Bilge Okuyucu - Bölüm 19 – Gölge Muhafızı (1)
Bölüm 19 – Gölge Muhafızı (1)
✮ ✭ ✮ ✭ ✮ ✭ ✮ ✭ ✮
[Hadi bakalım, kolay gelsin! Yihihihit!]
Dokkaebi bu sözlerinden sonra ortadan kayboldu.
Yiyecek cezası ile yaşam cezası var artık. İlk cezayı zaten biliyordum romandan ama 2.ceza HKY’de yer almıyordu. Bihyung ile olan anlaşmamızdan kaynaklı olduğunu düşündüm.
Jung Heewon çantasına koyduğu bisküvi poşetini kontrol ettikten sonra, yumuşak bir ses tonuyla sordu.
“Dokja, yoksa böyle bir şey olacağını biliyor muyd―”
“Tahmin ediyordum böyle bir şey olacağını. Dokkaebinin bizi zorlamak için neler yapabileceğini…”
“…Güzel tahminde bulunuyorum diyorsun yani?”
Lee Hyunsung ve diğerlerini yanıma çağırdım. Harekete geçmenin zamanı gelmişti.
-
- “Yiyeceklerimizi bize geri verinnn!”
-
- “Nasıl…nasıl oldu bu?”
Dışlanan grup serzenişlerle ağlamaya başladı. Cheon Inho ile grubu, stokların sıfırlanmasıyla şok olmuşlardı.
Dudağını ısıran Cheon Inho ile göz göze geldik.
[Belki de…olacakları biliyordu? Hayır.. imkansız.]
Eminim şuan aklından bu cümleler geçiyordur, hi hi.
[Karakter ‘Cheon Inhonun’aklından geçenleri okudunuz.]
[Karakter ‘Cheon Inho’a dair bilginiz arttı.]
…Bilgim böyle şeylerden dolayı artıyor muymuş? İlginç.
Diğer insanların düşüncelerini okumaya çalıştım ancak aynı mesaj tekrar çıkmadı.
Bu sırada, Cheon Inho hemen insanları bir araya getirip ‘kaosu organize etmeye’ başladı.
“Arkadaşlar, lütfen toplanalım. Acil durum bildireceğim.”
Bildirinin içeriği belliydi: Durumun gittikçe zorlaştığını, dışlanan gruptan ‘keşif ekibi’ ihtiyacı arttığını, yeraltında yiyecek olmadığı için acele etmeleri gerektiği gibi bir sürü boş laf.
“……Keşif ekibine katılmayanlara, yiyecek temin edilmeyecektir.”
Bu sert açıklamadan sonra, insanlardan tepki gelmedi. Tepki veremezlerdi de.
Çünkü şartlar bunu gerektiriyordu. Durumun farkına varan herkes birer birer gönüllü olmaya başladılar.
Yiyecekler kaybolmasına rağmen Cheon Inho’nun yüzünde farklı bir umut belirtisi vardı. Çünkü durum çığırından çıkınca, ana grubun elinde bulundurduğu güç arttı.
Lee Hyunsung, insanların ana gruba katıldığını gördükçe geriliyordu. Dayanamayıp bana döndü.
“Dokja, şimdi ne yapacağız?”
“Elbette biz de gidip yemeğimizi alacağız.”
Ben bu sözleri söyleyince yüz ifadeleri değişti hepsinin.
Kurduğum cümlenin…. tek bir anlamı vardı.
“Keşif ekibine mi katılacağız yani? Yukarıda yemek kalmış olabilir evet.”
“Hayır, yukarı çıkmak yok. Çıkarsak ölüm fermanımızı imzalamış oluruz.”
Yerde birkaç gaz maskesi vardı. Kullanılmış bu maskeler zehirli sisi engellemezdi.
“Ama yemek dışarıda..”
“Lee Hyunsung, dünya değişti artık. Haliyle yiyecekler de değişti.”
Yaksu istasyonuna giden yola doğru baktım.
“Dur! Dokja…yoksa?”
“Evet.”
Bu dünyada, insanlar artık besin zincirinin zirvesinde değildi.
Avcı değildik artık. Ve av olma mecburiyetimiz de yoktu.
“Canavarları avlayacağız.”
* * *
Çok geçmeden birkaç dışlanan gruptan kişiyle beraber Yaksu istasyonuna giden tünelin önünde yerimizi aldık.
“Demek tünele girmeyi düşünüyorsun?”
Cheon Inho, keşif ekibine katılmadığımız için olay çıkartır diye bekliyordum fakat aksine daha mutlu bir hali vardı. Belki de gruptaki gücünü kıracağımı düşünüyordur, kim bilir.
“Vatandaşlarımız için çok iyi bir hareket başlattınız. Senaryoya saldırı ekibi gerekiyordu zaten. Sağ salim dönmenizi diliyorum.”
Ne kadar da komik bir adam ya. Sanki emir komuta ondaymış gibi konuşup duruyor.
Ama bu sefer, onun işini bitirmek için çok beklemeyeceğim.
[Karakter ‘Cheon Inho’a dair bilginiz arttı.]
[Karakter ‘Cheon Inho’a dair bilginiz seviye atladı.]
Galiba… şimdi anladım. ‘bilgi’ artma meselesi 2 ana durumda gerçekleşiyormuş..
Birisi, karakter bana güvendiğinde ya da benden hoşlandığında.
Diğeri ise, karakterin düşüncelerini doğru tahmin ettiğimde. Her halde bu sefer 2.den kaynaklı bilgi artışı oldu.
[Karakter ‘Cheon Inho’ sizden şüpheleniyor.]
Bir kişi hakkında belirli bir bilgi seviyesine ulaşınca, kişinin hisleriyle ilgili de bilgi edinebiliyorum demek?
“Bizim gruptan da birisi katılsın aranıza. Ben de tüneldeki saldırıdan bilgi edinmek isterim.”
Tabii ki, Cheon Inho bizi rahat bırakmayacaktı.. Arkasındaki kişiye baktım. Herhalde onu bizimle göndermek istiyordu.
“O-onlarla gitmek zorunda mıyım?”
“Eh, yapma, Han abi! Dün akşam Dokja ile barışmak istediğini sen söylemedin mi?”
“Ş-şey…”
Cheon Inho’nun bizimle gelmesini istediği kişi, Han Myungoh idi.
“D-Dokja, sorun olmayacaksa, gelebilir miy-…”
“Tamam, hadi gidelim.”
Han Myungoh sözünü bitirmeden cevap verdiğim için bakakaldı.
Büyük ihtimalle reddedeceğimi düşünmüştür. Lee Hyunsung durumdan hoşnut değildi, yüz ifadesinden anlaşılıyordu. Fakat, benim güzel bir fikrim vardı.
Vagon 3807 kazazedelerini topladık bir araya: ben dahil, Lee Hyunsung, Lee Gilyoung, Yoo Sangah ve Han Myungoh.
“Ben de gelebilir miyim?”
“…Kendini iyi hissediyorsan, tabii?”
“Bu kadarı beni öldürmez.”
Bir kişi daha eklendi küçük grubumuza, Jung Heewon dahil 6 kişi olduk.
Grrr…
Tabii ki… yaşanacak krizlere karşı bu sayı yeterli değildi.
[Yeni Alt Senaryo Başlıyor!]
+
[#2.Senaryo – Yiyecek Edinimi]
Kategori: Alt
Zorluk: E
Görevler: Yenebilecek Canavarları Avlayıp Pişirin.
Süre: Yok
Ödül: 500 puan
Ceza: ???
+
Tünele adımımızı atar atmaz, bir alt senaryo bildirimi geldi.
Yiyecek Edinimi.
2.ana senaryoya geçmeden önce tamamlamamız gereken bir alt senaryoydu.
[Bazı takımyıldızları performansınızı merakla bekliyor.]
Daha 10 adım atmadan tünelin karanlığı daha belirgin oldu. El feneriyle etrafı aydınlatmaya çalıştım. Ancak etrafımızı saran alan yine de görülmüyordu.
Işığın geçmesine engel olan bir perde olduğu, perdenin arkasında da ‘bir şeylerin’ olduğu kesindi.
“Dokja, dur! Burdan sonrası çok tehlikeli.”
Yanımda yürüyen Jung Heewon durdu.
Jung Heewon: “ Gerçekten buraya mı gireceğiz? Buraya girersek anca canımızdan oluruz. Hem Gilyoung da var, onu düşünmek zorundayız.”
Lee Hyunsung: “Aslında bu konu beni de endişelendirmiyor değil. Gilyoung geri dönsün, ne dersin? Hatta mümkünse kadınları da bırakalım biz girelim sadece…”
Jung Heewon: “Lee Hyunsung, senin kadar iyi olmasam da kendimi savunacak kadar yetenekliyim. Hem kendo dersleri de almıştım zamanında.”
Lee Hyunsung: “Fakat…”
Boş bir sohbetin başladığı, ortamın gerginleşmesinden belli oldu. Hemen müdahale ettim.
“Lee Hyunsung, daha önce söylemiştim sana dünyanın değiştiğini. Bu düzende, herkes istatistiklerini arttırarak güçlenebilir. Ayrıca Jung Heewon, sen de yanlış düşünüyorsun.”
Jung Heewon: “…Ne?”
“Kadınlar zayıf olmadığı gibi çocuklarda zayıf değil. Gilyoung, göster onlara yeteneğini.”
Lee Gilyoung öne çıkıp yere oturmadan önce etrafı kolaçan etti. Ardından oturup elini havaya kaldırdı.
Jung Heewon’nun gözleri büyüdü.
Jung Heewon: “Aman Allahım bu da ne?”
“Ka-kahretsin! Hamam böceğiii!” Han Myungoh korkuyla bağırdı.
Yerde beliren hamam böceği, Lee Gilyoung’un parmaklarına göre hareket ediyor, sanki çocuğun eliyle böcek arasında gözle görülür bir bağ oluşturuyordu.
Böcek, Lee Gilyoung’un sözlerini eğitimli bir köpek gibi dinledi ve çok geçmeden karanlığa karıştı.
“Özel yeteneğim, Böcek Koleksiyoncusu.”
Böcek Koleksiyoncusu.
Lee Gilyoung nadir rastlanan bir yeteneğe, ‘Türler Arası İletişim’ yetenekle beraber sahip olmuştu.
“Önümüzde bir engel olmadığını, ilerdeki 100 metrenin güvenli olduğunu söyledi.”
Lee Gilyoung mükemmel bir keşif yeteneğini göstererek herkesin ağzını açık kaldı. Ardından da sert bir şekilde kendisini savundu.
“Benim için endişelenmeyin, beni koruyup kollayasınız diye sizin peşinizden gelmedim.”
Jung Heewon: “Ovvv, Tamam.”
Jung Heewon yüzünü ekşiterek başını salladı. Lee Gilyoung yanıma geçti, bense başını okşadım.
Lee Gilyoung’un özel yeteneği, HKY’nin orijinalinde yoktu.
Lee Gilyoung’un hayatını kurtarmakla iyi bir seçim yapmıştım.
Bir bariyerden geçip kap karanlık bir bölgeye geçiş yaptık.
[Tehlikeli bir bölgeye giriş yaptınız.]
Han Myunhog : “Y-Yoo Sangah. Burası tehlikeli elimi tut.”
Yoo Sangah : “…Müdür bey, benden daha çok korkmuyor musunuz…?”
Han Myunhog : “H-hayır tabii!”
Perdenin arkasındaki hava nemliydi.
“Işığı biraz kısar mısın.”
Yoo Sangah hemen el fenerinin ışığını eliyle kıstı.
“Offf, lütfen yere tutma ışığı olur mu…”
Jung Heewon, yerdeki cesetleri görünce midesi bulandı.
Yaksu istasyonuna gitmek için bu yolu tercih eden insanların cansız bedenleri tünelde yatıyordu.
Yoo Sangah gözlerini sıkıca kapattı. Han Myungoh korkudan titriyor, asker Lee Hyunsung’dan bile soğuk terler akıyordu.
Lee Gilyoung şaşırtıcı derecede sakindi, yüzünde korkudan eser yoktu.
Endişelenmedim değil.. Bu çocuk, tüm bu olanları oyun olarak mı görüyordu acaba?
“Burada insan olmayan varlıklar da var.”
Lee Gilyoung’un dediği gibi yerde sadece insan cesetleri yoktu. Ayrıca yetişkin bir kurt büyüklüğünde varlıklar da yatıyordu yerde. Köstebek tarzı canlılar da cesetlerin etraftaydı.
-
- seviye yeraltı canlısı, dev fare.
Adı dünyadaki bir canlıya ait olsa da aslında yeraltının piranalarıydı onlar.
Dev fareler, avlarına odaklanır, gruplar halinde saldırırlardı.
Fakat bombardımana uğramışlar gibi yerde yatıyorlardı. Jung Heewon iç çekip konuştu.
“…Bunu kim yapmış olabilir ki..?”
Açıkçası, dev fareleri bu hale getirebilecek tek bir insan vardı, Yoo Jonghyuk.
Bu tünelden diğer istasyona geçen kişi, o’ydu.
Endişelenmeden edemiyordum. Orijinal hikayede, 3. seferinde, bu gece ya da yarın akşam bu Yaksu istasyonuna geçiş yapması gerekiyordu.
Neden bu kadar acele etti? Onu sabırsız kılan şey neydi? Sebebi neydi ki?
“Dokja, bunu yiyecek olarak kullanabilir miyiz sence?”
“Senaryoda ‘avla’ yazıyordu.. İşimizi görmez diye düşünüyorum.”
“…Eh, huzursuz oldum şimdi. Ya pişirme kısmı? Ateşte mi pişireceğiz ki?”
Pişirilebilirdi ama pişirmek için özel bir ateşe ihtiyacımız vardı.
“Heewon, kendoda iyiyim demiştin değil mi?”
“Uh, iyiyim demek abartı olur ama… neden sordun ki?”
Dev farenin vücuduna bıçağı sapladım ve kesmeye başladım.
Ne zaman okumuştum hatırlamıyorum ama hikayede geçiyordu böyle bir sahne. Ve tabii beklediğim gibi kolay olmadı.
Sert dersinden büyük bir çabayla kurtulduktan sonra, omurga kemiklerini çıkarttım.
Çıkartırken epey çizik atmak zorunda kaldım ama ilk defa yapıyordum. Buna rağmen kullanılır oldu.
“O kemiği napacaksın?”
“Kendo için bir kılıca ihtiyacın yok mu.”
Dikenim işini görmezdi ama dev farenin bir kemiğiyle amatörlüğünü de atardı, önümüzdeki senaryolar için de yeterli olurdu.
Bacağa giden kıkırdak kısmı da kesip keskin hale getirdikten sonra eline verdim.
Jung Heewon: “Sağ ol. Yontma taş devrine dönmüşüz gibi hissettim bir an.”
“Daha iyi kullanmak için daha fazla keskin hale getirmek gerekiyor. Etrafta taşlar var, onlar iş görür.’’
Jung Heewon: “Huhu, emredersin, paşam.”
Jung Heewon heyecanlanarak kemiği keskinleştirmeye başladı.
Lee Hyunsung’un imrenerek onu izlediğini fark ettim.
“Sana da bir tane vereyim mi?”
Lee Hyunsung: “Eh, bana da mı yapacaksın?”
“Herkes gelsin, beraber yapalım. Hem de nasıl yapıldığını öğrenirsiniz.”
Aslında, ben de ilk defa yapıyordum. HKY’de nasıl yapıldığı detaylı anlatılmamış olsaydı, yapamazdım kesinlikle.
HKY’nin neden popüler olmadığının sebebini biliyordum aslında. Sebebi basitti.
Yazarın en büyük hatasından kaynaklıydı: aşırı detay veriyordu.
“…Dokja, çok iyisin bu işte.”
Birikte oturup kendimize silah yapmaya başladık. Bu sefer kılıç değil, mızrak yapma vaktiydi. Kendo yeteneği yoktu hiçbirinin, onlar için en doğru seçim mızraktı.
Lee Hyunsung’un mızrağı en büyük kemiktenken Yoo Sangah ile Han Myungoh’unkiler ortalama uzunluktaydı. Lee Gilyoung’unkiyse,bir genç dev farenin kafa kemiğindendi.
[Kendinize silah yapmayı başardınız.]
[Bazı takımyıldızları, insanlığın ilkel doğasına ilgi duydu.]
[Takımyıldızları, size 100 puan ile ödüllendirdi.]
Herkes bu tarz mesajlar aldı.
“Bu tarz şeylerden puan mı aldık yani.”
“Direkt ölün demeyeceklerine göre… Herkesin puanı var, değil mi?”
“Evet, var.”
“Yaşam ücreti olarak mutlaka yetecek kadar puan ayırın. Kalan puanlarınızla da güç, çeviklik ve dayanıklılık istatistiklerinize yatırım yapın. Yoksa hayatta kalamazsınız.”
“Ah, tamamdır.”
Hazırlıkları tamamladıktan sonra ilerlemeye karar verdik.
Lee Gilyoung’un bahsettiği 100 metre önümüzdeydi artık.
[Alt senaryo – Yiyecek Edinme başladı!]
Yer fareleri etraftaydı. Hemen saymaya başladım. 1,2, 3… toplamda 13 taneydi. Tahmin ettiğimden daha fazlaydılar.
Grrr…
Kara fareleri bir sınır çizip bizi tehdit etmeye başladılar.
Sınırı geçtiğimiz an savaş başlayacaktı.
“Taktik maktik yok. (Bam bam bam). Hepimiz amatörüz bu dünyada. Biraz zalim olduğumu düşünebilirsiniz ama herkesin hayatta kalmasını beklemiyorum…”
“N-ne…”
“Yine de herkesin hayatta kalmasını diliyorum. Lütfen.”
Han Myungoh, üzgün olan tek kişiydi. Herkes gergindi ama kararlıydı da..
Özellikle de Jung Heewon’un gözleri ateş ediyordu.
“Evet, hadi deneyelim!!”
Yoo Jonghyuk’un beni test ettiği gibi, ben de bu grup için beklentiler içindeydim.
Akıl hocanız ne kadar iyi olursa olsun, siz azimli ve kararlı değilseniz, hayatta hiçbir işte başarılı olamazsınız.
Kısacası, her şey size bağlı: kendinizi kurtarmakta, batırmakta.
Ben de bu gruptan, bu fırsatı değerlendirmesini bekliyorum.
“Hadi, o zaman.”
Ben de bu insanlar arasından kimleri yanıma alacağımı bileceğim bu vesileyle.
Bir adım öne atmamızla, savaş başladı.
✮ ✭ ✮ ✭ ✮ ✭ ✮ ✭ ✮