Bilge Okuyucu - Bölüm 20 – Gölge Muhafızı (2)
Bölüm 20– Gölge Muhafızı (2)
Grup iyi iş çıkardı. Şaşırtıcıydı, beklemiyordum.
Özellikle de Lee Hyunsung ile Jung Heewon benimle önde savaşmaları, etkileyiciydi.
Savaşın akıncıları, öndeki 3 kişi oldu haliyle. Tahminimce bir dakikayı aşmadan birkaç farenin yere yığılışını izledik.
Lee Hyunsung bir farenin daha hakkından geldikten sonra alnından akan teri silip konuştu.
“…yaşayabilirim herhalde.”
İstatistiklerini arttırdıkları müddetçe insan ırkı, bu canavarlara karşı zayıf değildi.
Lee Hyunsung’un zihinsel altyapısı, bu dünyaya ayak uydurmak için gayet uygundu. Aksi halde hiçbir canlı kolay kolay adapte olamaz, bu canavarları görünce sakin kalamazdı.
İlerde Çelik Kılıç adını almasının sebebi vardı elbette.
Fakat Jung Heewon’a hayret etmeden duramadım.
“Kalıp bayağı basit mi olmuş ne?”
Kendo yeteneğine bağlı da olabilirdi. Ne zaman atağa geçse, farelerin ya ayaklarına ya da kuyruklarına isabet ettiriyordu.
“Offffffff!”
Jung Heewon, yatırımını gücüne yapmıştı anlaşılan. Dayanıklılığı buna oranla azdı ancak her darbesinde gücü sanki daha fazla artıyor gibiydi.
Hwiik!
Kılıcı havada hızla süzülüp duruyordu.
“Kahretsin, birini kaybettim be! Hadi!”
Konuşmasıyla sesinin titremesi bir oldu. Dayanıklılığının düşük olması, en büyük zayıf noktasıydı.
Grrr!
Grupça hareket eden fareler en zeki olanlarıydı. Kendi aralarında bir sıraya giriştiler. Avcı hislerine göre, hepsi kendisinden zayıf olarak gördüğü kişiyi hedef seçti.
“Bu iş, bende.”
Fakat, yanlış tahminlerde bulunduklarının henüz farkında değillerdi.
Peeok!
Lee Gilyoung’un fırlattığı körelmiş bir mızrak, farenin başına isabet etti.
Darbesinin etkisi büyük değildi fakat yarım bıraktığı işi diğerleri bitirebilirdi.
Puok!
Yoo Sangah mızrağını farenin karnına sapladı .Fare sağa sola kıvranıp durdu.
Yoo Sangah, fareyi izlerken iğrenir gibi bir hali vardı. Fakat gücünü mızrağından çekmedi.
Fare gücünü kaybedip hareketsiz kaldı.
Yoo Sangah’ıın buraya adapte olmasının zor olacağını düşünüyordum, hatta imkansız. Fakat beni şaşırttı. Şuan bir köşede mızmızlanan Han Myungoh gibi bir tavrı olur diye tahmin ediyordum açıkçası.
“U-Uhhhh…”
İnsanlar önde yaşam mücadelesi verirken arkalarda bir yerlerde saklanan birisi vardı.
Doğru düzgün saklanmayı beceremediği gibi bacaklarından da kan akıyordu.
Dikenle son fareyi de hakladıktan sonra tünele sükunet çöktü.
Dikeni sallayarak üzerindeki kanın akmasını sağladım, ardından da etrafa bakındım.
Han Myungoh hariç herkeste birkaç çizik falan vardı, ciddi bir yaralanma yoktu kimsede.
Gayet iyi bir başarı elde etmiştik.
Yoo Sangah ile Lee Gilyoung derin nefes alıp yere çöktüler. Lee Hyunsung mızrağını yere saplayıp alnından akan terleri sildi. Jung Heewon ise, kaç tanesini yere serdiğini sayarak böbürlenmeye başladı.
“…Dokja, kaç tanesini hakladın?”
“4.”
“Heh, ben de, 2.”
“Ben de, 3.”
Lee Hyunsung’un gururla söylediği rakamdan sonra kendimi bi’ kötü hissettim.
Aramızdaki güç farkını görmezden gelirsek, başarımızda sadece 1 fark vardı…
Lee Hyunsung’un karakter bilgisine bakmaya karar verdim.
+
[Karakter Bilgisi]
Ad: Lee Hyunsung
Yaş: 28.
Sponsor Takımyıldızı: Kılıç Ustası.
Kişisel Yetenekler: Adaletsizliğe Göz Yuman Asker (Genel)
Yetenekleri: Süngü Yeteneği Lv. 2, Kamuflaj Lv. 1, Sabır Lv. 1, Adalet Algısı Yeteneği Lv 1, Silah Yeteneği Lv2
Mühür: Dev Dağ Vuruşu Lv. 1
İstatistikler: Dayanıklılık Lv. 12, Kuvvet Lv. 9, Çeviklik Lv. 9, Büyü Gücü Lv. 6.
Genel Değerlendirme: Özel yeteneğinin değişimi yaklaşmaktadır. Size güvenmektedir.
Sponsoru sizden şüpheleniyor.
* ‘Başlangıç Paketi kullanımda.
+ [1]
Başlangıç paketi mi? Bu sebeple güçlenmiş, ha. Kılıç Ustası, Lee Hyunsung’u bayağı seviyor demektir.
Varisçinin genel istatistikleri toplamı lv 10’dan azsa kullanılabilecek puan paketine, başlangıç paketi deniyordu.
Silah Yeteneğini geliştirmek için de istatistikleri arttırmak için de güzel bir üründü.
Varisçilerin, sömürülmeye mahkum olduğu bu dünyada, Lee Hyunsung böyle bir başlangıç paketi alabildiği için şanslı sayılırdı.
“Dokja, iyi misin? Çok iyi görünmüyorsun…”
“Efendim? Düşüncelere dalmışım, özür.”
Biraz gerilmedim değil, ha…alacak puanım vardı ama ben almadım.
Ortalama istatistiklerim lv 10’du. İşe yaramaktan çok zarar verebilirdi.
Dokkaebi dükkanını erken açtım diye hayıflanmaktan başka bir şey gelmiyordu şuan elimden.
“Fareleri toplayalım hadi. Bugünkü yemeğimizi hazırlamamız lazım.”
“Ummm…bu arada nasıl pişireceğimizi bilen var mı? Böyle yiyemeyeceğimiz kesin.”
“Şuan yiyemeyiz ama bir çıkar yolumuz olacak.”
Çok sakin cevap verdim galiba..ortama bir sükunet çöktü, bir süre kimse cevap vermedi. Lee Hyunsung, sessizliği bozan kişi oldu.
“Sana bir soru sormak istiyorum.”
“Evet?”
“Dokja, yoksa sen…bu olaylardan haberdar… mısın?”
Uupps, bir hata ettim.
“Şey…”
HKY’de okuduğum Yoo Jonghyuk’un yaşadıkları geldi aklıma.
Regresör olma hissi.. bu tarz sorular, onların başına gelirdi.
Aklıma birkaç cevap geldi.
Pişkin pişkin ‘İçime doğdu.’ diyebilirdim.. ya da Yoo Jonghyuk’a yaptığım gibi yalan söyleyebilirdim.
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ cevabınızı merak ediyor.]
[Bazı takımyıldızları cevabınızı dört gözle bekliyor.]
Bir okuyucu olarak, en iyi cevap…..
“A-Aaaack!”
………açıklama yapmama gerek kalmayacak bir ortam oluşturmaktı.
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ cevabınızı beğendi.]
“Canlı canavar var!”
Jung Heewon bağırmasıyla, Lee Hyunsung fırladı.
Saklanan fare, herkesten hızlı hareket ediyordu.
Bu canlı, alt ettiklerimizden daha büyüktü.
“İ-imdaat…!”
Han Myungoh’u bacaklarından çekerek tünelin içine çekti.
En yakınında olan Yoo Sangah, tam mızrağına sarılacakken Han Myungoh, ona sarılarak işler iyice karıştı.
“Yakalayın çabuk!”
Lee Hyunsung mızrağını ileri atıp ikisinden birinin tutmasını bekliyordu ama mızrağı sadece yere değebildi. Fare ile beraber tünelin içinde kayboldular.
[Takımyıldızı ‘Altın Taç Esiri’ o adamdan hoşlanmadığını belirtiyor.]
Jung Heewon sinirle haykırdı.
“Off…o adam yüzünden sinirden küplere bineceğimi biliyordum.”
“…Özür dilerim yetişemedim…”
Lee Hyunsung üzgün bir ses tonuyla konuştu. Omzuna hafifçe vurarak onu rahatlatmaya çalıştım.
“Üzülme, kimse engel olamazdı.”
“Arkalarından gidelim mi?”
Kayboldukları yöne doğru baktım, kocaman bir delikti. Fakat sıradan bir delik değil, aksine etrafına enerji yayan bir delikti. Karanlık da ayrı bir gizem katıyordu.
Birkaç adım geriye atıp telefonumu çıkarttım. Kalan şarjım 5%’di.
Şafakta dışlanan gruptan birisiyle bataryaya yiyecek takası yapmıştım.
[Özel yeteneğiniz sayesinde okuma hızınız arttı.]
Çok geçmeden, aradığım paragrafı buldum.
「 … ‘Karanlık Kıyı’, ‘Karanlık Kaynağının’ yayıldığı ve yer farelerinin yaşadığı bölgedir. Oksijen yerine siyah eterle nefes alan bu fareler, Karanlık Kıyı dışına çıktıklarında doğal gelişimleri etkilenir… 」
Az çok biliyordum ama emin olmak için açmıştım.
Karanlık Kıyı’ya ait girişi okuduktan sonra telefonu cebime geri koydum.
“Dokja?”
Lee Hyunsung bana sinirli bir halde bakıyordu. Başımı salladım.
“Giriyoruz.”
“Oh, tamam…”
“Fakat içeriye hep beraber girmemiz çok tehlikeli. Lee Hyunsung, sen Jung Heewon ile girişte bekle. Acil bir durum olursa, sinyal veririm siz de gelirsiniz.”
Sözlerime şok olan Jung Heewon sordu.
“Yoksa….. Gilyoung ile mi içeri gireceksin?”
“Gilyoung’un yeteneği onları bulmamıza yardımcı olacağı aşikar.”
Tam karşı çıkacakken elimi kaldırıp Lee Hyunsung’a seslendim.
“Lee Hyunsung, Jung Heewon’in durumu iyi değil, ona göz kulak olursun.”
Lee Hyunsung bir şeyler anlamış gibi başını sallayıp cevap verdi.
“Tamamdır.”
Jung Heewon: “Ben iyiyim ki!”
“Jung Heewon, öz güven iyidir. Ama abartmana gerek yok.”
“…”
Jung Heewon’un nefes alış verişleri dengesizdi. Zehirli sisten tam olarak iyileşmiş değildi.
İkisini arkada bırakıp Lee Gilyoung ile delikten içeri girdik.
Dik bir eğimle kazılmış bir delikti. İçeri girer girmez yer çekimi varmışçasına ayakta durabiliyorduk.
Karanlık kıyının yaydığı büyü gücüne bağlı bir olaydı.
“Buradan.”
Karanlıktan etrafı görmek mümkün değildi, Lee Gilyoung ile ancak göremediğimiz boşlukta ilerleyebiliyorduk.
Siyah eter ışığı emme özelliğine sahip olduğundan el fenerini etkisiz hale getiriverdi.
Lee Gilyoung’un Türler Arası İletişim yeteneğini kullanamayacaksa, tekrar puan harcamam gerekebilir.
Lee Gilyoung: “Abi .”
Lee Gilyoung bana seslendi.
Lee Gilyoung :“Bilerek mi yaptın?”
“…Efendim?”
“O canavar, Amca ile Abla’yı götürürken sen kaçırılmalarına izin verdin.”
Bir an tereddüt ettim. Karanlıkta Lee Gilyoung’un parmakları bir garipti..
Nasıl anladığını soracaktım ki konuşmaya devam etti.
Lee Gilyoung : “O sırada, Abi ’un yüzüne bakıyordum.”
Göz açıp kapayınca kadar geçen zamanda beni izliyordu demek. Ne kadar da korkunç bir çocuk.
Bu kadar kurnaz birisine yalan söylemenin ya da gerçeği saklamanın manası yoktu.
“Doğru tahmin.”
Cevap korkunçtu ve kafamın içinde mesajlar patlamaya başladı.
Takımyıldızları için harika bir şovdu, tabii.
[Takımyıldızı ‘Mutlak İyilik’ zalim tavırlarınızdan rahatsız oldu.]
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ tavrınızdan hoşnut olduğunu belirtiyor.]
“Neden böyle bir şey yaptın?”
“Yer farelerinin alışkanlıkları sebebiyle.”
Kaçamak cevap vermek yerine detaylı ve tatmin edici bir cevap vermeye karar verdim ve devam etim.
“Yer farelerinin her avlarını aynı yerde hazine gibi saklama huyları vardır.
Sadece avlarını değil, her şeyi aynı yerde saklarlar. Örneğin: ürün(item). Fakat yollar çok karmaşık olduğu için onların gittiği yolu direkt takip etmezsek onları bulamayız.”
Lee Gilyoung bir süre sessizliğini koruyunca biraz daha ekleme yaptım açıklamama.
“Han Myungoh’un kaçırılacağını düşünmüştüm fakat onun, Yoo Sangah’ı da yanına çekeceği aklıma gelmedi.”
“O zaman senin amacın… Abla ya da Amca’yı kurtarmak değil de, ürünü elde etmek mi?”
“Evet. Üzüldün mü?”
Lee Gilyoung : “Hayır.”
Lee Gilyoung küçücük eliyle işaret parmağımı tuttuğunu hissettim.
Lee Gilyoung : “Abi, yalan bile söyleyemiyorsun.”
“…”
Lee Gilyoung : “Abi böyle bir insan olsaydın, metroda hayatımı kurtarmazdın. Ben sana inanıyorum.”
Lee Gilyoung, çocuk gibi davranmasa da çocuk olduğu bir gerçekti.
Lee Gilyoung henüz bilmiyordu….. olgun olmak ile yetişkin olmanın çok farklı şeyler olduğunu.
[Bazı takımyıldızları, çok dokunaklı bir sahne olduğunu düşünüyor.]
[200 puan ile ödüllendirildiniz.]
…dahası, bu dünyada, bu olgunluktan yararlanacak kötü yetişkinlerin olduğunu.
Delik tahmin ettiğimden de uzun çıktı. Aşağı inebilmek için epey vakit harcadık.
Lee Gilyoung : “Abi .”
“Efendim?”
Lee Gilyoung : “Abi, bu dünyada melek falan mısın?”
“…Ne?”
Lee Gilyoung : “Ya da … başrol?”
Çocuklar bazen böyle alışılmışın dışında keskin sorular sorardı.
Hayal ile gerçeğin birleştiği bu dünyada yaşamaya başladığı için midir bilinmez, farklı bir bakış açısı edinmiş anlaşılan. Lee Gilyoung sorduğu sorunun ne anlama geldiğini bile bilmiyordur kesin.
“İkisi de değilim. Fakat başrolü hep kıskanmışımdır.”
Lee Gilyoung : “Yine de bu dünyaya dair bir şeyler biliyorsun, öyle değil mi?”
Cevap vermeden önce bir süre düşündüm.
“Evet.”
Lee Gilyoung : “O zaman bir sorum var.”
“Bilgim dahilindeyse, cevap veririm.”
Lee Gilyoung : “Tüm senaryoları tamamlarsak…dileğimizi gerçekleştirecekler mi?”
“Dilek mi?”
Şaşırdım.
Lee Gilyoung : “Bu tarz hikayelerin sonunda hep ödül vardır ya.. bu hikayenin sonunda da var mı?”
Karanlıkta nefes almakta zorluk çektiğini fark ettim, annesinin ölümünü izlediği o an aklıma geldi.
Bu dünyaya adapte olan insanların farklı adaptasyon metotları olurdu: kimisi delirir, kimisi bu dünyanın fanatik bir taraftarına dönüşür, kimisi de aşırı pozitif bir yaklaşım sergilerdi.
“Evet, var ödül.”
Etrafta ışık olmadığına rahatladığım tek an buydu. Yüzümdeki ifadeyi görmemesi, onun için en iyisiydi.
“Gelmek üzereyiz, Abi .”
Etraftaki siyah eter hızlıca çekilmesi, Karanlık Kaynağın yakın olduğuna işaretti.
Gerilip dikeni çektim.
[Bazı takımyıldızları, heyecanlandığını belirtiyor.]
Yer farelerinin yakınlarda olduğu, seslerinden fark ediliyordu.
Ses yaklaştıkça yerin genişlediğini hissedebiliyordum.
Sanki birisi ateş yakmış gibi bir ışık geliyordu ileriden.
Işığın arkasında eski püskü bir kutuyu gördüm. Doğru yere geldiğimden emin olduğumda mesajlar akmaya başladı.
[Alt senaryo güncellendi.]
[‘Yer Faresinin Hazine Sandığı’ bölgesine giriş yaptınız.]
[1]: Lee Hyunsung’un istatistiklerinde birinci gösterimden farklı – eksiklikler – var. Yazarın hatası büyük ihtimalle.
