Bilge Okuyucu - Bölüm 22 – Gölge Muhafızı (4)
Bölüm 22 – Gölge Muhafızı (4)
Belki de uzun bir süre mücadele etmek zorunda kalabilirim…
elimdeki diğer kozlarımdan birisini kullanmalıyım ji hayatta kalabileyim.
[2 numaralı ayraç aktive edildi.]
[Ayraç yeteneğiniz düşük olduğu için, aktivasyon süresi kısa olacaktır.]
[Aktivasyon süresi: 1 dakika.]
Böyle bir yeteneğim var en azından. Aksi halde vücudumda kırılmadık kemik kalmayacak.
[Karaktere dair bilgi seviyeniz az olduğu için, karakterin yeteneğini kısıtlı olarak kullanabileceksiniz.]
[Silah Eğitimi Lv.1 aktive edildi.]
Fakat buna izin veremezdim, buna gönlüm razı gelmezdi. Burada kendi pimimi çekmek istemem asla.
Tüm gücümü toplayıp dokunaçlarının üzerine doğru saldırmaya karar verdim.
Sukak!
Güçlü bir hamle sonrası etraftaki manzara sanki bir anda değişti.
Tek hissedebildiğim saldırıma karşı etrafa yayılan dokunaçların düşüşü idi.
[Karakter ‘Lee Hyunsung’a olan bilginiz arttı.]
[2 numaralı ayraç devre dışı.]
Elimde tuttuğum gücü kaybettim bir anda. Tüm gücümü tek bir hamleye harcamıştım.
Titrek bir ses geldiğinde gözlerimi açtım.
[…Ta—- Ta-kımyıldızları. Gördünüz mü? Gözlerim beni yanıltmıyor değil mi?]
Dokkaebi Biryu küçük gözlerini açmış şaşkın şaşkın bakıyordu. Şaşırması garip de değildi aslında.
[Bazı takımyıldızları yaşananlara inanamıyor.]
[Takımyıldızı‘Abisal Siyah Ateş Ejderhası’ sonuçtan memnun olduğunu belirtiyor.]
7.seviye dokunaçlı bir iblisi yere sermiştim.
[Takımyıldızı ‘Altın Taç Esiri’ gösteriyi şahane bulduğunu belirtiyor.]
[500 puan ile ödüllendirildiniz.]
Yere dağılan dokunaçlarla daha önceden katledilen farelerin cesetleri birbirine karışmış, savaş alanına benzer bir hali vardı ortamın. Sadece muhafızın zar zor nefes aldığı belli oluyor, dudağı seğiriyordu.
“…Ki. Kii. Ki.”
Normal şartlarda 7.seviye bir iblisle başa çıkmam mümkün değildi.
Yoo Jonghyuk kadar güçlü olmadığım gibi, Lee Hyunsung gibi güçlü bir sponsorum da yoktu. Hazırlıklı olmak zorundaydım.
[Bazı obsesif takımyıldızları hazırlıklı olmanızı tebrik ediyor.]
[200 puan ile ödüllendirildiniz.]
‘Bilgi’ vardı elimde sadece. Bu da beni daha avantajlı yapıyordu.
Bazen ‘bilgi’ dünyadaki en büyük güç oluveriyor.
Kiiing!
Bu bilginin meyvesi de şuan elimdeki beyaz ışık saçan kılıçtı.
[‘E-eter kılıcı’ …hem de bu senaryoda…T-takımyıldızları, ne düşünüyorsunuz?]
Dokkaebi olduğu için açıklama yapmak zorunda kalmadığım için mutluydum.
Eter Kılıcı.
En iyi sponsorların varisçilerine ait olan bir teknikti.
Hatta bu tekniğe çoğu fantastik romanlarda ‘enerji kılıcı’ deniyordu.
“Aslında eter kılıcı deği,l bu. Eter kılıcı, bundan kat be kat güçlü olur.”
[E-evet! Bozuk İnanç, yıldız enerjisini emerek kılıcı…]
Dokkaebi fena değildi. İşinin ehli sayılabilirdi belki de.
[Harika… Bihyung gibi bir çömezin kanalında böyle birisinin olması vay…]
Sanki inanç kılıcının süresinin dolmasını bekler gibi, zaman kazanmaya çalışıyordu.
[Bozuk İnanç’ kullanılabilirliği bitmiştir.]
Biraz daha dayansa daha havalı gözükebilirdim he he
Ama en azından işimi gördü.
“Alt senaryoyu tamamladığıma göre, pamuk eller cebe.”
[Uhh, taabii. Hemen geliyor ödemen!]
Biryu alelacele birkaç el işareti yaptıktan sonra sistem mesajları göründü.
[Alt senaryo görevini tamamladınız!]
[500 puan kazandınız.]
[Bazı takımyıldızları, bu senaryonuzu beğendiğini belirtiyor.]
Ödül tahmin ettiğimden düşük çıktı… belki de muhafızı öldürmediğim içindir.
[Bu arada.. onu öldürmeyecek misin?]
Biryu gözlerini dört açıp merakla sordu.
Derin bir oh çekip yerde yatan muhafıza bir baktım. Ardından nazik bir ses tonuyla cevap verdim.
“İdeolojim, öldürmemek.”
[Ne, nasıl yani…?]
“Kolayca öldürmeyi seçen birisi değilim.”
[Takımyıldızı ‘Şeytani Ateş Yargıcı’ cevabınızı beğendi!]
[100 puan ile ödüllendirildiniz.]
Tabii ki yalan söylüyordum..
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ tepkinizi sinsice buluyor.]
[100 puan ile ödüllendirildiniz.]
Şaşkın Biryu, kekelemeye başladı.
[A-ama bu muhafızı neden öldürmüyorsun ki? 7.seviye bir iblisi öldürürsen, sana benden 7,000 puan! Ne kadar çok işe yarar bu puan haberin var mı?]
“Öldürmeyeceğim. Sandığı açmam lazım, yolu kapatıyorsun, çekil.”
Biryu’yu yoldan çekmeyi başardım. Muhafızı öldürmek için burada değildim ki.. niye öldüreyim?
Puok!
[7.seviye iblis, ‘Karanlık Muhafızı’ öldürüldü.]
…Ne?
Panikle arkamı döndüm ve manzarayı gördüm.
Göğsüne saplanan bıçak yüzünden ölen muhafıza bakan dokkaebi kahkaha atmaya başladı.
“Haha, hahahahat! İşte şimdi ben güçlü olacağım! Kim Dokja, seni pislik! Bir işi bile beceremiyorsun!”
Han Myungoh elinde bir bıçak tutuyordu. Neler olduğunu az çok anladım.
Bir sürü mesaj yağmaya başladı ardından.
-
- Seviye bir iblis ilk defa öldürüldü!]
[İmkansız bir görev başarıyla gerçekleştirildi.]
[ 8,000 puan kazandınız.]
[Görevi Tamamlayanlar: Kim Dokja, Han Myungoh]
Büyük ihtimalle benzer mesajları Han Myungoh da aldı. Son darbeyi ben yapmadığım için çok fazla puan almadım… ama…
Han Myungoh’un sevinçten etekleri zil çalıyordu.
“Öldürmeme ideolojisi mi dedin? Saçmalamayı kes! Bu dünyada bunu mu önemsiyorsun gerçekten? Boş iş peşindesin, boş! Sen de biliyo―”
Konuşmasını tamamlayamadan durdu. Hatta durduruldu denebilir… ne halt yediğini anladı büyük ihtimalle.
[7.seviye iblis ‘Karanlık Muhafızının’ öldürülmesi üzerine, İblis Kralı ‘Asmodeus’ katilin peşinde olduğunu bildiriyor.
[İblis kralı, Asmodeus, son darbeyi vuranların ölene kadar peşine düşeceğini, …..]
[….korkunç bir lanetin esiri altında kalacaklarını bildiriyor!]
[Son darbe: Han Myungoh]
“N-ne? Bu mesaj da neyin nesi be!!!?”
Han Myungoh korkudan çığlık attı.
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’ planınızı beğendi.]
“Ah…söylemedim mi az önce? Onu bilerek öldürmedim diye.”
[Takımyıldızı ‘Gizli Entrikacı’, Yıldız Yayınına hikayenizi önerdi.]
Han Myungoh bomboş bakışlarıyla kafasını havaya kaldırıp bakakaldı.
İblis kralı‘Asmodeus’un lanetinin, bir katil için çok kötü olduğunu okumuştum ama nasıl bir etkisi olduğuna dair bilgim yoktu. Bakalım neler olacak.
Arkamı dönüp şaşkınlıktan donup kalan Lee Gilyoung ile Yoo Sangah’a baktım. Hiçbir şey olmamış gibi gülümsedim.
“Hadi beraber sandığı açalım.”
* * *
Bir süre hazineleri aradık ve hepimiz birkaç ürün çekip aldık.
“Ben de bunlar var.”
“Ben de bunları buldum…”
Yoo Sangah ile Lee Gilyoung benzer bileklikler ile eski bir kalkan buldular.
[Büyü Gücü Yenileme Bilekliği]
[Eski Demir Kalkan]
D seviye ürünlerdi. Mükemmel değillerdi ama elimizin boş olmasından iyidir.
Büyü gücü yenileme bilekliği herkes için kullanışlı bir üründü.
Kalkansa, Lee Hyunsung için uygundu.
‘Demir’ kelimesini göz ardı etmek mümkün değildi. Dünyadaki demirden epey daha sert bir malzemeden yapılıyordu. Ya da kalitesi epey iyiydi denebilir.
Yoo Sangah üzülerek konuşmaya başladı.
“Çok da kayda değer bir şey yokmuş.”
Haklıydı. ‘hazine sandığı’ demek…nerdeyse imkansızdı buna.
Yoo Jonghyuk.
Bu çocuk büyük ihtimalle dün buraya gelmiştir. İçeriye sızıp hazine sandığına saldırmış olması çok büyük ihtimal. İblisle savaşarak kendisini yormak yerine bir gün önce gelip hazineyi soymuş olmalı..
Yani, zaten daha önce soyulmuş bir hazine sandığını soymaya gelmiştik..
“Ana ürün hala burda. Vakit kaybetmiş sayılmayız.”
Deponun merkezinde duran siyah kutuyu işaret ettim, ardından yanına gidip açtım.
Kutunun içerisinde avuca sığacak kadar küçük bir ocak vardı. Ocak demeye epey şahit lazımdı ama… neyse.
[Büyülü Ocak ]
Tahmin ettiğim gibi ona dokunmamıştı. Bu alt senaryonun anahtarı aslında bu üründü..
[Büyülü Ocağı sadece bir kişi tarafından kullanılabilir.]
Tabii ki.. Yoo Jonghyuk içinden bir tanesini almış. Geriye 2 ocak vardı.
“…Bu ne ki?”
“Eh, ne olduğunu az çok anladım galiba.”
Bilerek salladım ocağı. Büyü ile aktive ederek farelerden birinin ayağından büyük bir parça alarak ocağa yaklaştırdım.
Çok komik bir sahneydi aslında. Ocak ile et parçasının boyutu arasında dağlar kadar fark vardı buna rağmen et parçasında değişim oldu ve güzel bir koku yayılmaya başladı.
“Vayy! Ne güzel koktu öyle!”
Güzel bir et kokusuyla beraber et parçasının rengi sarıya çaldı.
“Ettt!”
Lee Gilyoung heyecanla bağırdı. Yoo Sangah merakla sordu.
“b-bunu yiyebilir miyiz?”
“Önce ben deneyim.”
Okumakla denemek çok farklıydı. Gözlerimi kapatmamla çiğnemeden yutmam bir oldu.
[Bazı takımyıldızları acıktıklarını belirtiyor.]
[100 puan ile ödüllendirildiniz.]
[Takımyıldızı‘Abisal Siyah Ateş Ejderhası’ canın çektiğini söyledi.]
[Takımyıldızı‘Altın Taç Esiri’ is tırnaklarını yediğini belirtiyor.]
-
- ····.
Mesajlar yağmaya devam ediyordu. Demek yemek yayınları böyle popüler oluyormuş… herkesin yemeğe karşı zaafı var.
“Yiyelim. Sorun yok gibi.”
Bu cümleyi kurmamla ikisinin heyecanla ete yönelmesi bir oldu.
Nerdeyse 2-3 gündür hiçbir şey yememişlerdi, aç olmaları normaldi.
Han Myungoh da çok geçmeden kendisini toparlayıp tereddütle yaklaştı.
“D-Dokja…bi-bir an-anlığına kendimi kaybettim…”
“Ye. Başka bir şey düşünme şimdilik.”
“S-sağ ol!”
“Ama yedikten sonra hayalete dönüşürsen ben karışmam.”
“N-ne…?”
Han Myungoh’un yüzü bir anda soldu. Şaka yapmıştım ama Han Myungoh gerçekten ölebilirdi de. Asmodeus’un pençelerinden kaçmak Yoo Jonghyuk için bile zor olmuştu.
Onca şeyden sonra güzel bir yemek yemeye başlamıştık. Insan doğası gereği yemek yeyip güç bulmak zorundaydı.
Herkes sakince yemek yiyordu. Büyülü ocağın yaydığı ışıktan mıdır bilmiyorum ama … biraz duygusallaştım.
Hayatta kalmak için bir şeyler öldürüp yemek zorundaydık.
İnsan hayatı hep böyle devam etmişti. Yeni değildi. Ama neden şuan bunu iliklerime kadar hissettiğimi anlayamıyordum.
Dalgınlığımı bir kenara bırakıp Yoo Sangah’a baktığımda göz göze geldik.
Yoo Sangah ise ağlamaya başladı.
“Zavallının biriyim.”
“…anlamadım?”
“Dokja, kendini parçaladın günlerdir. Benim yardımım bile dokunmadı…”
“Hayır, Yoo Sangah. Böyle…”
“Ama Dokja, nasıl biliyorsun bunca şeyi? Canavar pişirmeyi bile biliyorsun…”
“Ah, şey…”
“Tabii ya! Fantastik romanları okuduğun için değil mi? Gerçekten böyle bir dünya olacağı aklıma gelmezdi. Bense salak salak İspanyolca cümle ezberliyordum.”
Bu sözleri üzerine nedense kendimi bir garip hissettim.. onu rahatlatmak için konuşmaya karar verdim.
“Yoo Sangah, yabancı dil öğrendiğin için o iblisle iletişim kurmayı başarabildin.”
Tabii efsane bir etkisi olmadı ama.
“… sağ ol, Dokja…”
Yoo Sangah’a gülüp oturduğum yerden kalktım.
Onlarsa yemeye devam ediyordu. Biraz kafamı toparlamak için yanlarından uzaklaştım.
Büyülü ocak önemliydi evet ama benim buraya asıl gelme sebebim başka bir üründü.
Ocakların bulunduğu ‘siyah kutuyu’ inceleyince şüphem kalmadı.
Aradığım ürün buydu.
Büyülü ocaklardan birisi alan Yoo Jonghyuk’un bu kutudan henüz haberi yoktu
Burannı asıl hazinesi bu kutuydu.
Orijinal hikayede, Yoo Jonghyuk bu kutuyu 6.seferinde keşfediyordu.
Galiba ilk keşfeden kişi, ‘Kutsal Hizmetli Hori’ gibi bir şeydi. Adından emin değilim.
Ama şöyle bir hikayesi olduğunu hatırlıyorum:
「 “Orada…. Değişik kutular bulunur. Bu kutuların içine ne koyarsan…” 」
Bu sırada, Yoo Sangah ile göz göze geldik.
“Kutu ne için?”
“Efendim? Ah,…”
Yoo Sangah kutuya bakarak konuştu. Üzerinde değişik simgeler vardı.
…Okuyabiliyor muydu acaba?
“Rastgele…ürün kutusu mu?”
Off. Işte bu yüzden yabancı dil bilmek önemli.. saklamaya çalıştığım şeyi bir anda öğrendi..
“Uh…öyle…miymiş.. demek adı buymuş.”
Ben duygularımı belli etmemeye çalışırken, Yoo Sangah bağırarak:
“Hadi denesene, Dojka!”
“…Deneyeyim mi?”
Lee Gilyoung da başını salladı.
“Hiç endişen olmasın. Her şeyi senin emeğin. Hepsi senin zaten.”
Madem yakalandım.. deneyeyim bari.
“O zaman kullanıyorum.”
[Bazı takımyıldızları kararını beğendi.]
Muhafızın vücudundan aldığım 7.seviye iblis özünü cebimden çıkartıp içine koydum.
Kullanım süresi dolan Bozuk İnanc kılıcını da içine koydum.
HKY’ye göre, kutunun kullanım amacı basitti.
「 “Kim bilir? Belki de sınırlı sayıda olan bir ürün çıkar içinden.” 」
「 “Ha, inanmıyor musunuz sözlerime? O zaman koyun içine ürünlerinizi, kapatın kutuyu!” 」
Aslında bu 2 ürünü içine koyunca neler olur hiçbir fikrim yok.
Güzel bir şey çıkacağını umuyordum sadece.
「 “Efsane bir ürünün çıkacağı garantilidir!” 」
Bir dakika dolmadan, kapalı kutunun içinden parlak ışıklar saçılmaya başladı.
**********
DÜŞÜNCE VE GÖRÜŞLERİNİZİ YORUM YAPARAK ÇEVİRMEN VE EDİTÖR ARKADAŞLARIMIZI CESARETLENDİRİNİZ 🙂