNİZ 🙂
KEYİFLİ OKUMALAR